Öteden beri gerek merkezi otoritenin ve gerekse iç siyasal otoritelerin deyim yerinde ise, iki uçlu, sistematik “iktidar asimilasyonları”na tabi tuttukları Dersim insanı, gelinen aşamada ne yazık ki kendi inanç değerlerine de, kendisini çevreleyen, hatta var eden ekosisteme de yabancılaşmış bir halde. Hal böyle olunca Dersim’deki mevcut ekokırım politikalarını dizginlemek de bir hayli zorlaşmakta. Özgür iradesi, devlet olsun, aşiret, örgüt, parti olsun, her tür otoriterlikle elinden alınan bir halkın ne kendi özgürlüğü için, ne de iç içe yaşadığı suyun, ormanın ve hayvanın özgürlüğü için direnebilmesi mümkün değil.
Dersim’deki bu imkansızlık ortamı ancak yeni bir eko-dinamizmle kırabilir ki, nitekim son bir kaç yıldır bir avuç da olsa, kendi kendini organize eden yeni bir nesil göze çarpmakta. Dersim orman yangınları sürecinde ortaya çıkan ve giderek daha “otonom” hale gelen bu anti hiyerarşik bireysel grupsal insiyatifler, bütün tecrübesizliklerine rağmen kendi alanlarında özgür bir irade ortaya koymaktalar. Dersim yaban hayatındaki endemik bitki ve hayvan türlerinden sokak hayvanlarının korunmasına ve oradan kutsal mekanları tahrip eden taş ocaklarına karşı mücadeleye kadar uzanan bu “öz savunma“lar, Dersim yurdunun etno-ekolojik sosyal uyanışının gerçek anlamda belki de en “biricik ilk nüveleri”dir bugün.
Geleneksel hiyerarşik örgüt, dernek ve partilerin kendi içinde oldukça problemli eklektik ve pragmatik ”politik ekoloji” çalışmalarını gözününe aldığımızda, bu bağımsız bireylerin samimi bir “öz iradeyle” ortaya koydukları küçük küçük farkındalık çabaları (kendi özgünlüğünü ve özgürlüğünü koruyabilirse), zamanla daha büyük bir ekoloji hareketinin potansiyel dinamiği haline gelecektir.
Diyerek, Dersim’de kendi halince farkındalık çalışmaları yürüten doğa ve hayvan hakları savunucusu ve White Paws Dersim kurucusu, Ergün Demir’le söyleşimize geçiyorum.
• Dersim yangınlarından sonra seninle ikinci kez söyleşiyoruz. Ancak bu defa Dersim’in yakıcı başka bir sorunu olan sokak hayvanları konusunu; hayvan haklarını, yaban hayatını, Koronavirüsü, ekokırım faaliyetlerini ve tabii ki White Paws’ı konuşacağız. Evet, ilk olarak Dersim’de sokak hayvanları sorunu ile başlayalım. Dersim’de durum nedir?
İkinci kez Dersim’in yakıcı sorunlarını dile getirme ve kamuoyuna ulaştırma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler. Birbiriyle bağlantılı olmakla birlikte her biri ayrı ayrı yanıtları hakeden uzun bir soruyla başladık. Dilerseniz en can alıcı noktaya değindikten sonra sokak hayvanları konusuna değinelim.
Dersim’de var olan sorun ya da sorunlar oldukça yakıcı. Bundan, elbette sorunu yaratan kurum veya organizasyonlar sorumludur. Ancak sorunlara karşı oluşturulan tepkilerde sorunun kimi zaman bir parçası olabiliyor. Sorunu çözelim derken başlı başına sorun olanlar da var. Bu durum doğa, yaban hayatı ve canlı düşmanlığı yapanların iştahlarını kabartıyor.
Meclisler veya koruma grupları tekil olaylar üzerinden tepkiler yaratıyor. Oysa sermaye sahiplerinin ve siyasi otoritenin Dersim üzerinde uzun vadeli planları var. O nedenledir ki var olan grupların tepkiyi derin, iyi analizler ve sürekli kılması için bir programa ihtiyacı var. Bu her konu için böyle olmalıdır.
Sokak hayvanları sorunu diğerlerine nazaran daha kolay çözülebilir görünüyor. Bunu bizzat yakın zamandaki deneyimlerimden ötürü söyleyebilirim. İlgili kurum belediye fizibilite çalışmasından yoksun bir şekilde kısırlaştırma ve besleme çalışması yapıyor elbette. Sokak hayvanları sayısı ve mahallelere ve bölgelere göre dağılımını araştırmadan, hesaplamadan, toplam dişi köpek sayısını bilmeden yapılan bu çabalar tabloyu ne kadar çözecek bilemiyorum. Dolayısıyla bilinen bir tablo oluşturup hayvanları haklarıyla birlikte koruma gayreti içindeyiz.
• White Paws nasıl gündeme geldi ve bugün nasıl bir çalışma yürütüyor?
White Paws’ı Danimarka’da yaşayan arkadaşım Kirsten Löser ile kurduk. Koronanın olumlu getirisi diyelim. Sokaklardaki içler acısı durum, kurum veya kişilerin anlamlı ancak yetersiz çabaları; bizleri bu sorun üzerinde epeyce düşündürdü. White Paws bu vesileyle doğdu. Bireysel olarak yaptığımız çalışmaları daha ileri boyuta taşıdık. Büyük bir alanda fizibilite çalışması yaparak sorunun büyüklüğünü ölçerek adımımızı atmak istedik. Yaşadığım bölge olan Alibaba mahallesinde çalışmamızı başlatma kararı aldık. Çünkü 2 kişilik bir oluşumun tüm Dersimdeki tabloya yetmesi mümkün değil. Aslında bir taraftan bu alanda nasıl çalışılmalı bunun örneğini yaratmak isterken öbür taraftan sorunumuzu çözecek gerekli desteğe göre diğer mahallelere de ulaşmak gibi hedefimiz var. Mahallemizde ilk fizibilite çalışmamızı yaptık. 80–85 civarında sokak köpeği mevcut, bunun 30’u yavru köpek. 18 civarında dişi köpek var. Yarısı belediye ekipleri tarafından kısırlaştırılmış. 100 civarında ise kedi var. Bu tablo ile;
- Kısırlaştırma
- Sürekli besleme
- Aşılama faaliyetleri ve medikal destekler
- Su oluğu yapımı
- Barınak ve kulübe yapımı
- Sahiplendirme ve bilinçlendirme
çalışmaları konusunda hedefler belirleyerek yol almaya başladık. Kediler üzerinden besleme çalışmaları yürütürken sokak köpekleri üzerinde ağırlıklı olarak durduk. Çünkü onların şartları çok daha zor. 2 sokak köpeğinin kısırlaştılmasında aracı olduk. Sütten kesilme dönemi sonrası kısırlaştırılacak 4 köpek daha var. Sürekli besleme çalışmaları gönüllü dostlarımız ile hali hazırda sürmektedir. Beslemeyi onların yiyecek aramalarına ve sosyal ilişkilerine engel olmamak için belirli miktarlarda yapıyoruz.
Yavru köpeklere aşılama çalışmaları yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Yavru köpeklerin sığınabileceği 2 adet köpek kulübesi yaptık. Bazılarını ise terkedilmiş evlerin odunluklarına taşıdık. Hedefimizde 2 köpek kulübesi yapımı daha var. Su içme oluğu yapma planımız var ve gerekli bütçe oluşturuldu. Yavru köpekleri sahiplendirdik. Elbette mahalle içinde sokak hayvanları konusunda duyarlı olan insanlar var ancak bilinçlendirme çalışmalarımız devam etmektedir. Çocuklar bizlerin yereldeki en büyük destekçileri. Onların kocaman yürekleri ve düşünceleri saf ve taze onları yaptıklarımız konusunda bilgilendiriyoruz.Onlar da ailelerini bilgilendiriyorlar.
Sahadaki çalışmaları ben yönlendirirken finans ayağını Kirsten yönetiyor. Onunla oldukça uyumlu çalışıyoruz. Destekçilerimiz bizi takip ediyor ve çalışmalarımızda ihtiyacımız olan desteği sağlamaya çalışıyorlar. Onlara buradan da sonsuz teşekkürlerimizi iletiyoruz.
• Yerel bir organizasyon yerine neden transnasyonal bir organizasyonu tercih ettin?
Bu sorun üzerinde ortaklaşmaları elbette hedefledik. Ancak var olan grupların yaklaşımları zaten size belli bir çalışma disiplini ve mesajı veriyor. O anlamda sorunu çözmeye çalışırken sorun oluşturmamak adına böyle bir karar aldık. Sahada etkili bir göz ve beceri ile finansmanlığı anlamında çok dilli ve yönlü iletişim, sorunumuzu biraz daha çabuk çözüme kavuşturur diye düşündük. Kendimizi yerele hapsetmek yerine Avrupa’da yaşayan Dersimlilere ve diğer halklardan vatandaşlara da ulaşıp sorunumuzu paylaşmak istedik. Sağolsunlar hedeflerimize onlar sayesinde bir bir yaklaşıyoruz.
• White Paws’ın Dersim’deki hayvan hakları mücadelesi, yalnızca sokak hayvanlarının korunması mücadelesi değil sanırım? Yani yaban hayatındaki canların korunmasını da kapsıyor değil mi?
Lafı dolandırmadan belirtelim. White Paws asıl olarak sokak hayvanlarının sorunları üzerinden kuruldu. Logomuzda da bunu görebilirsiniz. Lakin bu bizim yaban hayvanları için bir şeyler yapmadığımız ya da bir şeyler söylemeyeceğimiz anlamına gelmez. Korona sonrası normalleşme süreciyle birlikte “Yaban hayvanlarını koruyalım sokak hayvanlarına sahip çıkalım” başlıklı bir sempozyum ile sorunu tartıştırmak buralardan mantıklı güçlü hedefler ve yaptırımlar çıkarmayı hedefliyoruz.
• Dersim’de son yirmi yılda yaşanan ekokırım projelerinin ve insan merkezci kontrolsüz yapılaşmanın yaban hayatına etkilerinden bahsedelim birazda?
Kıyı bölgeleri yağma ve talanlarından sonra yeni hedefler arasında Dersim gibi özgün bir doğaya ve yaban hayatına sahip yerler almaya başladı. Elbette iktidar bazı sermaye sahiplerine ve taşeronlara bu talanı ve yağmayı yaptırarak siyasi otoritesini sürdürmeye ve kaybetmemeye çalışıyor. Dersim’i turizm kenti yapacağız diyen belediye başkanı Maçoğlu’ndan tutun bir çok kişi bu turizm sevdasının, hangi tür yağma ve sorunları beraberinde getireceğinden habersiz. Oteller, yeni yollar, yeni işletmeler, yeni iş merkezleri ve fabrikalar beraberinde betonlaşmayı getirecek. Bulundukları bölgelerde yaban hayatını olumsuz etkileyecekler. Atıklar Munzur ve Pülümür suyuna akacak. İnsan sirkülasyonu ve geziler artacak ve yaban hayatının yaşam alanları daralacak. Bölgedeki ekolojik değişim yaşam döngülerine de etki edecek. Şehrin enerji ihtiyacı artacak. Bu da yeni HES’ler demek, yapılaşmalar için taş ocakları demek. Yeşilin azalması demek. Hava kirliliğinin artması demek. Solunum hastalıklarının artması demek… Bunlar durumu anlamak için yeterli örnekler sanırım.
• Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında yaban keçileriyle ilgili çok çarpıcı bir haber yayınlandı. Otobana inen birkaç yaban keçisine bazı Dersimli sürücüler tarafından besleme yapılmaktaydı. Bu kendi içinde biraz paradoksal görünen bu “yardım etme” durumunu bir White Paws aktivisti olarak nasıl değerlendiriyorsun?
Yaban hayatına yapılacak en büyük katkı onları kendi doğal yaşam alanlarında rahat bırakmaktır. Domuzlara ya da dağ keçilerine ekmek ya da yiyecek vermek iyi niyetle yapılmış olsa dahi olumsuz bir davranıştır. Onların alışkanlıklarını etkileyerek onları daha çok tehlikenin içine çekmektir bu. Bunun gibi şeylerin yaşanmamasını umut ediyoruz. Tarihe dağ keçisini ve domuzu evcilleştiren Dersimlilerdir notunu düşmeyelim bi zahmet 🙂
• Gelelim Koronavirüs’e… Nihayet bu virüsle birlikte insanın ekosistemle olan tartışmalı ilişkisi daha bir öne çıkmış oldu. Senin de bildiğin gibi Koronavirüs hayvan popülasyonlarına yapılan insan müdahalesinin bir sonucu olarak gündeme geldi. Özellikle yaban hayvanların yasal-yasadışı hayvan tacirlerince ele geçirilip pazarlanması bu salgını yaratan en önemli etkenlerden biri olarak değerlendirilmekte. Nitekim virüsün nesli tükenmekte olan pangolinlerin* avlanması ve ya insan etkileşimi sonucu bulaşmış olabileceği açıklandı. Bu konuda sen neler söylemek istersin? Kendi kendimize yarattığımız bu büyük insanlık felaketinde can bedeli ödediğimiz diyet borcu, bundan sonra yaban hayvanları ve yaşam alanlarını özgür bırakmamızı sağlayacak mı sence?
İnsanlar hayvanlar aleminin yüz karasıdır. Sosyal ilişkileri karmaşık ve makyevelisttir çoğu zaman. Sadece avcılığın tetiklediği bir durum olarak görmemek gerekir. Elbette biyologlar, mikrobiyologlar, biyokimyacılar ve daha bir çok bilim insanı sermayenin güdümünde değil de yaşamın yanında yer alırlarsa bu felaketleri bir daha tetiklememiş oluruz. Bununla ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bu yaşam mücadelesinde sermaye ile cisimleşen emperyal kapitalist mantık sürekli değirmenine su taşımayı biliyor. Talanları, yıkımları ve sorunlarından bile para çıkarmayı becerebiliyor. Dünyadaki her varlığın en büyük tehditi sermayedir. Ondan kurtulmadıkça bütün canlıların yaşamı tehlikedir.
• Koronavirüsle birlikte yaşadığımız sosyal tecrit koşulları insanı adeta otoritelere muhtaç hale getirdi. Daha doğrusu, otoriteler bu süreci daha otoriter bir kontrol sistemi için fırsata çevirdi. Sistemden kaynaklı ekolojik sosyal sorunlara karşı gelişen toplumsal tepkiler otoriteler için önemli bir açmaz halindeyken Koronavirüs sanki bu açmazın işini kolaylaştıran bir ivme yarattı.İ nsanlar adeta bu sorunlardan ve tepkilerden uzaklaştırılıp otoritelerin mutlak disiplin ve talimatlarına itaat eder hale geldi. Ancak öte yandan bu durumu farkeden sosyal dayanışma grupları bu otoriterleşmeye karşı alternatif çalışmalar yürüterek sistemin otoriteye mutlak itaatinin dışına çıkan farkındalık ve dayanışma biçimlerine yöneldiler. Sen bir sosyal dayanışmacı olarak Dersim de bu süreci nasıl karşıladın?
Uzun yorum içeren soruları seviyorum. O nedenle şöyle başlayayım. Otoriteler her zaman krizi fırsata çevirme eğiliminde hareket ederler. Son yıllarda otoritelere ve iktidarlara olan güven oldukça sarsılmıştı elbette. Latin Amerika ülkelerinde korona krizi öncesi toplumsal isyanların kıvılcımları yakılmıştı.
Korona salgını ile birlikte otoriteler dışındaki herkes refleks olarak evlerine çekildiler. Bu onlar için bulunmaz nimetti. “Nefes aldık” diye düşünmüş olabilirler. “Devletiniz sizi korur” reklamları hızla akmaya başladı. İlk kurtarılacaklar listesinde sermaye sahipleri olunca elbette halklar otoritelerin iki yüzlülüğünü kısa süre sonra görmüş oldu. Türkiye’den örnek verecek olursak; sokakları boş bulanlar ihaleler, rantlar peşinde koşarak doğanın, yaban hayatının canına okudular. Sadece Türkiye’de ekolojik yıkım ve talanın haritası yayımlansa binin üzerinde yıkım ve kıyım projesinin hayata geçirildiğini ve geçirilmek üzere olduğunu görebiliriz.
İnsanlar ise otoritelerin, sermayenin kurtarma planını açıklamasıyla beraber ister istemez kendi örgütlülükleri ile dayanışma birliktelikleri kurdular. Sadece dayanışmadan gelen güçlerini göstermediler üretimin ne derece önemli olduğunu da gösterdiler. Sermayeye farkında olmadıkları grev silahıyla diz çöktürebilirler. Hayatta can alıcı bir noktada olup da bunun bilinciyle hareket edememek insanı kahrediyor. Dolasıyla ezilenler cephesinden krizi fırsata çevirememe handikapı sürüyor. Bunun aşılması ise uzunca yıllar alacak gibi gözüküyor.
Salgın olsun olmasın Dersim ezelden beridir Ankara merkezli otorite ve onun özel politikaları ile yönetilmektedir. Askeri ve siyasi politika her fırsatta öncelikli uygulanır. Bu zamana kadar nice beyaz eşyalar, makarnalar, kömürler dağıtıldı. Halkın Ankara’ya tepkisi bellidir. Yine de otoritenin iş ve sermaye şerbetiyle, siyasi nüfuz gayretinin tam gaz devam ettiğini söyleyebiliriz. Halk HDP-Belediye-CHP ve valilik üzerinden yürüyen iktidar arasında yaşam yolcuğuna devam ediyor.
• Bundan sonraki süreç hayvan hakları ve doğa koruma mücadelesinde Dersim’de sence nasıl bir sonuç doğurur? Bu konuda bir öngörün var mı?
Tepkiler genellikle partilerin varsa çevre ve hayvan hakları komisyonları üzerinden ve bizim gibi bağımsız hareket eden kişiler üzerinden kamuoyuna yansıyor. Tabii ana ekseninde onların (CHP-HDP-SMF ve diğerleri) yer aldığını söylemeliyiz. Bu siyasi çevreler politik olarak barışıklarsa ortaklaşma bir süre tepkisini mantıklı bir şekilde ortaya koyuyor. Ne zamanki küslerse ortak hareket zayıf olarak kendini gösteriyor. Bağımsız hareket edenlerin çabaları ise popülarite ve basın duvarına çarpıp çoğunlukla cılız kalıyor. O nedenle bundan sonraki süreçte biz çevrecilerin ve hayvan hakları savunucularının işi gerçekten çok zor.
Bu partiler ile paralel hareket edip ama şu oteli yapacağım diyen de var, şu işletmeyi açacağım diyen de var. Onların öncelikle kendi aralarındaki bu çelişkileri çözmeleri gerekiyor. Doğadan ve yaban hayatından yana mısınız yoksa paranın peşinde misiniz?
Bizler bu karmaşık ilişkiler içinde sizin gibi gerçek çevre ve hayvan dostu gazeteciler sayesinde sesimizi yükseltmeye çalışıyoruz. Sesimize ses olduğunuz için teşekkürler.
White Paws
Facebook: WhitePawsStrayHelpDersim