Français | Türkçe | English

Hasankeyf yeni yüzüyle mis­afir­leri bek­liy­or” diye açık­lıy­or Türkiye reji­mi, hazırol­da duran medyaları üzerinden…

Sahi mi?

Hasankeyf, 12 000 yaşın­da, uygar­lığın beşiği. “Yeni bir yüz“e ihtiy­acı mı vardı?

Sorarım size…

İns­anl­ığın mirasını aldınız, beton­dan bir mahal­leyle bezen­miş bayağı bir bara­ja dönüştürdünüz.

Sorarım size.

Tur­ist­lerin bu çimen­to ucubesi­ni çeki­ci bulup görm­eye gele­ceği­ni mi düşünüy­or­sunuz gerçek­ten? Ilı­su bara­jı ön iletişim kam­pa­nyasın­da ortaya çıkardığınız simülasy­on video­sun­da takdim ettiğiniz gibi, tatil­ci­lerin bura­da su sporları yapacağını mı sanıyorsunuz?

Yelken­lerinizi doy­maz bir hırs rüz­garı ile şişir­erek, rant üzerinde tam yol ilerleyen, ve her yerde, şim­di de bura­da, Hasankeyf’te, bin­lerce yıl­lık tar­i­hin üzerinde umarsız­ca seyre­den sizsiniz.

Korun­ması gereken bütün güzel­lik­leri kuru­tuy­or, boğuy­or, beton­luy­or ve ortadan kaldırıy­or­sunuz. Ter­cih­li ihale, kamu-özel işbir­liği adı altın­da, yol­su­zluk­la kir­len­miş ellerinizin dokun­duğu her şeyi yok ediy­or­sunuz. Satıy­or, pazarlıy­or, peşkeş çekiy­or, hediye ediy­or, hal­ka ait her şeyi talan ediyorsunuz.

Kentte, kır­sal­da, sözü­mona “reha­bil­i­ta­sy­on” adı­na, şir­ket­lerinizi, iş makinelerinizi yol­luy­or, “iyileştirme” diy­erek katliam yapıy­or­sunuz. Ve yörenin kadim yaşayan­ları, ata­ların­dan kalma hazineleri­ni koru­mak isteyip de size kafa tutun­ca, amaçlarınızı güven altı­na alan “güven­lik” kuvvet­lerinizi yolluyorsunuz.

Çünkü size göre, uygar­lık ve geliş­menin res­mi çimen­to ve akçe ile çiziliyor.

Rantınızı elde ettik­ten son­ra, halk­lara geride, kuru­muş ırmak­lar, kısır­laşmış toprak­lar, kazın­mış orman­lar, beton­lan­mış dağlar bırakıyorsunuz.

hasankeyf

Veda…

Sorarım size.

Ken­di­nizi han­gi cüre­tle, gele­cek nesillere harap edilmiş bir doğa, imha edilmiş bir bellek bırak­maya yet­ki sahibi görüyorsunuz?

Ve doğur­duğunuz tüm çirkin­lik­leri, bir­er zafer kupası gibi sergiliyorsunuz.

Sorarım size.

Bu talan tablo­su­nun gözlere görün­mediği­ni mi sanıy­or­sunuz? Bura­da, bu toprak­lar­da, Kürt tar­i­hinin bir kesi­ti­ni istey­erek yok ettiğinizi kim­s­enin far­ketmediği­ni mi düşünüy­or­sunuz? Siz herkesin, son­radan gör­müş, sofu ve total­iter popül­izmini­zle kör­leştiği­ni mi sanıyorsunuz?

Sanıy­or musunuz ki, harap ettiğiniz o yay­lalar, per­işan ettiğiniz orman­lar, viran ettiğiniz göller, “reha­bil­ité” ettiğiniz eser­ler, pek güzel? Mega­lo­man pro­jeleriniz, nük­leer santral­leriniz, HES­’­leriniz, kin duy­gusuy­la dik­tiğiniz utanç duvar­ları çok gerek­li mi sanıy­or­sunuz? Sahi mi?

Sorarım size.

Tekrar ede ede ken­di­ni kandır­maya çalışan çocuk­lar gibi, pro­jelerinizin görkem­i­ni usan­madan yinele­m­eniz, ken­di­nizi inandır­mak için mi? İnandınız mı? Yok­sa inan­mış gibi mi yapıyorsunuz?

Par­mak­larınızın dokun­duğu herşey güzel­lik­ten yok­sun kalıy­or. Mekan­ların şiiri­ni sildiğiniz yet­miy­or, halk­ların kut­salını çalıy­or­sunuz. Elin­izin “restore” ettiği herşey aslının rezil bir karikatürüne dönüşüyor.

Bazı eserler başka yere taşındı… En sonuncusu 609 yıllık El-Rızk camiisiydi, yöre yaşayanlarının gözyaşları ile… 16 Aralık 2019 — Mezopotamya Ajansı

Aslın­da zamanın rüz­garı içinde ve gayet güncelsiniz.

Daha geniş bir açı­dan bakıldığın­da, geze­geni yok eden hay­dut­ların “en büyük­leri” arasın­dasınız, ki bun­lar maale­sef bütün kıta­lar­da faaliyet gösteren bir çete. Hiç dur­mak­sızın, “büyük ülke”, “büyük dünya lid­eri” diye tekrar ediy­or­sunuz. Evet, gerçek­ten, varolan sis­teme kök­leri­ni derin­leme­sine saplamış tüm vahşi yağ­macılar gibi, dünyanın ve yaşayan­larının özsuyunu emmeyi sürdürüy­or­sunuz. Başarınız kuşku götürmez. Zafer­lerinizin üzer­ine, her zaman yap­tığınız gibi, zarar­larınızı sak­la­mak adı­na, dev boyut­lar­da bir türk bayrağı yapıştırabilirsiniz.

Sorarım size.

Bazen, aynalar­la karşılaştığınız­da, insan­lığın tar­i­hine gün be gün yazılan izinizi sorgu­ladığınız oluy­or mu? Nasıl hatırlanacaksınız?

Son­suza dek yok edilen Hasankeyf’in bu “yeni yüzünü” görmek, ölmek gibi bir şey…

İns­anl­ar ben­im yaşı­ma geldiğinde, çoğun­luk­la “eski­den daha iyiy­di” diye düşündüğü şeylere dön­m­eye eğil­im­li olur. Ben bu mey­il içinde değil­im. Ben­im için geçmiş tam da, gele­cek­te daha iyi yap­maya istek uyandıran bir miras. Halk­ların kültür­leri, aşıl­ması imkan­sız ve basit bir geleneği don­durup bırakan bir­er arkaizm­den ibaret değil. Aksine, yeni buluş ve keşi­fler­den heye­can duy­maya, daha ileri, daha uza­ğa yol­cu­luk etm­eye yarayan dop­dolu bir val­iz. Gençliğe bir aktar­ma. Yeni dünyayı yoğu­rup şekil­lendi­re­bilmeleri için… Ve bir aile yadi­garının, suya, bet­ona gömülme­si, ve bunun ola­bile­cek en kötü karikatür biçi­minde ifade­si, bulan­tı uyandırıcı.

Bu, hem “öte­ki” kültür­lere karşı soykırım­cı bir mil­liyetçil­iğin ifade­si, hem de en alçak seviye­den bir gele­cek anlayışı ile “geliş­menin” yıkıcı beton­la akıtıla­bile­ceği fikrinin… Ve bu, Türk sosu ile lezzetlendirilmiş kap­i­tal­izm çağının, par­lak payetli uydu­ruk­tan “uygar­lığının” kus­tu­rana kadar göze soku­lan halin­den baş­ka  bir şey değil.

Hasankeyf’e son bir bakış. Aynur Doğan’ın muhteşem sesinden bir ağıt ile…


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Mamie Eyan on FacebookMamie Eyan on Twitter
Mamie Eyan
Chroniqueuse
Ten­dress­es, coups de gueule et révolte ! Bil­lets d’humeur…