Fransa’da, 11 Mayıs tarihi karantinanın sonu olarak ilan edildi. Ekonomi dünyasının suratı ekşimeye başlayınca, hükümet uzun tartışmalar sonucunda, sağlık uzmanları ve doktorların karşıt görüş bildirmelerine rağmen çocukları kreşe, bakıcıya, ilkokula, kimi işini bütünüyle bırakmış, kimi yarı işsizlik statüsünde, ya da internetten çalışmaya devam eden ebeveynleri de işyerlerine doğru iteledi.
Dışarda olmak…
Evlerin kapıları, bazı dükkan ve mağazalar açıldı. İnsanlar işlerine gitmeye başladı.
İlk sabah, yoldan geçen arabaların sesi ile uyandığımızda, ses kirlenmesinin yokluğu gibi güzel şeylere ne kadar da çabuk alışıldığını farkettik.
Dün ise, karantina sonrası ilk süpermarket deneyiminde, kalabalığı, önlemlerin yetersizliğini, evinden fırlamış insanların tedbirsizliğini, hala süregelen maske eksikliğini de şahsen yaşadık ve gözlemledik…
Süpermarketten edinebildiğimiz, tanesi 5 Avro’ya satılan, üzerinde “Fransa’da imal edilmiştir” cümlesi dışında hiç bir kullanım açıklaması, ne de standardı ve koruyuculuğu hakkında bilgi olmayan maskemizi taktık. İtişe kakışa alış veriş eden ve kasaların önünde sıralanan müşterilere, elde olmayan bir endişeyle karıştık…
Marketlerde dezenfektan özelliği olan temizlik malzemelerinde eksiklik sürüyor. “Yaşasın kolonya bulduk” diye sevinerek etiketini okumadan sepete attığımız şişede ise, alkolsüz ama kokusu kolonyaya pek benzeyen, vicdan kandırıcı bir sıvı varmış meğer…
“Halka maske dağıtımı ne vaziyet?” diye sorarsanız; bugün, 13 Mayıs’ta posta kutumuzda iki adet “halk maskesi” bulduk… Yani yıkanabilir kumaştan imal edilmiş, hani devlet yetkililerinin uzun süre boyunca, “o maskeler taş çatlasa %30 koruma sağlar. Hiç boşuna kullanmayın” dedikleri, insanların da “Eee, % 30, % 0’dan iyi değil mi?” diye sorguladığı, en düşük standartta maskelerden…
Yaz tatili öncesi tedbirleri
10 kişiden fazla insanı bir araya getirebilecek kalabalık gruplaşmalar halen yasak. Özel izinli durumlar dışında 100 km’den uzağa yolculuk edilemiyor. Ayrıca, yaklaşan yaz tatilinde yeni bir korona dalgasınının nasıl önleneceği konusu da büyük soru işaretleri çiziyor. Otel, restoran ve barların kapalı kalması ve 100 km kısıtlaması yaz tatili sorununa da bir çözüm olarak düşünüldü. Çünkü pandeminin başında, yani karantinanın hemen öncesindeki dönemde büyük şehirlerden, özellikle salgının merkezi durumundaki Paris’ten “yazlık” küçük kent ve kasabalara korkutucu ve sorumsuzca bir akın yaşanmış, ve koronavirüs kimi bölgelere bu dönemde taşınmıştı. Bu beldelerin daimi yaşayanları ve belediyeleri, özellikle bir salgına karşılık veremeyecek küçük boyutlu sağlık altyapısını işaret etmişlerdi.
Kentlerde parklar açılırken, yaz akınını önlemek adına plajlar yasak altında tutuluyor. Oysa sahil kentlerinin yaşayanları, “iyi de plajlar bizim parklarımız, dışardan gelebilecek insanlara kapalı olabilir ama neden yerel halka kapalı kalıyor?” diye soruyor.
Tükürdüğümü yalarım, sorun değil…
Gelelim Türkiye’de de pek gündemde olan o meşhur maske konusuna… Fransa devleti, uluslararası sağlık kurumlarının erkenden yaptıkları uyarılara kulak asmayarak, “bize bir şey olmaz” ya da “virüs, tıpkı Çernobil’in radyasyonlu bulutu gibi Fransa sınırında durur” dercesine bu salgın önemsenmemiş, hatta zor durumda olan Çin ve İtalya küçümsemeyle eleştirmişti. Gereken önlemlerin alınmadığı, sağlık malzemeleri, maske, test açısından gerçek bir stok sorunu olduğunun gün ışığına çıkmasına rağmen, “halkın maske kullanmasına gerek yok, zaten bir faydası da yok” hatta “maske kullanMAmalısınız” gibi açıklamalarla tarihe geçen hükümet yetkilileri, bugün tam tersini ifade eden açıklamalar yapmaktan hiç çekinmiyor. Ve artık insanlar gülsün mü ağlasın mı bilemiyor…
Buyrun size, kronolojisi ile bir videoda arşivlenmiş birkaç örnek…
28 Şubat 2020 - Olivier Véran, Fransa Sağlık Bakanı
“Eğer hasta olmadıysanız, hasta yakınları ile temas etmediyseniz, maske gereksizdir”.4 Mart 2020 - Sibeth Ndiaye, hükümet sözcüsü
“Maske satın alınmamalı. Zaten alınamaz, zira eczanelere sadece reçete karşılığında maske dağıtmaları için talimat verdik. Hayır, yetersizlik riski yok. Her şeyden önce, cerrahi maskeler için, hani şu katlı ve mavi olanlar, stoklar, yani daha önceki yetkililer tarafından gerçekleştirilmiş stoklar mevcut”.6 Mart 2020 - Olivier Véran, Fransa Sağlık Bakanı
“Israrla ifade ediyorum. Halk kitleleri tarafından maske kullanılması tavsiye edilmiyor ve gereksizdir. Virüs bulaşmış değilse, doktor size maske takmanızı tavsiye etmemişe, takmamanız gerekmektedir”.11 Mart 2020 - Jérôme Salamon, Sağlık Genel Müdürü
“Bugün, halk için maskeye asla gerek olmadığı konusunda çok net bir fikirbirliği var. Hatta koruyuculuğu bile doğru değil. Zira ellerimize bulaşıyor, ve 24 saat maske takamıyoruz”.
Sybeth Ndiaye’nin “Örneğin ben bakanım ve maske takmayı bilmiyorum” açıklamasının ardından sosyal medyada paylaşılan videolardan…
17 Mart 2020 - Sibeth Ndiaye, hükümet sözcüsü
“Hayır, Fransızlar eczaneden maske alamaz, çünkü hasta olunmadığında kullanmak gerekli değil”.18 Mart 2020 - Sibeth Ndiaye, hükümet sözcüsü
“Kısa süre önce bazı lojistik zorluklar oldu, ki bunu kabul ediyorum, ancak dünden beri maskeler eczanelere ulaşmaya başladı”.18 Mart 2020 - Jérôme Salamon, Sağlık Genel Müdürü
“İzinli dışarı çıkmalarda [alış veriş vs] bu maskeleri takmanın bir anlamı yok. Korunmanın en iyi yolu koruyucu davranış kurallarıdır”.31 mart 2020 — Emmanuel Macron, Fransa Cumhurbaşkanı
“Maskeler temel bir mücadeledir. Hükümet gereken saydamlığı göstererek ilk günden bu yana seferber oldu. Ve ilerlemeye devam ediyoruz”.3 Nisan 2020 — Jérôme Salamon, Sağlık Genel Müdürü
“Halkı eğer istiyorlarsa maske takmalaya teşvik ediyoruz. Özellikle şu anda imalat evresinde olan alternatif maskeleri…” [Tıbbi maske olmayanlar]7 Nisan 2020 — Olivier Véran, Fransa Sağlık Bakanı
“Öncelikle ifade etmek isterim, şu aşamada halkı maske takmaya zorunlu kılan ne de tavsiye eden bir karar mevcut değildir”.13 Nisan 2020 - Emmanuel Macron, Fransa Cumhurbaşkanı
“Devlet, 11 Mayıs’tan itibaren, belediye başkanlarıyla bağlantılı olarak, her fransızın bir halk maskesi [tıbbi maske değil anlamında] edinebilmesini, tehlikeye en çok maruz kalan meslekler için ve toplu taşıma araçları gibi özel durumlarda ise maske kullanımı sistematik hale geltirebilir”.22 Nisan 2020 — Jérôme Salamon, Sağlık Genel Müdürü
“Ben daima halkın maskeye ulaşabilmesi gerektiğini savundum”.28 Nisan 2020 - Edouard Philippe, Fransa Başbakanı
“Maske kullanımı, toplu taşıma araçlarında, zorunlu kılınacaktır. Bilim adamları da ilerledi… Başta çoğunluğu bize halkın genelinin maske takmasının gerekli olmadığını, ve gerektiği gibi kullanmadığında beklenen yararı getiremeyebileceğini söylüyordu. Biz de bunu ifade ettik. Ben de söyledim… Bugün kimi aynı kişiler, bize diyorlar ki, bir çok özel durumda, maske takmamaktansa takmak daha iyidir. Bu durumda bunu ifade etmek ve gerçekleştirmek de benim görevim”.
Ben tek sözcükle ifade edeyim, siz Türkiye deneyimi ile hemen anlarsınız : “Aldatıldık!”
Kimine şeref madalyası kimine sadaka gibi prim
Bugün yeni bir konu gündeme geldi: Geçmişte, “millet” için iyi bir şey yapmış vatandaşı ödüllendiren “Médaille de mérite” diriltilip, allanıp pullanıp ortaya çıkarıldı. Madalyayı kimin hakkettiğine ise hükümet karar verecek. Artık “evet, ben Macron için yalan bile söylerim” diyerek şimşekleri çektikten sonra, fütursuzca bir gün bir şey ertesi gün ise tersini söyleyen devlet sözcüsü Sibeth Ndiaye madalyala sahibi olursa bile kimse şaşırmayacak.
Belki de laboratuarlardan çok televizyon kanallarını doldurup taşıran bilim insanları gurubundan birileri madalyaya layık görülür, kim bilir…
Asıl madalya verilecek kişiler olan sağlık çalışanlarının kaderi ise bir prim. Önce bu zor ve özveri gerektiren mesleklerin “değerlendirilmesi”, “şereflendirilmesi” söz konusu oldu. Şereflendirme fikriyle paketlenmiş sürpriz kutudan prim çıktı. O da herkese değil! Prim, sağlık çalışanlarının rütbesine göre hesaplanıyor, hasta bakıcı, hemşire, doktor… Örneğin hastanelerdeki hijyen ve temizlikle ilgilenen ve salgına karşı verilen mücadelede çok önemli rolü olan, doktorlar kadar risk alarak çalışmaya devam eden personel, “şereflendirilmiyor”. Onlara prim yok. Ayrıca prim hesapları çalışılan zamana endeksli olduğundan dolayı, örneğin salgının ilk dönemlerinde koronavirüse yakalanarak işine devam edememiş olan sağlık personeli primden muaf tutuluyor. Harika değil mi? Sağlık personeli, bir kereye mahsus olmak üzere 500 ile 1500 Avro, prim alacak… Salgının en yaygın olduğu 33 bölgede 1500, diğer yerlerde 1000 Avro en yüksek primler. Ha, primin hane bütçesinde etkisini gözünüzde canlandırmak isterseniz, ona da şöyle bir örnek vereyim: Salgının olmadığı dönemde bile yetersiz şartlarda çalışmaktan, yorgunluktan, ve işini gerektiği gibi yapamadığı için ağlayan yüksek kadrolu bir hemşirenin hediyesi 1500’den primi, günde 4 Avro ediyor. Hemşirenin hayatının değişeceğinden emin olabilirsiniz…
Ayrıca, tüm farklı sektörlerin çalışanlarına, haftada 35 saati doldurup kazandıkları dinlenme günlerinde (RTT) sağlık personelinin tatilini karşılamak üzere çalışmaları öneriliyor… Anlaşılan, “tatil çeki“ne çevrilerek sağlık personeline dağıtılacak bu bütçe de her zamanki gibi emekçilerin sırtına yüklenebilir diye hesaplanmış…
Yaz tatili konusu bir bilinmez, salgının bitip, zaten yetersiz sayıda olan sağlık çalışanlarının tatile çıkabilmesi ayrı bir bilinmez. Hadi bunu bir kenara koyalım, tatil giderlerinde liste başı harcamalardan biri otoyol geçiş ücretleri olduğundan, çalışanların emeği tatil çeki formatında, Fransa otoyollarından cebini dolduran özel şirketleri besleyecek. Ve işte, döndük dolaştık yine kapitalist sisteme geldik…
Ne kadar tekrar etsem az… Sizler Türkiye’de cehennemin sıcak köşesindesiniz, bizler serin köşesinde, ama hepimiz bu sistemin cehenneminde kavruluyoruz. Yine de dünyanın gidişatına bakıp bakıp, umudu kaybetmemek gerek.