2018’de ekolojik zaferle sonuçlanan Hambach ormanı final direnişinden 5 yıl sonra Almanya’da yeni bir ZAD mücadelesi ile tekrar sizinleyim…
Hambach ormanını keserken durdurduğumuz Alman Enerji şirketi RWE, geçtiğimiz Kasım ayında eskavatörleri ve ağır kaldırma araçlarıyla Hambach ormanı yakınlarındaki Lützerath köyünü yok etmeye, deyim yerindeyse kemirmeye başladı.
2038 yılına kadar beş köy daha bu açık ocak madenciliği ile ekolojik yıkımın kurbanı olacak. Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Hükümeti buna izin veriyor ve gerçekleşmesi de bekleniyor ancak bu proje Paris İklim Anlaşması ile uyumlu değil, zira bu anlaşmaya göre “açık ocak madenciliği genişletilemez”. Bu nedenle Lützerath’daki biz yaşam savunucuları 1,5 derecelik iklim işi sınırını kapitalist kar çıkarlarına karşı savunuyoruz. Ancak geçen zaman içinde görülen şu ki, kapitalist endüstrinin dünya ölçeğindeki sınırsız aç gözlülüğü ile ilerleyen ekolojik yıkım hızı, artık bu sınırın korunmasını da yıkıp geçmek istiyor.
Bunun yanında iki yüzlü iklim zirvelerinin, tıkanan kapitalist sistemin önünü açacak yeni ‑yeşile boyalı — enerji stratejileri oluşturmaktan başka hiç bir işlevi ve amacı olmadığı bir kandırmaca olduğu da açık. İşte bu koşullarda “İklim Adaleti” hareketini oluşturan bileşenler, biosferi enerji adına zehirlemeye devam eden endüstri devi RWE’ye karşı Almanya’da ekosistem için doğrudan harekete geçtiler ve Lützerath’da bir ZAD ilan ettiler: “ZAD Rheinland”.
Fransa kökenli bir sosyal hareket olan ZAD (Zone A Defendre — Savunulması gereken alan) , Fransa’da benim de içinde yer aldığım büyük hava alanı projesine karşı işgal edilen Notre-Dame-des-Landes başta olmak üzere, irili ufaklı pek çok ekolojik-sosyal direnişine dayanmakta. ZAD hareketi Fransız devletinin yıkım projelerine karşı alternatif yaşam projeleri ile direnen birbirinden bağımsız yaşam savunucularının karşılıklı dayanışmasına dayalı, kollektif, bir doğrudan eylem ve yaşam hareketidir.
Fransa’daki ZAD direnişleri özellikle Sivens barajı direnişi ve Notre-Dame-des-Landes (NDdL) hava alanı direnişleri işgalden çok daha büyük bir şeyi ortaya çıkardı. Avrupa’daki birçok insan için ZAD hareketi, devletlerin ekolojik sosyal yıkımla projeleri ile birlikte baskıya ve itaat ettirmeye dayalı kısıtlamalarından uzak bir yaşamın gerçekleştirildiği “başka bir yaşam alanı” haline geldi.
Baraj ve Havaalanı projeleri işgal direnişi sayesinde hiçbir zaman inşa edilemedi. Bu başarıdan sonra Zad Avrupa’daki ekoloji hareketlerine ilham kaynağı oldu. “Zad partout !” ( Zad her yerde) sloganı ile birlikte ZAD hareketi gerçek anlamına kavuştu. Fransa’daki ZAD’lardan sonra Belçika’da “ZAD Keel Beek”, Yunanistan’da “ZAD Kastelii” İsviçre’deki “ZAD de la colline”, ve şimdi ise Almanya Lützerat’da “ZAD Rheinland”.
ZAD Rheinland, Kömür üretimini ve dolayısıyla enerji politikalarını protesto etmekten daha fazlası olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Burada, kapitalist büyüme çılgınlığının nasıl işlediğini net olarak görmek mümkün
Kömür üretimi için Ren bölgesinde onlarca köy yok edildi, evler kamulaştırıldı ve binlerce insan evlerinden sürüldü. Bu arada, kuru yaz, ya da sel felaketi gibi aşırı hava olayları olmadan bir yıl geçmiyor, iklim değişikliğinin etkileri giderek daha belirgin hale geliyor.
Geçtiğimiz yıl özellikle Ren bölgesinde yaşanan ve RWE’nin kömür çıkardığı bölgeyi de etkileyen sele hiç bir teknoloji karşı koyamadı. İklim barışının olmadığı yerde ekosistem, kendi adaletini gösterdi bir anlamda… Buna rağmen, Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Hükümeti açık ocak madenlerini genişletmeyi ve kömürü daha da teşvik etmeyi “genel toplum çıkarları” olarak sunmaya devam ediyor. 2038 yılına kadar daha fazla kömür yakılacak.
Bu arada “kömürden erken çıkış” için milyarlarca Euro tazminat, enerji şirketinin kasasına akacak. Bunu bütün hükümetler on yıllardır olduğu gibi koşulsuz olarak kabul ediyor. Buradan da anlaşılacağı üzere kömür endüstrisi, “herkes için iyi bir yaşamı” değil, endüstrinin karını maksimize etmeyi esas almaktadır.
Gelinen aşamada küresel ısınmayı 1,5 derecenin altında tutmak için, yeşil enerjiye geçmek de yeterli bir çözüm getirmeyecektir.
Oysa her şeyden önce daha az üretmek, daha az tüketmek ve daha az enerji harcamak için ekosistemle uyumlu toplumsal bir sözleşmeye, doğrudan bir ekolojik sosyal dönüşüme ihtiyaç var. Dolayısıyla her şey, sorunların kaynağı olan ve değiştirilmesi gereken endüstri sisteminde düğümlenmekte.
Alman enerji ekonomisinin yasal yüzsüzlüğü, RWE şirketine tanınan imtiyazın yol açtığı ekolojik yıkımla devam ediyor.
Popüler deyimiyle “yeşil enerjiye geçiş” adı altında formüle edilen, kısacası maskelenen, bu “yasal yıkım” sürecinde Alman devletinin gerçekte kimin için var olduğu daha net anlaşılmakta.
Kömürle çalışan elektriği sona erdirme yasası , ve daha sonra kömürden çekilme yasası ile, Federal Hükümet köylerin yıkılmasını yasalaştırdı. Enerji politikası ve enerji ekonomisi zorunluluğu, prensip olarak, mevcut madencilik yasalarına göre, güvenli bir enerji kaynağı için gerekli olduğu ve böylece ortak iyiliğe hizmet ettiği takdirde, evlerin altındaki kömürü çıkarmak için insanların evlerini kamulaştırmayı mümkün kılıyor.
Ancak konu ile ilgili gerek Lützerath meclisi oturumlarında yapılan konuşmalardan, gerek bazı eleştirel kaynaklar üzerinde yaptığım incelemer bu enerji ihtiyacından en başından beri makul şüpheler olduğunu işaret etmekte. Örneğin, “Madencilik yasasından önce insan hakları” girişimi, kömür çıkış yasasının açıklanmasının ardından şikayette bulunmuş.
Yine ayrıca Luneburg Leuphana Üniversitesi’nin resmi bir raporunda, açık ocak madenlerini genişletmek için enerji hukukuna gerek duyulmadığı ve bu nedenle kamulaştırmaların yasal dayanağının eksik olduğu belirtiliyor. Doğanın ve köylerin daha fazla tahrip edilmesinin sadece gereksiz değil, aynı zamanda yasa dışı olduğu vurgulanıyor.
Luneburg Üniversitesi’nin saygın profesörlerinden biri olan Thomas Schomerus’un görüşü de davacıların eylemlerini destekliyor. Çevre, planlama ve anayasa hukuku konusunda bir uzman ve bir dönem Yüksek İdare Mahkemesinde yargıçlık yapmış olan Schomerus, Almanya İklim İttifakı raporuna dayanarak, “Garzweiler paragrafının” yasal bir incelemeye dayanamayacağını söylüyor: “Bu düzenleme, Almanya ve Avrupa’daki yeni iklim hedefleriyle bağdaşmayan 2016 kararındaki eski başlangıç pozisyonuna atıfta bulunuyor.”
Ancak hükümetler ve enerji şirketi, karlardan vazgeçmemek için bilimsel kanıtları dinlemeMEye devam etmekte. Çünkü kapitalizm her ne pahasına olursa olsun kontrolsüz büyüme demektir…
Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet hükümetinin, 2018’deki Hambach ormanı tahliyesinde RWE’nin yardımcısı olduğu ortaya çıktı. Ayrıca çeşitli mahkemeler, Hambach Ormanı kararı da dahil olmak üzere, çeşitli davalarda ilgili hükümetlerin ve şirketlerin icraatlarının yasal uyumluluğunun eksikliğini belgeledi. 2018’de benim de dahil’ olduğum Hambach ormanı büyük direnişinde “ormanı yangından koruma” bahanesiyle Kuzey Ren-Vestfalya tarihinin en acımasız, en büyük ve en pahalı tahliye operasyonu yapıldı. Bu rezaletten kısa bir süre sonra ise, Kuzey Ren-Vestfalya Hükümeti Datteln 4 Kömür santralinin şebekeye bağlanmasına izin verdi.
Şunu da eklemek istiyorum… Aralık 2020’de, Almanya Federal Ekonomi Bakanlığı adına uzun zamandır gizli tutulan bir rapor ortaya çıktı ve yerleşim tehdidi altındaki Keyenberg, Kuçkum ve Berverath köylerinin kazılması gerekmediği sonucuna vardı. Çünkü Kömür Komisyonu’nun tavsiyelerine uyulması halinde Garveller II’deki linyitin yaklaşık üçte biri yeraltında kalacaktı. Rapor Kasım 2019’da sunuldu. Ancak kömürden çıkış yasasında, bu açıkça dikkate alınmadı ve halktan saklandı. Alman Ekonomik araştırmalar Enstitüsü ve Kuzey Ren-Vestfalya Yeşiller Meclisi grubu, bu durum üzerine daha önce hesaplamalar yapmış ve kamuya açık hale getirmişti, bu raporlarda da köylerin yıkılmasının enerji ekonomisi açısından gerekli olmadığı sonucuna varılmıştı.
Bildiğiniz gibi yeni koalisyon hükümetinde Yeşiller de var. Yaşanan bu süreç aynı zamanda Yeşiller’in ekoloji hareketiyle olan ilişkisini de test etmekte. Genel olarak RWE üzerinden kömüre dayalı enerji politikalarına karşı görünseler de fiili iktidar ortağı olarak RWE’yi durduracak bir politikaları yok. Sanki mevcut geçiş yasasının etrafında sessiz kalmayı tercih ediyorlar gibi görünüyor… Bu Almanya’daki ekoloji hareketi açısından sorgulanması gereken bir durum. Yeşiller, iktidar öncesi süreçte Almanya’daki kömüre dayalı enerji politikalarını deşifre eden raporlar hazırlamış bir grup iken bugün RWE’ye karşı neden daha etkin bir yaptırım için hareket etmiyor? Bu oldukça düşündürücü…
Gözünü kömürle karartmış kâr hırsına karşı dayanışma ile direnmek
Lützerath köyünün yıkımı geçen sonbaharda başladı. Bütün evler insansızlaştırıldı ve eskavatörlerin alana geçişi için, yolu temizlemek adına sayısız ağaç kesildi.
Su anda RWE’nin satın aldığı evler çitlerle çevrili ve gece gündüz söz konusu şirketin çoğunlukla Türkiye kökenli özel güvenlik birimleri tarafından korunmaktadır. Bu Türkiye kökenli milliyetçi ve islamcı güvenlik birimlerinin Hambach ormanı direnişinde polisle birlikte direnişçilere nasıl saldırdığına bizzat tanığım.
Mülksüzleştirmeye tek bir köy sakini Eckardt Heukamp karşı çıktı ve köyünde kalmaya karar verdi. Eckardt’in bu tarihi kararı ile birlikte “İklim Adaleti” hareketi ve “Köyünde Kal” kollektifi, Eckardt’ın etrafında büyük bir dayanışma ve direniş hareketi başlattı.
RWE’ye kafa tutan ve Lützerath’da giderek genişleyen “ekolojik yıkımına karşı birlikte mücadele, birlikte yaşam” işte böyle başladı. Dahası, Hambach direnişinde ortaya çıkan bu dayanışma potansiyeli bugün de Lützerath için de önemli bir dayanak haline geldi.
ZAD Lützerath’da karşılıklı dayanışmanın gücü ve gündelik yaşam
Yeni bir gün başlarken
Çok çeşitli insan gruplarının bir arada yaşadığı bu yeni köyde günlük yaşam, kollektif mutfakta hazırlanan kahvaltı, bulaşıkların yıkanması, kabin tuvaletlerin temizliği ve hijyeni, çöplerin toplanması, giyim, malzeme v hijyenle ihtiyaçlarının karşılandığı “free shop“un düzenlenmesi ile başlıyor. Her gün, kollektif mutfak personeli gönüllü esasına göre organize oluyor.
Soğuğa ve çamura karşı mücadele…
İklim koşulları nedeniyle soğuk ve çamur, kamptaki gündelik hayatımızın birer parçası. Bu iki zorlukla mücadele, hem biz ZAD yaşayanlarının hem de hafta sonu dayanışma ziyaretçilerinin dolaşımını kolaylaştırmak için önemle üzerine eğildiğimiz bir konu. Benim “çamura karşı ağaç yaprakları, soğuğa karşı ateş çadırları” dediğim yöntem oldukça etkili. Çamurla, çevredeki köylülerin ve dost belediyelerin getirdiği orman yapraklarını dökerek oluşturduğumuz yapraklı yollar ile mücadele ediyoruz. Soğuğa karşı ise tente çadırlarda kuyu ateşleri etrafında yan yana ısınarak… Kısacası RWE’ye karşı mücadelede çamura ve soğuğa karşı da direniş göstermemiz gerekiyor. Ama, zaten çamur ve ateş ZAD’ın ve ZAD’cının en yakın yaşam ortağıdır. Çamuru ateşle pişirip nice yaşam barınağı kurmadık mı?
ZAD meclislerinde köy için inşaat projeleri ve savunma stratejilerinin tartışıldığı bu günlerde Lützerath’in tahliyesi ve yıkımı gün sayıyor.
Geçtiğimiz aylarda birçok ağaç evi, platform ve altyapı inşa edildi. Çayırlardan birinde bir kulübe köyü ortaya çıktı. Geçtiğimiz hafta ise, Lützerath’da RWE’nin kontrolündeki büyük çiftlik, sürpriz bir doğrudan işgal eylemi ile ele geçirilip yeni bir ortak yaşam alanı haline getirildi. Şimdi burada hafta sonu sonları halka açık etkinlikler düzenleniyor.
Meclislerde gündelik işleyişe yönelik kararlar yanında her türlü konu tartışılıyor . ZAD’a yardım etmek için her geçen gün daha fazla insan geliyor. Lojistik destekle birlikte birlikte pek çok şey inşa ediliyor. Akşamları filmler izleniyor ya da müzik dinleniyor.
Kısacası bütün ZAD’larda olduğu gibi Lützerath’ta da kapitalist yaşam yanılgısına karşı, hep birlikte ve alternatif bir yaşamın içinden direniyoruz. Hambach ormanın direnişinde uyguladığımız gibi, etrafı barikatlarla çevrili ağaç evlerde “ağaç ağaç savunma” stratejisini takip ediyoruz.
Nitekim bu yazıyı da her an müdehale beklediğimiz Lützerath ZAD’ında bir ağaç evde noktalanıyorum şu an…
Bir ağaç ve su koruyucusu olarak, Lützerath’da, kendi adıma son sözü, direnişin soluğuyla filozofik olarak beni ağaç ekosistemine bağlayan yine o dizeleri bırakıyorum.
…derler ki; ağaç, ateşte yandığında, karınca
ağacı bırakmaz, kaçmazmış.
o da ağaçla birlikte yanarmış. zamanın birinde, derler,
ağaca ikrar vermiş karınca;
“beni kendinde sakla, ateşinde sakla, külünde…” derler.M.Çetin
Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma prenisibi ile fon ya da reklam almıyor. Tüm katılımcılar gönüllü ve habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibine bağlıyız. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Kedistan’ı yaşatmak istiyorsanız, lütfen destekleyin. Aşağıdaki linkten bağış yapabilirsiniz.