Türkçe | Français | English
Gidip bir parçası olamadığım, güzel ve de muazzam bir buluşmayı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu buluşmayı yaşamakta olduğum Bask üllkesinden, uzaktan, aylardır heyecanla, keyiflice izliyordum.
Hem siz “Cümbüşçü Karıncalar“ı tanır mısınız?
Ben bunların içinden en kızıl ve en mor, ve en yeşil, en mavi olanını, ta İstanbul’dan tanırım. Onu bir sırt çantası ile şehir şehir, sokak sokak, ülke ülke heyecanla ağaçlara, kuşlara, böceklere, nehirlere ve insanlara umut ve yaşama dair direnç dağıtırken tanıdım. Ondan direnç öğrendim. Özgürlüğü, durmadan ve yorulmadan yol almayı öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum…
O zaten kaleminden dökülen son romanında özgür yaşama dair kendi manifestosunu bir kez daha kaleme almıştı. Yolların, dehlizlerin, masalların, mavilerin garip ve divane hikayelerini anlatıyor bu küçük romanında… Ağaçların diliyle, kaçak aşkların tatlı gülüşleri ile anlatıyor. Dünyayla savaşı, yediveren bencillikle uğraşı anlatıyor. Toprakla, tohumla, şiirle, vicdanla, paylaşarak, tekere çomak, ana yollarda, ara yollarda…
Mafyaya, ırkçılara, çokuluslu şirketlere karşı; karıncalar misali usul usul, ince ince çalışarak. Direnen ve meydan okuyan, “Cümbüşçü Karıncalar” göçlerle, sürgünlerle başkalaşan bir Avrupa kentindeki yeryüzü karıncaları umudu ve mutluluğu pay etme kavgası verirler.
İşte bu romanın kahramanları 5 Haziran’da Nice şehrinde bir kez daha, bütün insanlık için, ağaçlar için, nehirler, kuşlar için bir araya geldiler.
Azucena, Alex, Manu, Luna, Katy oradaydılar. Maite, Roza, Jiyan, Elisa, Pınar Selek oradaydılar…
Romanlar hayatlardan yola çıkarak mı yazılır, yoksa romanlardan mı hayatlar kurulur? Bu kurmacaya girmeden, hayatın ta içinden, bütün ezilmişliklere, sınırlara, sermayenin vahşi sömürüsüne, erkek/militer akla ve onun dünyasına karşı özgürlük adına bir kez daha bir manifesto yazıldı Nice’de.
Avrupa’nın onlarca şehrinde kadınlar aylardır heyecanla ve büyük bir emekle bu buluşma için çalıştılar. Çok yol yürüdüler, yoruldular, zaman zaman “acaba olacak mı?“diye kaygılar yaşadılar. Ama yol almaktan da geri kalmadılar.
“Toutes aux frontières” bütün sınırları aşarak Nice şehrinin Masséna meydanında bir araya geldiler. Dünyanın bütün dillerinde selamlaştılar: Baskça, Katalanca, Kürtçe, Türkçe, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce… Gök kuşağının bütün renkleriyle, şarkılarla bir araya geldiler.
“Birileri çalıştı, çağırdı, birileri de mitinge geldi” gibi değildi bu buluşma. Alanda toplanan binlerce kadının öznesi olduğu bir buluşmaydı bu. Onun içindi o büyük heyecan, mutluluk, ağız dolusu kahkahalar, aşk ve isyan ile kurulan cümleler.
Kaldırımlarda ellerinde renkli renkli, fosforlu kalemler ile taleplerini dövizlere dökenler, bisikletleri ile alanda tur atanlar, kendi küçük ekipleri ile müzik yapanlar, metinler, sözler, şarkılar, afişler, dövizler…
Bir meydanda binlerce yekyürek ve aynı isyanda kadınlar, çocuklar, genç kadınlar, Yaşar Kemal’in “bir kır bahçesidir bunlar” diyebileceği kadınlar, bir kez daha haykırdılar:
Cennetin olmadığını hayal et,
Eğer denersen bu kolay,
Altımızda cehennem yok,
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var,
Hayal et bütün insanların bu gün için yaşadığını,
Hiç ülke olmadığını hayal et,
Bunu yapmak zor değil…
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok,
Ve din de yok,
Hayal et bütün insanların,
hayatı barış içinde yaşadığını…(John Lennon, Imagine)
Yüreğindeki isyan ile alanı bir kez daha dolduran anarşist, ekolojist, queer, LGBTİQ+, sosyalist, komünist, apolitik kadınlar, “Cümbüşçü Karıncalar”; bu insanlık size çok şey borçludur!