Bir yan­da demokrasinin beşiği denilen yer, diğer yan­da, dik­tatör­lüğün pekişmesinde her geçen gün daha da önayak olan taraf. Fakat han­gi tarafın ne olduğunu unut­tur­du bu savaş. Kapısız pencere­siz bırakılan insan­lar, ezilen halk­lara umut olsun diye beyaz say­faya nakşedilmiş şiire dökülen kan! Kimin savaşı bu? Tehdit görüp saldır­mak için bahane arayan mafyaların mı, yok­sa dünyaya bıçak ve çatalın nasıl tutu­la­cağını öğreten entellek­tüel efendi­ler­im­izin mi? Bu savaşa karşı çıkıp, her şeyiyle on safha­da bulu­nan insan­ların mı yok­sa? Hiç şüphe yok ki kaybe­den tek taraf masum insan­lar ölüyor.

Sırtını dayadığı cel­ladın tüm dünya­da kin ırmak­larını oluş­tur­duğunu bil­erek bu yola koyu­lan popüler başkan (!), ken­disinin de oyu­na getir­ildiği­ni nihayet anladı. Ama artık her şey için çok geç olmuşken. Ölüm, yıkım, sefalet ve daha nice felaketler­le oluşu­munu sürdüren bu yapının yap­tığı ilk değil, son da olmay­a­cak. Ardı­na bırak­tığı tek şey, yüzü kan içinde, pencere­siz ve kale­mi kırık bir hayat!

Bu man­zaraya uzak olmayan bir coğrafya­da büyüdüm, kapısı pencere­si olmayan evden çok, kolu bacağı olmayan insan­larımızı gördüm. Felaketin çeşi­di ola­maz, savaş her yerde felaket­tir. Bu felaketin kokusuna, acısı­na ve görün­tüsüne ken­di doğ­duğum toprak­ta şahit oldum. Ayağı kırık, yanan evin­den dışarı çıka­mayan yurt­taşa yardım edeme­den uza­k­tan seyredişi yaşadım. Kapısı­na birkaç metre kala yaralanan, ama evine var­maya mecali kalmayan­ları duy­dum ve gördüm, ama bu felaketin kazanananı hiç bir zaman görmed­im, duymadım.

Acı tablo dururken berim­izde, kam­era karşısın­da tüm dünyanın sahibiymiş gibi ken­disi­ni bir halt sanan gazete­ci görünüm­lü bazı mahluk­ların yorum­ları biz­leri daha da derinden yaral­adı. “Mavi gözlü sarışın­lar” arasın­da çatış­ma; aynı inan­ca men­sup halk­ların savaşı; buraların Suriye, Irak, Afgan­istan olmadığı beyan­larıy­la, dünyamızın daha da kir­lendiği­ni gös­terir oldu­lar. Oysa ayrım gözetilmek­sizin her kes­imin sesi olmaya yeminli, kut­lu bir mesleğin kolu üzer­ine görev­leri­ni yaparlar. Fakat bun­ların yap­tık­ları tek şey, kılıf uydu­rup ezilen­leri daha da ezmek­tir. En amiyane tabir­le öfke kus­muğudur, ağı­zların­dan boşalan…

Bu olan­lar, insan­lığın yok oluşu­na bir­er önayak­tır. Kendi­lerinin doğru bul­duğu fakat hiç yaşa­madık­ları bazı olgu­ları böyle kolay yorum­la­maları yaşanılan çoğu şeyin oluş­ması­na katkı­da bulun­mak­tır. Evet, mül­te­ci duru­munu en çok yaşayan, savaş­tan kaçan halk­lar, Doğu­lu olan­lardır. Fakat bu pozisyon­da olmalarının en büyük müseb­bibi de bu zih­niyete sahip olanlardır.

Bu neden­le, dünyanın neresinde olur­sak olalım, insan­ca düşüncem­i­zle bu ateşe şu ser­pe­bil­i­riz. Eninde soun­da kazanan tek doğru­nun ahlak ola­cağın­dan hiç şüphe buyur­masın­lar. Sadece bu yol­da yürümek gerçeğe ulaştıracaktır…

İns­anl­ık için!

Ziya Ata­man
7 Mart 2022, Van cezaevi

Gazetecilik suç değildir!

Ziya Ata­man’ı mek­t­up ve kart­larını­zla destekleyebilirsiniz…

Dikkat adres degisikliği :
7 Ağus­tos 2022 günü Ziya Ata­man Dum­lu ceza­evine sürgün edilmiştir.
Yeni adresi :

Ziya Ata­man
Dum­lu 2. nolu Yük­sek Güven­lik­li Ceza ve İnf­az kurumu
Yaku­tiye — ERZURUM


Kedistan’ı destek­leyin, bağışlarını­zla yaşatın

Kedistan’ı ve arşivlerini elimizden geldiğince yaşatmaya çalışıyoruz. Kedistan bağımsızlığını koruma kaygısı ile fon ya da reklam almıyor, habere ulaşma hakkının karşılıksız olması gerektiği prensibi dahilinde abonelik zorunluluğu getirmiyor ve tüm katılımcıları da gönüllü. Bugüne dek en aza indirgediğimiz masrafları, dayanışmak isteyen okuyucularımızın bağışlarıyla karşılayabildik. Sizler de destek olabilirsiniz.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.
Auteur(e) invité(e)
Auteur(e)s Invité(e)s
AmiEs con­tributri­ces, con­tribu­teurs tra­ver­sant les pages de Kedis­tan, occa­sion­nelle­ment ou régulièrement…