“Kökü akıl olan bir arzunun aşırı hali olamaz.” diyor Spinoza Ethica’nın 3. kitabında 1. Akıl çağında akıldan (Spinozacı bir ifade ile “ölçüden”), bu kadar yoksun olmak akıl kârı değil elbette. Bunun sebebi muhtemelen insanın doyumsuz yanına ek olarak bir de bir şeylere itimadının aşırılığı. Tabiri caizse akla olan güvenin, akıldan bağımsız (irrasyonel) bir ölçüde abartılmasıdır.
Ölçü yani eski Türkçe ile “itidal”. İtidal kelimesi anlam itibariyle: aşırı olmama durumu, ılımlılık, soğukkanlılık gibi durumları tanımlamak için kullanılır. Adalet kelimesi ile aynı kökten (adl) gelen bir sözcüktür itidal.
Kur’an’da itidal (ölçü) üzerine bir çok ayet bulunmaktadır. İfrat (ortanın üstü) ve tefritten (ortanın altı) uzak durun (Buhari). Aşırı giden helak olur (Müslim). Doğru yolda olun, orta yolu tutun (Buharî). Orta yolu tutun, istikametten ayrılmayın! (Müslim). İlim amelden efdaldir. Amelin efdali de orta yolda olmaktır. Allah’ın dini ifrat ve tefrit arasındadır. İkisinin ortası sırat‑ı müstakim, yani doğru yoldur (Beyhekî).2
Yine Antik Yunan düşünürlerinde Aristoteles itidal kavramına sıkça değinen biridir. Aristoteles’e göre itidal, erdemli olmanın gerekliliklerinden bir tanesidir. Ona göre cömert ve ölçülü olmak karakterin erdemlerinden biridir. Aristoteles ölçülülüğe dair şöyle bir yorum getirir: Korkaklık ve gözü karalık iki aşırı uç iken cömertlik ölçülü olma durumudur. Ya da cimrilik ve savurganlık iki uç iken cömertlik bir ölçülülüktür.3
Sanıyorum yaşadığımız bu zamanlarda en uzak olduğumuz şeylerden biridir itidal. Her şeyde aşırıya kaçtığımız bir zaman. Her şeyin fazlasının arzulandığı ve bundan kaçınmak gereksiniminin duyulmadığı ve aşırılığın olağan hale geldiği bir zaman.
Bu aşırılık durumunun doğurduğu diğer bir durum ise yüzeysellik ve derinliğe erişememedir. Zira, sınırlı varlıklarız ve belirli bir kapasitemiz var. Haliyle de onca uyaranı tahlil edemiyoruz. Facebook’ta arkadaş olduğum 500 kişiyi tam olarak tanımıyorum mesela. İnstagram’da takipleştiğim 1000 kişi sadece sayıdan ibaret. Aynı günde 10 bölümünü izlediğimiz bir dizinin ne kadarını anlıyorum? Sosyal medyada maruz kaldığım yüzlerce habere ne kadar odaklanabiliyorum? Derinliği yitirmek anlamı, manayı da yitirmek oluyor sanırım ve manayı yitirince geriye ne kalır ki?
Böylesi bir aşırılık ve doyumsuzluktan faşizm de nasibi aldı haliyle. Faşizm hali hazırda bir ölçüsüzlük durumu olmasına karşın, son zamanlarda bu ölçüsüzlük daha da ölçüsüz bir hal almaya başladı. Halkın iradesine yapılan darbeler, polisin şiddet uyguladığı çocuklar, sokak ortasında öldürülen mülteci, kırılan mezar taşları, mezarlarından çıkarılıp yakılmak istenen cesetler…
İnsan arzuları ve eyleyişleri ile vardır bir yerde. Varlığını inşa edeceği bir alan arar. Kimisi de bir varoluş biçimi olarak faşizmi seçer ve çoğunlukla ölçüsünü kaçırır.
Fakat ne ilginçtir ki faşizm aşırılıktan payını alırken derinliğini ve iştahını kaybetmiyor.
Spinoza ile başladık onunlar bitirelim öyleyse: “Arzu hem bir iştahtır hem de bu iştahın şuuruna sahip olmaktır.”