Français | Türkçe

Mas­mavi bir göğün beyaz bulut­lar­la ve alıcı kuşlar­la oynaştığı, güneşin kar­lı, kıraç dağları, ovaları ve turkuaz ırmak­ları altın ışık­lar­la ödül­lendirdiği ve par­lak uzun yeleli atların uçsuz bucak­sız bir özgür­lüğe ille de dolu diz­gin koş­tuğu Mapuche ata­larının diyarın­dayım. Araukanya-Chubut’dayım. Karşım­da güneşin altın ışık­larıy­la aydın­lat­tığı görkem­li Cordillera…

Kolombiya’dan başlayıp Ekvador, Peru, Bolivya, Şili, Arjan­tin ve nihayet Patagonya diyarı­na uzanan bu zirveleri kar­la kaplı And sil­sile­si, dünyanın en uzun (7100 km)ve en göz alıcı sıradağıdır. Dağların etek­lerinde koyun, inek ve atların otladığı bit­ki örtüsünde, çalılar­la dolu düz bir arazi yatıy­or. Güney Arjan­tin diye bildiğimiz, Chubut Araukanya’sındaki bu mist­ik arazinin ekolo­jik-sosyal tar­i­hi, aynı zaman­da ona yüzyıl­lardır eslik eden kızılder­ili Mapucheleri(dünya halkının)ve Tehuelche ve Ran­quel halk­larının tar­i­hidir. Eti­molo­jik olarak onlar ne Şilili ne de Arjan­tin­lidirler. Onlar Araukanyalıdırlar.

Chubut Patagonie Patagonya

Chubut-Pu lof’­ta San­ti­a­go panosu

Ne zaman ki İsp­anyol kolonyal­iz­mi (Macellan’ın keşifçil­iğinde) Mendoza’nın feti­hçi ordusuy­la kıtaya ayak bastı, işte o zaman kato­lik ve evan­ge­list misy­on­er­ler eşliğinde (soykırım ve asim­i­lasy­on­la) zor­la ve hile ile baş­ka bir adla ve tar­ih ile kut­sandılar, kod­landılar. Ancak bu hiçte kolay olmadı. Tam üç yüzyıl boyun­ca İsp­anyol sömürge­ci­ler­ine karşı destansı, olağanüstü bir direniş (Bio­bi­o­La­gu­nil­las savaşı, Gal­vari­no efsane­si) gösterdiler.

Tepemde bir şahin vadiyi yır­tarak geçip gidiy­or uza­k­lara. Kulak­larım­da tiz çığlığının derin yankısı… Kulak­larım­da bir isyanın bit­meyen şarkısı…

Chubut Patagonie PatagonyaSon­ra rüz­gar, bulut­lar ve kuşlar… Son­ra koşup gelen hay­ali Mapuche-Tehuelch­es Savaşçılarının… Lonko İnakayal ve üç bin savaşçının Chubut And’larında yankılanan Trutru­ka 1 çığlık­ları ve dolu diz­gin atları, okları, mızrak­ları, bayrakları…

Macellan’in “koca ayak” patagonlar dediği, Arjan­tin-Chubut böl­gesinin gerçek yerlileri, Tehuelche’ler.

Son­ra soykırım gen­er­ali Roca, albay Vil­le­gas ve topçu­ları ve bütün silahlı hay­dut­ları… Son­ra kargış, ateş, kan ve ölüm…

Son­ra San­ta Cruz’da kül­lerinden yeniden doğan baş­ka bir Patagonya.
Esquel’de yeni bir “kıvıl­cım’’, Oval­do Bay­er ile… Mapuchelerin “kaybe­dile­meyen’’ toprak ve özgür­lük direnişi, San­ti­a­go Mal­don­a­do ile…

Yorgun adım­lar­la, hay­al­imde koşuşan, uçuşan göl­gelerin ve ses­lerin uğul­tusuy­la Leleque müze­sine ulaşıy­o­rum… Geniş bir bahçe içinde, bitişik niza­m­da beyaz bir bina… Bahçe gir­işinde Mapuchelere ait birkaç arke­olo­jik kalın­tı var. Bahçe gerisinde ise eski bir mezarlık ve aynı alan­da tek­er­lek­li eski bir savaş topu… Yol boyu o hay­al­imde gürleyen, pat­layan, ölüm saçan gen­er­al Roca’nın hay­dut topların­dan biri, çırılçı­plak bir ölüm obje­si olarak mezarların önüne diza­yn edilmiş. Ne ironik!… Ölümün soluk beni­zli soğuk­luğuy­la boy­alı, ıssız müzenin kapısı­na doğru yak­laşıy­o­rum. Kapalı gibi… Kapı­da da yazılı açılış kapanış saat­ler­ine göre müze, henüz kapan­mış. Ancak kapı açık. Sırt çan­tamı kenara koyup, boynum­da asılı duran fotoğraf mak­i­nam­la birkaç kare fotoğraf ve birkaç kısa video çekiy­o­rum. Son­ra kapıyı aralayıp bakıy­o­rum. Müzenin gişe­si açık ancak kim­sel­er yok. Gişenin açık duran penceresinin önünde anti­ka tip, bas­malı bir zil var. Zile basıp bek­liy­o­rum. Zilin sesi, müzenin içler­ine doğru yankıla­narak gidip kay­boluy­or. Ancak ne gelen var ne de giden. Gişenin bitişiğin­de­ki açık pencere­den müzenin loş ışık­lı büyük salonu görünüy­or. Mist­ik, ürper­ti­ci bir ses­si­z­lik­le bezeli, bel­li belir­siz antik objel­er… Mak­i­nayı yak­laştırıp bir iki görün­tü alıy­o­rum. Artık çık­malıyım. Müze bahçesinde birkaç görün­tü daha kay­det­tik­ten son­ra bir kenara geçip biraz din­leniy­o­rum. Bu ara­da onca yol yürüyüp müzeyi gezemediğim için ken­di kendime biraz hayıflanıy­o­rum. Ama bu bölgede olduğum sürece bir gün mut­la­ka gelip gezmek istiyorum.

Chubut Patagonie Patagonya

Estancia Leleque‘ye doğru yürüm­eye devam ediy­o­rum. Estancia2 Le leque’­den son­ra bel­ki Chubut nehrine doğru bir çıkış bula­bilir­im. Ama öncesinde bu yakın­lar­da bir yerde bir Mapuche yer­leşke­si bul­malıyım. Ancak Chubut eyale­tinin bu uçsuz bucak­sız çöl çorak böl­gesinde yaşayan dağınık Mapuche aileleri­ni bul­mak yine de çok kolay olmay­a­cak gibi görünüyor.

Bir süre yürüdük­ten son­ra san­ki bir film sah­ne­si geçişi gibi, güz­er­gahın kıraç dokusu, bir anda değişiveriy­or. Değişmeyen tek şey, bütün güz­er­gah boyun­ca tepemde çığlık çığlığa kanat çır­pan kuşlar. Ama içlerinden biri var ki, fena kulak tır­malıy­or. Yol boyu sağlı sol­lu, yük­sek güven­lik­li çitler­le çevrili, uçsuz bucak­sız bereketli otlak­lar­da otlayan koyun, inek ve atlar gözüme çarpıyor…

Beklenmeyen bir karşılaşma

Alnım­da rüz­garın ılık esin­tisi, çit­lerin önünde durup, altın ren­gi kuru otlara uzanıy­o­rum. Otların ve toprağın sıcak­lığın­da başımı göğe çevirip, berrak mavi gökyüzünde geçen beyaz bulut­ları izliy­o­rum. Son­ra da bir grup göç­men kuşun iler­ley­işi­ni… Ters akan bulut­ların altın­da bir yay gibi kanat çır­parak uza­k­laşıy­or­lar… Dalmışım…

Göz­ler­i­mi açtığım­da bir metre ötemde hareket­siz duran bir çift Armadil­lo (Tatu) gözü ile karşı karşıyay­dım. Uzun kir­pik­lerinin göl­gelediği küçük zeytin karası göz­leri­ni hiç kırp­madan bana bakıy­or­du. Ben de tıp­kı onun gibi göz­ler­i­mi kırp­madan, kıpır­damadan nefes­i­mi tut­up ona bak­maya koyul­dum. Göz­ler­im­iz bir­birine alışana kadar, otuz kırk saniye bir­bir­im­ize öylece baka kaldık. Onu fotoğrafla­malıy­dım, ama bunun için kıpır­damak zorun­day­dım. Göz­ler­i­mi ondan ayır­madan, bir karış ötemde­ki fotoğraf mak­i­na­ma usul­ca uzandım. O ise hareke­ti­mi dikka­tle izliy­or­du. Mak­i­nayı kavradım ve tam ona doğrul­tuy­or­dum ki Armadil­lo bir şimşek hızıy­la fır­layıp otların arasın­da kay­boldu. Arkasın­dan deklanşöre üç dürt kez dokun­sam da kuru otlar­dan baş­ka bir görün­tü kaydedemedim.

Yeryüzünde yal­nız­ca Ameri­ka kıtasın­da yaşayan ve 20 türü bulu­nan bu sevim­li zırhlıların Patagonya’da yaşayan türü ile bu şek­ilde karşılaşa­bile­ceğim hiç aklı­ma gelmez­di. Bu güzel anı fotoğraf olarak değilse de, hoş bir anı olarak hafıza­ma kaydetmiştim.

Az gittim, uz gittim..

Dil­imde o bildik masal tek­er­leme­si, “Az git­tim, uz git­tim, dere tepe düz git­tim”, derken, bir de bak­tım, Estancia Le Leque’deyim.

Amerikan film­lerinde­ki kovboy kasa­balarını yada çift­lik­leri­ni andıran Estancia Leleque gir­işinde, küçük köprü­den hemen önce, (kovboy film­lerinden devşirme) “Estancia Leleque” logolu tabelanın önünde durup etrafa bakıy­o­rum… Bana yol boyu eşlik eden o cazgır kuşların hiç de roman­tik olmayan çığlık­ları dışın­da garip, bil­in­mez, gizem­li ve ürkütücü bir ıssı­zlık var…

Okuyu­cu, Henüz Estancia Le leque ile ilgili gerçek detay bil­giler­den haber­siz olduğum bu son derece tesadü­fi anların yekünün­den nasıl bir sür­priz çıka­cak dersin?…

Chubut Patagonie Patagonya

Bu son derece elit yer­leşkede onca vak­it kim­s­eye rast­la­madan turlamış ve gec­eye kalmıştım. Ya bir yer­den oto­stop çekip bu alanın dışın­da baş­ka bir Chubut yer­leşke­sine git­m­eye çalışa­cak­tım ya da yine bura­da kalıp, uygun bir yerde çadır kura­cak­tım. Bun­ları düşünürken, bir çift­lik çıkışın­da ara­balı bir Mapuche çif­tine rastlıy­o­rum. Onlara yak­laşıp selam verdik­ten son­ra, gez­gin bir fotoğrafçı olduğu­mu eğer kab­ul eder­lerse beni yakın­lar­da çadır kura­bile­ceğim uygun bir yerde bırak­malarını rica ediy­o­rum. Ancak çift, bu tek­li­fi­mi ürkek ve kaygılı bakışlar­la red­dediy­or. Başlarını iki yana sal­layıp ses­sizce hayır diy­or­lar… Saatler son­ra bir Mapuche çifti ile karşılaştığı­ma çok sev­in­miş­tim. Ancak onlar pek aynı fikirde değiller­di. Gece karan­lığın­da şap­kalı, sakallı ve sırt çan­talı bir yabancı ile karşıla­mayı pek sevim­li bulmamışlardı.

Bu, ümit­siz oto­stop hikayesin­den son­ra köprü çıkışı­na doğru iler­liy­o­rum. Köprüye yak­laştığım sıra­da tekrar baş­ka bir araçla karşılaşıy­o­rum. Eli­mi ara­ca doğru uza­tıp oto­stop işareti yapıy­o­rum. Aracın far­ları gözümü alıy­or ve beni tın­la­madan geçip gidiy­or. Ken­di kendime, ”Ok. Anlaşıldı, buraya kadar” diy­o­rum. Hemen ora­da, köprü altın­da, sote bir yerde, çadırımı kurup sabahla­maya karar veriyorum.

Sabahın ilk saat­lerinde dere suyu­na gelen atların burun ses­leriyle uyanıy­o­rum. Son­ra da kendime atıştır­malık küçük bir kah­valtı hazır­lıy­o­rum. Çan­tam­da­ki mate çay dolu ter­mo­sumu ve Elbolson’dan aldığım zeytin­li empadanas börek­leri ve karamel­li alfjores kura­biyeleri­ni çıkarıp, Patagonya-Chubut toprak­ların­da­ki ilk sabah kah­valtısı­na başlıyorum.

Kah­valtımı yaparken derenin karşı tarafın­da su içen atları izliyorum.Suyun yüzeyinde biriken sabah sisi ilginç bir görün­tü oluşturuyor.Atlar san­ki suyu değil de sisi içiyorlar…

Kuslar bana ne anlatıyor?

Derken o cazgır kuşlar yine bas bas bağırarak geliy­or ve dere kenarın­da­ki ağaçlara konuy­or­lar. Bu kuşlar neden bu kadar bas bas bağırıy­or­lar?… Bu bil­in­me­z­lik­le yük­lü yerde bana bir şey mi anlat­mak istiy­or­lar? Kuş dili­ni de bilmiy­o­rum ki!…

Aslın­da bir inter­net sitesinde Mapucheler’in doğay­la ve hay­van­lar­la olan ilişk­isinde kuşların özel bir yeri olduğunu ‑çeviri yardımıy­la ‑oku­muş­tum.

Kuşlar, dil­leri­ni deşifre eden Mapuchelere gün­lük yaşam­ların­da onlara yardım­cı ola­cak işaretler veriy­or­muş. Örneğin ther­gul (Kız kuşu), ruka denen evlerinin yakının­da yaşıy­or­muş ve fark­lı durum­lar­da, fark­lı şekillerde öterek alarm rolü oynayıp, uyarıyormuş.

Sevgili Okuyu­cu, bu durum­da bu kuşlar iki gündür etrafım­da dönüp dolanıp, bas bas öterek bana bir işaret, bir uyarı mı yapıy­or­lar dersin?…

Ben en iyisi çadırımı toplayıp bu Mapuch­e­siz ve tıp­kı şık bir tabut içinde ses­siz ve soluk­suz yatan Amerikan devşirmeli ölü yer­leşkede hay­van­lar­dan baş­ka can­lı iletişim kura­bile­ceğim bir­i­ler­ine rast­la­mak için son bir ham­le daha yapayım.

Kısa bir fotoğraf turun­dan son­ra Estancia denen bu elit köyün şaşırtıcı dere­cede insan­sız, Mapuch­e­siz gizem­li pro­fil­in­den, güz­er­gahın­dan cid­di cid­di rahat­sız oluy­o­rum. Ancak öte yan­dan bu rahat­sı­zlığımın kay­nağını da korkunç bir şek­ilde mer­ak ediy­o­rum. Bel­ki de bana ”hala neden bur­dayım?” sorusunu sor­durt­mayan, beni garip ve anlaşıl­maz bir şek­ilde bu saç­ma yerde oyalayan asıl neden budur.

Chubut Patagonie Patagonya

Mapuche direnişçil­er

Où sont les gens ?

Şu insan eli çitler­le, tel örgüler­le çevrili otlak­lar­da otlayan koyun­lara, atlara, inek­lere bakan; süt­leri­ni sağan, yün­leri­ni kır­pan, kesen, yiyen, tek­meleyen, kır­baçlayan, yük binen, satan, güden, hükme­den kısacası kuru­lu bütün bu çift­lik­lerin sahip­leri ve ücretli köleleri neredeler?…

Keşke bu soruya ve cev­abı­na özgür, sınırsız, yaban bir yeryüzü dostluğu­nun ömrü aşkı­na, hiç gerek kalmasa… Öyle değil mi sevgili okuyucu?..

Etrafı inceley­erek iler­lerken köprü tarafın­dan dört nala gelen bir atlının yak­laştığını görüy­o­rum. Hah, işte nihayet var­lığı beliren ve konuşa­bile­ceğim bir insan… Ona doğru el kaldırıp dur­masını işaret ediy­o­rum. O ise, ken­disi­ni selam­ladığımı sanıp bana el sal­la­yarak atını yol­un karşı tarafın­da­ki çitlere doğru sür­erek uza­k­laşıy­or. Çift­lik­lerde çalışan at sey­is­lerinden biri olmalı. Kilis­enin önünde, elim hava­da, arkasın­dan öylece baka kalıy­o­rum çaresiz.

Hava­da kalan eli­mi indirirken, yol­un karşı tarafın­da, ağaçlık alan içinde yer alan “Sud Land” tabelalı tarım kom­pleksi­ni fark ediy­o­rum… Son bir ihti­malle adım­larımı oraya yön­lendirip danış­ma ofisi yazan kapıya doğru yak­laşıy­o­rum. Ofisin çal­mayan zili­ni boş yere çaldık­tan son­ra kapının açık olduğu­nun fark edip önce antr­eye ve oradan da ofis salo­nuna geçiy­o­rum. İsp­anyo­lca, “Hola!..” diye sesleniy­o­rum. Kimse yok. Ofise kısa bir göz gezdirip, ”ne olur ne olmaz” diye dışarı çıkıyorum.

Sırt çan­tamı ağaçlar­dan birinin göl­ge­sine bırakıp, bahçe­lik alan için­de­ki müze­lik iki at arabasını ve ofisin önün­de­ki Sud­Land tabelasını fotoğraflıy­o­rum. Hat­ta mekan­la bir­lik­te kendi­mi de fotoğraflıy­o­rum. Ortalık­ta hala kim­sel­er yok.

Etrafta biraz geziniy­o­rum. Bir araç bakım ate­lye­si ve önünde tarım iş mak­i­naları ve trak­tör­ler var. Bel­li ki endüstriyel tarım ve hay­vancılık yapıy­or­lar. Nihayet genç bir adamın ofise doğru geldiği­ni görüy­o­rum. Kısa bir selam­laş­madan son­ra onun SudLand’da çalışan bir ofis­boy olduğunu öğreniy­o­rum. Ona, “çok iyi İsp­anyo­lc­am olmadığını, Fransa’dan geldiği­mi, gez­gin bir fotoğrafçı olduğu­mu ofise bil­gi almak için uğradığımı ancak ofiste kim­seyi bula­madığımı ve bölgede­ki Mapuche toplu­luk­larıy­la ve diğer insan gru­plarıy­la ilgilendiği­mi, ancak böl­geyi yeter­ince bilmediği­mi ve bil­gi ala­cak kim­s­eye de rast­laya­madığımı” söy­leyip, bu konu­da bana nasıl yardım­cı ola­bile­ceği­ni soruy­o­rum. Genç ofis­boy, “Mapuchel­er­le ilgileniy­o­rum” dediğimde yüzünü biraz ekşitse de, yabancı bir tur­ist olduğu­mu düşünerek bana, “ner­eye git­mek istiy­or­sanız söy­leyin, size yardım­cı olayım” diy­or. Ona, “önce en yakın Mapuche adresi nere­siyse oraya git­mek iste­diği­mi” söylüy­o­rum. Ofis­boy, “buraya en yakın Mapuche adresi, 8 km ilerde, Esquel yolu üzerinde­ki San­ta Rosa çiftliğidir. İsterse­niz size plan çık­tısı vere­bilir­im, daha kolay bulur­sunuz” diy­or. “Süper olur. Lüt­fen…” diy­o­rum. Bir­lik­te ofise geçiyoruz…

Ofis­boy, bil­gisa­yardan San­ta Rosa’nın plan çık­tısını hazır­larken ona ofisin tam olarak nel­er yap­tığını soruy­o­rum. Ofis­boy, soru­mu biraz ketum bir yak­laşım­la, detaya girme­den cevap­lıy­or. ”Burası çok eski bir işletme. Şim­di ise tanıtım kulübü, müze gibi bir faaliyet yürütüy­or“ diy­or. SudLand’ın genç ofisboy’u San­ta Rosa çiftliğinin plan çık­tısını bana uza­tırken, içeriye, ori­ji­nal ve son derece otan­tik kıyafetler içinde, geniş şap­kalı, bini­ci çizmeli ve güneş gözlük­lü, 35 kırk yaşların­da, uzun boy­lu tipik çift­lik kahyası görünümünde bir adam giriy­or. Gözlüğünü çıkarıy­or ve sorgu­layıcı bakışlar­la yak­laşıp selam veriy­or. “Hola! Buenos!.” Selam­laşıp tokalaştık­tan son­ra ofis­boy ona, “Jefe” (şef) diye hitap ederek, ben­im ”iyi İsp­anyo­lca bilmediği­mi, adres sor­mak için” geldiği­mi ve San­ta Rosa’ya git­mek iste­diği­mi söylüy­or. Şef, ”San­ta Rosa”ya git­mek istiy­or” cüm­lesi­ni duyun­ca bir­d­en cid­dileşiy­or. Kaşlarını kaldırıy­or ve bana doğru ‚“demek öyle!” der gibi, bakıy­or. O anda anlıy­o­rum ki, Mapuchel­er­den ve San­ta Rosa çiftliğin­den söz etmek onlara pek sevim­li gelmiy­or. Bir prob­lem var sanırım. Dialogların seyri beni rahat­sız ediy­or. Artık hazır­lanıp çık­malıyım burdan.

Teşekkür edip kapıya doğru giderken arkam­dan yük­sek sesle ve alay­cı ton­da, ”Good like!..” diy­or. Kapının önünde bir anlık durak­samadan son­ra, ona cevap ver­me­den kapıyı açıp çıkıy­o­rum. Dışarı­da ağaçların göl­ge­sine park etmiş beyaz bir 4×4 iş kamy­o­neti, muhteme­len SudLand’ın şefi­ni getiren araç ve yanın­da duran üç işçiyle karşılaşıy­o­rum. Onlara selam verip ana yola doğru yürüyorum.

İşte yine o aynı uzun yol­dayım ve LeLeque müze­sine doğru gidiy­o­rum. Derken, o cazgır kuşlar yine çığlık çığlığa gelip, tepemde bitiveriy­or­lar. Bir süre bana bağıra bağıra eşlik ettik­ten son­ra, bir­d­en uza­k­laşıy­or­lar. Kuşlar uza­k­laşırken, arkam­dan hızla yak­laşan SudLand’ın beyaz 4×4’ü, yanım­dan geçerken üzer­ime büyük bir toz bulu­tu bırakıp uza­k­laşıy­or. Yüzüm gözüm toz içinde onlara lan­et okuyorum.

Müz­eye elli metre kala, sırt çan­tasıy­la yak­laşan genç bir erkek Mapuche’ye rastlıy­o­rum. Önce­ki gece çift­lik çıkışın­da karşılaştığım o oto­stop hikayemin ürkek Mapuche çiftin­den son­ra, üçüncü Mapuche ile karşılaşıy­or­dum. Leleque Estancia’ın ıssız, uzun, tozlu yol­un­da aksak, yorgun adım­larımız yan yana geldiğinde, bir birine kıta uza­k­lığın­ca yabancı, dost sıcak­lığın­ca yakın iki insandık. Yol üstünde ayak üstü, yarı dil­siz, kısacık konuş­tuk, tanıştık, kucak­laştık, vedalaştık.

Chubut Patagonie Patagonya

Müzeye varış

Yine yorgun ve aksak adım­lar­la müzenin kapısın­dayım. Kafeterya bölümünün kapısını yavaşça açıp içeri giriy­o­rum. İçerde, orta yaşlar­da kadın ve erkek iki per­son­el var. Bütün dillerde olduğu gibi İsp­anyo­lc­ada da o en kısa, en güzel, en sıcak iki cüm­le ile, ”Hola! Buenos Dias!” diy­erek tanışıyoruz.

Cafe restoranın işlet­mecil­iği de dahil, müzenin bütün işley­işin­den sorum­lu olan çift, küçük kızları ile bir­lik­te bitişik­te kendi­ler­ine ayrılan loj­man­da kalıy­or­lar­mış. Soh­be­timiz boyun­ca müze görevlisi çiftin her ikisinde de mahcup, sıkın­tılı bir ruh hali gözlem­liy­o­rum. Bu dikkat çeken hal­leri dışın­da son derece konuk­sev­er ve kibar insan­lar olduk­larını da belirt­meliy­im. Fransa’dan geliy­or olmam ve fotoğrafçı olmam­dan kay­naklı bana oldukça saygılı ve ve hat­ta fazlasıy­la ikramkar davrandılar.

Kafede­ki kul­lanım alanın­da yer alan, bar, masalar, kütüphane mut­fak ve hat­ta tuvalet bile müze­ci­lik anlayışı­na göre düzen­len­miş. Tarım ve hay­vancılık alanın­da geçmişten bugüne kul­lanım değeri olan yer­el ‑yabancı temel tar­i­hi araç gereçler, objel­er, eski, yeni numunel­er, hediye­lik ürün­ler, kısacası her şey, kafenin rutin işley­işine uyarla­narak, iç içe diza­yn edilmiş.

Per­son­el çif­tle kafede yer alan tar­i­hi objel­er ve araç gereçler­le ilgili kısa bir soh­betin ardın­dan fotoğraf çek­mek için onlar­dan izin istiyorum.Flaş kul­lan­ma­mak kay­dıy­la müzede­ki ana bölüm de dahil, bütün envan­teri fotoğraflaya­bile­ceği­mi söylüyorlar.

Onlara bu kibar jest­lerinden ötürü teşekkür ediy­o­rum ve son­ra da fotoğraf çekim­leri için Señor ile bir­lik­te müzenin ana bölümüne geçiyoruz.

Señor, bana salon sırala­masını gös­ter­dik­ten ve bir kez daha flaş kul­lan­ma­mamı hatır­lat­tık­tan son­ra nazikçe,“Şim­di sizi yal­nız bırakayım… Rahat rahat çalışın. Bir şey sor­mak isters­eniz ben kafeterya­dayım” diy­or ve nazikçe çek­ilip gidiyor.

İşte bir tarihle baş başayım…

Patagonya Chubut’un, Neoli­tik döne­mi de dahil, yer­leşik geçmişin­den önem­li bul­gu­lar taşıyan bu özel tar­ih­le buluş­mak, bende son derece mist­ik-poli­tik duygu­lar oluş­tu­ruy­or. Bugüne kadar bili­nen mev­cut arke­olo­jik ve antropolo­jik çalış­malar, Patagonya Chubut toprağının altın­da ve üstünde yer alan tar­ih­sel izleri, bulun­tu­ları bu müz­eye ne ölçüde yan­sıt­mıştır bilemiy­o­rum. Ama şunu çok iyi biliy­o­rum: bu coğrafyanın yer­leşik halk­ları­na yüzyıl­lardır yabancı ve düş­man olan hay­dut­lar, bu toprak­ların ezeli doğal güzel­lik­leri ve zengin­lik­leriyle bezeli insan — hay­van bereke­ti­ni, emeği­ni sert “çöl fırtı­naları” ve kasır­gaları ile ele geçirip, talan etm­eye ve yağ­mala­maya devam ediy­or­lar. Bu söz­ler­i­mi de buraya bir sözlü tar­ih notu olarak ekleyeyim.

Müzede­ki özel “altın ışık” aydın­lat­ma ve onu tamam­layan aralık­sız Mapuche müzik­leri ve yer­el ağız efek­tler, izleyi­ciyi tar­i­hi envan­ter ile bire bir buluş­tu­ran, mist­ik ton­da, etk­i­leyi­ci, gerçekçi bir algı yaratıyor.

Leleque müzesinde yer alan Mapuche ata­larının, Gen­er­al Roca’nın ve onun soykırım­cı ordusuna karşı dire­nen İnayakal’ın ve daha pek çok tar­i­hi arke­olo­jik Mapuche envan­terinin bulun­duğu salon­ları yoğun bir tar­ih­sel, düşünsel ve duy­gusal bir iç izlek­le fotoğrafla­yarak müzede­ki turu­mu tamam­lıy­o­rum. Yüzyıl­lardır toprak­ları, kültür­leri yağ­malanan, soykırı­ma uğrayan bir halkın, biz­zat soykırı­ma uğradığı bu toprak­lar­da, soykırımım doğru­dan sorum­lusu olan Arjan­tin devleti tarafın­dan müzeleştir­ilme­si, ne ironik değil mi okuyu­cu? Bu müze ile, geçmişte yaşanan soykırım­la bir “yüzleşme’’ mi yapıl­mak isten­miş? Eğer öyle ise bugün bu müzenin de bulun­duğu Chubut eyaletinde hala devam eden hay­dut torak­sı­zlaştır­ma zulüm­leri nasıl açık­lanır? Tar­ih­sel bir bellek oluş­tu­rul­mak isten­miş ise, devam eden bu zul­mü han­gi belleğimize kaydedeceğiz?

Müze­den ayrıl­madan önce bu soru­ları müze görevlisi çifte de soruy­o­rum… Mahçup bir ifadeyle, ’’Hak­lısınız’’ demek­ten baş­ka bir cevap veremiy­or­lar. Onlara teşekkür ve veda ediyorum.

Tam dışarı çık­mış yola doğru giderken, arkam­da bir kadın sesi, ”hey siny­or!” Dönüp bakıy­o­rum. Kafede­ki per­son­el kadın elinde bir müze broşürü ve küçük bir poşe­tle koşarak geliy­or. ”Bun­lara ihtiy­acınız ola­cağını düşündüm” diy­or ve elin­dek­i­leri bana uza­tıy­or. Broşürü ve küçük poşeti alıy­o­rum. Poşette bir meyve suyu ve kek var. Broşür ve küçük yol­luk poşe­ti­ni ön çan­ta­ma koyarken Siny­oraya bu sıcak neza­ketinden ve mis­afir­per­ver­liğin­den ötürü teşekkür ediy­or ve son­ra da tokalaşıp veda ediy­o­rum. ”Muchas Gra­cias Seño­ra! Adiós!”

Chubut Patagonie Patagonya

Patagonia, kan kızılı

Yol­da yürürken küçük ön çan­tamın ön gözünde duran müze tanıtım broşürünü çıkarıp incele­m­eye koyu­luy­o­rum. Broşürün son yaprağını çevirip arka kapağın­da­ki o son İngilizce notu okurken bir­d­en müze yol­u­na çakılır­cası­na kalakalıyorum.

In 1966, Korch­e­news­ki donat­ed his col­lec­tion to the Amegh­i­no Foun­da­tion, fun by anthro­pol­o­gist Rodol­fo Casamiquela, who was also his close friend. Lat­er on, he became acquaint­ed with Mr. Car­lo Benet­ton who had set­tled down in the area. That is how the Cen­ter of Sci­en­tif­ic Inves­ti­ga­tions “The Patag­on­ian Men and its Envi­ron­ment” was created.” 

Yani, 1966’da Korch­e­news­ki, yakın arkadaşı olan antropolog Rodol­fo Casamiquela ile eğlence olsun diye, kolek­siy­onunu Amegh­i­no Vak­fı’­na bağışlamış. Daha son­ra da, böl­g­eye yer­leşen Car­lo Benet­ton ile tanışmış. “Patagonya insan­ları ve çevre” gibi çevire­bile­ceğim “Bil­im­sel Araştır­ma Merkezi” bu şek­ilde doğmuş…

Ben­im şu anda anladığımı sen de anladın mı sevgili okur?

Yol­un kenarı­na otu­rup iki gündür yaşadık­larımı bir dizin halinde, hızla geriye sarıy­o­rum. O her anını, “kendim için bir tokat değerinde” say­dığım bu şok sür­prizin, nedeni­ni fark edemediğim bütün o, anlarını tek tek, yeniden yaşıyorum.

Bu kahro­lası sür­prizin ağır­lığı ile topar­lanıp, 5 km ilerde Esquel yolu üzerinde­ki “San­ta Rosa Mapuche toplu­luğu” ile tanış­mak için yoluma devam ediy­o­rum… Çıkışa yak­laşırken o cazgır kuşlar yeniden ve son kez çıka geliy­or­lar tepeme. Bana iki gündür en kri­tik anlarım­da bağıra bağıra eşlik eden bu “haber­ci’’ kuşlar, tepemde son bir defa, çığlık çığlığa turlayıp tekrar Estancia Leleque’e doğru kanat çır­parak uza­k­laşıy­or­lar. Onların bu son çığlık­larını bir “veda’’ hatırası olarak hatırlayacağım.

Nihayet Estancia çıkışın­dayım Estancia le leque müzesinin o büyük tabelasının önündey­im. Tabelada­ki o devasa Mapuche fotoğrafı­na bakarken, derin bir iç geçirip, içim­den şöyle diy­o­rum: Ne tra­jik!.. Bir zaman­lar bu toprak­lar­da özgürce yaşayan ve onu var eden bir halkın mirası, bugün ne yazık ki onu ironik bir şek­ilde, “mülk’’ olarak gasp eden­lerin elinde, tar­i­hi bir ’’rehin mirası’’na dönüşmüş durumda.

Estancia Leleque – Sud Land’ın San­ta Roza aile­siyle, San­ti­ago’­nun kaybe­dilip katledilme­siyle ve bütün toprak­ları, özgür­lük­leri yaşa­ma hak­ları ellerinden alı­nan Patagonya Mapucheleri için nasıl bir tehdit ve cinayet odağı olduğunu, yeni Patagonya patronu tarafın­dan nasıl doğru­dan maske­lenerek yönetildiği­ni… Leleque müzesinin bütün bu pis­lik­lerin en başın­dan aklan­ması için, nasıl sözde “sosyal farkın­dalık’’ pro­je­si olarak devr­eye sokul­duğunu ve müzede yer alan bütün envan­terin han­gi yağ­macılar­dan satın alındığını, bölge ele geçir­ildik­ten son­ra Leleque tren hat­tının bölgede yaşayan Mapuche aileleri­ni yer­lerinden uza­k­laştır­mak için devlet işbir­liği ile kap­atılıp son­ra­da bir tur­izm pro­je­si olarak nasıl özelleştir­ildiği­ni… Ve San­ta Rosa Mapuche ailesinin toprak­ların­dan zor­la çıkarılıp nasıl açlığa ve yok­sul­luğa itildiği­ni… Ailenin fizi­ki ve huku­ki direnişi ve karan­lığını kır­mak için, biz­zat İtalya’daki malikaneler­ine dav­et edip ayak oyun­ları ile aileyi nasıl sıkıştır­maya çalıştık­larını ve ama bütün bun­lara rağ­men aileyi vazgeçiremedik­leri­ni… Ve nihayet San­ta Rosa‘nın Mapuche ata­larının toprağı olarak tescil­lendirilme­si karşısın­da nasıl da çare­siz kaldık­larını… Ama bu hazım­sı­zlık­larının acısını yine aynı bölgede gelişen Pu Lof direnişin­den çıkardık­larını… Ve San­ti­a­go Maldonado’nun kaybe­dilme­si son­rası bölgede­ki bütün direniş­lerin bastırıl­ması için yapılan orga­nize paramiliter saldırılar: direniş evler­ine sab­o­taj yapıl­ması, yakıl­ması, Mapuche atlarının kaçırıl­ması… Jan­dar­ma ve polis güç­lerinin insan avı­na Estancia Lele­que’de­ki özel lojis­tik bir­im­leriyle destek olmaları… Kısacası pek çok kir­li ilişkinin döndüğü yeni tip “çöl harekatı”nın merkezi olduğunu, aslın­da bildiğim ama biz­zat bire­bir yaşadığım bu deneyin sonun­da, çok daha iyi anlay­a­cak ve gün­lüğüme kısaca söyle not ede­cek­tim: Estancia Leleque — Sud­Land = BE — NET — TON. İşte yeni post mod­ern kolonyal­izm ve yeni tip HAYDUTLUK!..


Fotoğraf Sergisi

Santiago’nun izinde Patagonya’ya yolculuk”

4–15 Ekim 2019
au bar cul­turel Le Pas Sage 77 rue Curi­ol, 13001 Marseille
 FB event

Chubut Patagonie Patagonya


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.