Önümüzdeki 30 Kasım-11 Aralık tarihlerinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, COP21 zirvesi Paris’te gerçekleşecek. Bundan önceki toplantılarda, gezegenin gidişatına doğru açılardan bakılıp, sorunlara ele gelir bir çözüm bulunamamasına, çevreci ve radikal sol kesimler, protesto gösterilerileriyle tepki veriyor. Geçtiğimiz senelerdeki zirveler sık sık şiddetli gösterilere sahne olmuştu.
13 Kasım Paris saldırılarından sonra, o tarihe kadar güvenlik alarmında olan Fransa’da OHAL ilan edildi. Daha önce Türkiye’dekine benzer bir iç güvenlik paket kanununu da yürürlüğe sokan hükümet, 21 Kasım günü, OHAL’i üç ay daha uzatmak üzere senato oylamasına sundu. 6 çekimser oy dışında, sol, radikal sol ve çevreciler hep bir elden, olumlu oy verdi. Zaten artırılmış olan güvenlik tedbirlerinin, Paris saldırılarını önleyememiş olması, ve OHAL’in özellikle aktivist ve militanların başına patlayacak, özgürlük kısıtlayıcı şartlar getirmesi çok tepki çekti ve sivil toplum kuruluşları, siyasi topluluklar, sivil itaatsizlik çağrıları yaptılar.
Cop21’in arifesinde ortaya çıkan bu gelişmelerin getirdiği değişikliklerin somut bir örneği, zirveyi protesto gösterilerinde yansıyor. Cop21’i protesto çağrıları iki değişik bakış açısı ile yapıldı. Birincisi, devletin özel bütçe ayırarak, kontrol altında tutma özeni gösterdiği girişim. 130 sivil toplum kuruluşunun imzasını taşıyan bu çağrı, özetle “Cop21 iyi de, zirveye bizim de katılmamız gerekirdi” düşüncesini savunuyor, ve görüşmeleri sadece biraz daha ileriye itelemek amacında. Ikinci çağrı ise daha radikal. Cop21’in bir göz boyama olduğunun altını çiziyor ve gezegenin durumununun aciliyatına parmak basıyor. Bu görüşte olan kuruluş ve gruplardan biri de ZAD’lar (Zone à Défendre, korunması gereken bölge).
Fransa’da tıpkı Türkiye’deki gibi, doğaya, çevre insanına zarar verici, rant odaklı projeler var. Yöre halkı ve destek olarak yöreye gelenler bölgeyi işgal ederek bir ZAD oluşturuyor. Hemen Yeşil Yol projesine, HES’lere, nükleere ve siyanüre karşı verilen mücadelelerle bağlantıyı kuracağınızdan eminim… (Gerilim yaşanan projeler haritasına buradan ulaşabilirsiniz)
Örneğin Sivens ormanlarında, sadece yoğun tarım yapan birkaç çiftçinin yararına yapılmak istenen sulama barajı, ki bir sene önce, buradaki direniş sırasında Rémi Fraisse, Berkin’e benzer şartlarda polis tarafından atılan biber gazı kapsülü ile sırtından vurularak ölmüştü.
İstiridye üreticisi Oléron adasında, genetik olarak müdahele edilmiş istiridyelerle yoğun üretim yapmak isteyen, koyun dengesini altüst edecek bir deniz çiftliği projesine karşı direniş sürüyor… ZAD’ların en inatçı ve eskisi ise Fransa’nın batısında Nantes şehri yakınında yapılmak istenen gereksiz ve zararlı bir hava alanı projesi ile mücadele eden Notre Dame des Landes ZAD’ı.
Notre Dame des Landes ZAD’ı (ZAD NDdL) bölgede yerleşen direnişçiler ve yöre çiftçilerinin bir arada mücadele verdiği otonom bir toplum oluşturdu. Rojava’nın dünyanın dört bir yanındaki benzer yerlere yaptığı özerklik ilân etme çağrısına da cevap veren bu ZAD, diğer ZAD’lar gibi, ideal bir toplum örgütlenmesinin, sürdürülebilir ekosistem için alternatif başka bir dünyanın yaşam deneylerinin bir laboratuarı. (ZAD’in özeklik açıklamasını türkçe de içinde olmak üzere değişik dillerden okuyabilirsiniz)
Bu çerçevede Notre Dame des Landes ZAD’ı Cop21 zirvesine elbette tepkisiz kalamazdı. Destekçilerin de dayanışmasıyla, Notre Dame des Landes’dan 22 Ekim’de yola çıkan 200 bisiklet, 4 traktör zirveyi protesto etmek için şu anda Paris’e doğru ilerliyor. Paris’te Fransa’nın ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelecek binlerce gösterici onlara katılacak. Plan bu, ama…
Ama, OHAL…
Sıkı iç güvenlik tedibirlerinin, polisin ve valiliklerin önüne her tür baskı ve yasağı serbestçe uygulayabilmesi için bir otoyol açan yeni kanun düzenlemelerinin sözümona hedeflenen teröristlerden önce bu tip mücadeleler veren direnişçilerin tepesine inen bir balyoz olduğunu hepimiz biliyoruz.
ZAD’ın “Cap vers Cop21” (Cop21’e doğru) konvoyu 23 Kasım pazar günü, ilk etap-durak Anceny’den çıkarken polis tarafından yaklaşık iki saat durduruldu. Kimlik kontrolünden sonra, polis, madde madde kanunu okuyarak, şimdilik yola çıkabileceklerini, ancak Paris’e girişteki Sarclay kasabasının “askeri bölge” ilan edildiğini, ve girişlerin kesinlikle yasaklandığını bildirdi. Pazar akşamı, konvoy gecikmeyle de olsa, planlanan ikinci etap şehri Angers’ye ulaştı. Ben de Angers’li bir destekçi olarak, buluşma, yemek ve konaklamaya katılanlardan biriydim.
Günlerce süren hazırlıklardan sonra, heyecan ve sabırsızlıkla beklenen konvoy alkışlarla ve coşkuyla karşılandı. Sıcak sohbetler eşliğinde yenen yemekten sonra, gece bir forumla devam etti. Ardından, yorgun direnişçiler, misafir edildikleri evlere dağıldılar. Pazartesi sabahı erken saatlerde, yola çıkmadan önce, başka bir direniş noktasında kahvaltı ettiler. Angers’de devletin lojman vermek zorunda olduğu halde sokakta bıraktığı 20 mülteciyi konuk etmek üzere, mültecilere yardım eden bir grubun, el koyup kapısını açtığı, kırsal bölge idaresine ait bir evden bahsediyoruz. Bölgedeki artık çalıştırılmayan çöp yoketme sisteminin verdiği rahatsızlık yüzünden, belediyenin zamanında sahiplerinden satın aldığı evlerden biri olan bu mekanın geleceği ile ilgili hiç bir proje olmamasına ve bu konuklama girişimi için bir kuruş bile yardım istenmemesine rağmen, Angers kırsal çevre idaresi, evi boşaltma emri vermiş ve 20 mülteciyi kaldırımda uyutmayı tercih etmişti. ZAD konvoyu, basının da davet edildiği bu kahvaltı molasıyla, mülteciler için verilen mücadeleye de destek vererek, bütün mücadelelerin ortak noktaları ve bağları olduğunun altını çizmiş oldu.
ZAD’cılarımızın yolu açık olsun.
İzlemeye ve destek vermeye devam ediyoruz.
OHAL’e kafa tutmak için Paris’te buluşmak üzere.