Türkçe | Français

Fem­i­nist öz savun­manın sem­bol isim­lerinden Yasemin Çakal’ın İsviçre’de siyasi sığın­ma talebi kab­ul edildi.

Yasemin Çakal Davası fem­i­nist öz savun­ma­da sem­bolleşmiş üç davadan biri. Türkiye’de fem­i­nist örgüt­lerin ve erkek şid­de­tiyle burun buruna yaşayan kadın­ların mücade­le­si sonu­cu Yasemin davasın­dan beraat etmiş, eril devlet anlayışının eril yargısının yine siyasi bir adımıy­la, Bölge Adliye Mahkeme­si’nin kararı Yasem­in’e ceza ver­ilme­si yönünde olmuş­tu. Ülkesi­ni terk etmek zorun­da kalan Yasemin İsviçre’den davasının doğası gereği siyasi sığın­ma talebinde bulun­muş ve her defasın­da kadı­na yöne­lik şid­detin poli­tik olduğunu ken­di gerçek­liği ile bütün dünyaya haykır­mıştı.

Türkiye, kadın­ların ve toplum­sal cin­siyet temel­li şid­det mağ­du­ru birey­lerin yaşam hakkını temin eden İst­anb­ul Sözleşmesin­den çek­ilirken, İsviçre Göç Büro­su tar­i­hi bir karar ver­erek Yasemin’in, ilti­ca başvu­ru­ların­da siyasi sığın­macılara tanı­nan B tipi süre­siz otu­rum izni­ni onay­ladı. Yasemin artık İsviçre’de poli­tik bir göçmene tanı­nan bütün hak­lara sahip.

Yasemin ailenin, erkeğin, devletin ve toplumun ken­di­sine yük­lediği bütün rol­leri üzerinden attı; bu yüz­den de ağır bedeller ödese de tüm şid­det mağ­durları adı­na bir zafer kazandı. Bu zaferi Yasemin Çakal’ın Avukatı Nag­i­han Bul­duk değerlendirdi.

Söz Nag­i­han’­da:

Süre­ci başın­dan itibaren değer­lendirmek gerekir, Yasemin’in yaşadığı açıkça ken­di hay­atını savun­ma haliy­di ve davasın­dan ceza alma­ması gerekiy­or­du. Büyük bir mücadele sonu­cu ilk derece mahkeme­si tarafın­dan ‘Ceza ver­ilme­sine yer olmadığı­na’ karar ver­il­di. Yasemin’in maruz kaldığı sis­tem­atik şid­de­ti ve bunun Yasemin’de yarat­mış olduğu etkiyi, örse­len­me hali­ni, sis­tem­atik olarak kötü muamel­eye maruz kalmış olması sonu­cun­da Yasemin’in bu olayı gerçek­leştirdiği­ni tıb­bi olarak da, bil­im­sel olarak da kanıt­laya­bildik. Bunun sonu­cu olarak da mahkeme ceza ver­ilme­sine yer olmadığı­na karar ver­di ve Yasemin tahliye oldu. Ne yazık ki aynı etkiyi Bölge Adliye Mahkemesi’nde yarata­madık. Bu etkinin oluş­ma­masın­da şah­si kanaa­tim olarak ifade etmek ister­im ki, heyetin cin­siyetinin ve algısının etk­ili olduğunu düşünüy­o­rum. Aynı dirençle her ne kadar ilk derece mahkemesinde de karşılaşmış olsak da, heyetin kar­ma yapısın­da kadın algısının var­lığı da etk­ili olmuştu.

Bölge Adliye Mahkemesi’nde fiil, evlil­iğin bütünü üzerinden değil, olayın gerçek­leştiği gün, Yasemin’in gece­den saba­ha maruz kaldığı şid­det üzerinden değer­lendirilme­si sebe­biyle ceza ver­ilme­si yönünde karara bağ­landı. Bun­dan son­ra­ki süreçte Yargıtay’ın kararının ne ola­cağı çok önem­li, Yargı­tay’ın daha önce­ki karar­ların­da, ‑ki ilk derece mahkeme­sine Yasemin’in davası­na emsal olması için sunmuştuk‑, kişinin sis­tem­atik olarak cin­sel, fizik­sel, psikolo­jik şid­dete maruz kalmasının kişide bir trav­maya neden olduğu ve meşru müdafaanın sadece olay anını değil sürege­len şid­de­ti de kap­sadığı, buna karşılık geliştir­ilen eylemin de meşru müdafaayı kap­sadığı yönünde karar­ları mev­cut. Net­ice itibari ile bir ölüm gerçek­leşiy­or­sa kişinin korku, heye­can, panik duygu­ları ile hareket etmesin­den kay­naklı olarak bu sınırın aşıldığı kab­ul ediliy­or­du. 2011 den son­ra görüy­oruz ki Yargı­tay bu fikri­ni değiştirm­eye başladı.

Şu an Yasemin’in dosyası Yargıtay’da, biz Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararını temy­iz ettik ve şu an hala değer­lendirme aşamasında.

İsviçre’nin ver­miş olduğu bu karar aslın­da hem biz­im sosyal hay­atımız­da ‘Kadın Cinayet­leri Poli­tik­tir’ söylemimizin bir ülke ve bir mahkeme tarafın­dan tescil­len­me­sidir. Diğer taraftan da Türkiye’nin içinde bulun­duğu duru­mu da tespit etmiş oluy­or. İsviçre Mahkemeleri şu mesajı verdiği söylenebilir, özel­lik­le kararın tar­i­hinin Türkiye’nin İst­anb­ul Sözleşmesi’nden çek­ildiği döneme denk gelme­si Türkiye’de toplum­sal cin­siyet eşit­si­zliğin­den kay­naklı kadı­na yöne­lik şid­detin olduğu ve bu şid­detin poli­tik olduğu, Yasemin’in geri dön­mesi duru­mun­da Türkiye’deki erkek şid­de­tinin poli­tik doğası sebe­biyle mağ­duriyete dönüşe­ceğinin mesajı ver­ilmiştir. Bu karar çok önem­li bir karar. Bildiğiniz gibi İst­anb­ul Sözleşmesi’nde kadın­ların toplum­sal cin­siyet temel­li şid­dete maruz kalması sebe­biyle devlet ve kişil­er tarafın­dan mağ­dur edilme­si halinde sığın­ma hakkı veren düzen­leme­si mev­cut. Türkiye sözleşme­den çek­il­erek kendine ait yüküm­lülüğü ortadan kaldırdı ancak, İsviçre bu karar­la önem­li bir adım atmış oldu. İsviçre doğru ve yerinde bir karar ver­erek, İst­anb­ul Sözleşmesi’nin, bu sözleşmeyi kab­ul etmiş tüm ülkelere sığı­nan kadın­lar açısın­dan ne kadar önem­li olduğunu göster­miş oldu. İsviçre, Türkiye özelinde ise, Türkiye’nin yap­mış olduğu poli­tikanın erkek şid­de­ti­ni destekleyen poli­tikalar olduğunu, Yasemin’in davasın­da erkek ortadan kalk­mış olsa da devlet eliyle erkek şid­de­tinin meşru­laştırıl­ması gibi ikin­cil bir etkinin tehlike olarak orta­da dur­duğunu söylemiş oldu.

İsviçre’nin bu kararının İst­anb­ul Sözleşmesi’nde imza­sı bulu­nan diğer ülkel­er için kesin­lik­le emsal teşk­il ede­ceği­ni düşünüy­o­rum ve bu karar İst­anb­ul Sözleşmesi’nin uygu­landığı anlamını çok açık bir şek­ilde taşıyor.”

Yasemin Çakal davasın­da dayanış­ma gösteren, hukuk ve adaletin işlemesinde ısrar­cı olan, kadın­lar adı­na ve şid­det mağ­durları adı­na yürütülen bu mücade­lenin zafer­le sonuçlan­ması­na katkı sunan herkese Kedis­tan ekibi ve şah­sım adı­na teşekkür­ler­i­mi sunuyorum.


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Dilek Aykan
REDACTION | Auteure
Gazete­ci, siyasetçi, insan hak­ları savunucusu. Jour­nal­iste, femme poli­tique, défenseure des droits humain. Jour­nal­ist, polit­i­cal woman, defendor of human rights.