Geze­genin göbek kor­donu olan eko­sis­tem, insanın savaşa ilişik endüstriyel bar­bar­lığının bir sonu­cu olarak artık hiç bir konu­da yaşam sağal­ta­may­a­cak hale geldi.

Eko­sis­tem­le olan hay­ati ilişk­isi­ni yüz yıl­lar boyu savaşlara ve endüstriye day­alı sömürge­ci baskı sis­tem­leriyle tahrip eden insan­lık, ekolo­jik felaketler­le bir­lik­te, endüstriyel uygar­lığın­da da sürek­li değişen — dönüşen ve giderek tanım­lana­mayan toplum­sal ilişk­il­er yaratmakta.

Örneğin Avru­pa-Ameri­ka dünyasın­da kök­ten aza­lan fab­ri­ka sis­te­mi, sanayi pro­le­taryasının gelenek­sel sınıf­sal kon­u­mun­da fark­lı özel­lik­ler gösteren baş­ka bir toplum­sal süre­ci ortaya çıkardı. Bu yeni çağın kendine özgü en belir­gin toplum­sal ve sınıf­sal özel­liği fab­rikalar­da çalışan işçil­er ile diğer alt sınıflar arası ilişk­il­erde ken­di­ni gösterdi.

3. Endüstri devri­mi denilen ve esas olarak 2. dünya savası son­rası kon­trol­süz sıçra­malı Kap­i­tal­ist iler­lemeyi karak­ter­ize eden oto­mo­tiv, nük­leer ener­ji, bil­gisa­yar ve bugün giderek en baskın sömürü ve kon­trol sis­te­mi silahı­na dönüşen mikroelek­tron­ik teknolo­ji ile bir­lik­te alt sınıfların gerek bir­bir­leriyle olan sis­tem ilişkisel kon­um­ları ve gerekse gele­ceğe dair kader­leri bir­birinden ayırt edile­mez bir ortak­lığa evril­di. Dolayısıy­la 20. yüzyılın toplum­sal ve sınıf­sal döngüsün­den fark­lı olarak 21. yüzyıl­da kap­i­tal­izme karşı mücade­lenin özneleri fab­rikadan, sendikadan ve pro­leter yöne­lim­den ziyade, insan­lık olarak ta başın­dan beri ihlal ettiğimiz ve için­den çıkıl­maz hale getirdiğimiz “ekolo­jik — toplum­sal iliş­ki” ye göre yeni baş­tan ele alın­ması gerekiy­or. Çünkü, toplum­sal değişim­lerin iti­ci –ira­di– gücü olan insanın, biy­olo­jik, ruh­sal, sosyal, kültürel, poli­tik, yani toplum­sal serüveni, ona ezeliyetle eşlik eden ekolo­jik dünyadan bağım­sız değil. Bugun dünyamızın ekolo­jik para­me­tre­sine bak­tığımız­da insanın eko­sis­tem üzerinde­ki tahakkümü, geze­geni hiç te iyimser sayıl­mayan karan­lık bir gele­ceğe doğru sürüklüyor.

Atmos­fer­de­ki kirlilik eşiğinin aşıl­ması, buzulların erime­si, doğal kay­nakların aşırı sömürülme­si, doğal habi­tat­ların parçalan­ması, bozul­ması ve endemik bit­ki — hay­van çeşitlil­iğinin yok edilme­si, iklim değişik­liği, sal­gın­lar, savaşlar, nük­leer silahlar ve nük­leer santraller… Bütün yaşamı tehdit eden bu unsurlar, insan­lığın eko­sis­tem­lerin ekolo­jik esnek­lik kap­a­siteleri­ni aştığı­na işaret etmek­te. Bu eşik, ilgili varyant­ların kar­maşık­lığı nedeniyle bel­ki kesin olarak tah­min edile­mez ama insanın karşıt eko­biyo­grafisin­den gelen zarar­lı potan­siyel müda­hale­cil­iği ve vur­dum­duy­ma­zlığı devam ettiği sürece her an, “domi­no etk­isi” ile, büyük bir yok oluşla yüzleşebiliriz.

savaş ukrayna

Öze­tle bu son derece kri­tik hay­atı aşa­ma­da ide­olo­jik poli­tik edim­ler ve kalı­plaşmış ezber­ler ile sözüm ona toplum­sal dönüşüm ve gele­cek adı­na tasar­lanan bütün o “insan merkez­ci”, “sını­fa day­alı” pro­jelerin tek başı­na artık hiç bir karşılığı olmadığının da artık anlaşıl­ması gerekiy­or. Ancak bu konu­da toplum­sal duyarlılık taşıdığını iddia eden pek çok sol kes­imin yaşanan mev­cut ekolo­jik, jeopoli­tik ger­il­im­ler ve saldır­gan­lık­lar karşısın­da­ki tutarsız ve çifte stan­dartçı yak­laşım­larını düşününce, yaşanan kaos ortamın­da sıradan insan­ların olay­lara karşı çare­si­zliği, kafa karışık­lığı ve korkunç ses­si­zliği var olan tabloyu daha da vahim hale getiriyor.

Bunun en açık görünür­lüğünü Rus emperyal­izminin Ukray­na halkı­na karşı açtığı “işgal savaşın­dan yana taraf olan sol” saç­malık da yaşıy­oruz. Putin’in Ukray­na’­da­ki işga­line ve bom­bardı­man­ları­na doğru­dan karşı çık­mak yer­ine, Putin’in işgale ve savaşa gerekçe olarak ileri sürdüğü “Nato genişleme­si” ve “anti nazi pro­pa­gan­dası” etrafın­da taraf olan “sol” kes­im­ler son derece tal­ih­siz ama tar­ih­sel, hat­ta ibret veri­ci bir tutum sergilemekteler.

Hala kalı­plaşmış ver­ili ide­olo­jik ezber­ler­le düşü­nen dünya solu (“sol” derken, ekolo­ji hareket­leri­ni ve anarşist­lerin büyük bir bölümünü bu kap­samın dışın­da tutuy­o­rum) net­icede sapla samanı karıştıy­or. NATO karşıtı dil üzerinden iler­lerken Putin’in kur­duğu otokrasi­den, oli­garşi­den ve mil­i­ta­riz­mi besleyen yayıl­macılık­tan bah­set­m­eye bile gerek duy­muy­or. Oysa gerçek­te Putin’in kur­naz­ca, işgali­ni meşru­laştır­mak için sol kamuoyu­na da kafa kol çek­tiği çok açık. Zizek’in dey­imiyle, “NATO genişleme­si bahane­siyle Putin’in Ukray­na işgali­ni meşru­laştır­manın, Hitler’in işgal­leri­ni Ver­sailles Anlaş­ması ile açık­la­mak­tan farkı yok”.

Esasen bütün sorun 2000’lerin orta­ların­dan bu yana, Rusya Fed­erasy­onu’­nun temeli­ni oluş­tu­ran özerk cumhuriyet­lerin ve oblastların (Slav­ca eyalet ve bölge anlamı­na geliy­or) özerk karak­ter­leri­ni dar­al­tan kon­trol altı­na alan otorit­er, emperyal­ist merkezileşme­den kaynaklanıyor.
Çünkü Ukray­na, Rusya ile pay­laş­mak istemediği ekonomik jeostrate­jik kon­u­muy­la, Rus emperyal­ist yayıl­macılığın önünü tıkayan ve eli­ni boş bırakan bir rol oynuy­or şu anda…

Büyük Rusya’yı küçük Ukray­na ülke­sine karşı bu kadar büyük bir savaşa yönel­ten şey nedir peki? Şu tabloya göz atılır­sa Rusya’nın ukray­na işgalin­in arka planı çok daha iyi anlaşılacaktır :

Ukrayna’daki yer altı zenginlikleri:

  • Keşfedilen geri kazanıla­bilir uranyum cevheri rez­erv­lerinde Avrupa’da 1. sıra­da yer alıyor ;
  • Titanyum cevheri rez­erv­lerinde Avrupa’da 2., dünya­da 10. sırada;
  • Keşfedilen man­gan cevheri rez­erv­lerinde dünya­da 2. sıra­da (2.3 mil­yar ton veya dünya rez­ervinin % 12’sı);
  • Demir cevheri rez­ervi bakımın­dan dünya­da 2. sıra­da (30 mil­yar ton);
  • Civa cevheri rez­erv­lerinde Avrupa’da 2. sırada;
  • Kaya gazi rez­erv­lerinde (22 tri­ly­on metreküp) Avrupa’da 3. sıra­da (dünya­da 13. sırada)
  • Doğal kay­nakların toplamın­da dünya­da 4. sırada;
  • Kömür rez­ervi açısın­dan dünya­da 7. sıra­da (33.9 mil­yar ton)

Ukrayna’daki Tarım Sektörü:

  • Ekilebilir arazi açısın­dan Avrupa’da 1. sırada;
  • Kara toprak alanı bakımın­dan dünya­da 3. sıra­da (dünya hacminin % 25’i);
  • Ayçiçeği ve ayçiçek yağı ihra­catın­da dünya 1.si;
  • Arpa üre­ti­minde dünya 2.sı, ihra­catın­da ise 4. sırada;
  • Mısır üre­ti­minde dünya­da 3., ihra­catın­da 4. sırada;
  • Yetiştir­ilen patates hac­mi bakımın­dan dünya­da 4. sırada;
  • Çav­dar üre­ti­minde dünya­da 5. sırada;
  • Arıcılık üre­ti­minde dünya­da 5. sıra­da (75 bin ton);
  • Buğ­day ihra­catın­da dünya 8. sırada;
  • Tavuk yumur­tası üre­ti­minde dünya­da 9. sırada;
  • Peynir ihra­catın­da dünya­da 16.sırada
  • Ukray­na, 600 mily­on kişinin gıda ihtiy­acını karşılayabilmektedir.

savaş ukrayna

Savaşla gelen ekolojik yıkım

Daha önce Grozni, Halep’te Gazze’de ve halen Yemen’de yaşandığı gibi, Ukray­na’­da­ki savaş şehir ve kır­sal böl­gelerin eko­sis­tem­ler­ine ağır bir bedel öde­tiy­or. Kent merke­z­leri bir­birine bağlı altyapı sis­tem­ler­ine bağlıdır. Örneğin bir ener­ji santralı tahrip edildiğinde, önce­lik­le suya, ve sağlık sis­tem­ler­ine zarar ver­mek­te­dir. Son savaş­tan önce, Ukray­na’nın 44 mily­on insanının üçte ikisi Kiev, Kharkiv, Kher­son ve Mar­i­upol gibi şehirlerde yaşıy­or­du ve iki haf­ta boyun­ca bu şehirler sürek­li bom­bardı­man yaşadı. 11 Mart’a kadar Bir­leşmiş Mil­letler, 2,5 mily­on sivilin Ukray­na’­dan kaçtığını ve Rus işgalin­in ülke içinde 2 mily­on insanı daha yerinden ettiği­ni bildir­di. Bu, İki­nci Dünya Savaşı’n­dan bu yana Avru­pa’nın en büyük mül­te­ci krizi­ni oluşturuyor.

2015’teki Suriye savaşı­na girdik­ten son­ra, Rus ordusu Cumhur­başkanı Beşar Esad reji­mi­ni muhalif böl­gel­erde­ki has­tanelere tekrar­lanan saldırılar da dahil olmak üzere siv­il nes­nelere yöne­lik hava saldırılarıy­la destek­le­di. Rus hava saldırıları 2015–2019 yıl­ları arasın­da Suriye’de 140 kez hede­fle­nen pazarları, köprü­leri ve siv­il sağlık, su, tarım ve ener­ji altyapılarını hedef aldı. İşg­al Şubat 24’te başladığın­dan beri, işgal­ci Rus kuvvet­leri geniş nüfus­lu böl­gel­erde geniş alan etk­i­sine sahip pat­layıcı silahlar kul­landılar. Rus hava saldırıları birçok kent sakin­leri için elek­trik, su ve ener­jiyi kesti. Bunun­la bir­lik­te, Ukray­na’nın Rus işgali­ni biraz ayırt edi­ci kılan şey, Çer­nobil de dahil olmak üzere nük­leer tesis­lerin Sovyet mirasının ve Ukray­na’­da­ki yer­leşim böl­geler­ine yakın bulu­nan ağır sanayi tesis­lerinin yarat­tığı insan­lar ve eko­sis­tem­ler için tehlikel­erdir. Bu sitelerin çoğu sürek­li çevre yöne­ti­mi gerek­tirir. Rusya’nın akaryakıt depo­ları­na ve diğer ener­ji sahaları­na saldırıları, sanayi tesis­lerinin bom­bardı­manı ve yer­leşim böl­gelerinde pat­layıcı silah kul­lanılarak üretilen toz ve molo­zlar, acil kayı­pların çok ötesinde siv­il sağlığa yakın ve uzun vadeli tehditler oluşturuyor.

Atom Bil­im­ci­leri Bül­teni’n­de­ki 10 Mart tar­ih­li bir makalenin belirt­tiği gibi, Rus işgalin­in neden olduğu yaygın yıkım kaçınıl­maz olarak, bu çatış­madan çok daha uzun bir ömür­le devam ede­bile­cek­leri toprak, su ve yaşan­abilir ortam­ların kir­len­me­sine yol aça­cak­tır. Çevre­sel riske maruz kalma : doz ve zaman­la ölçülüy­or. Yani tok­sik mad­del­er­den kay­naklanan çevre­sel risk, bir bireyin veya toplu­luğun belir­li bir tehlik­eye ne kadar süre maruz kaldığı­na ve han­gi yoğun­luk­ta veya doza­j­da olduğu­na bağlıdır. Önce­den var olan maruz kalma risk­leri olan birey­lerin veya toplu­luk­ların önce­den var olan güven­lik açık­ları da etk­endir. Örneğin, büyük olasılık­la hem asbest hem de par­tikül madde yayan Rus bir­lik­leri tarafın­dan bom­ba­landık­tan son­ra alev alan Ukray­na’nın İrp­in kentin­de­ki evleri ele alalım. Genç, sağlık­lı bir insan için, yük­sek bir dozaj oranı bile acil bir risk oluş­tur­maz, ancak yaş­landıkça kanser sol­unum sorun­ları ris­ki arta­bilir. Ancak astımı olan küçük bir çocuk veya kro­nik obstrük­tif akciğer bozuk­luğu olan bir yetişkin daha acil ve akut çevre ile ilgili sağlık risk­leriyle karşı karşıya kal­a­bilir. Ukray­nalı gazete­ci Kyry­lo Loukerenko’nun aktardığı­na göre, Kharkiv’de­ki sığı­naklar­da uzun sürel­er geçirdik­ten son­ra Amir adlı bir bebeğin zatürre geliştirdiği­ni ve ailesinin önü kinetik şid­det­ten koru­mak için batı Ukray­na’ya kaçırdık­tan son­ra çevr­eye bağlı bu sol­unum hastalığın­dan hay­atını kaybetti.

İşg­alci Rus kuvvet­lerinin yer­leşim böl­geler­ine yöne­lik bom­bardı­manı ile sivil­leri hede­fleme­si göz önüne alındığın­da, Radyoak­tif mad­delerin kinetik savaş hasarın­dan çevr­eye yayıl­ma potan­siyeli her zaman daha fazla olacaktır.

  • savaş ukrayna

Bir savaş stratejisi olarak ekolojik yıkım: Vietnam ve Körfez savaşları

Savaşın yarat­tığı ekolo­jik yıkı­ma en iyi örnek işgal­ci Amerikan ordusu­nun ekolo­jik yıkımı bir savaş strate­jisi olarak gerçek­leştirdiği Vietnam’dır. 2.2 mil­yar hek­tar orman ve tarım arazisi bom­bala­ma, mekanik tem­i­zleme, napalm­lar ile çorak­laştırıldı. Vietkong güç­lerinin sak­landığı 1.5 mily­on hek­tar (ki bu güney Vietnam’ın % 10’u) orman ve ekili alan­ları yok etmek için 72 mily­on litre (55 mily­on kilo) her­bisit kul­lanıldı. “Por­takal Gazı” (Agent Orange) adı ver­ilen bu mad­denin içerdiği dioksin şu anda bile bitk­il­er, yiye­cek­ler, vahşi hay­at, insan şutu ve yağ dokusun­da bulun­mak­ta. Bu müthiş çevre­sel yıkımın etk­i­leri hala tam anlamıy­la gider­ilmiş değil. Bit­ki kıyımının yanısıra “Por­takal Gazı” mad­desinin hay­van­lar üzer­ine etk­isi de oldukça çarpıcıdır. Bu kimyasalın kul­lanımın­dan önce, kimyasala maruz kalan bölgede kaydedilen memeli tür­lerinin sayısı 30–35, kuş tür­leri ise 145–170 kadark­en, kimyasalın kul­lanımın­dan son­ra­ki memeli tür­lerinin sayısı 5’e, kuş tür­leri ise 24’e düşmüştür.

Kör­fez Savaşı sırasın­da ise, yak­laşık 1.300.000 metre küp ham petrol ABD donan­masının yak­laş­masını engelle­mek için Kuveyt liman­ların­dan Bas­ra Körfezi’ne salındı. Yak­laşık 30.000 deniz kuşu bu olay­da yok oldu. Ayrı­ca Man­grov ağaçlık­larının yak­laşık yüzde 20’sı, mer­can kay­alık­larının yüzde 50’sı ve diğer birçok deniz can­lısı etk­ilen­di, yüzlerce mil sahil şeri­di kir­len­di. 2010’da yapılan araştır­maların sonu­cu, bölgede bulu­nan gel­git düzlük­lerinin 30–40cm derin­liğinde hala bu petrolün bir kıs­mının dur­duğunu ve artık biriken petrolü çıkar­manın her­han­gi bir yolu olmadığını gös­teriy­or. Koy­lar petrolle tıkandı, 15 000 km Mezopotamya sulak alanı yok oldu, onbin­lerce kuş öldü, birçoğu petrolün kalıcı etk­i­ler­ine maruz kaldı, yüzbinden fazla perdeli ayak­lı ve göç­men kuşun beslen­me alanı zarar gördü, karides­lerin sayısı savaş öncesinin % 1’ine düştü.

Sadece savaş sür­erken değil, savaşların öncesinde ve son­rasın­da da ekolo­jik yıkım devam ediyor.
Savaşlara hazır­lık aşa­masın­da gerçek­leşen silah üre­tim süre­ci de kirlil­iğe sebep oluy­or. Bu kirlilik insan­lar da dahil tüm eko­sis­te­mi olum­suz etk­iliy­or. Yine savaşlara hazır­lık sırasın­da üretilen silahların kon­trol edilme­si ve askeri tat­bikat­lar telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarıy­or. Ver­ilen ista­tis­tik­lere göre yeryüzünde 1.700’u ABD ordusuna ait 20.000’i aşkın alan, gelenek­sel tok­sik askeri atık­lar­ca kir­letilmiş durum­dadır. Fazla üretilen, bozu­lan, artık kul­lanıl­mayan ton­lar­ca silah hala yok edilmeyi bek­le­mek­te­dir. Savaş son­rasın­da denize bırakılan ya da toprağa gömülen silahlarsa aynı şid­de­tle eko­sis­teme zarar ver­m­eye devam etmektedir

1977’de Mozam­bik’in Portek­iz’­den bağım­sı­zlığını kazan­masın­dan iki kısa yıl son­ra ülke acı­masız bir iç savaşa gir­di. On beş yıl süren kan­lı savaş­tan son­ra, yak­laşık bir mily­on kişi öldü, mily­on­lar­ca kişi daha yara­landı ya da yerinden edil­di. Ancak bu çatış­manın tek kur­banı insan­lar değil­di. Savaşın çoğu, insan dışı yaşam­la dolu 1.570 mil kare­lik bir alan olan Mozam­bik’in Goron­gosa Mil­li Parkı’nın vahşi böl­gelerinde gerçek­leşti. Savaş sırasın­da asker­ler, yiye­cek­leri güvence altı­na almak için silahlarını hay­van­lara ya da silah ticareti yap­mak için fildişi­ler­ine çevirdil­er. 1992’de barış ant­laş­ması imza­landığın­da, Goron­gosa’nın büyük hay­van­larının çoğu­nun nüfusu harap olmuş­tu — yüzde 90 veya daha fazla azalmıştı.

Ne yazık ki savaşlar ve yol açtığı ekolo­jik kırım­lar yal­nız­ca bun­lar­la sınır­lı kalk­madı. Son yarım yüzyıl­da, büyük çatış­maların yüzde 80’inden fazlası biy­oçeşitlil­iğin sıcak nok­ta­ların­da yaşandı. Şimdiye kadar hiç kimse bu ölüm­cül olay­ların yaban yaşam üzerinde­ki etk­isi­ni ölçemedi.

Nature der­gisinde yayın­lanan bir çalış­ma­da, insan çatış­masının Afrika’­da­ki büyük memeli popülasy­on­ları üzerinde­ki etk­i­ler­ine dair rakam­lar ortaya koy­mak için 1946’ya kadar uzanan veri hazineleri­ni ince­leniy­or. Sonuçlar, ince­le­nen tüm fak­tör­ler­den, tekrar­lanan silahlı çatış­manın vahşi yaşam üzerinde en büyük etkiye sahip olduğunu ve hat­ta düşük seviyeli çatış­manın bile büyük oto­bur popülasy­on­ların­da derin düşüşlere neden ola­bile­ceği­ni göster­mek­te.. Ancak yinede bir umut ışığı var: Anal­ize dahil edilen birçok yerde vahşi yaşamın insan­lar­dan arındık­tan sonar tekrar geri dönebildiği­ni ken­di ken­di­ni yenileye­bildiği­ni kanıt­lar nite­lik­te. Eko­sis­temin insan­dan arındığın­da gerçek­ten de olağanüstü bir şek­ilde ken­di­ni yenileye­biliy­or. Bu konu­da bire­bir yaşadığımız en iyi öğreti­ci Çovid-19 pan­de­mi süre­ci oldu. Zorun­lu sosyal tecrit nedeniyle insan etk­ileşi­min­den kur­tu­lan eko­sis­tem­lerin insan tarafın­dan tahrip edilen çeşitlil­iğine ken­di ken­di­ni yeniley­erek tekrar kavuş­tuğu­na tanık olduk.

Savaşlarda Hayvanlar da insanlarla birlikte acı çekiyor

Savaşlar, acı­masız birçok gerçeği ortaya çıkarır. Ukray­na’­da­ki savaş, insan ve hay­van yaşam­larının bir­birine bağlılığını, ölüm­cül tehlike karşısın­da bile mer­hame­tle, sevgiyle hareket etm­eye olan aman­sız bağlılığımızı göster­me­si bakımın­dan güçlü ve acı veri­ci bir ders niteliğinde.

Şid­detin ve savaşların hüküm sürdüğü her yerde, hay­van­lar insan kur­ban­larının yanın­da acı çek­er ve çoğu zaman da onlar­la bir­lik­te aynı acı kaderi pay­laşır­lar… 1.dünya savaşını hatır­layın. Mily­on­lar­ca at ve eşek, yok­sul insan­ların çift­lik­lerinden alınıp savaşa koşul­du, siper­lerde insan­lar­la bir­lik­te öldürüldü.

Ukray­na savaşı insan — hay­van ilişk­isinin nasıl bir para­dox yarat­tığının anlaşıl­ması bakımın­dan da bir görünür­lük sağladı. Ukray­na’­da­ki savaşın hay­van­lar üzerinde yoğun korku, acı ve kafa karışık­lığı duygu­ları yarat­tığı­na tanık olduk. Gazetelere ekran­lara yan­sıyan görün­tülerde hay­van­ların kam­er­alara dünyalarının neden altüst olduğunu anla­madan bak­tık­larını görüy­oruz ve insan dost­larının kendi­leri­ni yal­nız bırak­masın­dan kork­tuk­larını anlıyoruz.

Bir baş­ka açı­dan bu durum insan — hay­van ilişk­isin­de­ki sorun­lu insan­lık hal­im­ize de işaret ediy­or. Çünkü onları çoğun­luk­la ken­di iradeleri dışın­da ken­di doğaların­dan koparıp ken­di kişisel ego­larımızın köle­si haline getirmek­tey­iz. Bu da yet­mezmiş gibi bir de şid­det ve savaş içeren felaket­ler­im­i­zle yüzleştirmek­tey­iz. Buna çoğun­luk­la hakkımız olmadığını düşünüyorum.

Slav milliyetçiliğini yücelten bir savaş ağası: Zelenski

Cumhur­başkanı Zelen­s­ki ise, “Büyük Vatan­sev­er­lik Savaşı“nı selam­layan ve Ukray­na devle­ti­ni yücel­ten bir savaş ağası rolünde karşımıza çıkıy­or. Yol­su­zluğa dayanan bütün siyasi, askeri, adli, bur­ju­va dünyasın­da olduğu gibi Ukray­na’­da­ki bur­ju­va devleti de neo-nazi, mil­liyetçi paramiliter gru­plar­la bağlan­tı kur­mak­tan çek­in­miy­or. Ukrayna’daki gelenek­sel Slav mil­liyetçil­iğin­den de besle­nen bu mil­liyetçi ve ırkçı beyaz üstün­lükçüler, kür­taj karşıtlığı baş­ta olmak üzere LGBTİQ+ bireylere ve göç­men­lere karşı saldır­gan tutum­larıy­la da biliniy­or­lar. Sonuç olarak Ukray­na devle­tinin ve onun yücelt­tiği vatan­sev­er­liğin, aşırı mil­liyetçi­lik dışın­da, yok­sul­luk içinde olan ve maaşlı bir iş bul­mak için sürgüne git­m­eye zor­lanan Ukray­na halkı­na özgür­lük olarak sunacak hiçbir şeyi yoktur…

1921’de Ukrayna’daki özgür­lükçü Makhno hareke­tinin Bolşe­vik katil ordu­ları tarafın­dan kan­la bastırıl­ması ile başlayıp 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Sovyet cumhuriyet­lerinin sil­in­mesi ile sonuçlanan iki tar­ih­sel süreçten son­ra  Ukray­nalıların komşusunu, ya da daha doğrusu Rusya Devlet Başkanını rahat­sız eden ulusal bir bağım­sı­zlık aradık­ları çok açık­tır. Bura­da dikkat edilme­si ve asla göz­den kaçırıl­ma­ması gereken “Makhno­vist anarşist kara savun­ması” baş­ta olmak üzere Ukray­na’­da­ki savaş karşıtı güç­lerin giderek daha etkin hale gelme çabasıdır. Ancak Ukray­na-Rusya savaşı üzer­ine yapılan har­içten anal­i­zlerde nedense çabalar­dan hiç söz edilmez.

Savaşa Hayır demek, ekolojik yıkıma karşı seferber olmaktır

Tekrar Ukrayna’daki savaşa ve onun­la bir­lik­te yaşanan ekolo­jik yıkı­ma dönecek olursak…

Bugün Rusya’nın Ukray­na’yı işgali ile bir­lik­te savaşın insan­lık ve eko­sis­tem üzerinde­ki yıkıcı etk­isi hiç bu kadar endişe veri­ci olmamışken ve bil­im insan­ları iklim değişik­liğinin etk­i­lerinin bek­le­nen­den daha hızlı, daha şid­detli ve daha fazla kur­bana neden olduğunu ve ola­cağını açık­larken (biz­zat kendi­leri de protesto­lara katılırken); dahası, insan­lığın yarısı şu anda bu iklim değişik­liğine karşı aşırı savun­masızken; bu küre­sel ekonomik cehen­ne­mi besleyen ve kışkır­tan fos­il yakıt­lar üzerinde­ki mut­lak bağım­lılık­tan vaz geçe­mezken; ve bun­lar­la bir­lik­te kurak­lık, sel, fırtı­na, yangın­lar ve buna bağlı zorun­lu göçler yeni kay­naklar için artan emperyal rek­a­bet, silahlı çatış­ma ve her düzeyde gergin­lik devam ederken; kısacası ken­di “kriz­matik” döngüsün­den kur­tu­la­mayıp yeni bir küre­sel savaş periy­o­duna dönen kap­i­tal­ist saldır­gan­lık devam ederken; bu ekolo­jik — sosyal mevzilen­me nasıl mümkün olacak ?

savaş ukrayna

Elli yıldır ekolo­ji hareketi, iklim soru­nunun jeopoli­tik mese­lel­er­le ve dolayısıy­la barış ve istikrarı ile yakın­dan bağlan­tılı olduğunu dile getiriy­or. Bugün yaşadığımız iki tar­ih­sel yıkım, yani Covid-19 ve Ukray­na savaşı, bu 50 yıl­lık uyarının nelere yolaçtığının ve daha baş­ka nelere yol aça­bile­ceğinin en korkunç en can yakıcı, en somut ifade­si oldu.

Nitekim fos­il yakıt­lara sıkı sıkıya bağlı toplum­lar­da yaşadığımız müd­de­tçe devlet­lerin sürek­li olarak çatış­maya girme­si muhtemeldir.

Ekolo­jik ve özgür bir dünya için tek çare, savaşa karşı topy­ekün ekolo­jik sosyal direniştir!

Şöyle ki, Ukray­na’­da­ki emperyal­ist savaşa karşı sefer­ber olmayıp izle­mek­le yetinirsek, artı 2°C ve ötesin­de­ki bir dünyanın nasıl umut­suz ola­bile­ceği­ni şim­di­den göre­bil­i­riz. Savaşın Ukray­na’nın eko­sis­te­mi üzerinde­ki tahrip edi­ci etk­isi devam ederken Avru­pa ülkelerinde­ki tarım endüstrisi de tedir­gin olmaya başladı. Çünkü tarım ürün­leri alanın­da özel­lik­le buğ­day alımın­da Ukrayna’ya bağım­lı olan Avru­palı tarım sek­törünün olası gıda krizine karşı ken­di­ni koru­mak adı­na, tartış­malı tarım ayarları­na geri döneceği­ni yani, tarım endüstrisinin çevre üzerinde­ki çok­lu ve onarıla­maz zarar­ları­na, nitrat ve böcek ilaçlarının ve GDO’ların kul­lanım­ları­na hız vere­ceğin­den kaygılanıy­o­rum. Nitekim bunun ilk işare­ti­ni Macron’un ken­disi ver­di. Ukray­na’­da­ki savaşın Avrupa’da gıda krizine yol aça­bile­ceği­ni söyle­di. Savaşın uza­ması her açı­dan mev­cut ekolo­jik krizi derin­leştirirken Avru­pa’­da da buna bağlı sorun­lar çok daha yakın­dan hissedile­cek gibi görünüyor.

Geçtiğimiz haf­ta Fransa’­da­ki ekolo­ji hareket­leri bu olası kriz karşısın­da fır­satçılık yapan tarım endüstri­sine karşı şid­det içer­meyen doğru­dan bir eylem gerçek­leştir­di. Geçtiğimiz Cumarte­si sabahı, “Bre­tagne Con­tre les Fer­mes Usines” kolek­tifinin yak­laşık elli aktivisti, tarım endüstri­sine ait bir tahıl treni­ni dur­dur­mak için Sanders fab­rikası­na giden ray­ların üzer­ine bir duvar dik­ti. Eylem­cil­er treni dur­dur­du ve vagonları boşalt­tılar, 1200 ton buğ­dayı yere boca ettil­er. Rusya’nın Ukray­na’yı işgali nedeniyle tahıl fiy­at­larının yük­seldiği bir dönemde bu eylem kafa karıştırıcı gelebilir ancak vagonlar­da bulu­nan ve protestoc­u­lar tarafın­dan yere atılan buğ­day, insan­ları besle­mek için değil yoğun hay­vancılık sis­tem­ine enjek­te edilmek için taşınıy­or­du. Bu eylem, Deux-Sèvres böl­gesin­de­ki mega havzaların sökülme­si, Lyon’­da­ki “Bay­er-Mon­san­to’ya karşı” ve “Agir 17” kam­pa­nyası ile ilgi­lidir. “Col­lec­tif Bre­tagne Con­tre Les Fer­mes Usines” (Fab­ri­ka Çift­lik­ler­ine Karşı kolek­tif) ise, Fransa’nın batısın­da bulu­nan Bre­tanya böl­gesin­deki endüstriyel çift­lik­lerin yasak­lan­ması için mücadele etmekte.

Sonuç olarak insana hay­vana suya ormana huzur ve özgür­lük vaad­e­den ekolo­jik bir dünyaya doğru iler­lemek için tam da şim­di bu kaos aralığın­da her tür­den savaşa ve ekolo­jik yıkı­ma karşı topy­ekün harekete geçmeliyiz…


Kedistan’ı destek­leyin, bağışlarını­zla yaşatın

Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma kaygısı ile fon ya da reklam almıyor, habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibi dahilinde abonelik zorunluluğu getirmiyor ve tüm katılımcıları da gönüllü. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Sizler de destek olabilirsiniz.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.