Geçtiğimiz ay, İtalya Fransa sınırında, Briançon — Clavières hattında yaşanan mülteci akınlarını gözlemlemek ve burada oluşan mülteci dayanışmAsına katılmak üzere sınır boylarında uzun bir yolculuk yaptım.
Gözlem ve deneyimlerimi sizlerle bölümler halinde yayınlayacağım bir yazı serisi ile paylaşmak istiyorum.
1 | Sınır boylarında • Ölmek ya da ölmemek
Bilindiği üzere, son çeyrek yüzyıldır dünya, efendilerin ekonomik sosyal krizlerinin yarattığı trajik mülteci serüvenlerine tanık olmakta. Yeryüzünün ekolojik sosyal alanlarına savaş açan kapitalist haydutlar, başta doğal yaşam alanları olmak üzere dünyanın yer altı ve yer üstü doğal rezervlerini ve onlarla birlikte var olan bütün canlı varlıkların yaşam alanlarını daraltmakta ve yok etmekteler. Bu savaş odaklı gözü dönmüş militarist endüstri haydutluğundan kalan yekün ise, ekosistemin kendi kendini yenileyebilme özelliğini kaybetmesine; iklim periyodunda gözlemlenen ve her geçen yıl çok daha yakından hissettiğimiz, o birden bire ısınan birden bire soğuyan dünyamızın buzul haritasının mahvolmasına; dondurucu soğuklara, yakıcı sıcaklara, fırtınalar, tayfunlar, tsunamiler, depremler ve sellere neden olmakta ve olağanüstü can yakan can alan eko-sosyal bir kusmaya dönüşmektedir. Sonuç olarak bu mahvoluşun doğrudan etkilediği milyonlarca insan ve onları çevreleyen sayısız endemik hayvan ve bitki turu, sistematik ve silsile halinde topyekün bir yok oluşun kurbanları olmaktadır.
Böylesine kaotik bir yüzyılın ilk çeyreğinden geçerken yaşadığımız bir başka büyük sancı da, devletlerin yer yüzüne çizdikleri sınır boylarında yaşanıyor.
Fransız sanatçı JR, ABD-Meksika sınırı
Yeni petrol ve uranyum ağırlıklı olmak üzere, enerji kaynakları için özelikle Ortadoğu ve Asya’daki yeni bakir alanlara gözünü diken endüstri baronları, yeni tip bir sömürgecilik ile bu zengin alanları yağmalamak için militarist stratejiler uygulamakta ve birbirleriyle yarışmaktadırlar. Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, ve Asya’ya uzanan bu yüksek savaş ölçekli haydutluğun son 30 yılda yarattığı bilanço kin, nefret, işgal, bomba, kurşun, kan, göz yaşı, esaret, yoksulluk, açlık, kuraklık ve sonsuz göçlerden ibarettir. On yıllardır, yaşadıkları topraklarını, işlerini, evlerini, yakınlarını, geleceklerini kaybeden milyonlarca insan bu haydutlar cehenneminden kaçmaya çalışıyor, ama sonu gelmez göç yollarında insan tacirlerinin ve devletlerin ırkçı ordu, polis ve milis güçlerinin saldırılarına ve esaret koşullarına mahkum ediliyor.
Kapitalistlerin ırkçı politikalara yeşil ışık yaktığı, faşist parti ve grupların önünü açtığı bu yeni kriz dönemi, bir bütün olarak açık faşist saldırıların artmasına, bu saldırıların birinci dereceden mağduru olan göçmenler üzerinde fiziki psikolojik sosyal bir travmaya; “mülteci sendromu“na dönüşmüş durumda.
Bu yazıyı kaleme aldığım şu anda bile SOS Méditerranée grubu akdenizde hala mülteci kurtarmakla meşgul…
30 Haziran 2018 tarihinde Marsilya’da gerçekleşen SOS Méditerannée basın konferansında, mülteci kurtarma gemisi Aquarius ekibinden Ludovic’in etkileyici tanıklığı hafızalara kaydoldu… Videosunu ve Türkçe metne buradan ulaşabilirsiniz.
Bir buçuk ay önce ZAD NdDL direnişinin birinci raundu henüz sona ermişti ki, ben elimde kameram yeni ZAD savunma alanlarına doğru yola çıktım.
Önce Bordo üniversitesi işgalini sonra da Fransa-İtalya sınır boylarında jandarma ve ırkçı milis saldırılarına karşı mültecileri savunmaya çalışan ZAD mülteci kollektiflerinin çalışmalarını izleyecektim.
İtalya’daki mülteci kamplarının boşaltılması ile birlikte uzun bir süredirİtalya’dan Fransa sınırına doğru büyük dalgalar halinde bir mülteci akını yaşanmaktaydı.
Nijerya, Mali, Yeni Gine, Senegal, Sudan gibi Afrika ülkelerinden gelen kağıtsızların (“sans papiers”) çoğunlukta olduğu bu mülteci akını, pek çok sorunu ve trajik sonuçları da beraberinde getiriyordu.
Yolculuğumun ilk etabı Briançon’a gitmeden önce, Fransa ve İtalya’da mültecilerle ilgili neler yaşandı bir bakalım…
AB demokrasisinin sınırı sınır boylarında sınanıyor:
Mülteciliğe karşı yeni yasalar, kampanyalar
AB’nin denizlerdeki mültecilere müdahale operasyonu ve İtalyan hükümetinin internette geçen ay başlattığı “Göçmenlere Dikkat” kampanyası dahil hiçbir önlem, mülteci akınını durdurmaya yetmiyor. Mülteciler ve göçmenler, plastik bot ve çürük ahşap teknelerle Libya’dan Akdeniz’e açılarak ölümü göze almaya devam ediyorlar.
İtalya’nın başlattığı kampanya, mültecileri “İtalya’da daha iyi bir hayat arayışına girmekten caydırmayı” hedefliyor. 1 milyon 650 bin dolara mal olan kampanya, Akdeniz’de maceraya atılan mültecilerin yaşadıkları korku dolu anları aktarıyor.
Fransa’da ise, kamuoyu tarafından aylardır tartışılan, dernek ve insan hakları örgütlerinin tümünün karşı çıktığı sert “Göç ve Sığınma Yasası”, Pazar gecesi 139’a karşı 228 oyla kabul edildi, 24 milletvekili oylamaya katılmazken yasaya karşı oy kullanan Sosyalist Parti milletvekili Jean-Michel Clément üyesi olduğu REM, yani iktidarda olan En Marche gurubundan istifa etti.
Yasa tasarısı neler getiriyor?
• Meclisten geçen yasayla belgesiz göçmen ya da mültecilerin 16 saat olan kimlik kontrolü tutuklamalarının süresi 24 saate yükseltiliyor. Böylece tehlikeli kişilerin erkenden salıverilmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Dönemin Başbakanı Manuel Valls’in getirdiği değişiklikle 2015 yılından bu yana “Fransa’da belgesiz ve onaysız kalmak” bir suç teşkil etmiyor.
• Uzun vadeli idari gözaltı getiriliyor. Başvurusu kabul edilmeyen kişilerin sınırdışı edilmesi için uygulanan idari tutuklama süresi 45 günden 90 güne çıkarılıyor ve bu sürenin 3 kez yeniden uzatılabilmesi olanağı getiriliyor. Bu maddeyle de sığınma talebi reddedilen kişinin ayrılığının kolay planlanması ve geri gönderilen ülkeyle müzakerelerin kolaylaştırlması hedefleniyor.
• Sığınma başvuruları hızlandırılıyor. Mevcut uygulamada bir yabancının Fransa’da Mülteci ve Vatandaşlık Koruma Bürosu’na (OFPRA) sığınma talebinde bulunması için 120 gün süre veriliyor. Ardından da karara itiraz etmek için 30 gün süre tanınıyor. Yeni yasayla, başvuru süresi 90 güne, itiraz süresi de 15 güne indiriliyor.
• Mülteci başvurusunda bulunanlara duruşmaya video-konferans yoluyla katılma uygulaması getiriliyor.
Yasa parlamentonun üst kanadı Senato’da da kabul edilirse yürürlüğe girecek.
Önemli iki nokta:
• Çocuklar da tutukevlerine…
Tüm muhalefet partilerinin birleşerek verdiği önergelerin hepsi iktidar tarafından reddedilince, çocukların da aileleriyle birlikte, “mülteci idari tutukevi” diye de çevirebileceğimiz, “centre de rétention administrative (CRA)”, denilen merkezlerde tutulmasını düzenleyen 16. madde kabul edildi.
Özgürlükten alıkoyma mekanları müfettişlerinden birinin (CGLPL — Contrôleur général des lieux de privation de liberté) 14 Haziran’da yayınladığı raporda 2018’de, ‑yani henüz yasa oya sunulup yürürlüğe girmeden- 77 çocuğun bu merkezlerde yasa dışı olarak tutulduğunu belirttiğini burada hatırlatmak isterim.
• Dayanışma suçu…
İkinci önemli bir nokta da mültecilere destek olanlarla ilgili… Yasa üzerinde yapılan görüşmelerde hükümetin de savunduğu, “dayanışma suçu” olarak tanımlanan ve göçmenlere yardım eden Fransızlara verilen cezaların hafifletilmesini öngören değişiklik önergesi ise 21’e karşı 133 oyla kabul edildi.
Neo-nazi faşistlerden göçmen ve mülteci karşıtı kampanya
“Avrupa’da asla evinizde olmayacaksınız, evinize dönün!”
Yasanın parlamento görüşmeleri sürerken, ultra-milliyetçi ve “neo-nazi olarak tanımlanan “Génération İdentitaire” yani “Kimlikçi Nesil”, adlı ırkçı faşist grup, İtalya-Fransa sınırındaki Alp dağlarında bulunan Echelle Tepesi’ne canlı barikat kurdu. Fransız ultra milliyetçileri, “Alpler misyonu” adını verdikleri bu eylemi göçmenlerin “sınırdan geçmediklerinden emin olmak” istedikleri için düzenlediklerini dile getirdiler. 100 kadar ırkçı faşist, tepeye plastik bariyerlerden sembolik bir sınır çektikten sonra üzerinde “sınır kapalı” yazan bir pankart açtılar.
Fransız milis faşistlerin bu eylemine karşı bir araya gelen 150 kadar İtalyan anti-faşist ise, mültecileri de yanlarına alarak büyük bir kortej halinde Fransız sınır geçiş noktası Montgenèvre’e geldiler. Jandarma bariyerlerini zorlayan anti-faşistler göçmenlerin geçmesi için bariyerleri kısmen de olsa aşmayı başardılar.
Anti faşistlerin bu dayanışma eyleminden sonra, Fransa içişleri Bakanı Gérard Collomb, bölgeye önemli sayıda ek güvenlik gücü gönderdiklerini açıkladı.
Ancak İtalya Fransa sınırındaki anti faşist mülteci dayanışması, bütün bu güvenlik önlemlerine, tutuklamalara ve de milis faşistlerin saldırı ve engelememlerine rağmen devam ediyor.
1400 km’lik göçmen dayanışma yürüyüşü
İtalya ve Fransa’daki mültecilerle dayanışma gruplarının başlattığı bu yürüyüş, Avrupa Birliği ülkelerinin mültecilere ve göçmenlere yönelik ırkçı politikalarına ve bu politikaların beslediği ırkçı fasit saldırılara dikkat çekmeyi amaçlıyor.
İtalya’nın Ventimiglia kasabasından yola çıkan aktivistler, mültecilerle dayanışma için yaklaşık 1400 km’lik bir yol katedecekler.
Yürüyüşe, 2015 yılında Fransa’ya gitmek isteyen 17 mültecinin hayatlarını kaybettiği bir araç parkında yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başlandı. Fransız göçmen derneği Auberge des Migrants yetkililerinden Maya Konforti, yürüyüş öncesi bir açıklama yaparak, “Bugün birçok kişi burada toplandı ve umarım bu yürüyüş ivme kazanmamızı sağlayacak. Tüm Fransa ve Avrupa’yı yürüyüşümüze katılmaya davet ediyorum” dedi.
8 Temmuz’da Calais’de bitecek olan bu uzun ürüyüş halen devam ediyor.
Paris…
Bu yazının ana eksenini oluşturan İtalyan-Fransız anarşistlerinin sınır boylarında birlikte oluşturdukları mülteci dayanışması ise, doğrudan antifaşist mücadeleye ve bu mücadelenin şekillendirdiği yeni tip dayanışma biçimlerine, antifaşist koordinasyonlara, organizasyonlara dikkat çekmekte.
Daha fazla uzatmayayım ve şimdi gelin hep birlikte sınır boylarında bir mülteci yolculuğuna çıkalım.
ZAD barikatlarından üniversite işgallerine,
ve oradan sınır boylarına uzanan bir uzun yolculuk
Önce Marsilya’dan otobüsle Alp bölgesindeki ilk büyük durağımız Gap’a gideceğiz. Burada bizi karşılayacak ZAD’cı yoldaşlarımızın aracıyla 25 km ötedeki, Veynes vadisine, yani Alp dağlarının eteğindeki ZAD işgal çiftliğimize (kollektif) geçeceğiz. Bir kaç gün sonra da yakınlardaki bir mülteci dayanışma kollektifinin etkinliklerine katılacağız. Daha sonra da, nihayet yolculuğumuzun asıl etabına, Briançon’daki sınır boyuna doğru yol alacağız.
Bana eşlik etmeye hazır mısınız?
Haydin o zaman, gidiyoruz…
Marsilya otogarından kalkan otobüsüm 3 saat 44 dakika sonra Gap otogarındaydı. Garın önünde, hurdalık salaş bir arabaya yaslanmış beni bekliyor ZADistanlı yoldaşlar…
Onlarla en son 2016 ‘da Caleis mülteci kampında, ZAD-No Borders mülteci savunma dirensinde buluşmuştuk.
Yaklaşık bir ay boyunca gaz bombaları yağmur, çamur ve griple mücadele edip ZAD’da yeniden bir araya gelmiş ancak hemen sonra da farklı şehirlerde dinlenmek üzere ayrılmıştık.
Ve şimdi, iki yıl aradan sonra yeni bir mülteci savunmasında, İtalya-Fransa arasındaki sınır boylarında, ZAD dayAnışmasında yeniden bir araya gelmiştik. Kucaklaştık yine sımsıkı…
O kavuşma anında can dostumuz Kulli de, dili dışarda, kuyruğunu sallayarak koşup geldi sarıldı boynuma. Kulli, bir labrador kırması. Zeki, vefakar, cefakar ve direnişçi bir anne. Fransa ve İspanya diyarlarındaki uzun direniş ve dayanışma yolculuklarımızın ayrılmaz baki dostu. Onu Yunanistan’daki direnişçi yoldAşlarımızın can dostu, Loukanikos’a benzetiyorum.
Sınırsız ve özgür bir dünya düşümüzün peşinde, bizimle birlikte diyar diyar adımlayan, gittiğimiz her ZAD bölgesine kendi canından yeni özgür canlar bırakan yoldaşımız, Kulli’miz o bizim.
Salaş, kirli, çamurlu, çakar çakmaz arabamızın kontağı iki çevirişte çalışıyor ve Alp dağlarının silsile silüetleriyle süslediği o yeşil ve bakir vadiler boyu, sohbet ve şarkılar eşliğinde yol alıyoruz… Külli arada bir arka bagajdan uzanıp başını omzumuza yaslıyor… Önce yakınlardaki yeni işgal edilen mülteci kollektifine uğrayıp bir miktar dayanışma erzağı bırakıyoruz. Sonra da tekrar salaş çakar çakmazımıza binip yolumuza devam ediyoruz.
Gün ağır ağır dönüyor. Alacakaranlıkta kar serinliğinde, sıcak bir sohbet eşliğinde ilerliyoruz. Çok geçmeden Alp dağlarından kopup gelen köpüklü kar sularının coşarak aktığı bir ırmağın kenarında, tipik ZAD mimarisiyle derme çatma kurulmuş işgal çiftliğinin önünde duruyoruz. Çifliğin kapısını Bask ülkesinden bir yoldAş açıyor.
Neşeli espriler, naralar eşliğinde selamlaşıp tanışıyoruz.
Bask anarşist Dany’nin hazırladığı küçük bir sofrada Miguelin ve Kekou’nun gitarından George Brassens, Marc Ogeret ve Léo Ferré’den anarşist ezgiler, flamenko ve bask şarkıları dinliyoruz. Biralarımızın, bittiği, yıldızların düştüğü o çakır vakit an geldiğinde ise, dağların, yolların, ormanların ve barikatların asi kurdu Kekou ‚bana kalacağım karavanın yerini gösteriyor. Sırt çantamı alıp küçük karavandaki ilk uykuma yıldızlar denize dalar gibi dalıyorum.
Birkaç gün sonra, hep birlikte Briançon’dan önceki bir köyde bir başka mülteci kollektifinin hazırladığı dayanışma konserine gidiyoruz. Küçük bir alter-festival bu. Konuşmalar, tanışmalar, yemek, içki derken konser gece geç saatlere kadar devam ediyor. Konserden sonra hep birlikte kollektifin yurtluğuna geçip uykuya çekiliyoruz.
Ertesi gün sabah Kekou’nun sesiyle uyanıp kalkıyoruz ve doğruca gidip geceden kalan festival enkazını kaldırıyoruz. Küçük bir kollektif kahvaltıdan sonra, Kekou’nun önerisiyle bir grup Afrikalı mülteciyi de yanımıza alıp, az ilerideki ırmağa doğru gidiyoruz.
Irmağın kıyısında Afrikalı genç mültecilerle bir süre sohbet ettikten sonra hep birlikte güneşin yakıcı sarı sıcağına gülümseyip, yüksek karlı dağlardan pırıl pırıl eriyerek gelen serin sulara bırakıyoruz kendimizi.
Renklerimizin ve dillerimizin ayrılığının buz kestiği bu anlarda bir kez daha anlıyoruz ki,“özgürlüğümüzün” rengi de dili de ortak.
Devamı gelecek..
1 | Sınır boylarında • Ölmek ya da ölmemek
2 | Sınır boylarında • Irkçı bariyerler ve dayanışma
3 | Sınır boylarında • Parmak ucunda yürümek
4 | Sınır boylarında • Özgürlüğün diğer adı ölüm
5 | Sınır boylarında • S O S …— …
6 | Sınır boylarında • Pusular ve kadın dayanışması
7 | Sınır boylarında • Dayanışma suç değildir!
Başlık fotoğrafı: Chez Jesus — Rifugio Autogestito