Mev­cut ekolo­jik sosyal krizin şid­de­ti artık sorgu­lana­maz bir gerçek­lik olarak 21. yüzyıla damgasını vur­muş­tur. Teknolo­jiyi doğal dünyaya karşı insan merke­zli karşı konul­maz bir güç olarak revize eden endüstriyel hay­dut­luk, nihayet bütün bir yeryüzünü bugünkü “son büyük felaket“in eşiğine getir­di. Kap­i­tal­izmin doğasın­da olan her ne pahası­na olur­sa olsun büyü­menin saç­ma zorun­lu­luk­ları tarafın­dan yön­lendirilen biyos­ferin insan­lık tarafın­dan yok edilme­si, kar­bon emisy­on­ları, biy­oçeşitlilik kay­bı, okyanus­ların asitlen­mesi, su kay­naklarının tüken­mesi veya kimyasal kirlilik açısın­dan birkaç kri­tik eşiğe ulaştı veya asıldı. Tüm dünya­da hava felaket­leri giderek gün­de­lik hay­atımızın bir parçası olmaya başladı…

Küre­sel sis­tem kri­z­leri ve çözüm­leri ile ilgili konu­ları kap­sayan araştır­malarıy­la tanı­nan ingiliz araştır­ma­cı gazete­ci Nafeez Ahmed’in belirt­tiği gibi, “NASA tarafın­dan kıs­men yayın­lanan yeni bir çalış­ma, toplum­sal eşit­si­z­lik­lerde ve aşırı tüke­timde radikal bir değişime doğru hareket etmezsek, yakın bir çöküş uygar­lığımızı tehdit etmek­te”. Bu tür üzücü eğil­im­lerin “saldır­gan” ve “sosy­opatik” bir insan doğasının içsel bir sonu­cu olduğu sonu­cu­na var­mak yer­ine, man­tık­lı gözlem­cil­er muhteme­len bu eğil­im­lerin genişlemesi­ni kap­i­tal­ist sis­temin baskın­lığı ile ilişk­ilendirme­lidir. Çünkü, Oxfam’ın Ocak 2013’e kadar uzanan bir rapor­da belirt­tiği gibi, dünyanın en zen­gin 85 kişisi insan­lığın yarısı kadar zengin­liğe sahip‑3.5 mil­yar en fakir insan-90 şir­ket­leri, sanay­ileş­menin başlangıcın­dan bu yana üretilen CO2 emisy­on­larının üçte ikisin­den sorum­ludur. Dolayısıy­la, bu şaşırtıcı ista­tis­tik­lerin kanıt­ladığı gibi, ekolo­jik ve iklim kri­z­leri, kap­i­tal­izmin üret­tiği ve tüm dünyada­ki hükümetler tarafın­dan onay­lanan aşırı güç ve zengin­lik kon­santrasy­onuna karşılık gelir. Gele­cek­te fos­il yakıt­lar olmadan yaşaya­bilmek için bugün alter­natif olarak sunulan biy­ote­knolo­jil­erde dahi, mev­cut hastalık­lı sis­temin ana kod­larının dışı­na çık­mak gerekiyor.”

Ancak bu süreç bile ken­di içinde çok paradok­sal görünüy­or. “Şöyle ki, önce­lik­le ener­ji tüke­ti­minin beşte biri­ni, nihai ener­ji üre­ti­minin ise üçte biri­ni tek başı­na gerçek­leştiren taşı­macılık sek­törünün tama­men bioy­akıt­la çalış­ması gerekir. Bunun için mev­cut sis­temde fiy­at­lar baz alındığın­da dünyanın tüm ekilebilir arazi­lerinin biy­oy­akıt üre­timine ayrıl­ması gerekir. AB şu an sahip olduğu ekilebilir arazisinin yüzde 94’ünü bu işe ayır­mak zorun­dadır. Geriye bütün nüfusu besle­mek için yüzde 6’lık bir alan kalır. Yani Avru­pa’­da­ki ekili arazil­er sadece taşı­macılık için gereken yakıtı karşıla­maya zar zor yete­cek­tir. Ener­ji bitk­i­lerinin ekimine yer açmak için Ama­zon­lar’­da ve diğer ben­z­er ülkel­erde yakıp yakılan orman­ların neden olduğu kar­bon bor­cu­nun biy­oy­akıt kul­lanımıy­la geri öden­mesi için (en iyimser koşullar­da bile) çok ama çok uzun yıl­lar gerek­mek­te­dir. Devasa boyut­lar­da­ki ekili arazi ihtiy­acı, beslen­me için gereken arazi soru­nunu doğu­ra­cak­tır. Bu da büyük bir AÇLIK krizine neden ola­cak­tır.” İşte büyük PARADOKS!..

Devam ede­lim. “Sanay­ileş­menin başlangıcın­dan bu yana, sanayi önce­si dönemde­ki kar­bon stok­larının yüzde 5’ini ancak tüket­miş durum­dayız. Eğer geri kalanı kon­trol­süz bir şek­ilde çıkarılır­sa yüzyıl ortasın­da bu stokun yüzde 18,6C’ye ulaş­ması bek­leniy­or. Aynı varsayım­la hareket eder­sek, gele­cek yüzyıl­lar­da devam ede­cek kay­nak kulanımıy­la orta­la­ma sıcak­lık­lar yak­laşık 20°C’ye ulaşa­bilir ve uzun yıl­lar o seviyede kal­a­bilir. Kay­nakların daha hızlı çıkarıl­ması ile orta­la­ma sıcak­lık geçi­ci olarak 21°C’nin bile üzer­ine çıkabilir”.

Nitekim Arap petrol şeyh­leri, Rus gaz oli­gark­ları, ve kömür baron­ları (araların­da­ki ekonomik poli­tik rek­a­betin ve o dönemde ortaya çıkan sis­tem içi yeşil çevre hareket­lerinin de etk­isiyle) 1978’den son­ra hızlı çıkarım uygu­layıp üre­tim kap­a­siteleri­ni genişlet­mişlerdir. Böylece daha fazla fos­il kar­bon piyasaya sürülmüş, yakılmış ve atmos­fere sürülmüştür. Ve nihayet bu süreç bugünkü can çek­işen eko­sis­te­mi yarat­mıştır. Sis­tem içi Yeşil Bir Dünya Arayışı Ve “Çevre­ci” hareketin açma­zları Baş­ta yeşil par­til­er, Green Peace, Al Gore ve yine onun finanse ettiği 350 org. ve yine Amerika’­da­ki İkl­im Koru­ma Bir­liği gibi pek çok sis­temi­ci siv­il toplum kuru­luşu­nun (buna son Gre­ta Thun­berg’in Ağus­tos 2018’de İsveç Par­la­men­to­su önünde başlat­tığı ve dünyada­ki pek çok ülkede yankı bulan “iklim için okul grevi“ni de eklemeliy­im) yürüt­tük­leri iklim değişik­liği kam­pa­nyaları ise, her ne kadar hak­lı bir zeminde ortaya çık­mış­ta olsalar da, (ken­di eksen­lerinde yarat­tık­ları “iklim bil­in­ci” dışın­da) esas olarak mev­cut krizin aktör­ler­ine ve yeni rakip­ler­ine (biy­ote­knolo­jinin patron­ları­na) bil­erek bilmey­erek, alter­natif yeni bir manevra alanı açmışlardır. Burda­ki temel sorun, gelenek­sel “çevre­ci” hareketin hede­fleri­ni belir­lerken gerçekçi, çözüm­leyi­ci strate­jilere sahip ola­ma­masın­dan kay­naklan­mak­tadır. “Tar­i­hte­ki pek çok çevre hareketi gibi, bugünkü çevre­cil­erde duyum­sal deney­i­mi değer­si­zleştirdik­leri tak­tirde ve hiç kuşkusuz ken­di manevi temel­leri­ni inkar etmeleri duru­mun­da ken­di kök­lerinden kopacak­lardır. Eko­sis­tem koşulları ne kadar sık talep eder­se etsin, çevre hareke­tinin ilgilendiği doğa, özünde büyük ölçüde bir insanın seve­bile­ceği ve sanal dialoglar kura­bile­ceği eski Tan­rıça Nat­u­ra’yı içerir. Özel­lik­le en cid­di çevre sorun­larının gün­lük yaşamın duyu­larıy­la algılana­madığı günümüzde, çevre hareketi için tama­men fay­dacı bir temel yeter­li değildir”.

Oysa gerçek “doğa sevgisi” (felse­fi, ruhani ritüel­leri de dahil), ekolo­jik sosyal mücadelede yer alan her bireyin en doğal, en somut, en yaratıcı ve en dönüştürücü yaşam etkin­liği, kısacası onu doğaya ve bütün var­lık­ları­na bağlayan en güçlü moral kay­nağıdır. Dolayısıy­la bugünkü ekolo­jik sosyal krizin asli kay­nağı olan kap­i­tal­ist sis­te­mi doğru­dan karşısı­na almayan ekolo­ji hareket­leri, sis­temin yeni aktör­leri olan biy­ote­knoc­u­lara ve biy­oy­akıtçılara yeni bir toplum­sal bir zemin oluş­tur­manın öte­sine geçmeyeceklerdir.

ecolgie ekolojik kriz

Steve Cutts

Bu durum kap­i­tal­izmin kan­gren olmuş ayak­larını kesip yer­ine pro­tez ayak tak­maya ben­z­er. Ancak bu haliyle bile mev­cut krizin aşıl­ması mümkün görün­müy­or. Daha sıra­da son­radan görme yeni kap­i­tal­ist hay­dut­lar var. Çinlil­er ve Hintlil­er hararetli ekonomik büyümeler­ine devasa mik­tar­lar­da CO2 katıp, “daha iyi, yaşa­mak” adı­na dünyanın geride kalan alan­larını ele geçirip talan etm­eye çalışıy­or­lar. “Durum daha­da kri­tik hale gele­cek, zira nüfusun yüzde 100’ü gelişmiş ülkel­erde­ki yüzde 15 gibi yaşa­mak istiy­or. Gezenin ısın­ması­na rağ­men, ya da daha doğrusu ısın­ma yüzeyinde, yani kuzey enlem­lerde­ki insan­lar, genişleyen ver­im­li arazil­erde daha iyi yaşay­a­cak. Ancak Alas­ka ve Sibirya daha ılım­lı bir iklime kavuşun­ca karşılığın­da Afri­ka ve Hindis­tan’ı feda etm­eye hazır mıyız? Eski yer­leşim böl­gelerinden yeni­ler­ine doğru göçler bugünkün­den daha az ger­il­im­li olmay­a­cak. Ayrı­ca kay­naklar giderek kısıt­lanacağın­dan çatış­ma tetik­lenecek. Batı Orta-Doğu’­dan hak iddia ediy­or. Çin, Afrika’­da ve Latin Amerika’­da­ki etk­isi­ni art­tır­ma gayretinde. Bir­leşik Devletler büyük doğal gaz ve petrol yatak­ları­na sahip Kaza­k­istan’a el attı. NATO’yu Rusya’nın güney kanadı­na itme çabasının yarat­tığı ger­il­im Gürcis­tan’­da pat­ladı .” Bu gibi daha baş­ka pat­la­ma nok­ta­ları da ola­cak, zira kay­naklar kıt­laştıkça onlar için ver­ilen kav­ga daha­da arta­cak. Bütün bu için­den çıkıl­maz kav­galar bugünkü alan­lar­la sınır­lı kalmayıp dünyanın bütün kıta­ları­na yayıla­cak. Eko sis­temde­ki bu yangın (eğer geze­genin gerçek yaşam dost­ları “karşı ateş“le karşı dur­ma­zlar ise) olağanüstü büyüye­cek ve nihayet, bu kon­trol­süz güçler savaşının yarat­tığı o büyük “YOK OLUŞ“la yüz yüze geleceğiz.

Son on yıl­da dünyanın bütün kıta­larını saran bu yangın beraberinde ekolo­jik sosyal bir direnişi de beraberinde getir­di. Doğal olarak toplum­sal mücade­lenin klasik kod­ları da değişim­eye başladı. Bugün artık küre­sel bir ekolo­ji mücade­lesinin içindey­iz. Kaz­dağları’n­dan, Hasankeyf’ten, Mun­zur’­dan, Karad­eniz’­den yük­se­len mücadele ile dünyanın diğer kıta­ların­da­ki halk­ların ekolo­ji mücade­le­si nerdeyse eş zaman­lı bir periy­ot halinde sürdürülmek­te. Bugün bu kav­ganın en net fotoğrafını Ama­zon’lar­da­ki ekokırı­ma karşı dire­nen yer­li halk­lar­da görmek­tey­iz. Brezilyalı Antropolog Dar­cy Ribeiro, “Yerlilerin köpekler­le, zin­cir­ler­le, makineli tüfek­ler­le, bom­balar­la, arsenikle, çiçek hastalığı bulaşan giysiler­le, sahte ser­ti­fikalar­la, atık­lar­la, sürgün­ler­le, otoy­ol­lar­la, çitler­le yangın­lar­la, yabanı otlar­la, sığır­lar­la, huku­ki karar­namel­er­le ve gerçek­lerin inkâr edilme­siyle”  yok edilm­eye çalışıldığını aktarsa da, Ama­zon yerlileri bu yağ­ma ve talana karşı ken­di has­sasiyet­leri ve yön­tem­leriyle diren­m­eye ken­di ezeli doğal yaşam alan­larını koru­maya, savun­maya çabala­mak­ta­lar. Onlar mod­ern hay­dut­luğa day­alı otorit­er endüstrinin saldırıları­na karşı yal­nız­ca ken­di yaşam alan­larını koru­muy­or­lar. Onlar, geze­gen­i­mizin bütün yaşam bileşen­leri için hay­ati bir değeri olan oksi­jen yük­lü bir biyoküt­leyi korun­mak için mücadele ediy­or­lar. Dolayısıy­la onların mücade­le­si doğru­dan geze­geni koru­ma mücade­le­sidir. Brezilya Ama­zonu, Yanoma­mi yerlilerinin lid­eri Davi Kope­nawa’nın şu söz­leri yaşadığımız geze­geni neden ve nasıl koru­mamız gerek­tiği­ni çok çarpıcı bir şek­ilde anlatmaktadır:

Davi KopenawaBeya­zlar bugün­lerde, ‘biz Brezilya toprağını keşfet­tik,’ diye haykırıy­or­lar. Bu bir yalan­dan baş­ka bir şey değil. Brezilya, onu ve bizi yaratan yaratıcı Omame zamanın­dan beri var olmuş­tur. Biz­im ata­larımız bu toprak­ları ezelden beri bilir. Bu toprak­lar beya­zlar tarafın­dan keşfedilme­di. Ancak beya­zlar san­ki bu toprağı onlar bul­muş gibi düşündürmek için yalan­lar söyle­m­eye devam ediy­or. San­ki burası boş­muş gibi. Bizler bu toprağı keşfet­tik. Beya­zlar, ‘Biz­im kita­plarımız var ve bu yüz­den biz önem­liy­iz,’ diy­or ancak onlar yalancıdır. Beya­zların yap­tığı tek şey orman insan­ların­dan onların toprak­larını çal­mak ve onlara zarar ver­mek­tir. Ben ata Yanomami’nin oğluyum, ben­im insan­larımın yaşadığı bu orman­da doğ­dum ve yaşıy­o­rum ve ben beya­zlara gidip burayı keşfet­tim demiy­o­rum. Ben burayı keşfet­tim demem çünkü ben göz­ler­i­mi bura­da açtım ve bu yüz­den burayı sahiplendim. Bu toprak her zaman ora­day­dı, ben­im zamanım­dan önce de. Ben, ‘gökyüzünü ben keşfet­tim’ demem. Ya da ‘balığı ve hay­van­ları ben keşfet­tim’ diye haykır­mam. Çünkü onlar zamanın başlangıcın­dan beri hep oradaydılar.”

Ama­zon havza­sın­da­ki yangın­lar ve büyük ekokırım Ama­zon’­da­ki, Cha­co’­da­ki ve Pan­tanal’­da­ki yangın­ların dra­matik bir şek­ilde genişleme­siyle ortaya çıkan tra­jik sonuç, bölgede­ki hem “sağ” hem de “sol, neo-lib­er­al” devlet­lerin, kalkın­ma yanıl­saması uğruna eko­sis­temin yok edilmesinin ahlak­sız zor­layıcıları olduk­larını bir kez daha göster­miştir. Ama­zon’­da­ki eko­sis­temin biy­oçeşitlil­iğine ve yer­li halk­ları­na yöne­lik bu ekokırım, sömürge­ci endüstri pazarının bölge­selleştir­ilme­si eşliğinde ve dünyanın göz­leri önünde yıkıcı bir genişleme ile devam ediy­or. Ama­zon yangılarının yol açtığı bu, büyük tra­je­dinin bir­in­ci derece­den sorum­lu­ları hiç kuşkusuz, Brezilya’nın “faşist” Bol­sonaro hükümeti ve ona eşlik eden Bolivya’nın sözde “halkçı” Morales hüküme­tidir. Bir diğer ifadeyle, Morales’i ve Bol­sonaro’yu kara mizah bir karikatürde bir araya getiren bu yangın­lar esas olarak neolib­er­al­izmin eseridir. Çünkü Brezilya ve Bolivya Ama­zonu, tarım, ker­este, hay­vancılık, maden­ci­lik ve hidrokar­bon sınır­larının genişletilme­si için baş döndürücü kalkın­ma (!) fır­sat­ları sunmaktadır.

ekolojik kriz

Buradan devam­la orman­ların biy­olo­jik çeşitlil­iğinin yakılarak yada kesilerek yok edilmesinin dünya ölçeğin­de­ki duru­mu­na bir göz atalım. “Ağaç büyük oran­da indirgen­miş kar­bon­dan oluşur, yani yanıbaşın­da­ki oksi­jen­den, oto­sen­tez aracılığıy­la kar­bon­diok­site çevrilme­si kur­tul­muş kar­bon barındırır. Ağaçların gövde ve kök­lerinde sıkışmış oksi­jen atmos­fere zarar ver­mez. Bir kilo­me­tre Brezilya yağ­mur ormanın­da 20 bin ton kar­bon bulunur. Toplam­da Brezilya yağ­mur orman­ları 85 bin giga­ton kar­bon içerir. Bu mik­tar, atmos­fere salı­nan kar­bon stoku­nun onda birinden fazla olduğu gibi, insan­ların sanay­ileşme­den buyana söz konusu sto­ka yap­tığı 200 giga­ton­luk katkının da neredeyse yarısıdır… Orta­la­ma olarak geze­gen­i­mizde­ki orman­lar kilo­me­tre bası­na yak­laşık 13 bin ton kar­bon depo­lar. Bu da 41 mily­on kilo­me­tre kare orman örtüsünde 530 giga­ton kar­bon bulun­duğu anlamı­na gelir. Geze­gen­de­ki tüm biyokü­tle içinde ihti­va edilen kar­bo­nun yak­laşık yüzde 82’sı ve havada­ki insan ürünü kar­bo­nun 2,5 katın­dan fazlasını ifade eder.” Bu tablo­dan da anlaşıla­cağı üzere, orman­lar geze­gen­i­mizin yaşam döngüsünü sağlayan en önem­li biyokütlesi­ni oluş­tur­mak­ta. Ancak ne yazık ki bu yaşam döngüsün­den, her yıl, insan eliyle 129.000 kilo­me­tre kare orman yok edilmek­te­dir. Yer­ine ise yal­nız­ca 56.000 kilo­me­tre­lik alana ağaç diki­mi yapılıy­or veya orman­laştır­ma aracılığıy­la yeşer­tiliy­or. İPCC­’nin tah­mineler­ine göre yıl­lık net orman kay­bı 73.000 kilo­me­trekareyi buluy­or. Nerdeyse İrl­anda büyük­lüğünde bir alan bu. Bu çok korkunç değil mi? Bugün içinde bulun­duğu­muz bu kaotik, paradok­sal aralık­ta artık (en iyimser bir varsayım­la bile olsa), geze­gen­i­mizi tekrar sanayi önce­si döne­min o ken­di halin­de­ki par­lak doğası­na kavuş­tu­ra­may­a­cağımız çok kesin. Ancak yine de (mev­cut insan merkez­ci hastalık­lı endüstriyel döngü­den kur­tul­duğu­muz ölçüde), mahvet­tiğimiz yaşam alan­ları­na olan bor­cu­m­uzu biraz olsun ödeye­bilme şan­sımız hala mevcut.

Bütün sorun bütün olarak bu hay­dut­luğa day­alı sis­temin bütün sonuçlarıy­la bir­lik­te ortadan kaldırılıp kaldırıla­may­a­cağın­da düğüm­len­mek­te. Yani, artık sis­tem içi alter­nat­i­fler, makya­jlara day­alı oyalayıcı vaadler, pro­jel­er döne­mi bit­miştir. Dahası, Kap­i­tal­izm artık bugüne kadar­ki ken­di ken­di­ni yenileye­bilme dinamik­leri­ni tama­men kay­betme aşa­ması­na gelmiştir. Geze­geni ne devlet ne tekno­bil­im kurtaracak.Tek yol ekolo­jik sosyal direniş! Bu kaçınıl­maz gerçek­lik karşısın­da bugün­den son­ra yeryüzünün gele­ceği için son bir alter­natif kalıy­or. Hem devletin hem de ser­mayenin kon­trolüne karşı ve hem de onun yarat­tığı bu yıkıcı eğil­im­lerin ter­sine çevrilme­sine dair bakışları gün­dem­leştire­cek, kap­i­tal­izme ve ataerk­il sis­temin tek­noendüstriyel evcilleştirme­sine karşı, özerk anti-kap­i­tal­ist bir yaşam döngüsüne, keli­menin tam anlamıy­la RADİKAL EKOLOJİST SOSYAL DÖNÜŞÜM’e ihtiy­acımız var.

Yararlanılan kaynaklar: Yeşil Paradoks — Hans Werner SİNN, Doğa ve iktidar — Joachim RADKAU

Fotoğraf: Sadık Çelik


Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Ji kerema xwere dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas.
You may use and share Kedistan’s articles and translations, specifying the source and adding a link in order to respect the writer(s) and translator(s) work. Thank you.
Por respeto hacia la labor de las autoras y traductoras, puedes utilizar y compartir los artículos y las traducciones de Kedistan citando la fuente y añadiendo el enlace. Gracias.
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.