Türkiye’de “baş­ka bir dünya” için mücadele eden herkes, devletin eylem­leri ve aktivist­leri krim­i­nal­ize etmek için “terörist” kelimesi­ni nasıl kul­landığını çok iyi bilir…

Ama bel­ki de bu suçla­manın Avru­pa’­da ve özel­lik­le Fransa’­da da çevr­eye, iklime ve biy­olo­jik çeşitlil­iğe zarar veren kap­i­tal­ist pro­jelere karşı alar­ma ve harekete geçen birey­leri hedef alarak kul­lanıldığını bilmiyorsunuz…

Türkçe dilinde bil­gilendirmek için hazır­ladığımız bu makale, su ile ilgili, ve tarım endüstrisinin rant peşinde suyu nasıl ele geçirmek iste­diği hakkında.

Geçtiğimiz haf­ta sonu, Fransa İçişl­eri Bakanı, 5.000’den fazla insanı bir araya getiren, çevre­ci bir eyleme karşı alana yak­laşık 2.000 polis ve jan­dar­ma ve 6 helikopter gön­der­di. Mitin­gin yapıldığı tar­laların ortası­na bir günde yüzlerce el bom­bası ve biber gazı atıldı. Polis, eyleme katılan çevre­ci mil­letvekil­leri de dahil olmak üzere eylem­ci­leri şid­de­tle darp etti. Bakan, önce gös­teriyi yasak­la­mak için “eko-terörizm” kelimesi­ni kul­landı, ardın­dan kol kuvvet­leri­ni gönderdi…

Devlet eliyle düzen­le­nen bu şid­detli saldırı, polis de dahil olmak üzere bir çok kişinin yaralan­ması­na neden oldu. Ve uyaran,  ifşa eden, eyleme katılan bireyler “terörist” olarak nite­lendiril­erek suçlu ilan edildi.

Peki konu nedir ?

Üç yıldır, bir tarım sendikası ile, böl­genin siyasi ve idari makam­ları, endüstriyel çift­lik­ler için hay­van yemi olarak mısır yetiştiren sadece 12 büyük toprak sahib­inin kul­lanımı­na açıl­ması plan­lanan bir pro­jeyi destek­liy­or. Muhal­iflerin mizahla “leğen” diye adlandırdığı, devasa bir yapay su rez­ervi pro­je­si bu… Küçük çiftçil­er ve bölge sakin­leri, kendi­leri­ni doğru­dan ilgilendirme­sine rağ­men, yaşam alan­ların­da gerçek­leştir­ilmek iste­nen bu pro­jenin tama­men dışın­da tutuluyor.

Yaz mevsi­minde sula­ma amacıy­la kul­lanıl­mak üzere, kazılarak oluş­tu­ru­la­cak bu yapay rez­ervi doldur­mak için su tablasın­dan doğru­dan pom­pala­ma söz konusu. Pro­je tümüyle bit­tiğinde, 6.8 mily­on m3 suyu pom­pala­mak için, 16 özdeş rez­ervuar oluş­tu­rul­ması planlanıyor.

Pro­jenin ana argü­manı şöyle: “Yazın daha az pom­pala­mak için, yer­altı suyunu kışın daha çok pom­pala­mak”. Yer altı sularının bu şek­ilde kul­lanıl­masının “hiç bir zararı olmay­a­cağını” ispat­la­mak için ortaya konan çevre raporu ise ta 2013 yılın­dan kalma… Pro­j­eye karşı çıkan­lar “suyun ortak var­lık olarak kalması, meta­laştırıl­ma­ması, ve kul­lanımının tüm toplum tarafın­dan müza­kere edilme­si ve kab­ul edilme­si gerek­tiği” yanıtını veriy­or. Ayrı­ca iki yıl önce­sine ait geçerlil­iği kalmayan ista­tis­tik­lerin ve araştır­maların esas alın­masını ve pro­je için dayanak kul­lanıl­masını da kınıy­or­lar. Gerçek­ten de iklim değişik­liğinin git­tikçe hızlan­masıy­la artık bölgede­ki akifer­lerin kışın yeter­ince dol­muy­or. Hat­ta bölge bu neden­le şu anda resmî olarak “kurak­lık acil duru­mu” statüsünde.

Evet, doğru okudunuz, gir­işim suyu “geri kazan­mak” amacıy­la yapılmıy­or. Mese­le, yoğun tarım yapan 12 toprak sahib­inin yararı­na yer­altı sularını bulun­duğu yerde pom­pala­ma hırsı. Özelleştir­ile­cek su mik­tarı, sadece pro­jenin bu ilk adımı için 10.000 ailenin su ihtiy­acı­na karşılık düşüy­or… Gözünüzde can­landır­mak isters­eniz; 712.000 m³ su, 10.000’den fazla yüzme havuzu­na eşdeğer…

mega legenTeknik açı­dan, bil­im insan­ları­na göre, böyle bir açık hava rez­ervinin %30’u aşa­bile­cek büyük bir buhar­laş­maya uğra­ması söz konusu. Sadece Fransa için “yeni” olan bu tesislerde, daha önce deney­im­lendiği bir çok fark­lı yerde illa ki gözlem­le­nen mikroalg ve bak­teri üreme­si ve yayıl­ması da yük­sek olasılık­lı, büyük bir sorun. Yer­altı sularının aşırı pom­palan­ması bilindiği üzere, suyun tuzlan­ması­na neden oluy­or ve sis­te­mi tahrip ediyor.

Şunu da not ede­lim; Fransa’nın batısın­da, Atlantik Okyanusu yakının­da bulu­nan bu bölge çok uzun zaman önce batak­lık bir yapıya sahip­ti. Son yüzyıl­lar­da ekilmek üzere kuru­tul­du ve geriye sadece “Poitevin batak­lığı” adı ver­ilen bir alan kaldı. İlgi gören tur­is­tik bir yer olmak yanın­da, bu alan, biy­olo­jik çeşitlil­iği ve sulak alan olma özel­liği ile böl­genin su döngüsünde de rol oynuy­or­du. Ancak, tarım endüstrisinin kap­sama payı sürek­li art­tığı için alan bu işlevi­ni de yavaş yavaş kaybe­diy­or. Aynı zaman­da hızlanan iklim değişik­liği de tüm para­me­treleri süra­tle değiştiriyor.

Bu neden­le, “leğen­ler” olarak da adlandırılan bu açık hava rez­erv­lerinin ne kadar “kötü bir iyi fikir” olduğu, tarım­sal rant etk­ilen­m­eye başladığın­da ortaya çık­tı. Küçük çift­lik­ler uyum sağla­mak için, örneğin mısır­dan vazgeçerek daha az sula­ma gerek­tiren sorgum yetiştirmek gibi çözüm­ler ara­yarak uygu­la­malarını değiştirm­eye başlarken, devlet destek­li 12 büyük çift­lik söz konusu ortak pro­jeyi day­at­tı da dayattı.

Ben­z­er pro­jelerin sınır­ları, hat­ta “iflasları” diye­bile­ceğimiz başarısı­zlık­ları ve zarar­ları, Kali­forniya ve Avus­tralya’­da daha önce gözlem­len­mişti. Üste­lik bu ülkel­erde su rez­erv­leri bor­sa kota­sy­onuna dahil edil­di ve ortaya çıkan “su piyasası” birçok tarım­cıyı tek kelime ile mahvet­ti. Sanayiyle bağlan­tılı ana tarım sendikasının, lib­er­al hükümetin yardımıy­la Fransa’­da day­at­mak iste­diği de işte bu felaket… İkl­im krizine devlet desteği ile ver­ilen cevap: suyu birkaç kişinin yararı­na daha da fazla özelleştirmek… Bu gir­işim iklim değişik­liğiyle mücadele etmiy­or, küçük tarım­cıyı, bölge yaşayan­larını ezerek, eşit ve adil su hakkını çiğney­erek, sadece kısa vadeli rant­lara cevap veriyor.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bura­da da, iklim değişik­liğinin ve biyo-çeşitlil­iğin kay­bının biz­zat nedeni olan üretken­likçi ve yoğun tarım endüstrisi, kamu yararı­na karşı, gücünü day­atıy­or. İşte bu yüz­den, köylü sendikaları, gençler, yaşlılar, bölge halkı ve daha geniş coğrafyadan bireyler, sol ve çevre­ci kanat, iklim krizi­ni vur­gu­layan bu kap­i­tal­ist dünyaya karşı harekete geçiy­or, ve devlet yetk­ilileri, ve kap­i­tal­ist poli­tikacı ve vekiller tarafın­dan tüm bu doğa savunucu­ları “terörist” ilan ediliyor…

29 — 30 Ekim 2022 tar­ih­lerinde 5.000’den fazla kişinin sefer­ber olması bir ilk değil. Fransa, özel­lik­le batı böl­geleri, Nantes ken­ti yakın­ların­da­ki Notre Dame des Lan­des’­da gerçek­leştir­ilmek iste­nen lüzum­suz ve zarar­lı havaalanı pro­je­sine karşı ver­ilen mücade­leyi hala hatır­lıy­or. Bura­da da, özel bir eko­sis­teme sahip bir sulak alan­da, uçak pisti, havaalanı tesis­leri inşa edile­cek, ve böl­genin barındırdığı tüm can­lıların yaşamı pahası­na ticari alana dönüştürüle­cek­ti. Fransa’nın her yerinden gel­erek alanı işgal eden aktivistler, “baş­ka bir dünya için”, doğanın kap­i­tal­ist sömürüsüne karşı bir “ZAD” (savunul­ması gereken bölge) oluş­tu­rarak örgütlen­di ve birkaç yıl süren mücade­lenin ardın­dan bir zafer kazandı. Havaalanı pro­jesinin iptalin­den son­ra, bu ZAD, alter­natif bir yer­leşke olarak hala var­lığını sürdürüy­or. Ayrı­ca bu somut deney­im baş­ka mücadelelere, ve elbette “leğen­lere” karşı ver­ilen mücadel­eye de ilham kay­nağı ve örnek oluyor.

Geçtiğimiz haf­ta sonun­dan son­ra, rez­erv pro­je­si çalış­malarının devam etmesi­ni önle­mek amacıy­la şan­tiyenin bulun­duğu Saintes Soline kasabasın­da yani bir ZAD kuruluyor.

terörist

Bir gurup terörist, şid­det sergilerken…

Su ve su döngüsüne sayısız ve fark­lı saldırılar, suyun bir savaş silahı olarak kul­lanıl­ması, aynı zaman­da bir rant kay­nağı olarak kul­lanıl­ması… Tüm bun­lar yeni değil…

Örneğin, Nestlé ve kap­i­tal­ist müt­te­fik­leri, Hindis­tan ya da Kanada’­da­ki içme suyu­nun yağ­malan­ması hakkın­da söylenecek çok şey var. Her yerde çoku­lus­lu şir­ket­lerin kendi­leri­ni “su yöne­timine” nasıl empoze ettik­leri ve onu nasıl özelleştirdik­leri hakkın­da yaz­mak­la bit­mez… Kedis­tan ekibinden Sadık Çelik, 2017 yılın­da kano ile Bordo’dan Marsilya’daki Dünya Su Konseyi’ne kadar suy­olu kat­ed­erek bir eylem gerçek­leştir­di. Konuyu derin­leştirmek isters­eniz “Su hakkı için su yol­ları­na düşmek” başlık­lı bu yazı dizisi­ni yeniden okuyabilirsiniz.

Ama­zon­lar­da, yer­li halk­lar, suyu yön­lendiren, eko­sis­tem­leri altüst eden, kimi yerde kurak­lık, kimi yerde sel yaratan devasa bara­jların inşasıy­la ata­larının toprak­ların­dan sürülüy­or. Bu halk­ların yaşam alan­ları, sadece sanayi­cil­er­le rant sağlay­a­cak tesis­lerin inşası ile yok ediliy­or. Bir yan­dan da özel­lik­le trans­genik soya tarımı için ağaç, su ve toprağın sömürülme­si yoluy­la orman­sı­zlaştır­ma, kısacası ve böl­genin kol­o­nize edilme­si söz konusu. Kap­i­tal­ist poli­tik-endüstriyel sis­tem, bir yan­dan suyun yol­unu değiştiriy­or, özelleştiriy­or, meta­laştırıy­or, diğer yan­dan doğayı ve insan­ları sömürgeleştiriy­or, yok ediyor.

Türkiye’de, akar­su yatak­larını, yağmur/kar suyu akış yol­larını değiştiren, bir kıs­mı suyun tüken­mesi nedeni ile bugün çalışa­mayan HES­’­lerin inşa edilme­siyle ortaya çıkan afet­leri, doğa tahri­b­atının sonuçlarını hep­imiz gözlem­liy­or, biliy­oruz. Tüm bu pro­jel­er­den büyük ölçüde rant yapan­ların, beton dos­tu, yol­su­zluk abidesi inşaat şir­ket­leri olduğunu da…

Türk devleti Kürt böl­geler­ine yöne­lik askeri baskısın­da da suyu bir silah olarak kul­lanıy­or. Mezopotamya havza­sını besleyen nehirleri bir­d­en fazla bara­jla ken­di lehine yön­lendirmek­le yet­in­meyip, Irak ve Suriye böl­geler­ine sürek­li su şan­ta­jı yapıy­or. Türkiye’nin sürdürdüğü bu su savaşın­dan Dicle ve Fırat tükeniy­or ve bu tar­i­hi tarım böl­geleri genel iklim değişik­liğinin yanı sıra ayrı­ca zarar görüyor.

İns­anl­ığın ortak zengin­liği su, tüm biçim­leriyle yeryüzün­de­ki yaşam için gerek­lidir. Rant için tüm geze­geni yağ­malayan kap­i­tal­izmin, bu temel var­lığı da yağ­mala­mak­tan asla geri dur­ma­ması hiç de şaşırtıcı değil. Su, rant iştahının neden olduğu iklim değişik­liği ile daha da önem­li hale gel­di. Bu neden­le, farkın­dalık sahibi bireyler genç yaşlı deme­den kap­i­tal­izm hay­dut­larının su yağ­ması­na karşı mücadele ederken, bu anti-kap­i­tal­ist mücade­leyi selam­la­mak, teşvik etmek ve destek­le­mek Kedis­tan için doğal bir sorum­lu­luk, bir görevdir…


Kedistan’ı destek­leyin, bağışlarını­zla yaşatın

Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma kaygısı ile fon ya da reklam almıyor, habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibi dahilinde abonelik zorunluluğu getirmiyor ve tüm katılımcıları da gönüllü. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Sizler de destek olabilirsiniz.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.
KEDISTAN on EmailKEDISTAN on FacebookKEDISTAN on TwitterKEDISTAN on Youtube
KEDISTAN
Le petit mag­a­zine qui ne se laisse pas caress­er dans le sens du poil.