Bahçedeki küçük masaya yerleştim. Hava serin ama kediler bu Mayıs Pazar sabahının çekingen güneşinde tembellik ediyor.
Boya kalemlerim önümde saçılı. Kağıt bembeyaz duruyor.
Français | Türkçe | English
Ayşe için bir resim yapmak istiyordum. Kalem tutulması halindeyim. Annesiyle zindana atılmış 3 yaşındaki küçük bir kız için ne resim çizilebilir?
Şu anda gözlerimi ve ruhumu dolduran, yaşayan her şey Ayşe’den çalınmış. Maviliklerde asılı her bulut tepeciği, kollarını gökyüzüne kaldıran her ağaç, bir daldan bir diğerine uçuşan kuşların her kanat çırpışı, dalları capcanlı bir yeşille donatan her yaprak filizi, otların yeşilini dallara taşımak istercesine ağaç gövdelerini kucaklayan her sarmaşık, otlar arasında rüzgarla hafifçe titreyen her çiçek, çimenlere burnunu daldırıp küçük yaratıkların peşine düşen her kedi, minicik dünyasında günlük hayatlarını sürdüren börtü böcek… hepsi çalınmış. Ayşe’den çalınmış.
Doğanın sırları, ve onları keşfetme hakkı çalınmış. Hayatın döngüsü, mevsimler, dünyayla tanışma ondan çalınmış. Duygulanımlar, toprağın kokusu, bir çiçek yaprağının dokusu, bir nehrin şarkısı, dağlardan ovaların sonsuzluğuna bakış, dalından henüz koparılmış kirazın tadı… Çalınmış.
Küçük bir kız çocuğu, pencerenin demir parmaklıklarına tutunmuş, dikenli tellerin ardındaki kuşlarla konuşuyor “Kuşlar! Gelin beni de alın. Beni ağaçlara götürün!”. Benim bunları sözcüklerle anlatamayacağım bir çocuk. Oysa henüz bilmemesi gereken sözcükleri biliyor. “Ben kuşlarla gidemem. Ben burada tutsağım”. Bu çocuk bir resimle nasıl büyülenir ? Nasıl mutlu edilir, hiç yoktan bir anlığına?
Hala o çocuklara özgü saf inançlar var mı içinde? Kendi kendine “Duvarları görmezsem, yok olurlar” diyor mu? Öğrenecek. Buraya, düşünmekten suçlu bulunup kapatılmış her yaştan, her kesimden kadınların arasında büyürken öğrenecek. Küçük kız öğrenecek, çünkü büyüklerinin sahip olduğu değerler var, inat, direniş. Paylaşma ve akıtma var. Onlardan öğrenecek, hayat nasıl güzelleştirilir, renk olmayan yere nasıl doldurulur renkler…
Saf olma hakkı onlardan çalınmış.
Ayşe, tıpkı yüzlerce çocuk gibi, annesi ile renklerin olmadığı bu kafese fırlatılmış. Öyle bir zindan ki, mektupların arasına eklenmiş kuru çiçekler bile sahiplerine ulaşmıyor. Çiçek yasak. Çiçek sakıncalı. Burada yaşıyorlar işte, gökyüzünün sınırlarla, yasaklarla çerçevelenmiş bir mavi kareye indirgendiği, “hava alma“nın belli saatlerde açılan, küçücük ve beton bir avluya dönüştüğü yerde. Ayşe, Çınar, et Dersim, ve anneleriyle Türkiye cezaevlerine atılan 750 çocuk tutsak, içeri girme saati geldiğinde ağlamıyorlar mı? “Girmek istemiyorum”, mendil kadar da olsa, gökyüzünü arkamda bırakıp, olmam gereken yer olmayan, duvarların ardına dönmek istemiyorum.
Nasıl bir resim yapmalıyım? Bir çocuğa ne çizebilirim ben, özgür bir yetişkin, özgür havayı soluyan, gözleri özgür kuşlara değen ben? Karnım ağrıyor. Bir suçluluk duygusu dolduruyor içimi, yetişkin insanın çocukluğu bile çalabildiğini, hayatı çalabildiğini saptamaktan… Ve Ayşe’nin canavarca mahrum edildiği tüm bu özgürlükleri yaşayabildiğimin farkında olmaktan.
Ben, özgür yetişkin insan… Gerçekten özgür olabilir miyim, Ayşe özgür değilse?
Kalemlere yeniden elimi uzatabilmek için, içimde yitmiş çocuğu yeniden bulmam gerek demek ki. Ve bu suçluluk duygusunu aşmalıyım. Ayşe için dinlemek, görmek, hissetmek ve ona bir tutam olsun, hayatı gönderebilmek.
Kağıt beyaz kalmamalı.
Hadi sen de bir kağıt al, kalemlerini al. Bana bir çocuk çiz. Bana bir çocuk çiz, ama sakin kutuda olmasın. Bana öyle bir çocuk çiz ki yaşadığını, özgür yaşadığını hissetsin.
Güncelleme Temmuz 2019
Küçük Ayşe ve annesi Şemal Haziran ayında tahliye oldu. Sizlere mektuplarınız ve desteğiniz için teşekkür ediyorlar.
Çınar ve Dersim’e yazmaya devam edebilirsiniz…
Resim ve mektup yollamak için, işte annelerinin adresleri.…
Medine Yiğit C‑6 (5 yaşındaki Çınar’ın annesi)
Safiye Yağmur C‑3 (2 yaşındaki Dersim’in annesi)
Tarsus Kapalı Kadın CİK (koğuş numaralarını eklemeyi unutma, örneğin C‑3…)
Alifakı mahallesi Alifakı sokak
Tarsus MERSİN TÜRKİYE