Başka bir hayat, ELBETTE!

Başka bir hayat, ELBETTE!
Türkçe | Français

Com­mune” hay­atım­da­ki bütün bahar sabahların­da olduğu gibi bugün de tam yat­tığım odanın penceresinin dibinde­ki ağa­ca tüneyen serçelerin kal­a­balığı­na uyandım. “Kuş cıvıltıları ile güne girmek” her zaman da roman­tik olmuy­or­muş. İşe yetişmek, oku­la koş­mak, toplan­tıya git­mek için uyan­mak gibi dert­ler­im­iz de yok bu ara… Özel­lik­le de bu zaman dil­i­mi içinde. Biz­im Commune’de 25 yıl önce 450 kişi yaşarken, şim­di 90 kişiy­iz. Com­mune içinde dolaşırken özel­lik­le de derenin kıyısın­da­ki evler ve de çift­lik­lerde kim­selerin şim­di yaşamıy­or olması insanı ister iste­mez hüzünlendiriyor.

Dayanış­manın, doğa ile uyum­lu bu hay­atın içinde de elbette “Büyük Göz“lerden birisi çalışıy­or. Devlet kalmak böyle bir şey. Şim­di biz­im bütün ahali bir üre­tim içinde. Bir iki komşu­muz dışın­da hemen hemen hep­sinin çok büyük bahçeleri, tar­laları var. Dört mevsim bahçede bir şeyler topla­manın ilk örneği­ni bura­da yaşadım ben. Kış mevsi­minde bile bahçe­den lahana, havuç, may­danoz, marul, pırasa almaya devam ettik. Bura­da toprak ile dost kalır­san dört mevsim o da seni görm­eye devam ediyor.

ercan aktas commune hayat vie kedi chat

Evimizin sahibi kedil­er : Soré, Çiya ve Xuç­ka” üçlüsün­den Xuç­ka suyu­muzu paylaşırken…

Şu durum­da her ev için gerek­li gıdanın önem­li bir kıs­mı zat­en biz­im yürüme mesafesin­de­ki bahçe, bostan ve çift­lik­ler­den sağlan­mış oluy­or. Zaman zaman görüy­o­rum Joseph bahçe duvarının üzerinde yan komuşuya sepet içinde pırasa ve baş­ka baş­ka sebzel­er verirken ondan da kutu kutu yumur­ta alıy­or. Bahçe ve de mut­fak­ta üretilen her yeni ürünü heye­can ile az iler­im­izde­ki komşu/yoldaş Egoitz ya da Peo ve Monik’ler ile pay­laş­madan Joseph rahat etmez. Peo ve Monik’ler­den peynir kalı­pları ile döndüğü sık olmuş­tur. Üret­menin pay­laş­mak ile tamam­landığı bir zaman dilimindeyiz.

Komşu­luk bura­da, bildiğin büyük bir aile gibi olmak­tır. Elbette sadece bahçe, bostan yemek­ler konuş­muy­oruz; iklim krizi­ni, toprağın kir­letilmesi­ni, orman alan­larının büyük çift­lik­ler için yok edilmesi­ni, dünyanın çeşitli ülkelerinde­ki poli­tik tut­sak­ları, devlet­lerin bit­mek bilmeyen gasp ve talan poli­tikaları ile yakılan, yıkılan şehirleri, köyleri…

Burada­ki evlerde hayran­lık­la incelediğim kita­plık­lar, kütüphanel­er var. 1860–70’lerde kalan kar­ton kapak­lı, işlemeli kita­pları elime aldığım­da büyülen­memek mümkün değil. Joseph’in dedesi Denis’in kita­plığını hayran­lık­la izlediğim çok oldu. Yüzlerce yıl­lık tar­i­hin, üre­timin, gezi­lerin, kar­maşanın için­den gelmiş kita­plar. Denis bas­ton ile yürürken bile, iti­na ile kita­pların eskiyen cilt­leri­ni onar­maya devam ediy­or­du, bir kaç ay önce­sine kadar. Geldiğim hay­at­ta hiç bir kita­plığımı 10 yıl kadar bile koruya­mamış birisi olarak, içimde­ki acı ile geçmişi anıyorum.

Biz­im köyde insan­ların neden hiç bir zaman bir kita­plık­larının olmadığı­na şim­di bir de buradan bakıy­o­rum. Ken­di zamanım­da kita­plık için çok ısrar etmiş­tim, bir şek­ilde ufak çaplı da olsa bir kita­plık kur­muş­tuk. Tutuk­lan­mam ile babam ve de köy muhtarının ilk yap­tık­ları odama girip, bütün kita­pları alarak evin önünde ateşe verdik­leri o zamanı son­radan kardeş­ler­im anlat­a­cak­lardı bana. Daha çocuk olan kız kardeş­ler­im­in kur­tardık­ları bir kaç kitabı ambal­a­jlayıp arazide nasıl sak­lamışlar. O kita­plar yıl­lar­ca toprak altın­da, daha son­ra evin çatısın­da sak­lan­mış, ve ceza­evin­de çık­tığım­da bana ver­ilen en değer­li hediyel­er olmuştu.

Burada­ki kita­plık­lar­da özel­lik­le de tarım, hay­vancılığa dair kita­plar ilgi­mi çekiy­or. Doğal hay­a­ta dair, çiçek­ler, ağaçlar, kuşlar, orman­lar için o kadar çok kitap görüy­o­rum ki. Çocuk kita­pları ekseriyeten bun­lar­dan oluşuy­or. Daha çocuk yaş­tan sen bahçen­de­ki meyve ağaçlarını, Com­mune ormanın­da­ki ağaçları, bitk­i­leri, hay­van­ları sadece anlatılar ile değil, kitap, der­gi ve de ansik­lo­pe­dil­erde oku­yarak öğreniyorsun.

İyi bir hay­atın tanımını nasıl yaparız? San­ki hep bir ağız­dan; “Tem­iz hava, tem­iz su, tem­iz toprak, herkes için ve de hay­van­lar için barın­ma, ken­di gıdasını yetiştirme, doğay­la iç içe olma imkânı” der­iz. Her tür­lü sömürünün ortadan kaldırıl­madığı ve mut­lak bir eşit­lik zem­i­ninin sağlan­madığı bir zaman­da mı? Hak­lı “acaba“lar da ola­bilir. İhtiyaçlarımız aslın­da çok sade, sadece karan­ti­na zamanın­da değil, “nor­mal” hay­at­larımız­da da bu sadeliğe geri dön­menin yol­larını konuş­maya devam etsek, dünyayı yok eden mev­cut sahip­lerinden geri almanın bir yol­unu bul­muş olmaz mıyız?

Baş­ka bir hay­at” slo­gan­dan olmak­tan çok ve öte, hay­atın için­den gerçek­leştir­ile­cek bir pro­je değil mi? 

 


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
KEDISTAN on EmailKEDISTAN on FacebookKEDISTAN on TwitterKEDISTAN on Youtube
KEDISTAN
Le petit mag­a­zine qui ne se laisse pas caress­er dans le sens du poil.