Türkçe | Français | English | Castellano
Kedistan için hazırladığım “Sürgünde Kadın Portreleri” yazı dizisinin ikinci özel röportajının konusu olan Yasemin Çakal, kadınları kendi deneyimi çevresinde, yeniden mücadeleye çağırıyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) hazırladığı rapora göre, Türkiye’de, 2019 yılında, tespit edilebilen 474 kadın cinayeti işlendi. 2018 yılında da 440 kadın öldürülmüş ve cinayetlerin failleri kurbanların en yakınları çıkmıştı. Bilindiği gibi, bu kadınların büyük bir çoğunluğu öldürülmeden önce devlet kurumlarından şiddete karşı korunma talep etmiş kadınlardı.
Yasemin 2015 yılında kendini ve çocuğunu eski eşinin şiddetinden korumak ve sırf bu istatistiklere erkek tarafından öldürülmüş bir kadın olarak geçmemek için sanık sandalyesine oturmak zorunda kalmıştı.
Daha sonra Yasemin kadın katili erkeklere cömertçe ceza indirimi uygulayan adalet karşısında, tüm kadınlarla birlikte mücadele etmişti. Dahası üç yıllık cezaevi deneyiminden sonra tahliye edilen Yasemin, cezaevi çıkışında kadınları kendi anadilinde bir sloganla selamlamış olmaktan dolayı on beş yıl cezaya mahkum edilmişti.
Yasemin şimdi İsviçre’de, çocuğuyla beraber bir mülteci kampında oturma izni bekliyor.
Önemli bir not : İsviçre Göç Bürosu, Yasemin’in sığınma talebinin politik olmadığı görüşünde. Öncelikle belirmek isterim ki, İsviçre’de sığınma talepler “insanı” oturma izni ile cevaplandığında, “F” tipi adı verilen bir mülteci kartı veriliyor. “Geçici oturma izni” niteliğindeki statü, kişinin, ülkeyi bırakın, kabul edildiği kantondan bile çıkmasına imkan vermiyor… Ayrıca her yıl yenilenmesi gerekiyor. Kısacası, kişinin politik mülteci statüsüne nazaran çok kısıtlı bir şekilde kabul edilmesi anlamına geliyor.
Ve hatırlarsak, kadınlar, başka bir ülkede dahi olsa, Yasemin’in davasının tüm kadınların davası olduğunu haykırmış, “kadına yönelik şiddet politiktir” demişti.
Bu bilgiyi de aklımızda tutarak, sizleri tekrar Yasemin’in deneyimine kulak vermeye davet ediyorum!