Teneffüsü uzatmak için, dizinin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Ömrümüzün üçte biri­ni ne yaparak geçiriy­oruz bilin bakalım? Uyu­yarak! Birçoğu­muz beden­i­mizi ve ruhu­muzu seve seve tes­lim ediy­oruz uykuya.

Uyku nedir, diye araştırdım, bakın nel­er öğrendim…

Uyku ilk olarak, günümüz­den yak­laşık 3 mily­on yıl önce bazı orga­niz­malar­da görülm­eye başlan­mış. İns­an türün­de­ki biy­olo­jik saat­leri düzenleyen mekaniz­maların geçmişi ise 500 mily­on yıl önce­sine dayanıy­or. Uyku tüm memelil­erde, kuşlar­da ve balık­lar­da gözle­nen doğal “din­len­me” biçi­mi. Tüm can­lılar gün­lük işlev­leri­ni gerçek­leştire­bilmek için uykuya ihtiyaç duyuy­or. Vücud­un din­len­mesi ve beynin bir gün önce aldığı bil­giyi işleme­si açısın­dan uyku vazgeçilmez bir nite­lik taşıy­or ve 24 saat­lik döngüde doğal olarak yeri­ni alıy­or. Her ne kadar birey­lerin uykuya duy­duk­ları ihtiyaç çeşitlilik gös­teriy­or olsa da nor­mal bir insanın uyku­da geçirdiği süre 6.5 saat ile 8.5 saat arasın­da bir değer oluy­or. Çocuk­lar günün 2/3’ünü (16 saat) uyku­da geçiriy­orken yaş­landıkça bu süre günün 1/4’üne (6 saat) kadar düşebiliyor.

Uyku­dan bahsederken mela­tonin çıkıy­or karşımıza. Mela­toninin, insan vücud­un­da doğal olarak bulu­nan ve uyku-uyanık­lık döngüsünü düzenleyen bir hor­mon olduğunu öğreniy­oruz. Beynin hemen altın­da bulu­nan pineal bez, veya diğer adıy­la epi­fiz bezi tarafın­dan sal­gılanıy­or­muş. Bu hor­mon, hem uyku-uyan­ma zaman­la­masını düzen­liy­or, hem de kan basıncı, mevsim­sel üreme dürtü­leri gibi gün­lük döngü ile değişen fak­tör­leri senkro­nize etmek­te önem­li bir rolü var­mış. Ama tabii beden­de­ki bir­in­cil işle­vi gece-gündüz, yani uyku-uyanık­lık döngü­leri­ni düzen­le­mek. Örneğin, karan­lık, nor­mal şart­lar­da vücud­un daha fazla mela­tonin üretme­sine neden oluy­or ve bu da vücud­un uykuya hazır­lan­ması için işaret veriy­or­muş. Karan­lık “Kalk git yat” mesajı verirken aydın­lık ve ışık ise mela­tonin üre­ti­mi­ni azal­tarak ve vücu­da uyanık olmaya hazır­lan­ma sinyali­ni veriy­or­muş: “hadi hadi fırla!”

Mela­tonin seviye­si ile ilgili ya da hay­at şart­larının beyni basınçsız suyu olan üst kat daire hidro­foru gibi sürek­li çalıştır­ması yüzün­den, aramız­da uyu­mak için çır­pı­nan ama bir tür­lü uyaya­mayan­lar da yok değil. Bir de uykuya doya­mayan­lar da var… İns­anl­arda yeter­li uyku alın­ma­ması unutkan­lık, asabiyet, dikkat dağınık­lığı gibi sorun­lara neden ola­biliy­or. Zor­la uykusuz bırakıl­mak en büyük işkencel­er­den biri. Ayrı­ca gereğin­den fazla uyku depresy­on gibi rahat­sı­zlık­lar­dan kay­naklan­ması mümkün. Yatak­tan kalka­ma­mak, daldırıp daldırıp git­mek, hay­atın gerçek­lerinden bir tür kaçış…

Uykuyu tam anlamıy­la bir şuur­su­zluk hali olarak nite­lendirmek doğru değil. Uyku, belir­li bir düzen içinde tekrar­lanan aşa­malar­dan oluşuy­or. Uykuya daldığımız­da, uyanık­lık­tan derin uyku ya da yüzey­sel uyku arasın­da 4 aşa­madan geçiy­oruz. Kalp ve nefes alma oranınımız düşüy­or ve beyin aktiviteler­im­iz yavaşlıy­or. 90 dakikanın sonun­da, derin uyku­dan hafif uykuya ya da rüya zamanı evre­sine geçiy­oruz. (REM evre­si) Göz­ler­im­iz göz kapak­larının altın­da hareket ediy­or ve rüyalar dünyası­na giriliyor…

les bienfaits de la lune 1 drawing naz oke

Beaude­laire Ayin iyi­lik­leri 1” Naz Oke, 2009. adoptart.net

Rüya uyurken deney­im­lediğimiz olay­lar­dan ibaret. Bun­lar büyük olasılık­la, beynin bir gün önce­ki deney­im­leri düzene koy­masının bir yan etk­isi. Kısacası, rüyalarınızın gele­cek­ten haber­ler ver­mesi­ni bek­le­mek yer­ine, gün içinde yaşadık­larınızın, sizi etk­ileyen olay­ların ya da farkı­na var­madan kay­det­tiğiniz ayrın­tıların izi­ni aramalısınız.

Bu evrede nefes alma ve kalp atışı oran­larıy­la beynin aktivite­si artıy­or. Vücut hareket etmiy­or, yani kaslar rüya­da gördük­ler­im­izi gerçek­leştirmem­izi önle­mek için bir anlam­da “felç” oluy­or. 5–10 daki­ka son­ra derin uykuya geri dönüş…

Bu aşa­malar gece boyun­ca 5 kez tekrar­lanıy­or. Her 90 dakika­da bir rüya uykusu yeniden başlıy­or. Derin uyku aza­lıy­or ve rüya evreleri uzuy­or. En sonun­cusu 50 dakikaya kadar çık­a­biliy­or. Kısacası her gece yayı­na giren bir program!

Uyku­nun aslın­da bir yeri ve zamanı var : yatak ve gece. Öğle uykusu, ya da günün her­han­gi bir saatinde şöyle bir daldır­ma ise kısa olsa da din­lendiri­ci olabiliyor.

Uyan­ma şek­li ve şart­ları da çok önem­li bir unsur. “Yatak­tan sağ ayak­la kalk­mak” denir ya… Güne güzel başla­manın ilk adımı din­lendiri­ci bir uyku­dan güzel rüyalar ile uyan­mak. Bazen rüyaları hatır­la­masak bile, olum­lu bir etki ile uyandıysak, bir hafi­flik hissi neredeyse bütün gün içimizde kalmaz mı? Kabus­lar ise akşa­ma kadar içimizi sıkar durur, ta ki yeniden uykuya kavuşup baş­ka öykü­lerin kahra­manı olana kadar. En kötü iz bırakan­lar­dan biri de gecenin bir yarısı yük­sek­ten düşer gibi hopla­yarak uyanmaktır…

Uyuyan prens­es, kur­bağanın öpücüğünü bek­lerken, sırtüstü uzan­sın dur­sun, herkesin ayrı bir uyu­ma “stili” var. Mis­al, aşırı titiz teyzemin pija­maları buruş­masın diye kalıp gibi yatıp, sabah kalıp gibi kalk­tığın­da ne kadar din­len­miş olduğu şüphe konusu. Ben yatağı çapraz olarak teke­lime almadan, kah yor­ganı tek­meley­erek açıp, kah yastık­lar­la boğuş­madan “oh be iyi bir uyku çek­tim” diye ger­inerek uyanamıy­o­rum. Küçükken anne­min “Uyuyanın üstüne kar yağar. Aman diy­im çocuk gece üstünü açar da üşür” diy­erek yor­ganımın dört köşesi­ni lastik­ler­le yatağa bağla­ması boşu­na değilmiş hani! Bu sayede dört köşesinde oymalı dikme­si olan prens­es yatağı­na sahip olmak da cabası. Gerçi prens­es­ten çok cadı olmayı ter­cih eden bir kız çocuğuy­dum ama neyse, bu ayrı bir konu… Gece yatak­ta at koş­tu­ran­lar beni anlar, iki kişi uyu­mak sev­gi ve pay­laş­ma isteği gibi moti­vasy­on­lar gerektiriyor.

inconsolable adoptart.net drawing naz oke

Tesel­li uykusu” Naz Oke, 2021. adoptart.net

Gece boyun­ca bir çok çift video kay­dı ile izlen­miş. Aşık­lar ilk gecel­erde mucize­vi bir şek­ilde burun buruna ve kucak kucağa uyuya­bilirken. Bir­birinin nefesi­ni içine çek­mek, ter­leyip bunal­mak­tan sıkılın­ca, yani bal­ayı uza­yın­ca, yavaş yavaş “kaşık pozisy­onu” ter­cih ediy­or. Genelde çift­ten biri sırtını ona dönen sev­dalısını kucak­lıy­or ama alt­ta kalan kol hafiften uyuş­maya başlayın­ca yanağını aşığın sırtı­na dayayıp rüyalara daldığı da oluyor.

Çiftin arasın­da uyum varsa biri öbür tarafa döndüğünde, diğeri de doğal olarak hareketi izliy­or… Görün­tüler bir dan­sı andırıy­or gerçek­ten… Ha, bir de sırtüstü yat­ma pozisy­onu var. Bu durum­da da biri birinin başını omuzu­na ya da göğsüne yaslaya­biliy­or ama eşin altın­da kalan kol kısa zaman­da uyku kaçıra­cak şek­ilde şikayetçi olabiliyor.

Bazı çiftler uyku sırasın­da fizik­sel temas­tan kaça­biliy­or. İlk dönem­lerin heye­canın­dan son­ra yapışık yat­manın tadı ve esprisi kaçmış ola­biliy­or bel­ki, kim bilir.… Rahat bir pozisyon­da ve din­lendiri­ci bir uyku arayışı ile çiftler yatağı demokratik bir şek­ilde pay­laş­ma yol­u­na gide­biliy­or­lar. Ara­da ellerin, ayak­ların bir­birine değme­si, bir­lik­te uyu­manın verdiği güven­liği can­landır­maya yete­biliy­or. Sev­gi küçük temaslar­la da iletilebilir elbette, değil mi?

Fran­sı­zların “dön­müş popo oteli” dedik­leri pozisy­on ise, çiftin bir­birine surat etmesi ile doğru oran­tılı. Biri yatağın bir ucu­na ilişmiş, sırtını da dön­müş ise, omuzunu okşa­manın, bacağını çimdik­le­menin ale­mi yok. Bel­li ki orta­da bir sorun var. Bilin­iz ve kayde­di­niz ki sorunu konuşarak hal­letmeden kaşık pozisy­onuna dön­menin imkanı yok!

Şu ayrın­tıyı da not etmeden geçe­meye­ceğim : bu yazıyı gecenin bir yarısı yazıy­o­rum. Bir yan­dan uykum­dan fedakar­lık ettiği­mi düşünüy­or ve gülüy­o­rum, bir yan­dan da pozisy­on­lar hakkın­da ken­di deney­im­ler­im­den yola çıkarak üret­tiğim lis­tenin ne kadar doğru ola­bile­ceği­ni kon­trol etme gereksin­i­mi duyuy­o­rum. Bu konu­da yapılmış araştır­malara göz atmak üzere bir İnt­ern­et turu atıy­o­rum. İns­an ruhu ile ilgile­nen birçok uzmanın uyku pozisy­on­ları­na aynı bakış açısı ile yak­laşmış olduğunu öğreniy­o­rum. Hay­atımızın 3/1 ini uyku­da geçiriy­oruz demiştik ya… Tık tık, küçük bir hesap : şaka gibi, 15 seneyi uyku yol­u­na feda etmişim! Neyse, en azın­dan gözlem­ler­im yerinde olmuş. Bu da bir teselli.

15 yıl ne ki? Bir de 200 yıl uyu­mak var.… Türkiye’nin bir çok yerinde­ki mağar­alara, yakıştırılan 7 uyuyan­lar efsanesi­ni bilen­leriniz vardır. İmp­arat­or Decius zamanın­da yaşayan yedi Hıris­tiyan genç, İmp­arat­or Tapınağı’nda yapıl­ması gereken kur­ban sun­ma işlem­i­ni yer­ine getirmek istemedik­leri için, kent­ten kaçıp burada­ki bir mağaraya sak­lanır­lar ve bir süre son­ra uykuya dalar­lar. Uyandık­tan son­ra yiye­cek almak için kente git­tik­lerinde, yal­nız bir gece değil 200 yıl uyuduk­ları ve Roma İmparatorluğu’nun her yanın­da Hıris­tiyan­lığın yaygın­laştığını öğrenir­ler. Genç­lerin kah­valtılık niyetine peynir, ekmek, zeytin almaya girdik­leri bakkalın suratını görür gibi oluyorum…

Eh işte, kimi güneşle uyur, horo­zla kalka­rken, kimi güzel güzel uyuy­a­cakken yanın­dakinin (ya da komşu­nun) hor­la­masın­dan uyuya­maz. Kimi vam­pir­ler gibi gece yaşar, gündüz uyur, kimi uykusu­zluk­tan ölür ama uyku tut­tura­maz, gece nöbetçisi martıların kahka­halarını, çap­kın­lığa çıkan kedi­lerin şarkılarını din­ler… Oto­büste, vapur­da, hat­ta dol­muş­ta uykuya tes­lim olanın kafası yanın­dakinin omuzu­na düşer de düşer… Uyku ilacı tele­vizy­on karşısın­da dalıv­eren­ler ayrı bir alem. Ah, o gözler kapan­maya başla­masın, mücadele etmek imkansızdır.

une pause artistique adoptart.net drawing naz oke

Yaratıcı bir ara” Naz Oke, 2021. adoptart.net

Uyuk­la­ma konusun­da asla sır­rını çözemediğim bir şey var ki pay­laş­mazsam uykum kaça­cak. Annean­nem çok sıkı örgücüy­dü. Anadolu kadını­na özgü o mahare­tle rekor bir hızla dan­tel örer­di. İncec­ik ip, ince­cik tığ ve inanıl­maz güzel­lik­te dan­teller… Dan­tel dediğim de öyle monot­on bir şek­ilde uza­yıp giden bir şey değil hani. İki tane şöyle ilmik, beş tane böyle ilmik, bi bu taraftan, bi şu taraftan, son­ra bi tur döndür… çiçek, böcek moti­fler… Dikkat isteyen iş. Say­a­cak­sın tek tek, tığı yan­lış yere batır­may­a­cak­sın. Ben­im yavaş yavaş ve pür dikkat ancak sol­gun bir müsved­desi­ni oluş­tura­bildiğim moti­fler… Annean­nem örgüyü alırdı eline, tele­vizy­onun karşısı­na geçer­di. Beş daki­ka son­ra göz­leri kapanır, başı düşer… Eller örgüye devam eder, dan­tel büyür de büyür… Bir çiçeğin tek bir yaprağı şaş­madan, bir ilmik atla­madan! Nasıl ola­biliy­or böyle bir şey? Han­gi par­mak sayıy­or iki ilmik şur­dan, beş bur­dan diye? Uyurken dan­tel örmenin sır­rını ben çözemed­im, anlaya­madım. Bileniniz varsa söylesin.

Uyku­da becerdiğim tek iş olarak, mimar­lık öğren­cisi iken uykusuz geçen bir pro­je tes­li­mi gecesinin sabahı rotring kalem hala elimde ve başım pro­jenin üzerinde uyandığımı hatır­lıy­o­rum. Göz­ler­im o güze­lim pro­jenin üzerinde dehşe­tle açıldı. Bir de bak­tım ki uyku, oraya buraya bazı yazılar yazdır­mış bana. Hem de özen­li, ölçek­li… Bir pencerenin içine “bu ne?” yazmışım, salo­nun ortası­na mükem­mel bir “yarın sabah” kon­dur­muş, mut­fak köşelerinde kare, daire gibi anlam­sız deko­rasy­on­lar uygun gör­müşüm… Sabah tes­lim paniği ile bir de bütün bu yazılı rüyaları kazı­mak, tem­i­zle­mek gerek­ti. Han­gi çeçe sineği tarafin­d­an tuza­ğa düşürüldüm bilmem… Bel­ki de bun­da tan­rı Morpheus’un par­mağı var.

Mor­pheus ölüm­lü­leri uyut­mak­la uğraşın, babası Hyp­nos daha önem­li kişi­leri uyut­mak­la meşgul : bütün tan­rıları uyutabilme yeteneği var. İliada’da Poseidon’un yunan­lılara yardım ede­bilme­si için Hera, buna engel olan Zeus’u devre­den çıkar­mak amacıy­la Hypnos’un tan­rıların tan­rısını uyut­masını istiy­or. Yunan mitolo­jisinde uyku ile ilgili birçok hikaye var. Psyche’nin geceleri ken­di­ni gizley­erek gelen sevgilisi Eros’un kim­liği­ni keşfet­mek için çır­pınışı, bütün zor­luk­ları yendik­ten son­ra, son anda açma­ması gereken kutuyu, mer­akını yen­e­meyip açması ve derin bir uykuya dal­ması ile sonuçlanıy­or. Eros’un öpücüğü ile uyanana kadar… Endymion Beş­par­mak Dağları’nın etek­lerinde sürüsünü otla­tan, ve kaval çalan bir çoban. Ama o kadar yakışık­lı ki, aylı gecel­erde Selene, genç adamdan göz­leri­ni alamıy­or… Ölüm­lüler­le tan­rıların aşk­ların­dan pek haz etmeyen Zeus nedense bu aşk­tan pek duygu­lanıy­or ve Endymiyon’a bir iyi­lik yap­ma işgüzarlığını gös­teriy­or. Yakışık­lı çobana bir dilek şan­sı ver­ince o da son­suz bir uykuya dal­mak iste­diği­ni söylüy­or. Mut­la­ka Endymion bir yer­lerde hala uyuy­or­dur… Dünya döne­dur­sun, devir devran değişsin… Su uyur ker­van yürür.

Gerçek­ten de uyku tam bir şuur­su­zluk hali değil. Bir faaliyet, bir faaliyet! Uyku­da yürüyen­ler, uyku­da konuşan­lar… Bu konu­da da tecrü­be­liy­im. Kuzin­im­le aynı oda­da uyu­mak tam bir eğlence. Aile­vi bir durum söz konusu! Kuzin gecenin bir yarısı odasın­da “Kalem­ler­i­mi yer­leştirip gelebilir miy­im?” dediğinde, yan odadan uyku­nun kol­ların­da­ki babası “şim­di bidon­ları doldur­dum” diye cevap veriy­or ve konuş­ma bu şek­ilde bir süre devam ediy­or… Bir keresinde kuzinin bil­in­medik bir dilden konuş­ması ile uyandım. İşin komik tarafı “Efendim? Ne dedin?” diye sorun­ca, cüm­lesi­ni aynen tekrar ediy­or­du. Bir bilene sor­duk, otomatik bir şek­ilde bir araya gelen hecel­er olduğunu öğrendik. Tedavülden kalk­mış gerçek bir dil değilmiş yani.

Yine uyku soh­bet­leri ile bezeli bir gece, bir ara uyku treni­ni yakalayıp dalmış olmalıyım, erte­si sabah kuzin­imin yatak­ta gülme­siyle rüyalarım­dan çıkıy­o­rum. Ayak­ların­da tuhaf bir hisle uyandığını anlatıy­or. Bu ne ola ki diye yor­ganı açmış. Gece ne hik­metse ellerinde­ki bütün gümüş yüzük­leri çıkarıp ayak par­mak­ları­na tak­mış olduğunu keşfet­miş. Gülünür tabii… Ben daha dünyaya gelmemişken, dayımın gece saat üç gibi, yatağın üstünde ayağa fır­layıp “goooool!” diye bağır­ması hala anlatılır durur ailede… Kızımın da kendine özgü ilginç hikayeleri var. Uykusun­da bir şeyler iddia eder, ve san­ki “hayır o öyle değil” demişim gibi, inat­la savunur, ısrar eder. Babasın­dan bulaşmış olmalı. O da uykusun­da satışların­dan %10 indirim hesaplardı ses­li ses­li. Ne aile… sen gel de uyu!

adoptart.net drawing naz oke loving you

Lov­ing you” Naz Oke, 2022. adoptart.net

Hor­la­maya gelince hep­imizin uyku kaçır­tan bir yakını, bir komşusu vardır. Her bir insanın tarzı ayrı. Kara trene rek­a­bet yapan­ların hor­la­ması kapı duvar tanı­maz. Bazen ses duvarını bile aşar! Şöyle ağız kenarın­dan hafifçe “püf, püf” hor­layan­ların kibar­lığı kar etmez. Kulak duyup kafa takıldı mıy­dı uyu­mak ne mümkün. Hat­ta bu hor­la­ma daha da sin­sidir diye­bilir­im. Hor­layan­ların ıslık çalın­ca sus­tuk­ları söylenir hani. Islık çalarsın ve susar da… Ama 5 daki­ka son­ra gene başlar. Bu kez dürtersin, olmadı tek­mel­ersin… Gene susar. Bir bek­lemedir başlar, tekrar ne zaman hor­lay­a­cak diye. İşin en acık­lı tarafı siz yatak­ta debe­lenir ve sinir­lenir, uykusu­zluk­tan iyice per­işan olurken o hor­layan mışıl mışıl uyur. Erte­si gün de sitem­i­nize “aaa yok canım ben hiç hor­la­mam” diye cevap verir. Aslın­da anlayış göster­mek gerek, bize de “hor­ladın” dendiğinde pek bozu­lu­ruz, değil mi?

Uyku tut­tur­ma yön­tem­leri de oldukça ilginç. Bebe­beleri beşik­te ya da ayak­ta sal­la­ma, kucak­ta hoplat­ma, pusetin ileri geri hareketi, o da olmadı arabay­la bir tur attır­ma gibi teknikler mev­cut… Uyu­ma rit­uel­leri de çok önem­li : par­mak emmek, saç buk­leleri ile oyna­mak, kulak okşa­mak, bat­taniye kok­la­mak, ayak­ları bir­birine sürt­mek, artık canı çık­mış pelüş oyun­cağı bur­nuna sürt­mek, düzen­li aralık­lar­la bel­li bir ses çıkar­mak ki bu bir tür “kişiye özel” nin­ni­dir ade­ta… İşte herkesin kendine has bir ade­ti var. Çok küçükken edinilen bu adetler çocuk­luk­tan uza­k­laşıldık­tan son­ra da süregelebiliy­or. Kel­li fel­li birinin yorgun bir günün ardın­dan koltuk­ta uyuk­larken, alnı­na düşen buk­le­si ile oynadığını görmek sevim­li gelebilir ama yeni sevgilin­izin aşk-meşk faslı bit­tik­ten son­ra uykuya kucak açıldığın­da “ıııı, ıııı, ııı” ses­leri eşliğinde hafifçe sal­lan­ması biraaaz… Nasıl desem?… “şaşırtıcı”!

Neyse, hastalık olmasın da… Biraz araştırın­ca 80’den fazla uyku hastalığı olduğunu öğreniy­oruz. En yaygın­ları, gündüz aşırı uyku eğil­i­mi, insom­nia, narkolep­si, uyku apne sendro­mu, şu çeçe sineğinin bulaştırdığı afri­ka uyku hastalığı… Sonun­cusu dışın­da bu hastalık­lar genelde uyku düzen­si­zliği olarak algı­landığı için ara­da kay­naya­biliy­or. Aslın­da hep­sinin teşhisi mümkün ve öner­ilen değişik tedavil­er var. “Uyu dem­eye geldim. Uyu dem­eye geldim. Yavrum yaren nerende? Mer­hem olmaya geldim.”

Uyku­ların en kralı ise “kış uykusu”. Kış uykusu­nun ne olduğunu hep­imiz biliy­oruz. Emi­nim ki hep­imizin içinde, en yorgun gün­lerin akşamın­da şöyle bir kış uykusuna yatıp bahar ayların­da ve ter­ci­han başımıza üşüşen sorun­lar ken­di kendine çözüldük­ten son­ra uyan­mak gibi bir istek oluş­muş­tur. Peki bir de “yaz uykusu” olduğunu biliy­or muy­dunuz? Yaz uykusu, sıcak ve kurak iklim böl­gelerinde yaşayan bazı hay­van­ların, zor şart­ları atlat­mak için çok sıcak yaz gün­leri­ni uyku veya uyuşuk­luk arası bir din­len­me halinde geçirme­si oluy­or­muş… Hiç duy­mamıştım, ama man­tık­lı değil mi?

Kış uykusu kadar uzun olsun, öğle yemeği son­rası uykusu gibi kısa olsun uyku ruhun ve bedenin din­len­mesi, bizler için iyi bir dost. Bir an gele­cek dos­tunuzu kucak­lay­a­cak­sınız. İster gece vak­ti yatağınıza uzanın, ister gündüz gözüne gün­lünüzün çek­tiği bir yere kıvrılın. Koltuk, kanape, bank, çayır çimen. Sırtüstü eller göbek­te kil­itli, yüzüstü kol­lar yastığın altın­da, yan dönük, dizler çen­eye doğru; keyfiniz, bedeniniz nasıl istiy­or­sa öyle yer­leşin. Göz­lerinizi kap­atın ve bek­leyin. Az son­ra dos­tunuz ran­de­vusuna gelecek…

Siz­leri sevgili Morpheus’un kol­ları­na tes­lim ediy­o­rum. İyi uyku­lar, tatlı rüyalar…

 Teneffüsü uzatmak için, dizinin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Başlık res­mi: “Sakin uyku”, Naz Oke 2021. adoptart.net

Bu makale güncellenmemiş hali ile 2007’de Hillsider dergisinde yayınlanmıştır.

Kedistan’ı destek­leyin, bağışlarını­zla yaşatın

Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma kaygısı ile fon ya da reklam almıyor, habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibi dahilinde abonelik zorunluluğu getirmiyor ve tüm katılımcıları da gönüllü. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Sizler de destek olabilirsiniz.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.
Naz Oke on EmailNaz Oke on FacebookNaz Oke on Youtube
Naz Oke
REDACTION | Journaliste 
Chat de gout­tière sans fron­tières. Jour­nal­isme à l’U­ni­ver­sité de Mar­mara. Archi­tec­ture à l’U­ni­ver­sité de Mimar Sinan, Istanbul.