İki yıl önce kano ile Fransa’da, Bordo’dan Marsilya’daki Dünya Su Konseyi’ne yolculuk yaparken bugün için şöyle bir temennide bulunmuştum: “Suya, ormana, hayvana, insana, yeryüzüne özgürlük dayanışma ile gelecek!”
Türkçe | Français | English
Bütün kalbimle inanıyorum ki; tüm olumsuzluklara, başka bir dünya uğraşımızda ayaklarımıza çelme takan geçmiş sol mirasyedicilere rağmen, bir çıkış yolu mevcut. Kendi yeni dinamiği, üslubu ve yaratıcılığı ile genç kuşağın fertleri, ve onları nezaketle dinleyen, anlayan samimi yetişkinler, hayatı birlikte anlama ve birlikte savunma yetileriyle öne çıkacaklar.
Yorgun ve ağır yaralı gezegenimizde bu zorlu ama nihai sürece bugünden motive olmak, duyarlıklarımızın öngördüğü yeni yaşam reflekslerimizi yeryüzünün gerçek güzelliklerine taşıyacaktır. Yeter ki, yeryüzü düşmanı haydutların dayattığı koşullara teslim olmayalım. Herkesin, her bireyin, her grubun yeryüzünün esenliği için her yerde, her koşulda yapabileceği bir şeyler var hala… Munzur’da, Hasankeyf’te, Alakır’da, Karadeniz’de, Kazdağları’nda, Amazonlar’da, Honduras, Dakota, Hindistan, Bolivya’da ve daha pek çok yerde haydutlara karşı giderek büyüyen bir yaşam savunma hattı oluşmakta. Yakın gelecekte bütün bu diyarların su kardeşliğiyle ve mücadelesiyle su demokrasileri de oluşacak. İşte yaşamın bu döngüsünde su haklı yolumdan, tekrar sevgi dostluk ve dayanışma selamlarımı yolluyorum…
Ve nihayet bugün Kazdağları’nda başlayıp bütün coğrafyalara moral kaynağı olan Kazdağları Direniş nöbetiyle yanılmadığımı anlıyorum. Yeryüzünü kemiren haydutlara karşı kitlesel fiili direnişlerin yakın gelecekteki küresel direniş ve dayanışmaların önünü açacağını umarak Kazdağları’ndaki direniş günlerinin heyecanını başka diyarlara taşımak için Kazdağları Kardeşliği ile yaptığım röportajımı siz yaşam dostlarıyla paylaşıyorum.
Kazdağları Kardeşliği Twitter @KazdaglarK Facebook @kazdaglarikardesligi
İmza kampanyası:
“Kirazlı’da uydulara göre; söylenenin 4 katı (195.000*) ağaç kesildi. İşletme durdurulsun!”
• Kazdağları Kardeşliği ile başlayalım isterseniz? Neden, nerede nasıl oluştu ve bugüne kadar ne gibi çalışmalarda bulundu?
Kazdağları Kardeşliği ekosisteme ve doğal döngüye zarar verebilecek madenler ve enerji santralleri gibi tüm girişimlerin karşısında yaşamı korumak ve savunmak üzere bir araya geldi. Kimimiz uzun süredir, kimimiz birkaç yıldır Çanakkale’nin farklı bölgelerinde yaşıyoruz. Zaten hepimiz arkadaşız. Alamos Gold’un bölgedeki diğer projelerinden biri olan Çamyurt’un Halkı Bilgilendirme Toplantısına katıldıktan sonra harekete geçme kararı aldık. Topluluk olarak ekoloji mücadelelerinde bir geçmişimiz yok, ama bireysel olarak daha önce başka mücadelelerde yer aldık. Konuyla ilgili çok fazla bilgi var, her bir koldan daha önce yapılmış olan çok şey var. Bir sürü şirket var. Bu bilgileri sindirmek ve içinde bulunduğumuz durumu anlamak yol haritamızı belirlememiz için kritikti. Dolayısıyla sürecimizi biraz da bu şekillendirdi. Hak ihlallerini ortaya koymak adına hukuk mücadelesi için nasıl bir yol izleyeceğimizi belirlemek, kendi barışçıl eylem yöntemlerimizi kurgulamak, Türkiye’de ve yurtdışında bulunan diğer oluşumlarla iletişime geçerek mücadelemizle ilgili bir dayanışma ağı oluşturmak ve nihayetinde sesimizi duyurmak için yapılanlar olarak özetleyebiliriz şimdiye kadarki çalışmalarımızı.
• Alakır Nehri Kardeşliği ile benzerliğiniz var mı? İletişiminiz ve birlikte yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz biraz?
Alakır’da yıllardır devam eden süreç bir arada durmanın ve ekolojik yıkıma karşı direnmenin mümkün olduğunu göstererek Kazdağları Kardeşliği’ne ilham veren en önemli mücadelelerden biridir. Yolculuğumuzun başlamasından önceye dayanıyor onlarla olan dostluğumuz. Alakır Nehri Kardeşliği bu mücadele için kendimizi ortaya koyduğumuzdan beri bizimle beraber süreci takip ediyor. Benzerliklerimizle beraber süreçlerin farklılığından kaynaklanan farklılıklarımız da var. Mesela bir HES mücadelesiyle altın madeni mücadelesi için yapılacakların farklı olması, Kazdağları bölgesinin koşulları, bu bölgede mücadeleyi bizden önce başlatmış olan oluşumlarla iletişim kurma gerekliliği gibi. Diğer yandan bahsettiğimiz gibi Alakır’ın ve diğer mücadelelerin tecrübesi bizim için sıfırdan başlamamak ve yapacaklarımızı daha kolay keşfetmemiz açısından çok önemliydi. Biz de bu tecrübeden faydalanarak süreci kendi koşullarımıza göre şekillendirmiş olduk böylece. Sürekli iletişim halindeyiz ve sesimizi duyurmak için yapılması gerekenlerde de dayanışma halindeyiz. Sosyal medyada şöyle bir gezindiğinizde bizim sayfalarda Alakır’ı, Alakır’ın sayfalarında bizi bulabilirsiniz. Bunların ötesinde kalpte biriz; nedenlerimiz, hayal ettiğimiz başka dünya, inancımız, savunumuz bir.
• Kazdağları’ndaki yerli ve yabancı maden talancılığı hangi yıllarda başladı ve bugünkü eko-kırıma nasıl gelindi?
Eko-kırımın planları yeni değil. Kirazlı Altın Madeni için ruhsatlar Eldorado Gold’un Türkiye taşeronu olan Tüprag Madencilik tarafından 1987 yılının ortalarında alınmıştı. 1989 yılında %50 hissesini Newmont’a sattı daha sonra ruhsatları terk etti. Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tekrar ihaleye çıkarıldığında 2002 yılında Teck Resources devraldı, 2004 yılında %40 hisse ile Fronteer Development devreye girdi. 2004–2005’te biraz sondaj çalışması yaptılar ve 2007’de ilk teknik rapor yayınlandı. Daha sonra da proje Alamos Gold’un izinleriyle ve Teck Cominco’nun sondaj çalışmalarıyla devam etti. Kirazlı’da bu süreç yaşanırken 2000’lerin başından itibaren Kazdağları yöresinin genelinde proje sayılarında çok ciddi artış var, yani 2000’ler ve maden yasasındaki değişiklik itibariyle bu talanın bugünkü haritası oluşmaya başladı. Bölgedeki hareketlerin mücadelesi ise 2007 yılında başlıyor. Bu arada bu tarihler tesadüf değil, Türkiye’nin pek çok yerinde bugün karşı karşıya kaldığımız eko-kırımın kronolojisinin benzer olduğunu söyleyebiliriz.
• Dünyadaki bu yeni eko-kırım dalgası, su ve orman alanları başta olmak üzere, yeraltındaki altın, gaz ve petrol yataklarının yüksek korumalı devlet desteği ile yağmalanması ve pazarlanması üzerine kurulu. Bugün bu devlet haneli küresel gözü dönmüşlüğü bu kadar pervasız bir boyuta taşıyan sizce nedir?
Bu konuda şirketlerin ne yaptığını konuşmanın yanı sıra biz ne yapıyoruz, nasıl yaşıyoruz buna odaklanmamız önemli. Tüketiyoruz. Sahip çıkmıyoruz. Yaşamlarımızla ilgili her şeye yabancıyız; yediğimiz yiyeceklerden giydiğimiz kıyafetlere, kullandığımız teknolojilerden yaşamlarımızla ilgili alınan kararların tamamına. Talep var, hala talep etmeye devam ediyoruz. Bunu da alışkanlıkla, bilinçsizce yapıyoruz. Bize öğretileni tekrar ediyoruz… Maden mücadelesi için şu an işimize yarayan sosyal medyayı, bunun için kullandığımız enerjiyi sık sık konuşuyoruz kendi aramızda, pek çok şeyi tekrar tekrar sorguladığımız gibi. Bir alyansın bedeli 20 ton maden atığı, bu mu iki insanın birbirine olan bağlılığının kanıtı mesela? Bu küresel gözü dönmüşlüğe fırsat veren biziz. Bizim değişmemiz gerekiyor. Bunu pervasız bir boyuta taşıyan şey tüketim çılgınlığıdır, müştereklerimize sahip çıkmıyor oluşumuz, yaşamlarımızla ilgili iradenin bizde olduğunu unutuşumuzdur. Diğer yandan her şey çok aleni gerçekleşiyor sermayeye baktığımızda. Rekabete dayalı, değerindeki sıfırları aklımızın almadığı şirketlerle baş etmeye çalışıyoruz. Kendini yeniden üretmesi için sistemin tüm meşru araçları kullanılıyor; eğitim, medya, yaşamak için ihtiyaçları karşılamak üzere çalışacağımız işler vs. Hükümetlere hak ihlalleri için başvurmaktan bahsediyoruz hukuk mücadelesinde ama onlar bu işin diğer muhatapları aslında. Büyük şirketlerin hükümetlerle iş birliği içerisinde elde ettiği kârın bedelini sömürdükleri yerlerdeki canlılar ödüyor.
Bu fotoğraflar Alamos Gold’un Kazdağları’ndaki bir diğer ruhsat sahası olan Çamyurt bölgesinden. Şirket bu bölge için gerekli izinleri henüz tamamlayamadı. Eğer bu projelere izin verilirse bu güzelim ormanlar da yok edilecek. #KazdağlarıHepimizin pic.twitter.com/5QGWMq2zif
— Kazdağları Kardeşliği (@KazdaglarK) July 31, 2019
• Kazdağları’nın ‑siyanürle- altını üstüne getiren altın yağmacılarının yabancı eli Alamos Gold ve türevlerinin eko-kırım projelerine karşı Kazdağları yaşayanlarının hukuksal, fiili mücadeleleri, bugünkü nihai direniş potansiyelinin oluşmasında nasıl bir etkiye sahip oldu ve Kazdağları Kardeşliği bu mücadelenin seyrinde nasıl bir tutum aldı?
Kazdağları’ndaki mücadelenin daha öncede bahsettiğimiz gibi uzun soluklu bir geçmişi var. Devam eden proje başvurularının, ÇED süreçlerinin yanı sıra buradaki diğer organizasyonların kazanmış olduğu iptal davaları, henüz ÇED sürecinin başındaki bilgilendirme toplantılarında ya da başkentte yapılan inceleme değerlendirme komisyonu toplantılarında durdurulan birçok örnek var. Yakın zamanda yine bu bölgede bulunan Havran Demirtepe Altın Madeni Projesi’nin durdurulmasında Kirazlı’da devam eden fiili mücadelenin etkisi büyük. Her ne kadar şu an gelinen noktadaki hukuksuzluk korkunç olsa da gündemimizde olan Kirazlı Altın-Gümüş Madeni Projesi’nin hukuksal mücadele geçmişi de bu örneklerden biri aslında. Bu proje Danıştay kararıyla durdurulmuş bir proje. Sonrasında ne olduğu epeyce tartışmalı olmakla birlikte, hukuk mücadelesinin devam etmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Herkes aynı görüşte değil ve aynı yöntemleri benimsemek zorunda değil dolayısıyla hukuk, en azından hak ihlallerini ortaya koymak ve bu konuda da direnmek oldukça birleştirici bir zemin oluşturuyor. Bu zeminin elbette bugünkü nihai direniş potansiyelinin oluşmasında büyük etkisi oldu. Kazdağları Kardeşliği bir araya geldiği günden beri var olan hukuk mücadelelerini takipte ve gereken noktalarda mücadelenin bu tarafına dair bilgi akışının sağlanması ve yayılması için çabaladı. Fiili eylemlerinde hemen hepsinde bulundu. Bunun yanında elbette kendi eylem ve hukuk stratejisi de var.
• Bu süreç nereye evrilecek sizce?
Bu mücadeleyle beraber Türkiye’deki ekoloji hareketinin başka bir ivme yakalamasını umuyoruz. Zaten ülkede devam eden tüm mücadelelerle el eleyiz. Dünyada devam eden bu konuyla ilgili toplumsal hareketleri başından beri takip ediyor ve iletişim kuruyoruz. Bir noktada sessizliğin ardından Türkiye’ye de yansımasını bekliyorduk. Bugün Salda, Fatsa, Alakır, Kuzey Ormanları, ODTÜ, Munzur Dağı, Murat Dağı, Sinop, Cerattepe ve ne yazık ki saymakla bitmeyecek daha nice mücadele var bu topraklarda. Her birinin kendi yerelinde kendi gücüyle başlattığı bu mücadelelerin birlikte daha güçlü olacağına inanıyoruz, birlikte oldukça sesimizin daha gür çıkacağından emin, bir kazanım elde etmekle ilgili umut doluyuz. Ancak diğer taraftan talanın boyutları da korkunç ve mücadeleler göz ardı edilerek yeni başvurular, yeni planlar yapılmaya devam ediliyor. Belki de bizim böyle güçlü bir ses bulmamız kamuoyunda da artık bu konunun ciddi bir şekilde konuşulması, mücadelenin siyasetler üstü bir yerde yaşam savunusu olduğunun idrak edilmesi için bir vesile olur.
• Trans-nasyonal düzlemde Kazdağları gerçeği ve direnişi dünyanın diğer benzeri direniş alanları ile nasıl bir etkileşim halinde? Örneğin Çanakkale’nin karşı yakasındaki (Yunanistan ormanları ve sularını yağmalayan, siyanürle zehirleyen Eldorado Gold vb. Uluslararası altın haydutlarına karşı direnen )Yunanistanlı kardeşliklerle herhangi bir iletişiminiz var mı?
Altın madenleri mücadelesinin karşı karşıya olduğu şirketlerin çoğu aynı aslında. Genellikle yerelde ikinci üstlenici olan şirket isimleri değişiyor. Mesela Alamos Gold’un yıkıma uğrattığı yerlerden biri de Meksika, Mulatos madeninde çok ciddi kazalar meydana geldi. Eldorado Gold Yunanistan’da olduğu gibi Uşak’ta da. Dünyanın pek çok yerinde olan mücadelelerle iletişim halindeyiz. Yes to Life No to Mining adında maden mücadelelerinin oluşturduğu bir network var, bu networkte iletişim kuruyoruz. Madencilik sektörü Kanada’da, dolayısıyla burada doğrudan etkilenmiyor olsa da maden karşıtı olan, yereldeki hareketlerle iletişim halinde olan önemli hareketler var. Onlarla dayanışma halindeyiz. Yunanistan’daki kardeşlerimizle hareketin başında iletişime geçmiştik, henüz ortak bir gündem yaratamadık ancak şu anki süreçte tekrar bağlantı kurmaya çalışıyoruz. Pek çok ülkeden yerel hareketlerle ve aktivistlerle bağlantımız var ancak bir yandan buradaki süreç de oldukça karmaşık devam ettiği için ve direniş yeni ivme kazandığı için birlikte ne yapabiliriz sorusunun cevabını ilerleyen süreç belirleyecek.
• Kazdağları bileşenlerinin somut talepleri nelerdir?
Öncelikle Kirazlı altın madeni projesi için Çanakkale Valiliği’nden ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, ÇED’e aykırı olarak kesilen ağaç sayısını tespit etmelerini ve ÇED’e aykırı ilerleyen işletmeyi acilen durdurmalarını ve hukuken gerekli yaptırımları uygulamalarını talep ediyoruz. Bununla beraber bölgede 40 tane daha metalik madencilik projesi var, 27’si altın madeni. Bu Kazdağları yöresi için geri dönüşü olmayan bir yıkım demek. Kurumlar açıklamalarında maden alanının Kaz Dağı’na uzak olduğunu savunuyorlar. Kazdağları yöresi kendine has bir orman ve dağ ekosistemi. Binlerce yıllık hikayesi olan kültürel mirasları açısından inanılmaz bir bölge. Bu talan projelerinin durdurulmasını ve bölgenin bütünüyle koruma alanı ilan edilmesini istiyoruz.
• Eklemek istediğiniz başka şeyler var mı?
Türkiye’de eko-kırıma uğrayan tek bölge Kazdağları değil. Yereldeki her bir mücadelenin sesini daha güçlü duyurması gerekiyor. Dünya ölçeğinde hele ki iklim krizinin gündemde olduğu bu günlerde maden çıkarım endüstrisinin bu krize etkisi daha detaylı olarak irdelenmeli. Dayanışma artmalı. Direnişin devamında hem yerel ölçekte hem küresel ölçekte bu konuyu politikleştirmek isteyecekler ve provoke edecekler. Biz bunun hepimizin yaşamıyla ilgili olduğunu ve siyasetler üstü bir mesele olduğunu savunuyoruz. Hiçbir ideolojik derdimiz yok, bizim tek derdimiz yaşam hakkımız. Bilinmesini istediğimiz tek şey bu. Bizimle dayanışma halinde olan ve sesimize kulak veren bir arada durduğumuz tüm yaşam savunucularına yürekten teşekkür ediyoruz.
Kazdağları Kardeşliği Twitter @KazdaglarK Facebook @kazdaglarikardesligi
İmza kampanyası:
“Kirazlı’da uydulara göre; söylenenin 4 katı (195.000*) ağaç kesildi. İşletme durdurulsun!”