9 ocak 2013 tarihinde devrimci 3 kürt kadın militan, Sakine Cansız, Leyla Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan’ı Paris’te, kalleşçe bir katliam ile kaybettik. Bu katliamı Türkiye Cumhuriyeti ve Fransa birlikte örtbas ettiler. 10 yıldır bizler hala Kürt kadınlarının yasını tutuyoruz. Onlar sadece Kürt halkı için değil dünya halklarının özgürlük mücadelesinin bir parçasıydılar…
Bu katliamın 10. yıldönümü için hazırlıklar yapılırken, dün, bir kaç sokak ötede yeni bir saldırı yaşadık. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne yapılan saldırı bize bir kez daha şunu gösterdi ki Kürt halkı gerçek anlamda özgürlüğüne kavuşmayana kadar bu saldırılar devam edecektir.
Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi haftada bir kaç sefer uğradığım bir yerdir. Oradakiler benim arkadaşımlarım, yoldaşlarım ve dostlarımdır. Dün o saldırı esnasında bende orada olabilirdim veya hepimiz orada olabilirdik.
Bu olay bireysel ve münferit bir saldırı değildir. Bunu hepimiz biliyoruz. Saldırıdan 15 dakika sonra kültür merkezinin bulunduğu sokakta toplanmaya başladık. Orada öfkeden sinir krizi geçiren arkadaşlarımı ve yoldaşlarımı gördüm. Türkiye’de ve Kuzey Kürdistan’da hayatım sokaklarda ve eylemlerde geçti ama hiçbir zaman bu şekilde ruhsal bir darlama ve öfkeyi yaşamadım. Çünkü burası ne Türkiye ne de Kuzey Kürdistan, burası Fransa’nın başkenti Paris’ti. Hayatlarımızın bir şekilde güvende olduğunu düşünüyorduk. Ama dünki katliam ve sonrasında Fransa devletinin ciddiyetten uzak yaklaşımı bize bir kez daha gösterdi ki devletlerin Kürt halkına karşı gizli sözleşmeleri var. Katliama uğrayanlar her zaman bizler olduk ve devletler birbirlerinin suçlarını örtbas ederek bizlere yalan söylemeye ve kalleşçe katliamlara devam ediyorlar.
Dün haberi duyan biz Kürtler ve dostlarımız, katliamın olduğu sokağın ucunda bir araya geldik. Öfkeliydik, üzgündük, şaşkındık ve daha da önemlisi bize eski travmalarımızı yeniden yaşattılar. Haklı olan tepkimizi göstermek için bir araya geldik, ama “terörist” addedilenler yine bizdik…
Fransa polisi katliamı gerçekleştiren adamı sarıp sarmalayarak sanki sıradan bir saldırıymış gibi gösterip alıp götürdü. Haklı ve öfkesini, tepkisini barışçıl bir şekilde gösteren bizlere ise gaz, plastik mermiler ve coplarıyla düşmancasına saldırdı. Dün, Fransa’nın diğer kentlerinde olduğu gibi, Paris sokaklarında, Kürt kadınları ve gençleri, dünyanın bütün halklarından dostları “alışmayacağız , kabul etmeyeceğiz , biat etmeyiyeceğiz” diyerek sokakları ve alanları doldurdular. Ben de Paris’te aralarındaydım.
Bu üzgün ve pasifist topluluğa yapılan bu şiddetli polis saldırısı sırasında kaldırımda düştüm. Bir anda tekmeler, coplar üzerimde uçuşmaya başladı. Saldırı yerinden zar zor kalkıp ilerde bir kaldırıma ulaştığımda kendimi kaybettim. Yanımdaki arkadaşım beni taşıdı, bir apartmanın girişini açtılar ve bizi oraya geçirdiler. İçerde ikinci defa bilincimi yitirdim ve bir süre orada kaldık, ardından üçüncü bir kriz tedirginliği ile 10. Paris belediyesine girdik, ve oradaki ilk yardım ekibi müdahale etti.
30 yıldır aktif bir militanım Kürdistan’da ve Türkiye’de hayatım sokaklarda ve eylemlerde geçti ama hiçbir zaman bu şekilde bir polis şiddetine maruz kalmadım. Şu anda sol kolumu kullanamıyorum. Her iki ellimin bilekleri keza aynı şekilde, kullanamıyorum. Dizimde ve bacaklarımda sayısız yaralanma var…
Bir kez daha söylüyoruz: biz Kürtler kurban değiliz ve olmayacağız. Bu savaşın haklı tarafındayız. Bütün insanlık Rojava’da gördü ve tanık oldu ki Kürt kadınları başta olmak üzere devrimci her Kürt bireyinin ütopyası Kürtlerin diğer bütün halkalarla beraber, bütün farklılıklar ile zenginleşen, eşit ve özgür bir yaşamı inşa etmektir. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, biz mücadele ederken bizi alkışlayanlar biz ölürken yanımızda değiller…
Bu savaşa ve şiddete “dur” demek için bütün halkları, kadınları, gençleri bir kez daha dayanışmaya çağırıyoruz.
Kedistan’ı destekleyin, bağışlarınızla yaşatın