Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, 2017 seçimleri öncesinde bakanlar kurulunda değişikliğe gitti.
2017 seçimleri öncesi François Hollande,bir yandan giderek derinleşen ekolojik ve toplumsal sorunları baskı yasaları (olağanüstü halle birlikte devreye sokulan, göçmenlere ve muhaliflere yönelik polis şiddeti vb) ile çözmeye çalışırken öte yandan sistem dışı alternatiflere yeni ve radikal bir soluk olan ZAD’ın yükselişini de nötralize etme peşinde.
Bunun içindir ki kabinede Yeşiller’e (EELV) de 3 bakanlık hediye etti.
Yeşiller’den kabineye atanan ve İskan Bakanı olan Emmanuelle Cosse da bu yeni konumuna uygun misyonunu hemen açıklayıverdi ve on yıllardır süren ama Notre Dame des Landes’daki ZAD’ın mücadelesi nedeniyle bir türlü başlanamayan, Nantes ikinci havaalanı projesi için bir referandum yapılmasını önerdi. Böylesine kritik bir süreçte böyle bir referandum ZAD’cıların önünü kesebilecek mi, yada yönünü değiştirebilecek mi çok kısa bir sürede hep birlikte göreceğiz.
Ancak yine de Hollande’in ve dolayısıyla Fransız devletinin sistem içi bütün bu politik manevraları ve reform atakları sistem dışı beklentilerin ve mücadelelerin önünü kesebilecek bir iradeye sahip değil.
Çünkü Kapitalizm ömrünün belki de en derin uçurumunun eşiğine gelmiş bulunuyor. Bu son eşikten yaşlı Kapitalizmi yeniden eski yıllarına döndürecek (ona uzun ömürlü yeni bir yaşam reçetesi sağlayacak) ne Hollande’ın ne de başka birinin bir gücü var. O nedenledir ki, yüzyılların egemen Kapitalist haydutları yine o klasik baskı yasaları ve sahte iç reformlarıyla sistemlerini karantinaya alarak korumaya çalışacaklar.
Önümüzdeki dönem Kapitalizm mağdurları ve muhalifleri açısından gerçektende zorlu bir dönem olarak tarihe geçecek. ZAD’lar ise Avrupa’nın ve hatta dünyanın geleceğine yeni bir nefes, politik olarak ise yeryüzünün başka bir toplumsal, sosyal, kültürel kazanımı olarak geçecek tarihe… Çünkü, onların karşı çıktıkları şey bir havaalanı, baraj ya da bir hızlı tren hattı projesi değil artık. Yeryüzünün her ne şekilde olursa olsun tahrip amaçlı eşelenmesine, zehirlenmesine, betonlaştırılmasına karşı çıkıyor ; ki bu yeryüzünü kendi doğal dokusuyla uyumlu varlıklar bütünü ve toplumsal olarak ise özgür, kendini doğayla birlikte var eden, yenileyebilen bir insanlık ailesi haline getirme çabasıdır…
Emmanuelle Cosse’un NDdL için önerdiği (ve aslında ZAD otonomisinin geleceğini baltalayacak olan) “Referandum” atağı, ikinci bir Sivens finaline hazırlık gibi… Çünkü Sivens’te de benzer bir yol izlemişlerdi. ZAD’cıların Testet ormanına yapılmak istenen baraj projesine karşı sürdürdükleri haklı ve meşru mücadele kendi doğal alternatifini de beraberinde yaratmış ve Testet doğal dokusuyla uyumlu başka bir yaşama evrilmişti. İşte bu otonom yeni farklı yaşamın yarattığı toplumsal sosyal kültürel etki, baraj projesinin bileşenlerini, patronları, yöredeki endüstriyel tarım yapan çiftçiler ve onların resmi-sivil militariste güçlerini rahatsız etti. Finalde fransız devleti, ZAD’ın yarattığı bu etkiyi kırmak için bütün bu örgütlü güçlerinin operasyonlarına kapı araladı. Genç zadist Rémi Fraisse bu sürecin ilk kurbanı oldu. Bu saldırı fransız devletinin gerçek yüzünü göstermekle kalmadı, toplumda infialı ve “katil devlet” algısı yarattı. Üstelik iktidarda “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” ilkelerinin bekçisi olduğunu iddia eden “sosyalist” bir hükümet vardı. Böylesine “paradoks” bir sürecin içinden nasıl çıkılacak derken, formül bulundu ve o klasik devlet yöntemleri devreye sokuldu.
“Böl, parçala, yönet” ana fikirinden yola çıkan fransız devleti, Remi Fraisse’in ölümüyle “katil devlet“e dönüşen imajını değiştirmek için yedeğindeki resmi-sivil militarize güçlerini devreye soktu. Bu sürecin yerel aktörü de FNSEA, yani endüstriyel tarımcıların sendikalarını bir araya toplayan, sendika federasyonu.
Remi’nin ölümüyle birlikte baraj projesini iptal ettiğini açıklayan hükümetin ardından, yargı da boş durmadı. ZAD’cıların alandan tahliyesi için harekete geçti. Çok geçmeden de tahliye kararı verdi. ZAD’cılar bu kararları kabul etmediler. Bu aşamada Testet bölgesindeki FNSEA’ya ZAD’cıları “alandan çıkarma misyonu” verdiler, ve nihayet final operasyonuna giden süreci böyle örgütlediler… Sendika bünyesindeki faşist sivil milisler, jandarma polis işbirliği ile (danışıklı dövüş) ZAD alanına yönelik provokasyon, taciz sabotaj ve açık saldırılar gerçekleştirdiler. Bu da yetmeyince alanda mağdur bir konumda olan M.M aldı ev sahibini “Truva atı” olarak kullanarak finale ulaştılar.
Şimdi sıra NDdL ZAD otonomunda. Ama bu kez süreç biraz farklı bir seyir izlemekte. Çünkü NDdL ZAD otonomu çok daha köklü, yerleşik bir konuma ve iç dinamiğe sahip. Son birkaç yılda ZAD’da gerçekleştirilen alternatif kollektif çalışmalar, alanda yaşayan ZAD’cılar başta olmak üzere bölge dışında ve hatta Avrupa ülkelerinde büyük bir sempati, ilgi, katılım ve dayanışma potansiyeli yaratmış durumda. Böylesine etkin ve saygın bir çekim alanı haline gelen ZAD otonomunu dağıtmak için Sivens’teki gibi kısa vadede sonuca ulaşamayacaklarının farkına varan fransız devleti, bir taşla iki kuş vurma hesabı yapıyor. 2017 seçimleri öncesi kabinede yapılan son değişiklik bunun göstergesi.
Sonuç olarak,
Emmanuelle Cosse’un NDdL ZAD’ı için önerdiği referandum, fransız devletinin ZAD otonomunu dağıtmaya yönelik bir kozu, manevrası gibi görünüyor.