Sizlere oldukça eski olması­na rağ­men pek fazla duyul­mayan, ben­im de yeni öğrendiğim, “tecavüz önleyi­ci” bir icat­tan bah­set­mek istiyorum.

Sonette Ehlers, 1959’da, henüz yir­mi yaşların­dayken, Güney Afrika’daki bir has­ta­nenin kan nakli servisinin lab­o­ratu­varın­da görevliymiş. Bir akşam, kendin­den olsa olsa birkaç yaş küçük genç bir kadın, tecavüze uğradık­tan son­ra has­ta­nenin acil servi­sine gelmiş. “Ade­ta ölmüş bir insanın bakışları­na sahip­ti ve, nefes almaya devam eden bir ceset gibi konuşuy­or­du” diye anlatıy­or Sonette. Onun­la ilgilenirken, genç kadının dudak­ların­dan, Sonet­te’in hay­atının yönünü değiştire­cek bir cüm­le dökülmüş: “Keşke oram­da diş­ler­im olsay­dı!”.

Sonette Ehlers, bu dra­matik anın ona bir vahiy gibi göründüğünü ifade ediy­or. O andan itibaren, hay­atını tecavü­zle mücadel­eye ve tecavüz tehdi­di altın­da­ki kadın­lar için kendi­leri­ni koru­ma yol­ları bul­maya adamış. “Eğer erkek­ler beden­leri­ni bir sila­ha dönüştürüy­or­sa, kadın­ların da aynı şeyi yap­ma zamanı gel­di” diy­or inter­net sitesinde.

Tecavüzcünün cinsel organını “zıpkınlayan” bir kadın prezervatifi

Sonette Ehlers, “RapeX” adını verdiği ile ilk ürünü 2005 sen­esinde gerçek­leştir­miş. Daha son­ra Avru­pa köken­li bir alarm sis­te­mi ile isim ben­z­er­liği yüzün­den kafaların karış­ma­ması için ürünün adı “Rape-aXe” olarak değiştirilmiş.

Bu ürün, kadın prez­er­vat­i­fi gibi, kadının ken­di vaji­nası­na yer­leştirdiği bir donanım. İç kıs­mın­da, olta iğne­si ya da zıp­kın pren­si­b­ine dayanan, yani geri dönüş imkanı ver­meyen, küçük ve sivri birkaç dizi “diş” bulunuyor.

tecavuz

İstenm­eyen bir cin­sel iliş­ki yap­tırımı yaşandığın­da, tecavüzcünün cin­sel organı, vaji­nada­ki donanı­ma girdiği anda zıp­kıncık­lar organa saplanıy­or, ve takılı kalıy­or. İlk adım­da, bunun yarat­tığı acının şid­de­ti tecavüzcünün her­han­gi bir şek­ilde eylem­ine devam etmesi­ni imkan­sı­zlaştırırken, mağ­du­run kolay­ca kur­tulup, yardı­ma ulaşa­bilme­sine elveriyor.

Zıp­kıncık­lar şid­detli bir acı vere­cek dere­cede keskin olmak­la beraber, tecavüzcünün kanını akı­ta­cak şek­ilde diza­yn edilmemiş. Buna rağ­men, bir an önce kur­tul­mak gereksin­i­mi­ni his­set­tiriy­or, zira her hareket acıyı yük­seltirken, cin­sel organı bu şek­ilde hapsedilmiş olan erkek, idrar ihtiy­acını da gideremiy­or. Tecavüzcünün prez­er­vatiften kur­tul­ması tıb­bi müda­hale olmadan gerçek­leşemiy­or ve dok­tor veya has­tan­eye git­mek zorun­da kalan tecavüzcü, ken­di­ni ele ver­miş ve suçunu ifşa etmiş oluyor.

Böyle­si bir donanımın Güney Afrika’­da icat edilmiş olması bir rast­lantı değil. 2019’da Güney Afrika’­da her gün 30 kadın cinayeti işlen­miş olması bir yana, 110 tes­bit edilmiş tecavüz kaydedilmiş. 2019’daki toplam 41 583 tecavüz ile ülke, “endemik” olarak nite­lendirilebile­cek bir cin­sel şid­det barındırıy­or. Ayrı­ca HİV enfek­siy­onunun rekor düzeylere ulaştığı bir ülkede, bu donanımın ayrı­ca bir prez­er­vatif rolü oyna­yarak mağ­du­ru saldır­ganın sal­gıların­dan da izole eden yönünün öne­m­i­ni hemen anla­mak zor değil…

tecavüz

Tecavüz eyleminin niteliğini gözardı eden bir icat”

Bu icadıy­la Sonette Ehlers’ın bir kahra­man gibi algı­landığı düşünülebilir. Ama işler öyle değil. Daha 2005’te ilk pro­totipi üret­tiği dönemde olsun, ya da 2010 yılın­da gerçek­leşen FIFA Dünya Kupası sırasın­da, 30 bin adet tecavüz­den korun­ma prez­er­vat­ifi­ni karşılık­sız dağıt­tığın­da olsun, Sonette öfkeleri üzer­ine çek­miş. Ve bu yal­nız­ca erkek­lerin öfke­si de değil. Örneğin Güney Afrika’da tecavü­zle mücadelede etkin bir rol oynayan fem­i­nist aktivist Char­lene Smith, bu prez­er­vat­i­fi “bu toplum­da kadın­lara yöne­lik tecavüz ve şid­detin niteliği­ni gözardı eden ve erkek düş­man­lığı temelinde kur­gu­lan­mış bir Ortaçağ aygıtı” olarak tanım­lamış, ve şöyle eklemiş: “Kin­dar, korkunç ve iğrenç. Bunu icat eden kadının yardı­ma ihtiy­acı var!”. Her ne kadar Sonette “Ortaçağ şid­de­tine, Ortaçağ yön­te­mi ile korun­ma” diy­erek cevap­ladıysa da, eleştir­il­er gelm­eye devam etmiş.

Cap Town’­da “Rape Cri­sis” kuru­luşu­nun yöneti­cisi olan Chantel Coop­er ise donanımın, kadın­ların ken­di güven­liğin­den ken­dinin sorum­lu olması gerek­tiği, fikri­ni uyandırdığını belirterek “Neden kendimize erkek­lerin niçin tecavüz ettiği­ni sor­muy­oruz ve neden erkek­lerin tecavüz etmesi­ni önle­mek için yapıl­ması gereken­lere odak­lan­mıy­oruz?” diye sorgu­lamış. Donanımın tecavüz neden­leri­ni ele almadığını ve sadece penis vaji­naya girdiğinde harekete geçtiği için kadını tecavüz­den bütünüyle koru­madığını ifade ederek “Oral veya anal tecavüz gibi çeşitli tecavüz biçim­leri vardır. Kadın­lar ayrı­ca çeşitli nes­nel­er­le veya toplu olarak tecavüze uğrar. Bu aygıt tecavüze uğrayan kadın­lara yardım etmeye­cek. Kadın­ları tecavüzcünün şid­detli tep­ki­ler­ine karşı daha savun­masız hale getire­cek ve yaralan­ma veya öldürme riski­ni artıra­cak­tır” söz­leriyle dikkat­leri, tecavüz soru­nunun kök­ten çözülme­si gerek­tiğine çekmiş.

Kadın kendini tecavüzden korumak zorunda olmamalıdır

Hak­lı olarak kadının ken­di­ni tecavüz­den koru­mak zorun­da olma­ması gerek­tiği­ni savu­nan bu iki bakış açısı, donanım hakkın­da yapılan eleştir­il­er­den başlı­caları. Biraz araştırın­ca, her tecavüz karşıtı bir icat ortaya atıldığın­da ben­z­er eleştir­i­lerin, gün­deme geldiği­ni görüy­oruz. Örneğin, tecavüz­den koruyan deney­sel bir iç çamaşırı pro­je­si olan “SHE” tanıtıldığın­da da ben­z­er tep­kil­er ortaya çık­mış. Bünye­sine elek­tron­ik okuyu­cu­lar yer­leştir­ilmiş, ve saldır­gana bir Taz­er gücünde elek­trik veren, ayrı­ca GPS sis­te­mi ile güve­lik güç­ler­ine otomatik bir yardım mesajı yol­laya­bilen bu iç çamaşırının da, yine cin­sel şid­detin tavan yap­tığı bir ülke, Hindistan’dan üç üniver­site öğren­cisinin icadı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.

İç çamaşırı donanımı ilk bah­set­tiğimiz aygıtın dayandığı basit pren­si­b­in ter­sine, teknolo­ji içerdiğin­den, fark­lı imalat prosedür­leri ve etiğe aykırı ham­mad­deleri gerek­tir­erek, herkesin ulaşa­may­a­cağı ticari bir kap­i­tal­izm ürününe dönüşe­bilir. Bu nok­tayı  altını çizme­den geçemedim…

Mücadeleyi elden bırakmamak şartıyla

Tecavüz­den koru­ma sorum­lu­luğun bütünüyle kadı­na yük­len­mediği, kadının tecavüz­den korun­mak zorun­da olmadığı bir toplumun var olması için, kadı­na yöne­lik şid­detin yok edilme­si gerekiy­or ve bu da aman­sız bir mücadele gerek­tiriy­or elbette. Ancak bu mücadelede, erkek ege­men­liği­ni kucak­la­maya devam eden toplum­ların direnci­ni, erkek zih­niyetli devlet­lerin cesaretlendirme­si ve hat­ta desteği ile cezai yap­tırım­ların bile ne den­li yeter­siz kaldığını hep­imiz görüy­oruz.  Zat­en mücade­lenin “aman­sız” boyu­tu da buradan doğuy­or ya… Zih­niyet­lerin ve dünyanın değişmesi­ni gerek­tiren, uzun nefes­li bir mücade­lenin söz konusu olduğu­nun bil­incindey­iz hepimiz…

Peki, bir insan hay­atı boyu­tunu aşan bu mücadele süre­ci devam ederken, kadın­ların her alan­da her imkanı değer­lendirmek zorun­da olduğu ve değer­lendirdiği­ni bil­erek, yeter­siz ya da yan­lış bir yol olduğu söylenerek eleştir­ilen, mükem­mel olmasa da pekâlâ varolan bu korun­ma icat­ları hiç kul­lanıl­malı mı? Mücade­leyi elden bırak­ma­mak şartıy­la, mümkün olduğu kadar çok kadını yeni mağ­durlar olmak­tan koru­mak adı­na, bu kul­lanım meşru değil midir?

Bu soruya ben tek başı­ma, şah­si bir fikir niteliğinde bile olsa bir yanıt veremed­im. Bir­lik­te tartışıl­maya değer bir konu olduğunu düşünüy­o­rum. Bel­ki bu yazım vesile olur…


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Naz Oke on EmailNaz Oke on FacebookNaz Oke on Youtube
Naz Oke
REDACTION | Journaliste 
Chat de gout­tière sans fron­tières. Jour­nal­isme à l’U­ni­ver­sité de Mar­mara. Archi­tec­ture à l’U­ni­ver­sité de Mimar Sinan, Istanbul.