Sevgiyi de bilir, kav­gayı da. Yumuşacık bir okşa­ma da sun­abilir tokat da ata­bilir. Hay­at verir, güzel­lik­ler yaratır. Vurur, kırar, öldürür, yok eder.

Beş yaprak­lı çiçek, niyeti kime ait olduğu­na bağlı…

El dediğimiz araç, baş­ka araçların “uzan­tısıy­la”, kalem, fırça, alet haline gelir. Yaratır, inşa eder, onar. Ama bir yan­dan da pençe, kelepçe, mızrak, bıçak, kılıç, tüfek olur, şid­dete dönüşür… El gerçek­ten de fikrin uygu­layıcısı, bir aracı. Devlet eliyle, diy­oruz örneğin…

İns­an bedeni mucize­vi bir mak­i­na. Kolu­muzun ucun­da ise ne var ? Çoook önem­li ve işlevsel organik bir alet : EL ! 5 par­mağın bin­bir yeteneğe kapı açmak üzere bir araya geldiği el, insanı insan yapan sayılı şeyler­den biri. “Par­mak­lar olmasay­dı, el bir kaşık olur­du” diy­or bir Afri­ka atasözü… Baş­par­mağın diğer par­mak­lar­la karşılık­lı çalışa­bilme­si ele çok ince işler yapa­bilen kar­maşık özel­liği­ni kazandırıy­or. Şim­di, “may­munların da eli var ama…” diye­ceksiniz. Tamam, onlar da kuzen­i­miz, ama insan beynin­de­ki eli tem­sil eden alan may­munlar­dan da diğer hay­van­lar­dan da çok fazla geniş, fark da buradan geliyor.

Mühendislik şaheseri

Küçük­lü büyük­lü 27 kemik­ten oluşan yapısı, elin her tür­lü hareketi kolay­ca yap­masını sağlıy­or. Hadi sayalım :

Elim­iz bilek­ten yarım kürenin içi­ni okşay­a­cak şek­ilde 360° dönebiliy­or­sa bu düzen­siz gibi görü­nen bir biçimde dörder­den iki sıraya dizilmiş 8 bilek kemiği sayesinde…

Avuç kıs­mın­da bulu­nan el tarak kemik­leri var : yaz list­eye 5 adet metakarpal !

Par­mak­lara gelince 14 tane falanks, yani el par­mak kemiği, baş­par­mak­ta 2, diğer par­mak­lar­da 3 olmak üzere kardeş kardeş yerleşmiş.

elİş kemik­ler­le bit­miy­or tabi ki. Hareket için kaslar filan da lazım ya, önkol kasların­dan uzanan 12 ten­don, yani kir­iş, bileğin ön yüzün­de­ki bağın (lig­a­ment), altın­dan geçerek par­mak­lara kadar ulaşıy­or. Bun­lar par­mak­lar­da içe doğru bükülmeyi sağlıy­or. Buna da flek­siy­on deniy­or. Anato­mide hareket ter­im­leri Türkçe’ye hep lat­ince geçmiş. Devam… Avu­cun aşağı dön­mesi pra­nosyan, yukarı dön­mesi de supinasy­on oluy­or­muş. Bu ara­da supinasy­on hareke­tinin en fazla insan­da gelişmiş olduğunu da not edelim.

Sim­di elin­ize bakın bir hadi. Baş­par­mak ve beşin­ci par­mak kök­lerinin altın­da bulu­nan iki kabartıyı görüy­or musunuz? İşte ora­da el tarak kemik­leri arasın­da­ki boşluk­ları doldu­ran kaslar var. Par­mak­ların bir­bir­ler­ine yak­laşıp, uza­k­laş­malarını ve el içi oynakların­da­ki hareket­leri sağlayan da onlar. Ele kanı getiren iki atar­damar yani kol­un iç tarafın­dan ilerleyen ulnar arter ve baş­par­mak tarafın­dan gelen radi­al arter, avu­cun doku­ları içinde bir­leşiy­or, biri derin biri de daha yüzey­sel olan iki kemer oluş­tu­ruy­or. Bu anay­oldan ayrılan dal­lar, tek tek her par­mağın iç ve dış yan­ları­na uzanıyor.

Sinir yapısı ise şöyle (ama elin­ize bakarak okuy­a­cak­sınız tamam mı ?): ulnar sinir, küçük par­mağın ve dördüncü par­mağın iç yarısının ön yüz­lerinde­ki derinin his­setmesi­ni sağlıy­or ve ayrı­ca beşin­ciyle dördüncü par­mağın ve orta­parmağın yarısının arka yüzünün hissini­ni kazandıran sinir de o. Medi­an sinir ise, ön yüzde diğer par­mak­lara gidiy­or ve bütün arkada­ki uçlarını sinir­lendiriy­or. Radi­al sinir de elin, arka yüzünde geri kalan böl­gelere doğru dal­la­narak hissiy­at veriyor…
Mimari asıl ama?

Gaia’nın parmakları

Mitolo­ji diy­or ki: ana tan­rıçaların anası, Gaia, yal­nı­zlık hissed­ince güneş ve buhardan, Kronos’u yarat­mış. İda dağın­da dünyaya nice evlat­lar getir­miş. Ama Kro­nos ola­cak eril yaratık, çocuk­ları kıskanıy­or ve öldürüy­or­muş. Artık bir seferinde Gaia, Kro­nos far­ketmesin diye, doğum yaparken ses çıkar­ma­mak için çaba sar­fet­miş. Ay ışığı altın­da, acı içinde, gık çıkar­madan, elleriyle toprağı sık­tığını görür gibi oluy­oruz… Toprak­ta bırak­tığı el izinin beş par­mağın­dan beş yağız delikan­lı çık­mış ortaya. Ve kılıçlarıy­la kalkan­ları­na vura vura dans ederek yeri göğü öyle bir inlet­mişler ki, yeni doğan bebe­ciğin ağla­masını duy­mamış bile koca Kro­nos. Bu doğan tora­man oğlan ise Zeus. Büyüyünce Titan­ların pabu­cunu dama atıp, başımıza tan­rı kesilen Zeus. Yavaş­tan babaerkilleşen toplum­ların inançların­da­ki “eril tan­rı” gereksin­i­mi­ni gider­mek için doğ­muş gibi.

Kadın­lar bir­lik­te güçlüdür

Neyse, el izine döne­lim… Bu gürültücü delikan­lıların adı “dak­til”. Tur­ist­lerin daha gemi­den inerken burun buruna geldik­lerinde yürek­leri­ni ağzı­na getiren kılıç-kalkan ekib­inin ata­ları oluy­or­lar, büyük ihti­mal. Dak­til eski Yunan­ca’­da par­mak demek. Dans adım­ları da par­mak­ların falanks kemik­leri­ni izliy­or: Baş par­mak:  bir alt falanks, bir üst falanks, diğer­leri ise bir alt falanks, iki üst falanks. İşte aynen bu şek­ilde, “adım at, hopla, adım at, hopla hopla” !

Eh, klavyenin atası dak­tilonun adının ner­den geldiği­ni de tah­min ettiniz zaten.

Dak­til, ayrı­ca şiirde de, ritm üzer­ine kurul­muş bir ölçü. Önce Yunan şiirinde ve Lat­ince’de kul­lanılmış ve son­ra tüm dil­lerin şiirine yayılmış.

Dünya kaç karış?

eller

Göl­ge­si bile bir şiir.

Uzun­luk, hacim ve mik­tar ölçüsü olarak da imdadımıza koşuy­or eller. Hangimiz eve eşya alma niyetiyle tam kapı­dan çıkarken, “Hay Allah, duvarı ölçmeyi unut­tum, teyzem de aşağı­da araba­da bek­liy­or, şim­di kim mezu­rayı aray­a­cak” diye panik yapıp ölçü almak için duvarı karışla­madık ki? Pazar­da çorap alırken eli yum­ruk yapıp, çorabı etrafı­na sararak ölçmek de pratik bir uygulama…

Büyük­ler­im­iz­den bir yemek tar­i­fi isteyin de görün, bir avuç şun­dan, iki tutam bun­dan… Hat­ta birine kızın­ca “alnını karışlarım” diy­oruz. Şaka maka, el dünyanın hemen her köşesinde değişik şekillerde ölçü olarak kul­lanılmış ve hala kul­lanıy­oruz. İşaret par­mağının kemik­lerinin ve bileğe kadar uzanan kıs­mın oran­ları Mısır piramit­lerinin, Panteon’un, kat­e­dral­lerin mimarisinde kul­lanılan altın oran pren­si­b­ine uyuy­or­muş. Onluk sayı sis­tem­i­nin de par­mak sayıların­dan geldiği kuşkusuz… Biz­im tar­ih önce­si adam mamut­ları sayarken elin­in altın­da­ki en pratik şey­den, yani elin­in ucun­da­ki par­mak­lar­dan baş­ka ne kul­lan­abilir­di ki? El her an elim­izin altın­da, kul­lan­ma­mak elde değil. Orta bire geçti hala par­mak hesabı yapıy­or diye çocuğunuzu azarla­mayın! Topla­ma yaparken bile hep­imiz demiy­or muyuz : “Elde var ikiiii!”. 

Yazıyı yazan el, ama yazılanda da el izi var

Bu yal­nız sayı işi değil… Yazıyı yazan el tamam, ama yazı­lan­da da elin izi var. 30.000 yıl­lık duvar res­im­lerinde­ki el, yazının icadın­da­ki ilk tohum. Mısır hiyerogli­fi gibi res­im­li yazılar­da eylem sem­bolü olarak beliriy­or. Çin eti­molo­jisinde grafiğe katılıy­or. Örneğin pencere sözcüğünde (pencereyi iten iki el), veya boya­mak, fırça sözcüklerinde…

Kut­sal unsurlar­dan duygu­lara kadar yüzlerce şeyi simgeleyen el figürü var. El, Hindistan’dan Japonya’ya, bütün sanat dal­ların­da ortaya çık­mak yanın­da özel­lik­le heykel ve dans­ta vazgeçilmez bir dil oluşturuyor.

Bir sanatçının el hareket­leri büyülü gibidir hep. Kile sek­il veren par­mak­lar, boy­aya bulan­mıs par­mak­lar… Danseden, tuşlar­da ya da tellerde gezi­nen o par­mak­lar. Ellerin ellerde dogur­duğu sanat.

mudra flamenko el

Mudralar, ruh hali­ni dönüştürmek kon­santrasy­onu ve bil­in­ci derin­leştirmek için uygu­lanan özel el hareket­leri. Fotoğraf ararken Fla­menko ile ben­z­er­lik­ler gözüme çarptı.

M.Ö. 2000 yıl­ların­da Meksika’dan Peru’ya, iki anlam taşı­yarak uzanıy­or : yaratıcı (yani Tan­rı eli) ve ceza­landırıcı, yok edi­ci. Maya yaratıcılık tan­rısı Kabul’ün diğer ismi de har­biden “El Tan­rısı”. Maya, Aztek yazıların­da el, ölçü bir­i­mi olduğu gibi, stilize bir biçimde (yatay çiz­gi ve altın­da nok­ta­lar) arit­metiğe de gir­miş. Batı sözcüğü, elin altın­da bir güneşle tem­sil edilmiş. Eylem ve gün ifadelerinde de el var. Buna biraz içim fena oldu ama; ener­ji kazandırdığı­na inanılan el, yani bildiğimiz el kesilip mus­ka olarak taşınıy­or­muş. İsterse­niz biz, şans getiren, nazardan koruyan bir simge olarak, Fatma’nın eli kolye­si tak­maya devam edelim…

pen français 15 novembre

Zehra Doğan — “Fatı­ma’nın Eli”. 58 x 34 cm. Yastık kılıfı üzer­ine, çay, kahve, tüken­mez kalem, işleme. Kasım 2018, Diyarbakır cezaevi.

Han­gi sanatçıların eser­ler­ine eli yaratıcılığa malzeme ettiği­ni düşününce Mikelangelo’nun Vatikan’daki Six­tines kilis­esinde Ademin Yaratılışı isim­li fre­skinde, insanoğlu­na can veren tan­rı eli kuşkusuz ilk aklımıza gelen olur…

Sixttines corona

Korona gün­cellemeli haliyle Sixtines…

Tan­rılara, dine değin­mişken, haç çıkar­mak vs gibi, fark­lı din­lere fark­lı ait hareket adet­leri var. Ama çoğu inanç­ta dua ederken eller kullanılıyor.

Bir güç simgesi olarak el

el adalet

Adaletin eli

El karşımıza bir güç sim­ge­si olarak da çıkıy­or. Sayısız kültürde, hüküm­dar­ların asasını süslemiş. Game of Thrones’­da­ki “Kralın  eli” durup dururken uydu­rul­mamış yani… Arma­cılık sanatın­da kapalı el gizem, açık el ise güvenirlilik anlamı­na geliy­or­muş. Adalet konusun­da da el var. Örneğin Fransa’­da “Adaletin eli”, yetkiyi tem­sil ediy­or, ve 13. Yüzyıl­da taç giyme tören­lerinde kul­lanılıy­or­muş. Fransa kral­lık monarşisinin özel eşyaların­dan biri: ucun­da üç par­mağı açık bir el olan bir âsâ.

Şeri­at, hırsızın çal­mak için kul­landığı eli keserken, Yakuzalar da bir hatayı tem­i­zle­mek için ya da baş eğme sim­ge­si olarak par­mak­ların­dan biri­ni kesiy­or­lar. Çeşitli mafyalar­da da ceza niteliğinde bir uygu­la­ma bu… Kimi zaman da bir göz dağı olabiliyor.

Bana ellerini göster kim olduğunu söyleyeyim

El çok önem­li, gerçek­ten… Önce­lik­le sağlığın aynaların­dan biri. Birçok hastalığın belir­ti­leri­ni elde görmek mümkün. El masajının gergin­lik atması bir yana, el akupunk­tu­ru gibi Uzak Doğu teknikleri de vücud­un değişik yer­lerinde­ki organ­lara ulaş­manın yol­ların­dan biri.

Dar­win, insanın elleri olmasay­dı asla dünyaya hükme­den yeri­ni ala­may­a­cağını söylemiş. Engels, May­mu­nun İns­ana Dönüşmesinde Ellerin Rolü isim­li bir den­eme yazmış. Aris­to, insanı “alet yapan hay­van” olarak tanım­larken, el için “araçların aracı” diy­or. Bu nok­ta­da, eller bir yerde iş gücünün sem­bolünü oluş­tu­ruy­or. Eli hamur­dan çık­ma­mak, elin­den her iş gelmek, beceri çalışkan­lık, eli cebinde dolaş­mak, eli boş gezmek, eli armut topla­mak ise tembellik…

eller

Eller insanın kim­liği­ni, işi­ni, yaşını ele veriy­or : işçi eli, piyanist eli, bebek eli, ihti­yar eli dendiğinde göz­lerinizin önünde hemen can­lanan ikon­laşmış görün­tüler var. Bir gru­ba ait olmak da ellerde okun­abiliy­or : hoyrat işlerde çalışanın nasır­lı elleri olduğu gözlenirken, entellek­tüel bu tip işler­le “eli­ni kir­let­miy­or”… Bir­birine ben­zeyen eller baş­ka baş­ka şeyler de ifade ede­biliy­or kan­lı eller, adı üstünde adamın eli­ni kana bulamış olduğunu anlıy­oruz, ama kir­li eller ima­jının yukar­da­ki güç işine burun kıvıran dan­tel entellek­tüelle pek ilgisi yok…

Eller konuşuyor

Değişik kültür­lerde eller kına, doğal boya ya da dövme ile bezeniy­or. Bun­ların deko­ratif özel­liği yanın­da sosyal ve ritüel anlam­ları ola­biliy­or. Bir gru­ba ait olduğunu ifade etmek ya da poli­tik, sanat­sal veya gün­cel mesajlar ver­mek için de eller kullanılıyor.

Amerikalılar’ın West Cost ve East Cost’u (orta par­mak ve yüzük par­mağı üst üste getir­il­erek, ve el yatay ya da dikey tutu­larak E ve W harfleri ortaya çıkıy­or), Heavy Met­al­ci­lerin iki par­mağı (işaret par­mağı ve küçük par­mak hava­da), Rapçi­lerin 1001 çeşit el hareket­leri… Irkçıların, ülkücü­lerin, rabi­acıların sevim­siz el hareket­ler­ine karşılık, gökyüzüne uzanan, yum­ruk­lar ve zafer işaret­leri… Ve tabii ki hemen aklınıza geldiği­ni tah­min ettiğim bil­i­mum ayıpçı el hareketleri…

Hareketler daha ince ve sis­tem­li bir yapılan­ma ile dil olarak da kul­lanıla­biliy­or. Duy­ma ve konuş­ma özür­lüler çareyi ellerde buluy­or. Görmeyen­ler de Braille alfabesi­ni par­mak­larıy­la oku­muy­or­lar mı?

Alkışla­yarak ya da konuşurken el hareket­leri ile söyledik­ler­im­izin anlamını zengileştiriy­oruz. Hat­ta konuşu­lan dil ne olur­sa olsun, tek bir söz bile söyle­mek­sizin, eller “Tüh, kahretsin!”, “Nerdeee?” gibi tep­ki­ler­im­ize ter­cü­man oluyor.

Hatta ele veriyor…

Elin insanoğlu­nun ken­di­ni ifadesinde, içinde bulun­duğu psikolo­jik duru­mu yan­sıt­masın­da oynadığı rol de çok önem­li. Sıkın­tılı anların el ovuş­tur­maları, par­mak çıt­lat­maları, ellerin saç­ta, üstte baş­ta dolaş­ması, tır­nak yemek…

Varoluş biçi­minin de bir aynası eller. Gevşek ve mıymın­tı bir el sıkışla, can­dan tokalaş­manın ilk temas­ta ne kadar fark­lı bir etk­isi vardır değil mi? Bir anlaş­ma anının nok­tası el sıkışarak konu­lur. Bir düşüns­enize tokalaşan iki el kim bilir kaç şir­ketin, markanın logo­su olarak kul­lanılmıştır… Cıcığı çıkarılmış bir sem­bol, gerçek­ten de.

Vul­can selamı: “Uzun yaşa ve başarılı ol”

Eller yukarı!” uyarısı boşa değil. El kaldırarak selam ver­menin ve tokalaş­manın, “eller­im boş” yani “silahlı değil­im, barışla yak­laşıy­o­rum” mesajının çok eskil­er­den bugüne kadar gelen hali olduğu düşünülüy­or. Dostça gelen tar­ih önce­si adamı görün­tüsün­den yola çıkalım; el sal­la­maktan geçip, her fır­sat­ta gözümüze soku­lan asker selamını görmeme­z­lik­ten gelip, nazi selamını unut­maya çalışıp, uza­k­lara gide­lim, taaaa Mr. Spock’ın iki par­mak ayrık selamı­na kadar uzanalım…

Şim­di, böyle bir anda tar­ih öncesin­den, Uzay Yolu’­na doğru zaman atlayın­ca aklı­ma gel­di. Bir de el falı diye bir şey var yani, değil mi? Avu­cun aynası­na bakıp bakıp da gele­ceği gören komşunuz “Uzun yaşay­a­cak­sın, ama hay­at çizginde bir kesik­lik var, 40 yaş civarı bir hastalık görüy­o­rum. Eli­ni yum­ruk yap bakiyi­i­im… Bak küçük par­mağın altın­da 2 çiz­gi oluş­tu, iki çocuğun ola­cak senin…” dediğinde inanıy­or musunuz bilmem. Eller­den okun­sun okun­masın, hay­at dediğin bir pok­er, iyi el de gelir, kötü el de.

Elini sallasan elli yerden el çıkıyor

Ahmet Ham­di Tan­pı­nar, Sah­nenin Dışın­dak­il­er romanın­da şöyle demiş : “Süley­man Bey ilk önce bana bak­tı. Son­ra bütün mahal­leyi korku­tan uzun, geniş eller­ine bak­tı. Ona göre insan eli üç işe; kadın kalçası okşa­maya, at dizgi­ni tut­maya ve kızdığını dövm­eye yarardı”. Elleri kırıl­sın!

At — avrat- silah” zih­niyeti­ni ellere kadar taşıyan satır­ları bayıldığım için alın­tıla­madım. Öyle­sine gün­cel ki, açıkçası dayana­madım. Neyse Süley­man Bey’i unutalım. Eller üzer­ine o kadar çok yazılmış ki…

Ste­fan Zweig, Bir Kadının Yir­midört Saati’nde kumar­ba­zların elleri­ni izleyen ve bir çift ele aşık olan bir kadının öyküsünü anlatıy­or. Lan­etli el, Guy de Mau­pas­san­t’ın ilk fan­tastik öyküsünün adını taşıyan bir der­leme­si. Hemen hemen tüm şair­lerin eller­den bah­set­ti­gi en az bir şiiri var… Gérard de Ner­val, “Büyülü el” diye çevire­bile­ceğim bir fan­tastik öykü yazmış. Orta Çağ atmos­ferinde geçiy­or. Bir kumaş satıcısı, gir­işe­ceği düel­loyu kazan­mak için sağ eline büyü yap­tırıy­or. Ama büyücüye söz verdiği gibi ne bu işin ederi­ni öde­m­eye, ne de eli­ni ver­m­eye yanaşmıy­or. Bir sürü inat­laş­madan son­ra ölüme mahkum edilen kumaşçının kesilmiş eli, “sahib­ine kavuş­muş köpek gibi  neşeyle hay­at bularak” büyücüye doğru gidiy­or. Bu bana Ömer Seyfet­tin’in Diyet hikayesi­ni hatırlattı…

Elleriniz ve Yalana Dair

Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın…
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
Nazım Hikmet

Ben Nazım’ı pay­laş­mak iste­d­im sizler­le. Ama bura­da eller­le ilgili bir­birinden güzel 15 şiir bulabilirsiniz.

Adetler, gelenekler, görgü kuralları falan filan

19. Yüzyıl­da kadın elin­in çıplak­lığı aşka ken­di­ni tes­lim etmenin sim­ge­siymiş. Sevdiği kadın eldiven­leri­ni çıkardığın­da aşığı­na her şeyi­ni ver­miş sayılırmış.

Bir de el öpmek var tabii. Hah işte, bak, bu biz­im iyi bildiğimiz bir şey. Ama bayra­m­da anne eli öpmek­le, klas olmaya çalışarak bir kadının eli­ni öpmek aynı şey değil. Görgü kural­ları­na göre dudak­lar ele asla değmeye­cek­miş. Pek Fran­sız bir hareket ama şunu da bilin, ki bir­in­ci locadan seyredip tanık­lık ediy­o­rum; frenk erkek­lerinin %90’ı, pek havalı bir rever­ansla, dudak­larını eline yak­laştırıp, tam sen “Hah, bak bu mon­sieur işi biliy­or!” diye düşündüğün anda şaaap diye bir öpücük kon­duruy­or. Ya, boşverin bu elin­in körü bur­ju­va görgü kurallarını…

Bebek­lerin birkaç aylıkken, vücut­larının yavaş yavaş bil­incine var­maya başladık­ları döne­min ilk adım­ları ellerin keş­fi. Tel sarar yavrum tel sarar şarkısını söyle­menin zamanı. Şarkı hikaye tabii, yani büyük insan uydur­ması… Bebe­cik hayre­tle par­mak­larını oynatarak eller­ine bakarken nel­er düşünüy­or aca­ba? O iki minik eli hayran hayran seyred­erken hay­atı boyun­ca onlar sayesinde nel­er nel­er yapacağını ner­den bilsin. Ve o eller, doğal olarak ne kadar da zariftir.

el

Şim­di bebenin önünde erirken, bir­d­en ergene, ergen­den reşit insana geçiş biraz hızlı ola­cak ama, hay­at bu… Elin hay­a­ta ait baş­ka maharet­leri de gel­di aklı­ma. Hani Türkçe’de 31 çek­mek diye bir dey­im var ya. O da el sözcüğün­den geliy­or­muş. Osman­lı döne­minde “cin­sel ilişkide bulun­madan meniyi dışarı çıkar­ma ve cin­sel doyu­ma ulaş­ma” anlamı­na gelen istim­nâ için zamanı dey­imiyle “el çek­mek” deniy­or­muş. Herkes anla­masın diye her­halde, bir de üşen­meden, ebced hesabıy­la, yani harflere sayı verme yön­temiyle kod­lamışlar. E ve L harfleri, lam: 30 ve elif: 1 bir araya gelince ortaya çık­mış bu meşhur 31.

Senaryosunu ve yöne­ti­mi­ni Tim Burton’un yap­tığı, başrol­leri­ni John­ny Depp, Susan Blom­maert ve Winona Ryder’in pay­laştık­ları Edouard Makas Eller filminin kahra­manı ile tanıştıysanız onu asla unuta­mamış olmanız gerekir. XL boy Swiss-knife ellerinin, süper-bileyli par­mak­larının agre­sif potan­siyel­ler­ine rağ­men Edouard’ın yüreğin­den dökülen yumuşak­lık­ları nasıl şekil­lendirdiği­ni hatırlayın…

El işte bu ! Sev­en de o, vuran da.. Veren de o, çalan da… Ded­im ya, elin sahibi kimse onun niyetine bağlı.
El kaldır­mak, el koy­mak, ele geçirmek… El emeği, el işi, el mahareti, el çabuk­luğu… El uzat­mak, el ver­mek, el atmak, elin­den tut­mak, elele ver­mek, el elden üstündür, bir elin nesi var… gerisi­ni biliyorsunuz.

Sizin elleriniz dert görmesin de, ben­im de elime sağlık olsun mu ?


Bu makalem gün­cel­len­memiş hali ile Hill­sider der­gisinin 55 inci sayısın­da yayınlanmıştır.

Konu res­mi : Las­caux Mağarası, Fransa. 17 000 yaşında…

Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Naz Oke on EmailNaz Oke on FacebookNaz Oke on Youtube
Naz Oke
REDACTION | Journaliste 
Chat de gout­tière sans fron­tières. Jour­nal­isme à l’U­ni­ver­sité de Mar­mara. Archi­tec­ture à l’U­ni­ver­sité de Mimar Sinan, Istanbul.