Geçtiğimiz ay, İtalya Fransa sınırında, Briançon — Clavières hattında yaşanan mülteci akınlarını gözlemlemek ve burada oluşan mülteci dayanışmAsına katılmak üzere sınır boylarında uzun bir yolculuk yaptım.
Gözlem ve deneyimlerimi sizlerle bölümler halinde yayınlayacağım bir yazı serisi ile paylaşmak istiyorum.
4 | Sınır boylarında • Özgürlüğün diğer adı ölüm
Kuşluk vaktini kaçırmış bir kuşun telaşıyla uyandım. Ağır uykulu gözlerimde,“körebesin, körebe” diye bağır bağır bir gece. Sağım, solum, önüm arkam sobe!
Geceyi gündüzden gündüzü geceden saklayamazsınız. Ölümü yaşamdan yaşamı da ölümden…
Şu insan, hayvan, ömrümüze açan güneş, ay ve yıldızlar, şu esen yel, yağan yağmur, kar ve fırtına, şu düşe kalka dere bayır, yürüdüğümüz kızgın toprak ve cangil bilcümle hayat, kendi döngüsünde ne muazzam ne ölümcül bir saklambaç!…
Sınır boylarında kuşluk vaktine engelli kanadı kırık kuşlar gibidir mültecinin ömrü. Soluk soluğa, çaresiz bir umutla, kahırlı yollar, dağlar ve denizler aşan bir “avuç özgürlük” yolculuğudur onun ömrü.
Oysa, “devletçil yasaklarla çevrili ölümcül bir ömre amade olmayı kim ister?” diyerek, bağıra çağıra geldi ölüm.
Bir süre önce arkadaşlarıyla birlikte italya-Fransa sınır boyunda, Briançon çevresinde bir polis çevirmesi sırasında kaybolmuştu Blessing Mathew… 21 yaşındaki Nijeryalı genç kadın mültecinin cansız bedeni La Vachette ırmağında bulundu.
La Vachette ırmağı
Chez Jesus’de bu sabah matem yüzlü bir mülteci gününe uyandık.
Anonima, Max ve diğer bütün kollektif insiyatifinin yüzünde aynı hüzün ve aynı acı… Anonima, Julien, Max ve Orsola kendi aralarında konuşurlarken öğreniyorum. Julien olayın detaylarını aktarıyor bana. “Kollektif olarak, olayın aydınlatılması ve sorumluların açığa çıkarılması için Briançon’daki diğer bileşenlerle birlikte doğrudan harekete geçmemiz gerekiyor” diyor. Ben de, “otomedia olarak bu süreci bende takip etmek isterim” diyorum Julien’e. Julien, “Evet pek tabii ki. Buna çok memnun oluruz” diyor ve ilk olarak Blessing’in yakınları ile iletişime geçildiğini ve kızkardeşinin bir iki gün içinde buraya geleceğini ve avukatlar eşliğinde jandarmaya gidip olay hakkında girişimde bulunulacağını söylüyor.
Bu arada Anonima ve Orsola kollektifte kalan mültecilere olayla ilgili İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca bilgi veriyorlar.
Akşama doğru Kekou ve Miguel acilen GAP Vennes’e dönmeleri gerektiğini açıklıyorlar. Kekou bana, “Sen ne yapmayı düşünüyorsun? Bizimle gelmek ister misin, yada burda bir süre daha kalmayı mı istersin?” diye soruyor. Ona, “Hayır siz gidin? Ben bir süre daha burada kalıp bu süreci takip etmek istiyorum.” diyorum. Ayrıca bu arada Briançon’a dönüp mülteci geçiş güzergahlarında çektiğim bazı fotoğrafları baskıya vermek istediğimi söylüyorum onlara. Akşama doğru onlarla birlikte Kulli’yi de yanımıza alıp Briançon’a doğru yola çıkıyoruz.
Ay karanlık bir geceyi peşimize takip yüksek rakımlı Alp dağlarının arasından kıvrıla kıvrıla Briançon vadisine geri dönüyoruz.
Ertesi gün ise, Chez Marchel kollektifinde, hummalı bir foseptik çalışması içinde buluyoruz kendimizi. Eski usul bir kanalizasyon sistemi olan Chez Marchel’in foseptik çukurunda biriken insan boku ile karışık atık suyu saatlerce, kovalarla yan bahçeye aktarmak, gün batımında boka batmak gibi bir şey olsa da, dayanışma adına hayıflanılacak bir şey değil bizim için.
Akşam Chez Marchel’de güzel bir Afrika yemeği sonrası Miguel’in neşeli gitarıyla yorgunluğumuzu atıp, geceyi boyluyoruz. Gecenin sonunda herkes uykularına çekilirken, Alex aşma katta her zamanki gibi oğlu August’e uykudan önce masallar okuyor. Mutfakta ise, Malili genç bir anne kucağındaki bebeği için uyku sütü hazırlıyor…
Sabah her zamanki gibi ZADist kalkışı yapıyoruz. Reçelli ekmeklerimizi ve Zapatista kahvelerimizi alıp Chez Marchel’in Alp dağlarına bakan panaromik balkonuna geçiyoruz. Ballı ekmeklerimizi kahvelerimize bandıra bandıra yedikten sonra da şehre gitmeye hazırlanıyoruz. Bugün Fotoğraf baskıları ve başka ihtiyaçlarımız için şehri turlayacağız. Ve, çakar çakmazımızı yine iki seferde ateşleyip, kartal yuvasından düze iniyoruz.
Briançon’da mültecilerin konuk evi
Fotoğraf baskılarını yaptırdıktan sonra Briançon’daki mülteci dayanışma lokaline (Accueil des migrants) uğruyoruz. Briançon merkezinde belediyeye ait bir kültür merkezinin yanında yer alan bu lokal, her gün İtalya’dan Fransa’ya geçen Afrikalı mültecileri ağırlıyor. Chez Marchel ve Tous Migrants kollektifleriyle sürekli eşgüdüm halinde çalışan bu lokalde her gün olduğu gibi bugün de hummalı bir hareketlilik var.
Clavières’deki Chez Jesus kollektifine uğrayan bazı mültecileri burada da görüyoruz. Bahçede bir grup Afrikalı genç top oynuyor. Lokalin girişinde mülteci dayanışmasını sembolize eden çok çarpıcı bir duvar resmi var. İzin isteyip duvardaki bu resmi görüntülüyorum. Bu arada Kekou, daha önceden tanıdığı genç mültecilerle sohbet ediyor, şakalaşıyor. Lokalde bir grup mülteci yemek yiyor… Lokalin gönüllü çalışanları onlara hizmet ediyor… Selamlaşıp bir süre sohbet ettikten sonra Chez Marchel’e dönmek üzere ayrılıyoruz.
Öğleden sonra Kekou ve Miguel Vennes’e dönmek üzere hazırlanıyorlar. Ben ise bir gün daha burada kalıp tekrar İtalya’ya Clavières’e döneceğim. Balkonda, tekrar görüşmek üzere diyerek, biralarımızı tokuşturuyoruz. Hemen sonra da, kucaklaşıp vedalaşıyoruz. Kulli’yide unutmuyorum tabii ki. Yüzümü gözümü yalayıp en önden fırlıyor yine…
Sınır boyunda Blessing için doğrudan eylem : Yol işgali
Bir kaç gün öncesinden başlamak gerekirse…
Birançon mülteci dayanışması bileşenleri, Blessing Mathew için Briançon’daki kültür merkezinde bir araya gelmiş ve acil eylem çağrısı yapmıştı. Bu toplantıya Kedistan otomedia’sı olarak bende katılmıştım.
Bugün ise bu çağrıya kulak vere nİtalyan ve Fransız aktivistler, Montgenèvre sınır kapısında bir araya gelip bir yürüyüş gerçekleştirecekler. Chez Jesus kollektifinden gönüllü bireylerin de katıldığı bu buluşma öncesi İtalyan jandarması, sınır kapısına herkesten önce gelmiş ve yığınak yapmış. Sınır kapısına jandarma araçlarıyla adeta barikat kurmuş. Kamerayı hazırlayıp çekim yapmak için Chez Jesus ‘dan çıkıyorum. Sınır kapısına çekim yaparak ilerliyorum. Sınır kapısında jandarma özel timleri ve araçları ile benim de dahil olduğum bir kaç gazeteci dışında kimse yok henüz. Bir süre görüntü alıp, Chez Jesus’e doğru geri dönüyorum. Kilisenin bulunduğu parkta hareketlilik var. İtalya Torino şehrinden ve diğer yakın şehirlerden gelen İtalyan anti faşist anarşistler ve kollektifler, araçlarıyla gelmeye başlıyorlar. Parkta ve Chez Jesus kollektifinde sıcak bir hazırlık başlıyor. Yaklaşık bir saat sonra araçlarla Fransa Montgenèvre sınır kapısına doğru hareket ediyoruz. İtalyan jandarması araç sürücülerinin ehliyet ve kimliklerini kontrol edip geçiş izni veriyor. Tüm araçlar konvoy halinde beş kilometre ilerdeki Montgenèvre sınır kapısına doğru ilerliyoruz. Ve işte Montgenèvre…
Sınır Kapısında güvenlik önlemi alan Fransız jandarması, araçların geçişine izin vermiyor. Tek tek araç sürücülerinin ve aktivistlerin kimliklerini kontrol ediyorlar. Bu arada benim bulunduğum aracı da durduran jandarma, “araçta Fransa’dan gelen var mı?” diye soruyor. (Benden başka her kes İtalya’dan…) “Var” diyorum. “Kimliğinizle birlikte aşağı inin” diyor jandarma. Elimde fotoğraf makinası iniyorum ve jandarmaya uluslara arası basın kartımı gösterip, gazeteci olduğumu söylüyorum. Jandarma FİJ kartımı alıp jandarma şefinin yanına gidiyor ve kimliği gösteriyor. Şef, jandarmayı büroya yönlendirdikten sonra bana doğru yaklaşıp, “hangi gazetede çalışıyorsunuz” diye soruyor. Ona, ” ben freelens çalışıyorum” diyorum. Şef , “biraz bekleyin kimliğiniz birazdan alırsınız” diyor. Ben kamerayı kayda alıp görüntü kaydetmeye çalışırken şef , araç sürücülerine ve aktivistlere, “araçlarınızı buradaki parka çekin ve ne yapacaksanız burada yapın. Araçlarla devam etmenize izni vermiyoruz” diyor. Araçlardan inen aktivistler şefin bu yasak açıklaması üzerine onunla bir süre tartışıyor ve geçişe izin vermelerini istiyorlar. Ancak jandarma kesin bir dille bu itirazları da reddediyor. Bu arada jandarma FİJ kartımı getirip teslim ediyor. Konvoyun geçişine izin verilmemesi üzerine araçlar önce parka çekiliyor, sonra da ani bir kararla sınır kapısı fiili olarak işgal ediliyor.
Pankartlarla çift şeritli yolu işgal eden aktivistler trafiği tamamen durduruyorlar. Bu sırada Briançon’dan gelen Fransız aktivistler de araçlarından inip pankartlarıyla yolun Fransa’ya gidiş yönünü işgal ediyorlar. Belli başlı ana akım tv ve gazeteleri ve alternatif gazetecilerin de takip ettiği yol işgal eylemine jandarma küçük çaplı bir müdehalede bulunsa da çok fazla ısrarcı olamadan izlemekle yetiniyor. Mülteci dayanışması bileşenlerinin megafonla yaptıkları ortak basın açıklamasından sonra, dayanışma gruplarının temsilcileri de tek tek açıklamalar yapıyorlar. Bu arada aktivistlerin yanlarında getirdikleri yiyecek ve içecek ler yol kenarına kurulan seyyar maslara konulup birlikte paylaşıma sunuluyor. İşgal eylemi sınır trafiğini altüst ederken aktivistler, yol boyunca uzun bir konvoy oluşturan araçların sürücülerine, polis ve jandarma baskılarının bir sonucu olarak yaşamını yitiren Nijerya’lı mülteci, Blessing’le ilgili bildiriler dağıtıyorlar. Aynı zamanda birebir konuşmalarla da sınırlardaki mülteci ölümlerinin engellenmesi için duyarlılık çağrısı yapıyorlar. Yol işgal eylemi, yaklaşık iki saat sonra dayanışma bileşenlerinin ortak kararıyla sona erdiriliyor.
Blessing’in kızkardeşi Chez Jesus’de
Montgenèvre’deki sınır işgal eyleminin ardından tekrar Chez Jesus’deyiz. Akşam karavanası için hazırlık yapıyoruz. Akşama kalabalık bir grup bekliyoruz. Anonima ben ve Gineli bir mülteci, mutfak erzak raflarındaki kasalardan patates, soğan, havuç, kabak soyulacak ne varsa masaya getirip başlıyoruz soymaya… Anonima o her zamanki anaç insiyatifçiliğiyle mutfağı ve bizi organize ediyor… Bir ara gelip karavana malzemelerine bakıyor ve gidip mutfak erzak raflarından iri bir sarımsak demetini alıp geliyor. Sarımsak demetini bana uzatıp,“Çelik, bunları da unutmayalım” diyor. Ona espiriyle, “Oui maman” (Evet anne) diyorum. Birlikte gülüşüyoruz bu espriye. Bu esprinin bir anlamı var tabii ki… Daha önce uğurladığımız bir mülteci grubundan Nijeryalı genç bir erkek, bir teşekkür konuşmasının sonunda Anonima’ya dönüp, “Merci maman!” demişti. Bu söz, mülteciler için gösterilen dayanışmaya karşılık, çok yerinde ve anlamlıydı gerçekten de. Şimdi olduğu gibi bu espriyi kahkahalarımızla karşılamış ve sıcacık kucaklamıştık genç Nijeryalıyı ve arkadaşlarını.
Karavanamızı ocağa koyup dışarıya bahçeye çıkıyoruz. Bir süre sonra kilisenin yan yolunda sırt çantaları ve valizleri ile gelen kalabalık bir Afrikalı mülteci grubunu karşılıyoruz. Anonima ve Orsola gelenlerle İngilizce, Fransızca ve İtalyanca konuşarak kollektifte kalacakları süre içinde işleyişle ilgili nelere dikkat etmeleri gerektiği anlattıktan sonra, onlara yatacakları yerleri ve freeshop’u gösteriyorlar.
Akşam düşüyor… Ve yemekteyiz. Bol kepçe karavanamızın başında, yemeği birlikte hazırladığımız Gineli arkadaş var. Her zaman olduğu gibi en son bizler oturuyoruz masaya. Kapıda bir hareketlilik oluyor. Anonima ve Orsola gidip bakıyorlar. Evet, işte Blessing’in kızkardeşi ve arkadaşı da geldiler… Anonima ve Orsola onları yemeğe davet ediyor. Buruk bir an… İngilizce ve İtalyanca konuşuyorlar. Anonima arada benim kulağıma eğilip, Fransızcaya çeviriyor konuşmalarını.
Yemekten sonra Blessing’in kızkardeşi ile kısa bir röportaj yapıyoruz. Sorulara İngilizce olarak cevap veren kızkardeş, arada Blessing’in yaş gününde çekilmiş bir fotoğrafını gösteriyor telefonundan. Kendi fotoğrafını çekmemize de izin veriyor.
Anonima’nın söylediğine göre yarın sabah kızkardeşle birlikte avukatlarla eşliğinde jandarmaya gidilecek. Ancak hiç bir gazeteci istemiyor kızkardeş. Dolayısıyla yarın sabah onlara eşlik edemeyecğim. Yarın akşam yine ayrıca Blessing için Briançon-La Vachette ırmağında bir saygı töreni düzenlenecek.
La Vachette ırmağında Blessing için göğe salınan fenerler
Sabah erkenden kalkıp Clavières’de bir yürüyüşe çıkıyorum. Güneşli ama kar serinliğinde bir sabah… Clavières’in içlerine doğru akan küçük çayı takip ederek zirvesinde küçük bir kilisenin olduğu yüksek bir tepeye tırmanıyorum. Kilisenin taştan merdivenlerinde oturup derin vadiyi seyrediyorum. İki yani dağ silsilesiyle kaplı ortasında küçük bir tepesi olan vadi, derinlerinde şırıldayarak akan küçük çayı ile bir boğazı andırıyor. Alnımı güneşe yaslamış, gözlerim kapalı vadiyi dinliyorum… Rüzgar çıkıyor… Artık dönmeliyim. Toparlanıp, rüzgarlı tepeyi arkama alıyor, aşağıya, ana yola iniyorum. Chez Jesus’e geldiğimde bahçede bir grup gazeteci ile karşılaşıyorum FR3 televizyon kanalının kameramanı ve muhabiri ile daha önce ZAD direnişinde karşılaştığım Parisli kadın fotoğrafçı Valentina Camu. Selamlaşıyoruz. Valentina beni görünce, “hey Çelik bu ne tesadüf” diyerek gelip kucaklıyor beni. İki direniş fotoğrafçısı, bahçedeki çimlere oturup, gaz, ateş, ve taş yağmurları altında koşturduğumuz barikat günlerini yad ediyoruz. “Senin burada olduğunu Face’deki paylaşımlarından öğrendim ve çok sevindim” diyor. Ben de, “evet, ZAD’dan sonra Bordo’ya üniversite işgallerini takip etmeye gitmiştim. Daha sonrada buraya geldim. Yaklaşık on gündür buralardayım.” diyor ve ekliyorum, “sana sınır boylarına hoş geldin demek isterdim ama,ne yazıkki sınır boylarında ölüm var” diyorum. “Evet, ne yazık ki öyle” diyor. Valentina bir haftalığına gelmiş. Sonra tekrar Paris’e dönecekmiş. Bu akşamki Blessing’i anma törenini birlikte izleyeceğiz.
Akşama doğru Valentina’nın aracıyla La Vachette’ye doğru yola çıkıyoruz.
Karlı dağlar ve çağlayan ırmaklar diyarında ine çıka, kıvrıla, döne, varıyoruz La Vachette’e. Kuşluk vakti ve henüz kimseler yok ortalıkta. Arabayı ırmağın geçtiği köprünün yanındaki parka çekip, ırmakta Blessing’in düştüğü yeri bulmaya gidiyoruz.
Irmak boyunda biraz görüntü kaydedip tekrar köprünün olduğu yere dönüyoruz. Bu arada “Mediapart“ın kadın muhabiri ile karşılaşıyoruz. Köprünün yanındaki evin sakinleriyle röportaj yapıyor. Ve işte, kollektiflerden ve yakın çevreden gelen kadın erkek, çocuk duyarlı pek çok insan… Ellerinde çiçekleri ve mumlarıyla gelip çiçeklerini köprünün parmaklıkları arasına bırakıyorlar… Sonra da mumlarını yakıp köprü parmaklıklarının üzerine şiar sıra diziyorlar… Irmağın gürleyerek akan sesi kulaklarımızı işgal ediyor. Valentina ile birlikte bu son derece hüzünlü töreni kaydediyoruz. İnsanlar gruplar halinde gelmeye devam ediyor hala. İşte Anonima, Orsola, Martina, Julien, Max, Alex ve afrikalı mülteciler… Herkes yerini aldığında “Tous migrant” ve “Chez Marchel”, “Chez Jesus” ve “Accueil des migrants” gruplarının ortak ve ayrı açıklamalarından sonra şiirlerin okunuyor. Bir dakikalık saygı duruşunun ardından Blessing ve sınır boylarında yaşamını kaybeden bütün mülteciler anısına gökyüzüne fenerler yollanıyor.
La Vachette’den ayrılırken “Sınırboylarında ölmek yada ölmemek” diye iç geçirdiğim bu dayanışma yüklü, buruk tören akşamını unutmayacağım.
Devamı gelecek…
1 | Sınır boylarında • Ölmek ya da ölmemek
2 | Sınır boylarında • Irkçı bariyerler ve dayanışma
3 | Sınır boylarında • Parmak ucunda yürümek
4 | Sınır boylarında • Özgürlüğün diğer adı ölüm
5 | Sınır boylarında • S O S …— …
6 | Sınır boylarında • Pusular ve kadın dayanışması
7 | Sınır boylarında • Dayanışma suç değildir!
Başlık fotoğrafı: Chez Jesus — Rifugio Autogestito