Zehra Doğan’ın ocak ayında gerçekleşen ve kırka yakın eserinin bulunduğu bir sergide, malum büyük soru gündeme geldi : “Sanat mı değil mi ?”
English | Français | Türkçe
Bu soru, gözlerimin önünde, kulağımın dibinde, son model iPhone, mavi dosyalar ve gri metalik bir bilgisayarla donanmış bir “Önemli” tarafından soruldu. Bu Önemli, kendini “Brüksel’de kültür sektöründe çalışan biri” olarak tanıttı. O sırada serginin olduğu kentte bir sinema festivaline gelmişti. Oturduğum sergi masasında kendine bir yer açmamı istedi. Ardından “Çok güçlü… Ama bu sanat değil” dedikten sonra önemli bir kaç telefon etti, ve bilgisayarında büyük bir ciddiyetle önemli şeyler yazdı.
Çağdaş sanat sorumlusu, kendi ifadesine göre “karar alanlar mertebesinde” bulunan bu zat, böylece, birkaç sözcük ile, Zehra’nın eserlerini, siyasi karalamalar duvarına çivilemiş oldu. İçimdeki ses, Londra’da, Banksy’nin bir eserine olanlar, bu Önemli’ye ve çağdaş sanat denilen sanatın tüm Önemli’lerine verilebilecek yanıtların en iyisi olduğunu söylüyor.
Hatırlatma babında; 5 Ekim cuma günü, Londra’daki Sotheby’s müzayede evinde, Banksy’nin “Kırmızı Balonlu Kız” eseri satışa çıkarıldı… 1,8 milyon dolara çekiç vurulduğu anda, kalın çerçevenin içine önceden gizlenmiş olan mekanizma çalıştı ve eserin yarısı çerçevenin altından lime lime sarktı. Bu sahne video kayıtlarına yansıdı ve ardından Banksy, eserinin nefret ettiği “sanat pazarında” belireceği anın beklentisi ile mekanizmayı nasıl hazırladığını sosyal medyada paylaştı.
Elbette, sanatçının eyleminin çağdaş sanatın dönüştüğü “önemli” bir vergi barınağını bir kez daha kınamaya ve işaret etmeye yönelik olduğundan bahsetmektense, “kötü bir şaka” diyerek, eserin bu şekilde “daha da değer kazandığının” altını çizmek daha kolay.
Bay Önemli Avrupa’ya geri dönelim. Eğer Sotheby’s müzayede evinde bulunsaydı, hiç şüphesiz, “performans” üzerine yorumlar döktüren diğer tüm Önemli’lerden önce ve heyecanla “Çok güçlü ! Ama bu sanat” diye haykırırdı. Bir yerlerde Banksy’nin sanatının önemli bir uzmanı olarak takdim edilen Blandine Falanfilanca’nın yazdıklarını okumuştum: “Sanatta pazarlama ve marjinaldik arasındaki paradoksal ilişki“den bahsediyordu ve şöyle diyordu: “Bu sanat pazarına bir naniktir. Zira protestocu hareket kendine karşı dönüyor, çok sayıda uzmanın da düşündüğü gibi, Madame Champagne, ya da Lavoie-Dugré de lime lime sarkan eserin daha da fazla değer kazandığını düşünüyor.” Söylenecek söylenmiş, konu da pazar da kapanmıştır…
Oysa ki, aynı Banksy, Mart ayında, New York’ta Zehra’ya destekleyen dev bir eser gerçekleştirmiş, ve hemen üzerinde, onu tutsaklığa götüren resmini dünyanın gözlerinin önüne sermişti. Peki, bu sanat mıydı, değil miydi ? Kendinden çok bahsettiren bu duvar resminin yapıldığı tarihten altı ay sonra, sanatçı başka eserlere yer açarak ve şüphesiz desteğinin “pazar ürünü” olmasını da engellemek için duvarı beyaza boyattı. Ardından Zehra ile bir mektup yazışması bunu izledi, yine kendinden bahsettirdi ve Önemli’ler “Waouh, çok Banksy bir ‘move’ daha” diyerek heyecanlandılar…
Zehra’nın motivasyonlarını açıklamaya ve kendini sanatçı olarak belirlemeye çalıştığı yakın bir tarihte yayınlanan bir metninde, ve sayısız mektubunda, Önemli’lerden, Blandine Falanfilanca’dan, Madame Champagne’dan ne denli uzak bir yerde durduğunu görüyoruz. Zehra Türkiye’de çağdaş sanat pazarında ve ortamlarında hiç bulunmadı. Özgürlüğü elinden alınmamış olsaydı bile, onu İstanbul’da ifade alanı bulan “çağdaş otosansür” kesimlerinde de görmeyecektik.
Zehra bize diyor ki:
“Kürt kadın mücadelesinden beslenen bir kadın olarak, kanla kirletilmiş toprağımızı yazdıklarım ve sanatımla arındırma çabası içerisindeyim. Tüm yaşananlar unutulup kaybolmasın, tuvalime takılsın tüm gerçekler istedim. Bu yüzden hapsedildim.
Şimdi burada boya malzemeleri vermiyorlar. Vermedikleri gibi atık yiyeceklerden elde ettiğim boyalara ve resimlere de el koyuyorlar.
Fakat bunları gerekçelendirerek pes etmek gibi bir seçeneğim yok. Tanıklığım böyle bir lüksümün olmadığını söylüyor bana. Mücadelem bana, üretmeye karşı gerçek anlamda hiçbir engelin olmadığını, eğer varsa bir engel, onun kendinden başkasının olamayacağını öğretti.”
İşte en önemli şey bu.
Herşeyi meta haline getiren kapitalist pazar, her alanda, hatta dayanışmada bile kendi kanunlarını uygulamaya çalışsa da, biz de burada, boyun eğip, havlu atacak değiliz!