Français | English | Türkçe | Castellano
Joseph Andras’ın Nûdem Durak — Sur la terre du Kurdistan (Kürdistan toprakları üzerinde) adlı kitabı 5 Mayıs 2023 günü, Ici Bas yayınevi tarafından “Les Réveilleurs de la nuit” koleksiyonu içinde yayımlandı.
Nûdem’in metinleriniyle, anlatıları ve notları ve tanıklıkları iç içe geçiren biyografik metin, bir diyaloğa dönüşüyor, giderek kararlı bir şarkıcıyı, ve onun aracılığıyla bütün bir halkın özgürlüğü, kültürü ve dört parçaya bölündüğü bu geniş bölgede, orada yaşayan diğer halklarla birlikte bir gelecek inşa etme iradesi için verdiği mücadeleyi ete kemiğe büründürüyor.
Kürt bir şarkıcı olan Nûdem Durak, 2015 yılında Türk rejimi tarafından on dokuz yıl hapse mahkûm edildiğinde henüz 22 yaşındaydı. Suçu, müziği aracılığıyla Kürt halkının mücadelesini ve kültürünü savunmaktı. Bu onun tek suçuydu. Ancak haksız yere sözde bir “terör örgütü” üyesi olmakla suçlandı. Hâlâ cezaevinde ve 2034 yılına kadar tutsak kalmaya mahkûm edildi. 2034. Böylece bütün bir halkın özgürlüğü için verdiği mücadele de onun üzerinden ifade edilmiş oldu.
Joseph Andras, Kanaky’den (Actes Sud) beş yıl sonra edebi araştırmasına devam ediyor: dört yıllık bir araştırmanın ürünü olan somutlaştırılmış, hassas ve belgelenmiş bir anlatıda, genç sanatçının hayatı aracılığıyla bireysel ve kolektif bir adaletsizliğin hikayesini yeniden inşa ediyor.
Kitap hakkında kim yazarın kendisinden daha iyi konuşabilirdi ki? Biz de yazarla söyleştik…
*
Kedistan • Sade bir soruyla başlayalım. Türkiye’de on binlerce siyasi tutuklu var: neden özellikle Nûdem Durak hakkında bir kitap yazmak istediniz?
Joseph Andras • Ben de aynı sadelikle cevap vermek isterim: Bilmiyorum.
K • Bilmiyor musunuz?
JA • İfade etmek istediğim şu; bu “dava” beni neden hayatımın dört yılını üzerinde çalışarak geçirecek kadar etkiledi bilmiyorum. Nûdem’in davası sıradan bir dava. O da diğer tutsaklar gibi bir tutsak. Aynı, ne yazık ki hepsi aynı. Devlet baskısı o kadar büyük ki, herhangi bir ayrım yapmak imkansız hale geliyor: tutsaklar sadece gazete makalelerindeki sayılardan ibaret. Bir gün El Cezire’nin yayınladığı 9 dakikalık bir video habere rastladım: Bu şarkıcının Nisan 2015’teki son hapsinden hemen önceki hikayesini gözler önüne seriyordu. Bu bende bir tür beyin sarsıntısı yarattı. Böyle yazdığıma inanmak zorundayım — daha önce Fernand Iveton [1957’de Fransız hükümeti tarafından idam edilen Cezayirli bir bağımsızlık işçisi] ve Alphonse Dianou [1988’de Fransız hükümeti tarafından idam edilen Kanakyalı-Yeni Kaledonyalı bir bağımsızlık aktivisti] ‘davaları’ beni ele geçirmişti. Gördüklerimi görmemiş gibi davranmam mümkün değildi. Nûdem Durak’ın hayatı benim hayatıma girmişti: takip etmek zorundaydım. Hüzün sağlıklı bir duygudur ama bizi güçsüzleştirir. Ağıt da öyle. Bu yüzden Kürdistan’a gidip ailesiyle, akrabalarıyla, avukatıyla görüşmeliydim. Onunla yazışmalıydım. Yasal dosyasını inceledim. Elimden geldiğince araştırdım. Ve sonunda, onunla birlikte yazdığım bu kitabı yayınlamak için. Bu bir bakıma bireysel bir kaygıyı kolektif bir siyasi eyleme dönüştürme meselesiydi — çünkü bir kitap paylaşılan ortak bir alan değilse nedir?
K • Size şöyle sorulabilir: Siz Fransızsınız, tüm bunlar sizi neden ilgilendiriyor?
JA • Üç nokta ile cevap verebilirim. Birincisi, insan türünü ve daha geniş anlamda yaşayan dünyayı ilgilendiren şeyin herkesi ilgilendiren bir mesele olduğudur. Dünya o kadar küçük ve artık birbirine o kadar bağlı ki. Loiret’den [Fransa’nın kırsal bir bölgesi] Japonya’nın Kansai bölgesine kadar, bu bir komşuluk hikayesi. İkincisi ise Nûdem Durak’ın daha adil bir toplumsal düzen için mücadele etmesi ve bunun için devrimci, demokratik ve sosyalist geleneği harekete geçirmesi. Bir sosyalist olarak, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, tüm yoldaşlarımla, tüm yoldaşlarımızla fiilen bağlantılıyım. Dilini anlamadığım bir devrimciyle bir Fransız kapitalistinden daha fazla ortak noktam var — böyle sıradan bir şey söylediğim için neredeyse utanıyorum. Üçüncü olarak, Fransız ve dolayısıyla Fransız vatandaşı olarak, ülkem tarafından yürütülen söylemsel, askeri ve ekonomik politikalardan her Fransız gibi ben de sorumluyum. Kürt militanlar şu anda Fransa’da cezaevinde. Kürt devriminin üç lideri 2013 yılında Paris’te öldürüldü ve hala resmi cevaplar bekliyoruz: boşuna. Geçen yıl 23 Aralık’ta üç Kürt aktivist daha Paris’te, şüpheli koşullar altında, “saldırı” gerçekleştirdiğini iddia eden bir faşist tarafından öldürüldü. Macron hükümeti Kürt direnişini alenen kınadı ve Türkiye ile ekonomik ve askeri ortaklıkları var. Fransa, Orta Doğu’nun bölünmesine ilişkin 1916 Sykes-Picot anlaşmalarını birlikte imzalamıştır ve Türk devleti Fransız devletiyle birlikte NATO üyesidir. Son olarak Fransız devleti Kürdistan İşçi Partisi PKK’yı “terör örgütleri” listesinde tutmaya devam etmektedir. Bir Fransız olarak kendimizi nasıl bu işin içinde hissetmeyiz?
K •Nûdem Durak aslında neyle suçlanıyor?
JA • PKK üyesi olmakla. Yani bir “terörist” olmakla. Ancak gerçekler şöyle: PKK üyesi değil ve o bir direnişci.
K • Peki ya parti üyesi olsaydı?
JA • Olabilirdi. Ama o sadece popüler, vatansever ve devrimci şarkılar söyledi ve gönüllü olarak bölgesindeki gençlere müzik öğretti. Fikirleri yüzünden 19 yıl hapse tutsak edildi. Başka bir şey için değil. PKK üyesi değil. Eline hiç silah almadı. Pek çok yurttaşı gibi onun da Kürt demokratik hareketinin sade bir sempatizanı olduğu söylenebilir. Şunu da eklemek isterim ki PKK kesinlikle bir “terör örgütü” değildir. Türk devletinin tarihsel baskıcı politikaları karşısında silahlı özsavunma uygulayan bir gruptur. Ancak, tüm devletler tarafından iyi bilinen bir yöntem bu: baskıcı politikalarına karşı çıkan herkesi “terörist” olarak yaftalamak. Devletler terör üzerinde tekel sahibidir ve sözcüklerin kullanımına da hükmederler. Afro-Amerikan yazar James Baldwin bir kitabında eski bir FBI şefi için şöyle der: “Hiç kimse merhum J. Edgar Hoover’a terörist demedi, oysa o tam olarak böyleydi.” Onun zamanındaki “teröristler” elbette Kara Panterlerdi. Cezayirli, İrlandalı, Güney Afrikalı, Filistinli ya da Fransız direnişçiler de aynı şeyi yaşadı. Bir yazar olduğunuzda, kelimeleri doğru yere koymak zorundasınız. Yani evet, Nûdem Durak sanatı aracılığıyla direniyor. Ve evet, PKK silahlarıyla direniyor — ama onlarca yıldır müzakere edilmiş ve silahsız bir barış çağrısı yapıyor.
K • Kitabınızın yarısı aslında Nûdem Durak’ın hapishanede yazdığı bir kitap. Neden bu seçimi yaptınız?
JA • İnsanların onu okumasını istedim. Bir aracı, bir elçi, bir şefaatçi olmadan, onun tüm dünyaya ne söylemek istediğini bilelim istedim. O hayata tutunuyor, idealleri için 2034 yılına kadar hapiste kalmaya mahkum edildi ve bu süre zarfında kendini ifade ediyor: onu dinleyelim. Benim sözlerim sadece onun sözlerine eşlik ediyor. Bu kitabı demir parmaklıklar ardında, Türkçe yazdı ve bir gün yayınlanmasını istedi. Bazı yoldaşlarla birlikte çevirdik. Şimdi Fransızca olarak okunabiliyor — yakında başka dillere de çevrilmesini umarak.
K • Kitaplarınızdan biri daha yeni çevrildi ve Türkiye’de satışa sunuldu. Nûdem Durak hakkındaki bu kitabın Türkçe’de yayınlanmasının imkansız olacağını düşünüyoruz!
JA • Türkiye’de kitaplar düzenli olarak sansürleniyor. İster Kürt ister Türk olsun, gazeteciler ve yazarlar cezaevlerini dolduruyor. Şu an için “Nûdem Durak “ın kitapçılarda nasıl yer alabilir pek göremiyorum. Ama Türkiye sonsuza kadar faşist bir rejim altında yaşamaya mahkûm değil…
K •Sayfalarınızda şair Nâzım Hikmet başta olmak üzere birçok Türkiye figürüne de yer veriyorsunuz.
JA • Un zamandır okuduğum bir şair. Bana eşlik etti ve etmete devam ediyor: Onu okudum ve tekrar okudum. Muhteşem bir yalınlığı var. Fransa’da sürgünde yaşayan yazar Pınar Selek’ten ya da Almanya’da sürgünde yaşayan yazar Aslı Erdoğan’dan da bahsediyorum. Aslı Erdoğan ile yazı çalışmalarım sırasında tanıştım. Nûdem Durak’ı ve tüm siyasi tutukluları açıkça destekliyor. Tutukluluk ve sürgünün onu kırdığına inanıyorum. Türk demokratlarının ve direnişçilerinin sempatimi ve hatta hayranlığımı kazandığını söylemeye gerek yok. Onur arzuları için büyük bedeller ödüyorlar. Nûdem Durak’ın Türk halkına karşı hiçbir düşmanlığı yok: o sadece kurumları, yetkilileri, Devlet gücünü kınıyor.
K • Kitabınız doğrudan Nûdem Durak’a Özgürlük - Free Nûdem Durak uluslararası kampanyası ile bağlantılı. Ancak Fransa’da Gisèle Halimi ve Simone de Beauvoir tarafından Cezayirli tutsak Djamila Boupacha lehine yürütülen daha eski bir kampanyaya da atıfta bulunuyorsunuz. Onların izinden mi gidiyorsunuz?
JA • Bu iki militan kadına saygılarımı sunuyorum. Avukat Gisèle Halimi’nin 1950’lerde Simone de Beauvoir’ın bir fikri üzerine yazdığı “Djamila Boupacha” kitabı, yazma süreci boyunca bana eşlik etti. Kitap, Fransız ordusu tarafından tutuklanan ve işkence gören bu genç Cezayirli tutsağı savunuyordu. Bu kitap bize bu direnişciyi yakından anlama, motivasyonlarına yaklaşma, onun varlığını ve ruhunu kavrama fırsatı verdi. Başka bir anlatıyı detaylandırarak devlet anlatısını yok etti. İşte bu jesti 60 yıl sonra da sürdürmek istedim: tekil bir vaka üzerinden kolektif bir durumu anlamak.
K • Peki kitabınızın bir etkisi olabileceğini düşünüyor musunuz? Nûdem Durak’a Özgürlük kampanyasının şimdiden önde gelen sesleri var: Angela Davis, Noam Chomsky, Aynur Doğan, Roger Waters, Can Dündar, Ece Temelkuran, David Graeber, Ken Loach…
JA • Bilmiyorum. İşte bu yüzden bu kitap küresel bir dayanışma kampanyasının parçası. Kitapların sadece sınırlı bir etkisi var, bunu biliyoruz. Toplumsal düzeni dönüştürecek araçlara sahip değiller. Ancak hayal güçlerini beslerler, özgürleşme geleneklerini sürdürürler ve sıradan donukluklara ışık tutarlar. Hatta, zamanın geçişi üzerinde bile etkili olabilirler. Günlük medya akışıyla, geçici medya haberleriyle karşı karşıya kaldığımızda, kitaplar bizi durmaya zorlar, normalde göremediğimiz şeyleri görmeye. Kitabım bu “dava” ile ilgili her şeyi bir araya getiriyor ve temel amacı bu duraklamayı yaratmak. Bu kitap Nûdem Durak’ı hapisten çıkarmayacak, bu kesin, ama sonunda onun hayatına, sesine ve bu tutsaklığı mümkün kılan toplumsal düzene biraz ışık tutabilir. Angela Davis geçmişte Kuzey Amerika hapishanelerinde tutuklu kaldı: Nûdem Durak’ı destekleyerek, sanırım, onun serbest bırakılmasına yetmeyeceğini biliyor, ama hapsedilişini topluma yansıtmaya yardımcı oluyor — çünkü sesini dış dünyaya taşıyacak biri olmayan bir tutsak, iki kat daha fazla tutsaktır. Ve bir kitap bu tuhaf deneyimi mümkün kılıyor: dünyanın günlük telaşından uzakta, sessizce, tutsak ve dışlanmış bir sanatçıyla 250 sayfa geçirmek. Bazen bir okuyucu bundan etkilenir: dünyadan elini eteğini çekmiştir ama daha güçlü, daha keskin, daha kuvvetli bir şekilde geri döner. Ve bu güç, mütevazı, belki de daha büyük güçlerle birleşecektir. Politik olanlarla. Göreceğiz bakalım. Sanırım Fernand Iveton’u Fransa’da yeniden canlandırdığımı söyleyebilirim. Hatta bu kitaptan çıkan bir film bile oldu. Diğer durumlarda ise kitaplarım amacına ulaşamadı: medyada sessizlik oldu. Kararı veren ben değilim. Bir kitap yayınlanır yayınlanmaz, artık hiçbir şey bana ait değildir. Türkiye cezaevlerinin sesini dünyanın başka yerlerine ulaştırmak için elimden geleni yaptım.
K • Önceki kitaplarınız Cezayir, Kanaky-Yeni Kaledonya ve Vietnam’ı ele aldı. Sömürgecilik karşıtı soru çalışmalarınızın merkezinde yer alıyor gibi görünüyor. Bu kitap da bunun bir parçası mı?
JA • Evet. Kürdistan dört işgalci devlete karşı tarihsel bir mücadele yürütüyor ve Kürt devrimciler açıkça uluslararası anti-sömürgeci mücadelenin bir parçası olduklarını ifade ediyorlar. Nûdem Durak kitabında bundan çokça bahsediyor. Birkaç gün önce İngilizce basında, İsrail ajanları tarafından yakalanıp işkence gören eski bir Kürt savaşçının ifadesini okudum. Şöyle diyordu: ” ‘Eğer Vietnam’ı tanıyorsanız, Kürdistan’ı da bilirsiniz… kalplerimizde yeni bir Vietnam’. yaziyordu Sami bir siirinde. ‘Diyarbakır’ın savunmasız tutsağına, Vietnam’ın ağaç yaprağına, Hiroşima ve Nagazaki’nin canlı varlığına, Sabra ve Şatilla’nın yetim bebeğine.’ ” Bir başka Kürt savaşçı, Can Polat, Filistinli yazar Mazen Safi’ye söyle yazıyordu: “Herkes Kürt ve Arap kanının Kürt ve Filistin halklarının onurunu ve özgürlüğünü savunmak için birleştiğini ve saf olduğunu anlasın.” Yani evet, kesinlikle bu yumak ipini izliyorum.
K • Kitabınızla ilgili olarak, “araştırma” terimini kullanmaktan çekiniyor gibisiniz. Ve aslında bu kitabın niteliği ne olduğu da açık değil: uzun bir gazetecilik raporu mu? bir seyir defteri mi? bir avukatın savunması mı? Her halükarda, birçok Fransız yazardan alıntı yapıyorsunuz: Jean-Paul Sartre, Jean Genet, Victor Hugo, André Gide...
JA • Bu oldukça birleşik bir format, evet. Kanaky gibi. Gazeteci değilim, ne de avukat, sadece bir yazarım — yani bazen onların bazı çalışma araçlarından ödünç alabiliyorum. Avukat Gisèle Halimi’den bahsediyorduk ama kendimi özellikle yakın hissettiğim bir Fransız enternasyonalist edebiyat geleneği var. Komün’den kısa bir süre sonra Louise Michel “Légendes et chants de gestes canaques” (Kanak Efsaneleri ve Hareketli Şarkılar) kitabını yayınladı. Léon Werth ve André Gide 1920’lerde “Cochinchine” ve “Voyage au Congo” (Kongo Yolculuğu) kitaplarını yayınladılar. Genet 1982’de Sabra ve Şatilla katliamlarını ve ardından “Un captif amoureux” ile Panterler ve Filistinli fedaileri yazdı. Balkanlarda kalan yazar François Maspero hakkında da konuşabiliriz. Onların izlediği uzun yolu takip ediyorum.
K • Peki ya Sartre ?
JA • Bir gün ona yaşanmış hayatlara, kurgusal olmayan hayatlara olan ilgisini açıklaması istenmişti. Şöyle cevap vermiş: “Amacım, psikanalizin bize gösterdiği şekliyle, kişinin gelişimi ile Tarihin gelişimi arasındaki karşılaşmayı ortaya çıkarmaya çalışmak. […] Göstermek istediğim şey, bir insanın siyasete nasıl geldiği, siyasetten nasıl etkilendiği ve siyaset tarafından nasıl yönlendirildiğidir.” Bunu çok iyi anlıyorum.
K • Son bir soru daha. İlk altı kitabınız Actes Sud tarafından yayımlandı. Bu kitap ise radikal solun küçük ve bağımsız bir yayınevi tarafından basıldı. Neden?
JA • Çok basit. Bu yayıneviyle şiir üzerine bir kitap yayınlamak üzere anlaşmıştım, neticede bitirmeyi arzu etmediğim bir kitap. Yani onlara bir metin borçluydum — ahlaki olarak yani. Ve bir mücadele kitabını taşımak için devrimci yayıncılığa yönelmek bana doğal geldi. Özellikle de İçi-bas yayınevi sömürgecilik karşıtlığı konusunu ana ilgi alanlarından biri haline getirdiği için.
K • Teşekkürler Joseph…
• Daha fazla bilgi için: Özel Dosya Free Nûdem Durak
Uluslararası “Free Nûdem Durak” kampanyası
Facebook | Twitter | Instagram | YouTube
Nûdem Durak. Sur la terre du Kurdistan
Joseph Andras
ISBN: 979–10-90507–44‑9
Yayınevi: ICI BAS / Koleksiyon: “Les Réveilleurs de la nuit”
Yayın tarihi: 05 Mayıs 2023
256 sayfa, 22€
Kedistan’ı destekleyin, bağışlarınızla yaşatın
Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma kaygısı ile fon ya da reklam almıyor, habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibi dahilinde abonelik zorunluluğu getirmiyor ve tüm katılımcıları da gönüllü. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Sizler de destek olabilirsiniz.
Yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstermek için Kedistan’ın yazı ve çevirilerini kaynak belirterek ve link ekleyerek kullanabilir ve paylaşabilirsiniz. Teşekkür ederiz.