Kır­man­ciye, Kürt ve Ermeni etnisite­si olarak bili­nen Der­sim (ori­ji­nal adıy­la, Des­im), bu etnik kim­lik­lerinden ötürü mev­cut otokratik devlet geleneğinin ekonomik-askeri ‑poli­tik bürokra­sisi ile sürek­li baskıladığı, ayrıştırdığı kırım­lara yıkım­lara uğrat­tığı ve nihayet bugün neo-lib­er­al poli­tikalar ile yeni tahakküm biçim­ler­ine tabi tut­tuğu dört dağ arasın­da beş vadili bir yur­dun adıdır.

Özel­lik­le son 10 yıl­da Dersim’de yaşanan kalkın­ma ve kentsel dönüşüm, pro­jeleri, böl­genin kendine has ekolo­jik sosyal demografisinde olağanüstü karşı müde­haleleri gün­deme getir­di. Kentin otan­tik dokusu, mod­ern kent yaşamı albenisiyle, beton’a endek­sli ver­ili bir yaşamın tahakkümüne bırakıldı. Der­sim için söylen­miş o ünlü sözle söyle­mek gerekirse,“Dersim’e sefer olunur, Zafer olun­maz” sözünün üzer­ine de, ade­ta ağır bir beton döküldü. Son­radan görme bir şevk­le ve kab­ul­lenişle başlayan bu bet­on­arme itkiyi tek başı­na mod­ern bir kent pro­je­si olarak değer­lendirmek, büyük bir yanıl­gı olur. Bu yeni sosyal yaşamın beton ağır­lığının altın­da, Dersim’in toplum­sal yaşamın­da­ki tar­i­hi sosyo kültürel, ruh­sal, poli­tik aidiyet­leriyle ve mağ­duriyet­leriyle olan ilişk­isi (ve çatış­ması) yatıy­or kuşkusuz. Nitekim bu, başlı başı­na bir inceleme konusudur.

Der­sim’de suni bir şek­ilde oluş­tu­ru­lan ekonomik kalkın­ma, kentin, kıra karşı üstün­lüğü, kent­te­ki artan nüfus yoğun­luğu kentin ekonomik yaşamın merkezi olması, ve bunun yarat­tığı ilişk­il­er, Der­sim’in demografisinin bir devlet poli­tikası olarak yeniden diza­yn edilmesi­ni de beraberinde getir­di. Ama devletin asıl üzerinde çalıştığı şey, Der­sim’in altın­da­ki ve üstün­de­ki bakir eko­sis­tem­lerin devletin bölgede­ki ekonomik poli­tik askeri planın­da­ki rolüdür.

dersim tunceli

Özel­lik­le Dicle ve Mun­zur suyu­nun strate­jik kon­trolü eks­eninde geliştir­ilen baraj pro­jeleri, devletin gele­cek­te Ortadoğu’ya dönük olası  su savaşlarının en önem­li cay­dırıcı şan­taj silahları olarak tasarlanmakta.

Dolayısıy­la Der­sim’in önce­lik­le su kay­nakların­dan gelen çok yön­lü öne­mi, devletin sis­tem­atik bir şek­ilde üzerinde çalıştığı “kentsel dönüşüm” pro­jeleriyle de doğru­dan ilintilidir.

Suyun etrafın­da geliştir­ilen bu yeni kentleş­menin ana kay­nağı olan beton, Der­sim insanının ade­ta zaruri toplum­sal ihtiy­acı haline getirilmiştir.

Hızlı ve seri bir şek­ilde üretilebilme­si, ileri teknolo­ji gerek­tirmeme­si, strük­türel ve yangı­na karşı dayanık­lı bir malzeme olması nedeniyle beton, ken­di eks­eninde yarat­tığı sek­törel ilgiyle bir­lik­te hızla yaygın­laştı; kent­de­ki yoğun­laş­manın ve konut soru­nunun en doğru­dan çözümü ve daha da önem­lisi, şehrin finans sek­töründe iştah açıcı, bir fır­sat para­me­tre­si olarak görüldü.

Dersim’deki bu bet­ona odak­lı gelişmede Son 25 yıl­da ülke genelinde yaratılan beton impara­tor­luğunun da çok doğru­dan bir payı vardı kuşkusuz.

Öyle ki uzak kıraç diyarlar­da­ki en el değmeyen arazil­er bile bu gözü dön­müş yapı betonşör­lerinin (müteah­hit­lerin) göz­lerinden hiç kaçmadı.

İst­anb­ul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi metropollerde büyük hold­in­gler­le başlayan megak­ent pro­jeleri, zaman­la cebinde hazır kara parası, teşvik kre­disi (ve hile­si) büyük küçük yeni müteah­hitler ordusu tarafın­dan kısa zaman­da bütün şehirlere, kasa­balara ve dahi en ücra köylere kadar yayıldı.

Kentsel dönüşüm pazarı öyle iştah açıcı bir hale gel­di ki, bakkallar ve nal­burlar bile kendi­leri­ni mahal­lenin ya da köyün baş müteah­hi­ti ilan ettiler.

Bu kon­trol­süz, usul­süz kara mizah beton döngüsü, öyle­sine bir toplum­sal hafıza­sı­zlığa neden oldu ki, onu en iyi test eden deprem­lerin tra­jik etk­isi bile kar etmedi.

Başa dön­ersek, tıp­kı diğer kentlerde olduğu gibi, Dersim’de de kentsel dönüşüm ya da kalkın­ma pro­jeleri etrafın­da (TOKİ ve Fırat Kalkın­ma Ajan­sı gibi devlet odak­lı emlakçılık depart­man­ları baş­ta olmak üzere) beton­laş­maya endek­sli sözde mod­ern bir yaşam inşaa edilm­eye baş­landı. (Bura­da şunu da unut­ma­mak lazım, bu çarpık dönüşümde küçük de olsa, kentin Almancılarının da bir katkı payı var.) Özel­lik­le tur­izme dönük pro­jelerin çarpık­lığının insan­lar­da yarat­tığı bil­inç kırıl­ması, onları giderek ekolo­jik dünyaların­dan, uza­k­laştır­mak­ta ve yabancılaştırmakta.

Dersim’de Ekonomik kalkın­ma denilen ekolo­jik paradoks, Mun­zur suyu­nun ticar­ileştir­ilme­si amaçlıy­la böl­g­eye kuru­lan , Mun­zur Su AŞ baş­ta ola­mak üzere, bölge baraj, hidroelek­trik santral­leri (HES) ve özel­lik­le de bet­ona endek­sli kentsel döngünün ana kay­nağını oluş­tu­ran taş ocak­ları ile paradok­sal bir süreç yaşıyor.

Coğrafi bakımın­dan doğu­dan kıs­men Peri Suyu, kuzey­den Mun­zur Sıradağları, batı­dan Fırat Nehri, güney­den Murat Nehri ile çevir­ili bu bereketli bakir kut­sal sular, dağlar ve ağaçlar diyarı, yukar­da sıral­adığım pro­jel­er eks­eninde, imtiyaza day­alı yağ­macı bir ekonomik kalkın­manın esareti altında.

Özel­lik­le gözelerin olduğu korun­ması gereken kut­sal bölgeye yapıl­ması plan­lanan tur­izm pro­jeleri, Der­sim halkının yüz yıl­lara day­alı inanç kültürününü doğru­dan tehdit etmekte.

Mun­zur Gözeleri ya da yöre halkının dey­imiyle Mun­zur Baba, Der­sim Ovacık sınır­ları içerisinde yer alan, Mun­zur Çayı’na hay­at veren su kay­nağı. Kırk göze­den çıkan oldukça soğuk bir kay­nak suyu. Mun­zur Çayı’nın başladığı yer. Her yıl bin­lerce insanın ziyaret ettiği Mun­zur Gözeleri, Der­simlil­er tarafın­dan kut­sal kab­ul edilen önem­li bir ziyaret­gahların­dan biridir.

Devlet destek­li Fırat Kalkın­ma Ajansı’nın hazır­ladığı ve geçtiğimiz Şubat ayın­da imza­lanan “Mun­zur Gözeleri Koru­ma Önce­lik­li Rekreasy­onel Peyzaj Projesi”nde, bir amfi tiy­a­tro, çocuk oyun alanı, yak­laşık 20 kişi­lik bir mis­afirhane, man­gal ista­sy­onu, mesire alanı ve müze gibi yapılar yapıl­ması planlanıyor.

Söz konusu pro­jenin böl­genin dokusuna zarar vere­ceği ve geri dönüle­mez tahri­b­at­lara yol aça­cağı kaygısını taşıyan Tunceli Baro­su ve Ovacık Belediye­si ile dernek ve ibadet kuru­luşları olmak üzere birçok kurum pro­jenin der­hal askıya alın­masını talep ettil­er. Ancak devle­tle iç içe gecmis bu yer­el ve uzan­tılı finans cevrelerinin doy­mak bilmez kar hırsı, bölge halkının bu uyarılarını duy­maz­dan geldiği gibi, Der­sim’i dört mevsim, dört bucak van­tu­zla­maya, eşele­m­eye, kemirm­eye devam etmekteler.

Eğer bu gidişatın önüne geçile­mez ise, yakın gele­cek­te Dersim’in korun­ması gereken kut­sal dağları, taşları, suları, hay­van­ları, orman­ları ve ziyaret mekan­ları tama­men bu hay­dut­luğun yarat­a­cağı cehen­nem­lere dönüşecektir.

Yani, Mun­zur Vadisi, sahip olduğu endemik fau­na-flo­rası ve doğal kay­naklarıy­la bir­in­ci derece doğal sit alanı ilan edilme­si gerekirken imtiyaza day­alı bir yağ­macılığın kur­banı olacaktır.

Nitekim, HES’ler sebe­biyle Peri Vadisi’nin eko­sis­te­mi büyük zarar gör­müş çeşitli flo­ra ve fau­na tür­leri olum­suz olarak etk­ilen­miş ve geniş anlam­da telafisi mümkün olmayan zarar­lara yol açmıştır.

Der­sim Kültürel ve Doğal Miras Gir­işi­mi sözcüsü Avukat Barış Yıldırım’ın dile getirdiği gibi, “Avrupa’nın Yaban Hay­atı ve Doğal Yaşa­ma Ortam­larını Korun­ması Sözleşme­sine göre, bu böl­gel­er insan etk­ileşimine maruz bırakıla­maz. Yaban hay­atı eko­sis­tem alan­ları­na tur­is­tik tesis yapıla­maz. Bölgede baş­ta yaban keçisi, çen­gel boynu­zlu dağ keçisi, vaşak gibi kesin koru­ma altın­da bulu­nan pek çok tür bulunuy­or. Ayrı­ca bir de mil­li park var. Ayrı­ca Dinar Havza­sı bir eko­sis­tem alanı. Yaban hay­van­ları o bölgede yaşıy­or. Burası bir vadi aynı zaman­da. Her ne kadar ‘Şehir merkezine uzak’ denilse de burası en kıyı­da­ki mahall­eye 100 metre uza­k­lık­ta. Dolayısıy­la yapıl­mak iste­nen tesis huku­ka aykırıdır”

DERSİM’İN EKOLOJiK KUTSAL DOĞASINI KEMİREN TAŞ OCAKLARI

Dervişler Ozanlar Diyarı Milli (Mulu) Köyünde Taş Ocağı’na Karşı Direniş
Betonşör bir haydutluk hikayesi

Geçtiğimiz yıl­lar­da HES’ler, bara­jlar, maden pro­jeleri ve orman yangın­larıy­la gün­deme gelen Der­sim, şim­di de taş ve kum ocak­larıy­la mücadele ediyor.

Örenönü Tabi­at Parkı içinde bulu­nan Mil­li Köyü, Alevi/Kızılbaş inancının en önem­li yer­lerinden biri. Köy ile şehir merkezi arasın­da neredeyse 15 yıldır bir taş ocağı işletiliy­or. Çok uzun yıl­lar köyün gir­işin­de­ki mezarlığa yakın bir alan, çöp dökme alanı olarak kullanıldı.
Der­sim şehir merkezine yak­laşık 6 kilo­me­tre uza­k­lık­ta olan Mil­li Köyü sınır­ları içinde 2006 yılın­da müteah­hit Erdal Gün­taş ve ortak­ları tarafın­dan bir taş ocağı açıldı. Taş ocağı şehir merkezine yak­laşık 4 kilo­me­tre, köye ise yak­laşık 2 kilo­me­tre uzaklıkta.

dersim milli

Daha önce aynı köyde açıl­mak iste­nen iki taş ocağı köylü­lerin tep­kisi üzer­ine iptal edildi.

Hali hazır­da köyün coğrafi yapısını boza­cak yeni plan­la­malar da mev­cut. Mil­li ile Keyşan ve Kemer köy­leri arasın­da çöp ve atık­lar­la ilgili bir pro­je var. Diğer bir pro­je ise köyün için­den geçir­ile­cek, ihale­si yine taş ocağını işleten Erdal Güntaş’a ver­ilen Der­sim-Erz­in­can yol projesi.

Köylüler, köyün bu şek­ilde yıkı­ma uğratılarak yok edilmesi­ni istemiy­or. Bugüne kadar fark­lı plat­form­lar­da mücadele ver­ilme­sine rağ­men, kent­te­ki yer­el yöne­tim­ler­den, mil­letvekil­lerinden ve siv­il toplum örgüt­lerinden de yeter­ince duyarlılık görememişler.

Köy, Ale­vi inancın­da önem­li bir yeri olan ziyaret yer­lerinin ve evliyaların yer aldığı bir köy. Ale­vi inancın­da doğa, inanç ve ziyaret alan­ları bir bütün­lük içinde önem arz ediyor.

Müteah­hit Erdal Güntaş’ın işlet­tiği taş ocağının bir yanın­da ozan Silê Qiz’in mezarı ve Mesela Dewres mezarı, diğer tarafın­da ise Vile Jêlê ziyareti yer alıy­or. Maale­sef, iki ziyaretin arasın­da­ki tüm arazi çöle dönüştürülmüş, yol­ları kesilmiş durumda.

Ayrı­ca, geçmişte taş ocağın­dan yuvar­lanan taşlar mezar taşlarını kır­mış, tabii tep­ki çek­memek için şir­ket yetk­ilileri kırılan mezar taşlarını onarmış.

Köyde yer alan ziyaret ve dervişler­den bazıları, Dewre­si Miliz, Sul­tan Paysa, Qere Hey­der, Dewrese Dawud, Kures, Kalê Sipê, Qal­en­der Bava, Bağır Bava, Vilê Jêle, Tayê Jarê, Mezela Bapirû, Şix Silê­man olarak sıralanıyor.

Tep­kil­er üzer­ine Aralık 2015 tar­i­hinde taş ocağını işleten Erdal Gün­taş, medyaya da yan­sıyan bir açık­la­ma yaparak, taş ocağının çevr­eye verdiği zarar­dan ötürü 2017 yılın­da kap­at­a­cağı yönünde bir taah­hütte bulun­du. Bu sözün üzerinden de yıl­lar geçmiş olması­na rağ­men halen taş ocağı kap­atılmış değil. Şu anda uydu­dan dahi görülen geniş bir alan çöle çevrilmiş durumda.

Hat­ta aynı yere karay­ol­ları beton şan­tiye­si açıldı. Bu şan­tiye de malze­meyi bu taş ocağın­dan alıy­or. Dağlar delik deşik edil­di, orman, bit­ki örtüsü, diğer can­lılar yok oldu, vadide­ki yer­altı suları kir­letil­di. Bir toplumun inanç alan­ları, kültürel mirası, toplum­sal belleği paramparça edil­di. Geriye müteah­hidin de para kazan­ma hırsının bir sonu­cu olarak taş ocağının tahri­b­atı, tozu, kiri kaldı.

Geli­nen son nok­ta­da ise, Tunceli Belediye­si ile Doğan İnşaat’ın sahibi Erdal Gün­taş arasın­da yapılan pro­tokolle, taş ocağının Kasım 2020 tar­i­hine kadar faaliyet­ler­ine devam etmesi kararı alındı.

Pro­tokole göre, Mil­li Köyü mevkinde bulu­nan taş ocağı bu tar­i­ht­en son­ra kaldırıla­cak. Ancak Köylüler ken­di rızaları­na başvu­rul­madan gerçek­leştir­ilen bu pro­tokollere karşı çık­mak­la bir­lik­te, hak­lı tale­p­lerinin bir an önce ilgili ekolo­ji kurum­ları tarafın­dan oluş­tu­ru­lan bağım­sız bir kurul tarafın­dan çözüme kavuş­tu­rul­masını istiyorlar.

Mil­li köyü sakin­leri kapalı kapılar ardın­da gerçek­leştir­ilen bu pro­tokoller­le ilgili yap­tık­ları açık­la­ma­da tep­ki­leri­ni şöyle dile getirdiler:

Kam­pa­nyayı başlat­tığımız­dan beri kurum ve par­tilere, bası­na, sanatçılara yöne­lik destek talebimiz oldu. Han­gi düşünce­den olur­sa olsun kurum­lar ve par­ti­ler­im­ize yak­laşım­da has­sas davrandık. Ancak son gün­lerde yapılan tüm kurum açık­la­maların­da, müteah­hitin ismi kul­lanıl­mak­tan imti­na edildiği gibi birçok şey ard arda sırala­narak asıl konu muğlak­laştırılıy­or. Bazı açık­la­malar­da köyümüzün ismi bile ver­ilme­di, genelleştir­il­ince asıl tavır konul­ması gereken durum da görün­mez kılın­mış oluy­or. Bek­len­timizin olduğu kurum­lar­dan HDP’nin yap­tığı açık­la­ma da, hiçbir güvence­si olmayan, sorunu çözmek­ten uzak bir açık­la­madır. Taş ocağın­da çalışan bazı bireyler de, HDP’nin adını kul­la­narak köylüler üzerinde baskı kur­maya çalış­mak­tadır. Bunun sorum­lu­luğun­da onlara aittir.

Son olarak, Der­sim Belediyesinin, taş ocağı sahibi şir­ket ile yap­tığı pro­tokol için kimin­le, han­gi köylüler­le görüşülmüştür? Neye, han­gi tale­plere daya­narak böyle bir pro­tokol yapılmıştır?

Her kurum, par­ti, taş ocağı sahibi ile görüşüp kend­ince karar­lara varıy­or ancak köylülere, kam­pa­nya yürütücü­ler­ine tale­p­leri neden sorul­muy­or ya da baş­tan beri dile getir­ilen tale­pler görülmüy­or. Halkın, köylü­lerin, kam­pa­nya yürütücü­leri ile görüşülme­den nasıl böyle bir karar alınıyor?

Bu açık­la­malar da şehirde yaşanan duru­mu gözler önüne seriy­or. Bunun takdiri­ni de hal­ka bırakıyoruz.

Ancak bu aşa­madan son­ra ekolo­ji kurum­larının bu duru­ma müdahil olarak bu soru­nun çözümünde rol üstlen­meleri­ni talep ediyoruz.

Tale­p­ler­im­iz nettir :

    • Taş ocağı der­hal kap­atıl­malıdır. Bunu da ekolo­ji kurum­ları güvence altı­na almalı.
    • Bu duru­mun muhatabı olan müteah­hit köylülere söz ver­meli, basın önünde açık­la­ma yapmalıdır.
    • Taş ocağı kap­atıldık­tan son­ra yıkı­ma uğratılan yer­lerin tekrar­dan ağaç­landırıl­ması üzer­ine bir takvim oluşturulmalı.
    • Ağaç­landır­ma, bu işin uzman­ları­na soru­larak, taş ocağı yeri toprak­la doldu­ru­larak yapılmalı.
    • Yok edilen Kemere Kunk vadisinin çalı­nan suyu Mezela Dewres’e getirilmelidir.
    • Ayrı­ca bun­dan son­ra köyümüzde hiçbir pro­je yapıl­masını istemiyoruz.

Bu taş ocağın­dan malzeme satın aldığı için köyümüze kuru­lan Karay­ol­ları beton şan­tiyesinin de kaldırıl­masını talep ediyoruz.
Şimdiye kadar olduğu gibi bun­dan son­ra da gerek devlet odak­lı gerekse yer­el işlet­meci­lerin doğayı yıkı­ma uğratan çalış­malarının hep­sine karşı mücadelem­iz devam edecek.

Mil­li Köylüleri

Der­sim’in eko­sis­tem­i­nin korun­ması mücade­le­si, ken­di içinde tartış­malı pek çok Sorunu barındır mak­la bir­lik­te olum­lu huku­ki sosyo ekolo­jik kazanım­ları da var elbette.özellikle bara­jlara ve HES’lere Karşısı yürütülen kam­pa­nyalar, huku­ki kazanım­lar, Dersim’in tar­i­hi kültürel, ekolo­jik ve sosyal dokusu­nun korun­abilir olduğunu göstermiştir.

O halde aynı ekolo­ji sosyal bileşen­leri bugün neden taş ocak­ları konusun­da aynı toplum­sal duyarlılığı göstermiyorlar?

Der­sim merkezine sadece 2 km mesafede­ki Mil­li köyünde yıl­lardır göz göre göre ekokırım yapan taş ocağını, 2015 yılın­da ade­ta şov yaparcası­na, Fransa’daki COP21 kon­fer­an­sı­na da gön­der­mel­er yaparak, 2017’de kap­at­a­cağını açık­layan, ama aradan 5 yıl geçme­sine rağ­men ekokırı­ma devam eden Erdal Güntaş’ın bu katliamını neden hala görmez­den gelmekteler?

Mil­li Köyü sakin­lerinin bugüne kadar ki çağrıları­na, uyarıları­na neden yanıt vermediler?

Dahası,Köylülerin,“Taş ocağı kap­atıl­sın” adıy­la başlat­tık­ları kam­pa­nyaları­na neden hala katılım göstermiyorlar.?

Beş yıldır bu Ocağın kapan­mayışını neden kendi­leri için bir sorun haline getirmediler?

Taş ocağı sahibi ile bu çevrelerin baş­ka bir ilişk­isi mi var?

Bu gizem­li ses­si­zliğe daha ne kadar devam edecekler?

Bu soru­lar acilen ceva­p­lan­mayı bek­liy­or. Bu paradok­sal durum­ların açığa kavuş­tu­rul­ması gerekiy­or. Mil­li köyü halkının mağ­duriyeti, bütün Der­sim­lin­in mağ­duriye­tidir. Baş­ta mev­cut belediye başkanı Maçoğlu ve HDP il yöne­ti­minin sözde sorunu çözmek adı­na, Mil­li köyü halkının iradesi­ni hiçe sayarak gerçek­leştirdik­leri kapalı kapılar ardın­da­ki pro­tokol gir­işim­leri, hak­lı olarak son derece şüphe­li bir algı yaratmıştır.

Son zaman­lar­da taş ve kum ocak­larının doğa üzerinde­ki tahri­b­atının tartışıldığı belir­tilen açık­la­ma­da söylenen:

İl örgütümüz, Pülümür suyu üzerinde kum ocak­ları ve Mili köyüne yakın taş kır­ma ve kum eleme tesis­ler­ine karşı başlatılan imza kam­pa­nyası­na dair, işlet­mecisiyle görüşme yap­mış ve olum­lu sonuçlar almıştır. Taş ocağı işlet­mecisi, halkımızın tale­p­ler­ine olum­lu cevap vermiştir”
HDP Der­sim İl Yönetimi

 

Belediyem­izin doğaya bakış açısı ve yöre halkının tale­p­lerinden kay­naklı olarak uzun zaman­dan beri Doğan İnşaat yöne­ti­mi ile yapılan görüşmel­er sonu­cun­da Doğan inşaa­ta ait bu taş ocağın­da bulu­nan kır­ma eleme bölümünün kaldırıl­ması ve böl­genin yeşil­lendiril­erek doğal karak­ter­ine kavuş­tu­rul­ması konusun­da belediyem­iz ile Doğan inşaat yöne­ti­minin görüşmeleri olum­lu sonuçlan­mış ve Kasım 2020 ‘de bölümün kaldırıl­ması­na karar verilmiştir”.
İmzalar: Belediye Başkanı, Fatih Mehmet Maçoğlu, Doğan inşaat Sanaayi ve Lim­it­ed Şir­keti, Erdal Güntaş

Bu soru­nun Mil­li Köyü halkının rıza­sı, irade­si olmak­sızın çözüle­meye­ceği çok açıktır.

Der­sim’de­ki ekolo­jik sosyal sorun­ların Mil­li köyünde yaşanan bu ekokırım­da olduğu gibi son derece kon­trol­süz ve engel­siz bir hızla iler­lemesinde, merkez belediyenin eski ve yeni yöne­tim­leri de dahil, bölgede­ki sol siyasi par­ti ve gru­plar ile “çevre­ci”, “doğa koru­macı” dernek ve klü­pler arasın­da var olan paradok­sal dere­cede çelişk­ili ego-ikti­dar kav­galarının da çok büyük bir payı olduğunu vur­gu­la­mak gerekiyor.

Des­im’de derviş­lerin, deng­be­j­lerin ocağını yıkan bu gözü dön­müş hay­dut­lar ve onların rezil sofraları­na diz kırıp, sus pus otu­ran­lar bu kir­li, günahkar ekokırım’ın suç ortaklarıdır.

Bu kut­salı­na, toprağı­na suyu­na, hay­vanı­na ve insanı­na karşı sınır tanı­maz yabancılaş­ma, bu ken­di ego­sun­dan baş­ka hiç bir değeri kalmamışlık, umarız en kısa zaman­da Mil­li köyü halkının hak­lı tale­p­lerinin etrafın­da nihai bir çözüme kavuşturulur.

 

Mil­li köyü sakin­lerinin yürüt­tüğü imza kam­pa­nyası devam etmek­te­dir: buradan imza­laya­bilir, Twit­ter’­da @DersimKoyMilli hesabın­dan izleye­bilir ve destekleyebilirsiniz.

Silo Qiz

Silo Qiz


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.