Türkçe | Français | English | Deutsch
Bize dokunmayan yılana nice yıllar diliyorum.
Kafamın içinde kelimeler kanat kanat uçuşuyor, ancak ben daha yeni yeni iki heceyi birbirine ilikleyebildim. Kaç saattir kalem oynatamıyorum. Bir bakıma sütten kesildim, bir başka bakıma mürekkepten.
Bu 5 yıllık mahpuslukta sayfa sayfa mektup yazan ben, nasıl olup da bir zerre mektup kaleme alamıyorum? Yazmak şurada dursun, şu satırda dahi kağıda zulmettiğimi düşünüyorum. Heybemdeki düşünce birikintileriyle adeta saç saça, baş başa geldim. Esasında halen rahat değilim. Hani yalansız olsun. Paçalarıma çamur sıçramış gibi, ne bileyim, ayakkabılarıma taş kaçmış gibi hissediyorum.
Neyse ki kafamdaki kibriti, canım gibi koruduğum, ömrümün varoluş sebebi kalemim çaktı. Gecenin koyu kestiği bir vakitte bir çöp kibritten parlayan kıvılcım az şey değildir. Hele ki emsalsiz bir adaletsizliğin girdabında, kör bir kuyunun uçurumunda direneceksen, ve üzerine kibrit suyu dökülmek isteniyorsa.
Hatıramda arkeolojik bir çalışma yapmama gerek var mi bilemiyorum. Zira kaç takvim eksilttik tutuklanalı beri… Siz orada insanin tabiatı gereği, hayatın olağan koşuşturmasına dalıp giderken, ben de 5 yıldır “adalet“in peşindeyim. Bu saaten sonra gelecek olanın da adalet olmayacağını bile bile…
Şansım var ki kalemimin dili birden açıldı. Artık hızıma zamanın arzuhalcileri bile yetişemez.
Okumaya devam ediyor musunuz? O halde sohbete devam edelim…
Samimiyetle ifade edeyim, 5 yıl önce bana “hak odaklı habercilik yaptığın için, yıllarca hapiste tutulacaksın” deselerdi güler geçerdim. Hak ve hukukun bu derece ayaklar altına alınacağını asla düşünmezdim. İşin kötü yanı, iktidar, en olmaz-olamaz dediğimiz şeyleri yapa yapa, bizi kabullenme ve kanıksama arasında mekik dokur hale getirdi. Alışıyoruz şoklara. Kısacası bu. Zulüm hayatımızın bir parçası haline geliyor. Topu topu beş yıl önce büyük bir infial yaratacak şeyleri bugün olağan karşılıyoruz, sus-pus… Yankı odamızdaki koltuğa kurulup, bize dokunmayan yılana nice yıllar diliyoruz. Dün bize dokunmaya cüret edemeyenler ise bugün üzerimizde tepinebiliyor. Yani biz onlara altın tepside bu zemini sunduk, onlar zaten dünden razı. Onlar? Biliyorsunuz işte, iktidar… Çuvaldızı onlara batıralım batırmasına, iğneyi kendimize. Özeleştiri gereklidir kimi zaman.
Bir zulüm cenderesinin dişlerini bilediği hikayelerden bir de, bu kalemin hikayesi. Her şey bir haberle başladı: “Türk’ün gücünü göreceksiniz!”. 2015 yılında, İran ve Irak’a sıfır noktada bulunan Yüksekova’da, özel timler bir gurup Kürt inşaat işçisini yüzükoyun ve çırılçıplak yere yatırıp, “Türk’ün gücünü göreceksiniz!” diye tehditler savuruyordu.
O görüntülü haberi yapmamla birlikte bakanlık ilgili polisler hakkında bir soruşturma başlattı. Kısa bir süre sonra intikamın ayak sesleri artık kulaklarımın erimindeydi. Gaz bombalı, plastik mermili saldırı, takip, taciz, ölüm tehdidi, gözaltında işkence, ve 13 Mayıs 2016’da tutuklanma. Gözaltından sadece bir kaç gün önce JİTEM’den gelen tehdit ise oldukça ciddiydi. : “Kaldırdığımız her cenazeye sen misin diye bakıyoruz!”.
Kolluk kuvvetleri ile intikamın ayrı gitmediği ücra bir ilçede nasıl bir yargılamamın yapılacağı hepimizin merakını kurcalıyordu. Doğal olarak, ilkin karşımıza sözümona kimi “tanıklar” çıkardılar. İddia makamının 19 tanığı da gözaltında işkenceyi anlattı. Aleyhimize ifade vermeye zorlandıklarını mahkeme huzurunda açıkça ifade ettiler. İşin ciddiyetini kavramak için somutlaştıralım. Bir tanığın ifadesi şöyle idi: “Polisler bana ‘bu kağıdı imzalamazsan dişini kerpetenle çekeriz’ dediler”. Bu ve benzeri ifadeler mahkeme tutanaklarına da kaydedildi. Tüm tanık ifadeleri çürüdü, düştü. İddia makamı bir delil sunma “ihtiyacını” duyuyordu. Ancak dosyada, “delil” olarak sadece haberler kaldı. Orantısız şiddet, çatışma ve hak ihlallerine ilişkin haberler…
Mahkeme heyeti intikam nidalarıyla yarım kalan işi tamamladı, 8 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Gerekçeli kararda ise aslında bir itirafta bulundu: “Rahatsız edici haberle yaptığı için…”. Bilek kuvvetine cezasızlıkla koruma kalkanı sağlanan bir yerde, bu çok normal! Hak ihlallerini kamuoyuna duyuranlar suçludur denildi. Hakim kısmıyla kalsa iyi. Mahkeme heyeti gerekçeli kararda son derece göreceli bir şeyi bile suç gerekçesi yaptı. Kısacası haberlerde onların dili ve bakış açısı olmaması suç gerekçesi sayıldı.
Normal şartlarda insan yaptıklarından sorumlu tutulur değil mi? Ben, hem devleti “rahatsız edici” haberler yaptığım için cezalandırıldım, hem de “rahatlatıcı” haberler yapmadığım için…
İşin başında soruşturmalık olan polislere gelince, onlar da büyük ihtimalle terfi etmiştir bir gün. Sanırsınız hepsi iyilik meleği…
Bana ceza verildikten bir kaç ay sonra, sokağa çıkma yasakları ve şehir savaşlarında uygulanan orantısız şiddet ve hak ihlallerinden soyunma adına AKP’li rejim, “FETÖ’cü generaller halkla devleti karşı karşıya getirmek için bilerek böyle yaptı” dedi. Diyelim ki öyle, iyi de benim bu haberlerime “terör örgütü üyeliği” cezası verildi. Mahkemeler ise, bizlere yapılan bu zulümlere “onay kaşesi” olmaktan kurtulamadı.
Üstelik tek bir kez bile fiziki olarak hakim karşısına çıkarılmadım. AİHM bunu tartışmasız bir hak ihlali olarak kabul ediyor, bu yönde onlarca emsal karar var. Avukatlarımızın AYM ve AİHM’e yargılamadaki gün gibi açık hak ihlalleri ile ilgili yaptığı bireysel başvurular sürüncemede bırakıldı. Galiba bu yüksek yargıçlar deve kuşu gibi davranmayı çok seviyorlar!
Ben bu zulmü anlatırken bile utanır hale geldim. Velakin, yetkililerden, özellikle de AYM’den ses seda yok. Dahası ben çok şanslı sayılırım, derdimi dillendirme imkanı bulamayan ve mecazi bir tabirle, sırtında postal izi bulunan o kadar çok insan var ki dört duvar arasında… İnsan kendi hikayesini anlatmaya çekiniyor, hicap duyuyor.
Ricamdır, siz bu açık mektubu “temsili” olarak kabul ediniz. Bu hikayenin kadrajında “herkes için adalet” var.
Bu naçiz kalem bunu söyler, bunu yazar. Yanıt yazasınız diye değil bu mektup, farkında olasınız diye…
Dayanışma ve kalemin direnci ile, ucu kırılana kadar…
Nedim Türfent
Van cezaevi. 14 Nisan 2021, tutukluluğun 1800’üncü günü
Nedim ve koğuş arkadaşlarına destek olmak, yazmak isterseniz:
#PENwrites kampanyası için English PEN tarafından hazılanan bu sayfaya ulaşarak, birkaç tıkla mesaj gönderebilirsiniz.
Ya da, elbette ki, mektuplarınızı ve kartlarınızı posta ile gönderebilirsiniz. İşte adresi:
Nedim Türfent
Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
A‑44
VAN – TÜRKİYE