Kıbrıs’ın güneyinde yaşayan Rum halkı ile Kuzeyinde yaşayan Türk halkı onlar­ca yıldır adanın tamamın­da süren işgalin artık sona ermesi­ni ve ortak bir irade ile bir ara­da yaşay­a­cak­ları bir fed­erasyon­da bir­leşmek istiyor.

Son iki yıldır süren ikti­dar karşıtı gös­ter­il­erde iki tarafın halkı da gele­cek­leri­ni ipotek altı­na alan işbir­likçi ikti­dar­ları­na karşı şu slo­ganı haykırıyor:

Enosis’e Hayır,Taksim’e Hayır Federasyon Şimdi!”

Türkiye-Yunanistan-İngiltere üçgeninde gele­cek­leri gas­pedilen Kıbrıs halk­ları “Artık yeter, hay­at­larımız­dan defol­un!” diye haykırıy­or. Buna kulak­larını tıkayan, ve adayı büyük bir kumarhane gibi yöneten işbir­likçi ikti­dar­lar ise, sözde bir çözüm adı­na, hami­leri olan “garan­tör devletler” eşliğinde, her on yıl­da bir, ulus­lararası “kumarhanel­erde” bir araya geliy­or­lar. Ada halk­larının gele­cek­leri­ni bu ulus­lararası kumarhanel­erde kay­bet­tiren, ipotek altı­na aldıran bu devletlere karşı, isyan büyüy­or. Artık, Kıbrıs’ın güneyinde ve kuzeyinde yaşayan iki halk da bu kumara son ver­mek istiy­or ve Bir­leşik bir Kıbrıs için ken­di ortak iradeleri­ni tem­sil ede­cek bir fed­erasyon­da ısrar ediyor.

Bugün sizlere bu konuyu içeren iki röpor­taj getiriy­o­rum. “Kıbrıs’a barış tüm ordu­lar adayı ter­ket­tiğinde gele­cek­tir” diyen Kıbrıs halk­larının mey­dan­lar­da­ki sesi­ni duy­a­cak­sınız bu röpor­ta­jlar­da. Kuzey’de­ki demokratik muhale­fetin odağı duru­munda­ki Bara­ka Kültür Merkezi ve Güney ‘deki demokratik muhale­fetin en dinamik gru­pların­dan biri olan Syspirosi Atak­ton ile yapılan bu röpor­ta­jları sizler­le paylaşıyorum.


Önce­lik­le Syspirosi Atak­ton’u tanıyalım.

Bizler, Syspirosi Atak­ton, kendimizi geniş kap­sam­lı anarşist ve anti-otorit­er hareketin bir parçası olarak görüy­oruz. İçinde bulun­duğu­muz sosyo-poli­tik düzenin yapısını açığa çıkartıp zayıflatırken alter­natif sosyo-poli­tik yapıları pratiğe dök­mek için emek sarfediy­oruz. Yer­el deney­im­ler­im­ize daya­narak enter­nasy­on­al antiotorit­er ağ’a dahil olup; özörgütlen­me, özyöne­tim ve dayanış­ma ilkeleri­ni yay­maya çalışıyoruz.

[fbvideo link=“https://www.facebook.com/1785583814991762/videos/1838576513025825/” width=“640” height=“400” onlyvideo=“1”]


 Συσπείρωση Ατάκτων • Syspirosi Atak­ton : Web­site | Face­book


Syspirosi Atakton : Federal bir Kıbrıs’a EVET!

Kıbrıs Sorunu, her zaman siyasi elit­lerin güç kav­gası olmuş­tur ve olmaya devam ediy­or. Aynı zaman­da, bir­biriyle çek­işen mil­liyetçi ide­olo­ji­lerin de konusu olmuş­tur. Biz anarşist ve anti-otoriter­cil­er için, Kıbrıs Sorunu’nun çözümü çok önem­lidir; zira gün­de­lik hay­at­larımızı, toplumu­muzu ve sosyal ilişk­i­ler­im­izi, siyasi karar­larımızı ve kav­galarımızı negatif etk­ile­mek­te­dir. Adayı bölen diken­li tellere, insan­ların arası­na dik­ilmiş duvar­lara ve Kıbrıs Sorunu’nun, toplum gelişi­mi ve radikal karar­ların önüne çek­tiği engellere karşıyız. Biliy­oruz ki, bu soru­nun çözümü mil­liyetçi hege­monyanın üstesin­den gelmem­ize imkan sağlay­a­cak ve adanın bölün­müşlüğünü ter­sine çevirecektir.

Onyıl­lar boyun­ca Kıbrıs Sorunu siyasal söyle­mi ve siyasi are­nayı teke­line almıştır. 1950’ler ve son­rasın­da, bir­biriyle yarışan mil­liyetçi­lik­lerin yük­selme­si ve Kıbrıs Sorunu’nun yaratıl­ması, ulus-merke­zli, toplum­sal muhafaza­kar­lık ve mali yön­den lib­er­al söylem­ler aracılığı ile tep­kisel sosy­opoli­tik dönüşüme işaret eder. Bu dönüşüm, ortak mücadeleleri bastır­mış ve toplum­ların daha da bölün­me­sine yol açmıştır. 1920–1950ler arasın­da popüler olan sınıf mücade­le­si ve işçi tale­p­leri bir kenara itilmiş, iki büyük toplum zıt­laş­maya ve çatış­maya itilmiş, daha küçük toplum­lar daha da mar­ji­nalleştir­ilmiş, izole ve asim­i­le edilmiştir. Ayni zaman­da, “anavatanlar”la bir­leşme tale­p­leri –bu Kıbrıs­lırum­lar için “Eno­sis”, Kıbrıs­lıtürkler için “Tak­sim” olsun, militer ve paramiliter gru­pların oluşu­mu­na ve hük­müne, iki-toplum­lu huzur­su­zluğa, ve Kıbrıs­lıtürklerin sığı­nacak­ları kuşatılmış böl­gelerin yaratıl­ması­na yol açmıştır. Bütün bu olay­lar, Yunan cun­tasının darbe­si, Türkiye’nin işgali ve adanın bölün­me­sine kadar devam etmiştir.

2004 ve 2010 hay­al kırık­lık­ların­dan son­ra, sadece res­mi müza­k­erel­er seviyesinde değil, ortak iki-toplum­lu ve toplum­larası mücadele seviyesinde bile dur­gun­luk yaşamıştık. Buna rağ­men, toplumun bir bölümü ortak bir gele­cek tahayyül etmeyi, ortak alanını koru­mayı hiç bırak­madı. Kıbrıs­lıtürklerin 2011 protesto­ları, 2011–2012 Occu­py Ara Bölge, ve anti­mil­i­ta­rizm, eğitim ve ekolo­ji gibi birçok konu­da yapılan ortak mücadele, fed­er­al bir­leş­menin kapılarını açık tut­tu. Kendimizi Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yöne­lik yapılan müza­k­erelerin ortasın­da bul­duğu­muz bu zaman­da, önümüzde ya bir çöküşe, ya da bir referan­du­ma tabi ola­cak olan hay­ati bir döne­min öncesindeyken, fed­erasy­on karşıt­larının karşısın­da açıkça durup, ülkem­izin fed­er­al bir­leşmesi­ni net bir şek­ilde destek­le­menin sorum­lu­luğunu hissediyoruz.

Kıbrıs

Bizler, Kıbrıs Soru­nunun poli­tik çözümünü, İki Böl­geli ve İki Toplum­lu Fed­erasy­on çerçevesi içinde esas alıy­oruz. Çözümün ‘üniter devlet’ çerçevesi altın­da olması, 1960 ‘üniter devleti’ başarısı­zlık­larını ve sonuçlarını görmez­den gelmek­tir. Etnik çoğun­luk­ta olan­ların (Kıbrıs­lırum­ların), etnik azın­lık­ta olan­lara (Kıbrıs­lıtürklere) day­at­ma yap­ması, iki toplum arasın­da­ki çatış­mayı yoğun­laştır­mış ve adanın ikiye bölün­me­sine neden olmuş­tur. Üniter devleti destek­le­mek, çoğun­luğun hata­larını ve başarısı­zlık­larını kavraya­ma­mak, emri­vakiyi ve dolayısıy­la bölün­meyi kab­ul etmek­tir. ‘Üniter devlet’ (ve bel­li ide­olo­ji­lerin) yan­daşları karşısın­da duran bizler, ‘üniter devleti’ bir insan – bir oy pren­si­bi olarak değer­lendirmek­tey­iz, böyle­lik­le çoğun­luğun düzen­lemeleri “ırkçı” ola­cak, ve her zaman­ki gibi etnik ve diğer azın­lık­ları mar­ji­nalleştir­erek, sosyal ve poli­tik dışlan­malara öncülük edecektir.

Çoğun­luk­ta olan Kıbrıs­lı Rum toplumu­nun, bir yan­dan uzun yıl­lardır tek elinde bulun­dur­duğu ‘yasal’ devletin getirdiği imtiya­zları, diğer taraftan da küre­sel sahnede görün­mez hale gelmiş bir rejimin içinde olan Kıbrıs­lı Türk toplumu­nun izolesinin farkın­da olma zamanı gelmiştir. İki Toplum­lu ve İki Böl­geli Fed­erasy­onu , “bölün­meden kaçın­mak için acı dolu bir uzlaş­ma” olarak değil, Kıbrıs’ın tar­ih­sel, coğrafik ve poli­tik gerçek­lerinin farkın­da olan, toplum­lara otono­mi veren hat­ta ken­di­ni bir etniğin içinde görmey­erek, etnik kim­lik­leri onay­la­mayan­lara bile bir­lik­te var olma fır­satı yarat­tığı için, ide­al bir kurum­sal çözüm olarak görmek­tey­iz. (“Fed­erasy­on var olmamış olsay­dı bile onu icat etmek zorun­da kalırdık.” Traino, Issue 10, 1993). Sınır kavramını, “ken­disi” ve “öteki­ni” kim­lik­leri­ni yeniden tanım­la­ma fır­satı­na sahip ola­cağız. Böyle­lik­le, bölücü ikilem­ler yer­ine ilişkisel temellere day­alı ola­cak olan yeni kim­lik­ler­im­izi, dışla­maları temel almadan yarata­bile­ceğiz. Dahası, kim­lik­ler­im­iz, biz­lerin arasın­da­ki temaslar ve ilişk­il­er ve bizler­le çevrem­izin arasın­da­ki ilişkiyle oluşa­cak ve dönüşecektir.

Bunun yanı sıra, bizler, kendimizi kandır­mıy­oruz. Biliy­oruz ki, çözüm son­rasın­da etnik – toplum­sal sorun­lar büyülü bir şek­ilde yok olmay­a­cak­tır. Çözümü bir takım imzadan ibaret görüy­oruz. Süreç, uzlaşı­dan önce başla­yarak, kab­ulün­den son­ra da devam eder. Sınır­ları ve etno-sen­triz­mi yenen, fark­lı bir gerçek­liğin fark­lı bir anlatısı ve her şey­den önce ortaya çık­masının ön şartı vardır. Kıbrıs Sorunu’na poli­tik çözüm, baskın düzeni bozarak bizlere bir araya gelme, bir ara­da düşün­me ve yeni bir çerçeve içinde hareket etme izni vere­cek­tir. Bölün­me, halkın çıkar­ları­na zarar veren her­han­gi bir ted­bir için artık bir bahane olarak kul­lanıla­may­a­cak­tır. 1964’ten bugüne Kıbrıs­lı Rum elit­lerinin eylem­leri­ni dayandırdığı “Olağanüstü hal” artık var ola­may­a­cak­tır. Coğrafik alan­ların ente­grasy­onu ve yaratıla­cak olan yeni ortak yaşamımız çerçevesinde mücadelem­iz daha güçlü ve etk­ili olacaktır.

Dahası, Kıbrıs’taki toplum­lar daha fazla özgür­lük yaşaya­bile­cek­ler. Kıbrıs­lıtürk toplumu­nun Türkiye’ye olan bağım­lılığının (siyasi ve ekonomik) aza­la­cağını düşünürsek, sadece ‘anavatanlar’dan bağım­sı­zlığımızı koru­mak için bir­leşik, iki toplum­lu bir çalış­ma ortamı değil, İngiliz Üstleri’ne de beraberce karşı çık­mamız için yeni bir alanımız ola­cak­tır. Kıbrıs Sorunu’nu çözmek, adada­ki savaş duru­mu­nun korun­masın­dan finansal ve siyasi kazanç sağlamış mil­i­ta­rizme ve onun savunucu­lara ağır bir yenil­gi yaşat­a­cak­tır. Bunun ötesinde, ordu­ların ter­his edilme­si, bizlere hay­atın tüm yön­leri­ni domine eden asker­leştirme ve mil­i­ta­rizmin devam­lılığı için gerek­li olan ataer­ki ve sek­sizm karşısın­da mücadelem­izi sürdürmek için ihtiyaç duy­duğu­muz çerçeveyi sağlayacak.

Yeniden bir­leşme, eğitim sis­tem­leri ayrık kalsa bile, miliyetçi­lik­ten, ırkçılık­tan, nefret­ten, ve Kilise’nin hegomonik söyle­minden arın­mış bir eğitim sis­tem­i­ni amaçlay­a­cak; toplum­ların ken­di içinde ve toplum­lararası, elle tutu­lur ve etk­ili bir diyaloğun başla­ması­na fır­sat vere­cek. Bir­leşik bir Kıbrıs’ta, bir annenin çocuğu­nun okul­da Kıbrıs­lıtürk şiirinden muaf olmasını iste­diği mek­t­up gibi duyum­cu yön­tem­ler çöke­cek, çünkü barış kültürünü geliştirmek ve büyüt­mek bir hedef değil, genel bir ihtiyaç olacak.

Kıbrıs

Sadece eğitim sis­tem­i­nin değil, devlet ve toplumun laik­leştir­ilme mücade­le­si tüm toplum­lar tarafın­dan yürütüle­cek. Kıbrıs­lıtürklerin hal‑i hazır­da­ki laik yapısı, Kıbrıs­lı Rum toplumunda­ki laik­lik savunucu­ları­na oldukça yardım­cı ola­cak. Örneğin, Kilise’nin toplum­sal cin­siyet ve cin­sel­lik­le ilgili pay­laştığı duygu ve düşüncel­er sadece Kıbrıs Rum toplumun­da değil, fed­er­al seviyede yargılanacak; bu da onları daha sert eleştiriye maruz bırakacaktır.

Kamu kay­nakların ele geçir­ilme­si, arazi­lerin kapıl­ması ve çevre­sel tahri­b­at daha geniş bir ölçek­te yer ala­cak. Biz­im, Beş­par­mak Dağları, Andro­liku (Gün­doğ­du), Karpaz ve Akamas’ta yokedişi engelle­mek için verdiğimiz mücadele bir­leşe­cek ve yek bir hede­fi ola­cak: fed­er­al hükümetin ve onların koru­ması altın­da çalışan işletme sahip­lerinin neo-lib­er­al ve anti-çevre­sel poli­tikaları­na karşı savaşmak.

Adanın tüm yurt­taşlarıy­la; han­gi kuru­cu devlette ikamet ettikleri/etmedikleri gözetilmek­sizin ve ‘yasadışı göç­men’, ‘çin­gene’, ‘Anadolu göç­men­leri’ ya da ‘Yunanistan’ın bürokratik kalın­tılıarı’ adlandır­maları­na liyakat etmek­sizin, onlar­la bir­lik­te omuz omuza mücadele etmek istiyoruz.

Hak­lar’ kavramı halen, en merkezi olmasa da, görüşme sürecinin en merkezi mad­delerinden biridir. Retçi cephe ve fed­er­al çözümü destekleyen neolib­er­aller, bir yan­da (ağır­lık­lı olarak) birey­sel mülkiyet hak­ları­na odak­lan­mışken, diğer yan­dan da bir­leş­menin kamusal finansal getir­i­ler­ine odak­lan­mıştır. Bu haliyle, Kıbrıs Sorunu’nun çözümü ya da çözüm­sü­zlüğü neoli­bel­lerin finansal çıkar­lar per­spek­tifind­en ince­len­mek­te­dir. Yani, kamu kay­nakları, poli­tik ve ekonomik elit kes­im tarafın­dan hal­ka sadece finansal ortak çıkar­lar şek­linde sunulmaktadır.

Bunu, özel­lik­le hidrokar­bon rez­erv­leri davasın­da gözlemleye­bil­i­riz. Bir yan­dan hidroakar­bon rez­erver­lerinin işlen­mesi potan­siyeli sis­tem­atik olarak sürdürülebilir bir çözümün katal­izörü olarak sunuluy­orken, diğer yan­dan finansal kriz­den çıkışın anahtarı olarak gös­ter­ilmek­te­dir. Oysa bizler için ‘ortak­lık’ nosy­onu fark­lı bir anlam içer­mek­te­dir. Bu yaratıla­cak yeni bir hay­alle ilgi­lidir. O da, ‘ortak’ coğrafi, ekolo­jik, tar­ih­sel, sosyal ve kültürel açı­dan yeni bir anlayışla ortaya çıkan fikir­lerin ve bil­inç­lerin moza­iğidir. Örneğin, 1960 Cumhuriyetinin kuru­luşun­dan önce, işçi­lerin ortak mücadeleleri ve kitle­sel grev­leri varol­muş ve bu dayanış­ma 1948’de doruk nok­tası­na ulaşmıştır. Şim­di de bun­lar ben­z­er şek­ilde yaşlı ve gençler tarafın­dan yeniden canandırıl­mak­ta ve yaratıl­mak­tadır. Bu yeni mevhum ile, iki toplum, kentsel ve doğal çevresinin yanı sıra, kademeli şek­ilde bir ara­da ve içi içe varo­la­bilme yol­un­da ilerleyecektir.

Apaçık ortadadır ki, çözüm­den son­ra devlet-son­rası bir ortam­da yaşa­may­a­cağız. Kap­i­tal­ist sis­tem içinde işleyen bir devletin altın­da yaş­maya devam ede­ceğiz. Bu devlet, belir­li jeopoli­tik sorun­lara tep­ki ver­mek zorun­da kala­cak ve ken­di için­de­ki ikti­darını güçlendirmek için de tüm araçlarını kul­lanacak­tır. Fed­er­al ve kuru­cu devlet­lerin ben­z­er şek­ilde­ki poli­tikaları­na karşı savaşa­cağımızı biliyoruz.

Ve, öyle de yapacağız. Ve bunu bir­lik­te yapacağız.

Syspirosi Atak­ton
Kasım 2016

Bu yazının Yunus Cenk, Orhan Erö­nen tarafin­d­an yapılan türkçe çevirisi, Dayanış­ma tarafın­dan yayın­lan­mıştır. eng­lish | ελληνοκυπριακά

Diğer röpor­ta­jı buradan okuyabilirsiniz >
Kıbrıs 1 • Bara­ka Kültür Merkezi aktivisti, Mustafa Batak’la söyleşi


Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.