“ZAD’dan Alakır’a, başka bir dünya başka bir mimari” başlığı ile kaleme aldığım ilk yazımdan sonra yeniden ALAKIR’dayım. Alakır Nehri, Batı Toroslar’ın karını, yağmurunu, mineralini, kilini, zenginliğ̆ini, enerjisini, geçtiği her santimetrekareye yüzbinlerce yıldır bereket ve yaşam katarak denize kadar taşıyor. Ama ne yazık ki ve bugün üzerinde inşa edilen ve planlanan hidro elektrik santralleri ile çok ciddi var olma mücadelesi veriyor. Alakır Nehrinin can ve ışık kattığı bu olağanüstü coğrafyada, başka türlü bir hayat kuran Elif ve kızı Cana Işık’i anlatacağım bu kez.
Elif’i, 40 gün 40 gece yürüyerek Ankara’ya gitmesi dahil, HES’lere karşı vadinin korunması için verdiği mücadelesi, çocuğunu Alakır’da doğurmaya kararı ve kızıCana Işık’la birlikte yaptığı ‘yuva’sı (Çuva) ile hatırlamaktayız.
Alakır Nehrinin yamacına kurduğu iki kişilik ‘yuva’sında başka türlü bir hayatı deneyleyen Elif’le ekoloji, kadın, çocuk ve pedagoji üzerine konuştuk.
Sadık: Artık Alakır deyince hemen akla “Alakır Nehri Kardeşliği” geliyor. İnternette arama motorlarına yazdığınızda karşınıza ilk önce Alakır Nehri Kardeşliği çıkıyor ve ilgili linkler, art arda bu kardeşlik diyarının aslı emektarlarını tanıtan yazı ve röportajlarla birbirini izliyor. Bu durum, ‘başka bir dünya arayışı’ içinde olan pek insana hem ilham veriyor hemde deney ve tecrübe aktaran canlı bir kaynak teşkil ediyor. Burdan çıkan sonuçların doğrudan yansımalarını geri dönüşümlerini yaşayan özgür bireyler olarak bu yönelimi nasıl karşılıyorsunuz?
Elif: Alakır yüzyıllardır akan bir nehir olmasına karşın sesinin medya ve sosyal medya aracılığı ile duyulması vadiye nehrin suyunu yatağından çalmak için giren HES şirketleriyle doğru orantılı.
Alakır Nehri Kardeşliği, yerelde Alakır Çayı üzerinde kurulacak olan HES’lere karşı olan bireylerden oluşuyorsa da, ‘başka bir dünya’nın başka bir yerde değil bizzat burada olduğunu gün ışığına çıkardığı yeryüzüne dair kadim bilgeliğiyle kanıtlıyor, yormadan yorulmadan evrene uyumlanarak kardeşlik içindeki yaşamın izinde. Tüketerek ve tükenerek yaşamanın bedeli her geçen an daha da ağırlaşmakta. İnsanın ölmeden öldürmeden can katan bir dünya arayışının olması çok doğal. Kendimizden biliyoruz.
Sadık: Senin Cana Işık’la başlayan yaşam serüvenine de ev sahipliği yapan Alakır nehrinin davetsiz misafirleri de vardı kuşkusuz. Nehrin özgür akan sularına göz diken şirketler HES projeleriyle Alakır nehrini köleleştirmeye çabalıyordu. Bu sancılı süreçte ana-kız olarak neler yaşadınız biraz anlatır mısın?
Elif: Alakır Nehri Kardeşliği, HES şirketlerinin Alakır vadisine ve tüm Anadolu’ya yayıldığını öğrenmemizle doğduğundan Cana Işık dünyaya gelmeden HES’lere, maden ocaklarına, doğanın sömürülmesine ve doğaya tahakküme karşı Büyük Anadolu Yürüyüşü ile 12 farklı bölgeden Ankara’ya yürüdük. Cana Işık da bu sürecin bir meyvesi. Ne kadar etrafta dönen çıkar oyunlarının farkında da olsak kendi kendine zarar vermeden yaşamayı seçmiş bireyler olarak şirket ve yandaşlarının bir anne ve çocuğa iftira atarak, tehdit ederek, tacizde bulunarak rahatsız edecek hale geleceklerini düşünemezdik. Bu sancılı süreci birebir yaşıyor olsak da yalnız hissetmiyoruz. Bir çok kardeşle aynı süreci paylaşıyoruz. Bu sancılara verdiğimiz ses bunu duyulur hale getiriyor ve ‘başka bir dünya’ özlemini gerçekleştiriyor.
Sadık: Alakır Nehri kıyısında devam eden bu yeni hayatı bir kadın, bir anne olarak yaşamak, sende ve kızında nasıl bir değişim dönüşüme yol açtı?
Elif: Değişime uğrayan biz değiliz biz değişimin direniş tarafında kalıyoruz daha çok çünkü, aslında olduğumuzun dışında bir şey olmak gibi bir derdimiz olmadığından. Kendimizle yüzleşebileceğimiz bir alanımız var, birbirimizle söyleşebileceğimiz açıklığımız. Suçlanan hep bir öteki var çünkü kalabalık yaşamlarda.
Sadık: Bu yabanıl hayata kendi özgür iradenle karar vermiş ve gelmiştin. Ancak yanında birde küçük bir çocuk vardı. Yetişkin bir birey olarak onun adına da karar vermiştin. Ama onu bağımsız bir birey olarak düşündüğümüzde, onun adına verdiğimiz kararların ağırlığı ve sorumluluğu aynı oranda artmıyor mu? Bir başka ifadeyle, bu sorumluluk pedagojik düzeyde kendi içinde pek çok paradoksuda beraberinde getirmiyor muydu?
Elif: Bu asla bir paradoks olmadı benim için. Kesin bilgi. Tam da soruda bahsedilen yaşamda verdiğimiz kararların çocuklarımız gibi diğer canlar üzerindeki sorumluluğunun farkındalığı paradokstan ziyade bir gönül rahatlığı olabilir ancak. Belki dediğini başka bir çocuğun olmaması üzerinden anlarsam seni daha iyi anlamış olabilirim ancak o halde dahi paradoksa yol açmayacak hep bir seçenek mevcut.
Sadık: Sen bu aşamada nasıl bir düşünsel pratik bir yol izledin?
Elif: Düşünsel pratik mi? Tüm bu evrenin var oluş dinamiklerini anlama arzusundan başka bir şey değil, bir çok pratiğin içinde yer aldığı; düşünsel, bedensel, ruhsal. Yaşam içindeki günlük hareketlerimizin iç ve dış doğamızla uyumlu olması kaçınılmaz bir istek. Kazma ile toprak ile aramdaki ilişkinin bedenime ve ruhuma iyi gelen nedenlerinin farkındalığı.
Sadık: Cana Işık, gelişim sürecinde yaban dünyayla, su, toprak, güneş, yağmur, kar, ağaçlar, bitkiler, börtü böcek ve hayvanlarla kurduğu ilişkide ne gibi tepkiler verdi?
Elif: Bir etki tepki ilişkisi oluşmuyor sanıldığı gibi çocukla doğa arasında daha çok karşılıklı etkileşim içindeler. Görüyor, duyuyor, dokunuyor, tadıyor. O da o yabının bir parçası. Çünkü etrafındaki uzak yakın her şey onunla iletişim içinde. Ani bir araba kornası, zehirli bir deterjan, kırılacak camlar gibi kendimle dolu değil etrafı. Kuşu görür, sesini duyar onu izler, anne gelir acıktığını hisseder, böyle yaşar gider. Bu yüzdendir ki tepkisi daha çok hayvanları ağaçları kesen insanlara.
Sadık: Cana Işık, yaş aralığı olarak baktığında doğal yaşamı hızlı algılama sorgulama ve adapte olma bakımından şehirde büyüyen akranlarına göre nasıl bir gelişim gösteriyor?
Elif: Cana Işık’la olduğu kadar başka bir çocukla bu denli yakınlık kurmadığımdan bir kıyas yapamam ancak onunla birlikteyken farkettiğim şehirlerde yaşayan kendi akranlarımın çocuklarla kurduğu ilişki biçimi. Anne baba hep kısıtlamak istiyor ve mesafe koymayı bilmiyor çocuğu ile ilişkisine. Anne-baba-çocuk ilişkisi toplum içinde kişilerin birey olma durumunu yitirip roller üzerinden yaşanıyor. Çevresindeki herhangi bir varlıkla özverili iletişim kurmayan anne baba, çocuğuna karşı da aynı kabalıkta. Bu durumdan rahatsız olan çocuğun kendisini ifadesi karşısında ise tamamen yetersiz hissediyor kendini. Sözüm tamamen meclisten içeri.
Sadık: Yaşam tarzı olarak Alakır Nehri Kardeşliği’nin Cana Işık üzerindeki etkisi nasıl bir seyir izliyor?
Elif: Aynı gökyüzünün altında büyük bir yeryüzü ailesi var, bunun farkında. Bizim bu yaşta tartıştığımız sorulara o şimdiden yanıtlar arıyor. Aslında her çocuk bunları düşünür gibi geliyor bana mesela; neden hayvanlar kesilir yenir, neden silah yapılmıştır, onu kim kullanır? Çocuk gördüğünü o andaki çevresine göre benimsemiş görünse de bu sorular hep vardır içinde.
Sadık: Sen bir anne ve kadın birey olarak Cana Işık’ın yaşam bilincinin oluşmasına nasıl bir katkı sunuyorsun?
Elif: Her birimiz kendi seçimlerimizi yapana değin anne ve babalarımızın kaderlerinin bir parçasıyız sonuçta. Hiç bir zaman ona sunduklarım ve sunamadımlarım konusunda bir iddiam olamaz. Yalnızca elimden geldiğince düşündüğüm gibi yaşama gayretindeyim, o da alacağını alacak.
Sadık: Aradan geçen zaman diliminde sence Alakır Nehri Kardeşliği alternatif düzeyde neyi, nasıl başardı ya da başaramadı?
Elif: Alakır Vadisinin 1. Dereceden doğal sit alanı kararı Alakır Nehri Kardeşliğince açılan davalar sonucunda alınmıştır. Yine Alakır Alası tek nokta endemiği, ve yine vadide dünyada eşi olmayan Alakırensis gelinciği Alakır Nehri Kardeşlerinin katkı ve çabalarını içermektedir.
Alakır Nehri Kardeşliği günümüz sisteminin dayattıkları dışında seçim hakkımız olduğunu hatırlattı bizlere. Hayal ettiğimiz dünyanın önündeki engellerle yüzleşmemizi sağladı. Doğa ile aramızdaki ilişkinin samimiyetini sorgulattı. HES’ler, birlikte yaşam, doğa ile uyum, birlikte yaşam pratiklerinde öncekine göre daha bilinçli bireyleriz. Bunlar üzerine düşüyor, konuşuyor ve yaşıyoruz. Neyi başaramadı? Bu gayri ihtiyari bir devinim, sonuç odaklı değil, başarı odaklı değil, yaşamın içinde karşımıza çıkan durumlara karşı duruşumuz.
Sadık: Uygarlığın beton tipi hayatlara hapsettiği insanlık, kendine yeni ve özgür bir hayat alanı yaratmaya çabalamakta. Yeryüzü dostluğu dediğimiz bu yeni insanlık durumunun ortaya çıkardığı sonuç şu ki, yeryüzünün bütün kıtalarında doğayla barışık hayatlar yeni Elif’lerle yeniCana Işık’larla devam edecek.
Teşekkürler Alakır Nehri Kardeşliği, teşekkürler ‘yuva’nın ana-kızı!