İtalya Fransa sınırında, Briançon — Clavières hattında yaşanan mülteci akınlarını gözlemlemek ve burada oluşan mülteci dayanışmAsına katılmak üzere sınır boylarında, kısa süre önce sona eren bir yolculuk yaptım.
Gözlem ve deneyimlerimi sizlerle bu yazı serisi ile paylaşmaya devam ediyorum.
7 | Sınır boylarında • Dayanışma suç değildir!
İtalya Clavières’ten mülteci adımlarıyla çıktığımız dayanışma yolculuğumuzu nihayet akşamüstü ayrı zaman aralıklarıyla da olsa, Briançon’da sonlandırdık. Briançon Chez Marchel mülteci işgal evinde, yorgun ama mutlu bir buluşmayla işte tekrar bir aradaydık.
Akşam karavanasından sonra bahçede biralarımız eşliğinde çok dilli, çok renkli bir sohbetin ardından yorgun bedenlerimizi erkenden uykuya yatırıyoruz. Çünkü yarın sabah erkenden Briançon merkezinde Jandarma Komutanlığının önünde büyük bir dayanışma buluşması gerçekeleştireceğiz. Ben yatmadan önce kendime sıcak bir limonlu bitki çayı hazırlıyorum. Bu arada kameramın bataryasını ve telefonumu şarja bırakıyorum. Geceyi iki küçük öksürük nöbetiyle atlatıyorum. Martigues’e döndüğümde kendimi yoğun bir sıhhi bakıma almalıyım.
Sabah…
Erkenden kalkıyorum. Gün yeni doğuyor henüz. Kendime hemen kocaman sıcak limonlu bitki çayı hazırlıyorum yine. Kamera bataryasını ve telefonu şarjdan alıyorum. Kamera ekipmanımı hazırlayıp tekrar çantama yerleştiriyorum. Bu arada Sebastian’da kalkmış. Mutfakta birşeyler hazırlıyor kendine. Geleneksel sabah selamı ve kucaklaşmasından sonra çaylarımızı kahvelerimizi ve reçelli ekmeklerimiz alıp balkona çıkıyoruz. Sabah serinliğinde balkonda karşımızdaki sisli dağlara bakarak küçük sabah kahvaltımızı yapıyoruz.
Derken evdeki bütün ahali ikişer üçer kalkıp mutfağa geliyor. Rengarenk, cıvıl cıvıl, çok dilli, sevgi, saygı ve dayanışmayla olgunlaşmış bir başkA insan karmasını oluşturuyorlar. Burası kariyerlerin, statü ve ünvanların, kimlik üzerinden birbirinin önüne geçmediği, bilakis birbirini tamamladığı ve koruduğu “karşılıklı yardımlaşma“ya dayalı son derece sürdürülebilir doğal ekolojik ortak bir yaşam okulu adeta. Sofrada, bahçede, sokakta ve eylemde hep aynı kardeşlik duygusudur onları bir araya getiren.
Vakit yaklaşıyor… Ben biraz daha erken çıkmalıyım. Çantamı ve kameramı omuzlayıp yola koyuluyorum.
Sıcak bir gün olacak. Yürüyerek şehir merkezine iniyorum. Küçük bir tur yaptıktan sonrada doğruca Jandarma Komutanlığının önüne gidiyorum. Ve evet küçük bir grup pankartları ve dövizleriyle jandarma komutanlığının önündeler. Kameramı kayda alıp çalışmaya başlıyorum. Pankartları parmaklıklara asıyorlar önce, sonra da dövizlerden birkaçını personnel kapısına… Bu arada başka bir grupta müzik aletleri ve seyyar ses düzeni ile geliyor ve komutanlığın karşısındaki kaldırıma yerleşiyor. Onlarla selamlaşıyoruz. Bu arada bir kaç yerel gazeteci de geliyor. Sokak yavaş yavaş kalabalıklaşıyor ve nihayet İtalya Chez Jesus’den gelen arkadaşlarımız ve mülteci kardeşlerimizle birlikte sokak iki kaldırımıyla birlikte işgal ediliyor.
Afrika’li mültecilerin tamtamları ile daynışmA şarkımız başlıyor.
“Liibereez, liberez!. . ” (Serbest bırakın!)
Oldukça neşeli bu şarkı ile başlayan sokak işgali, danslarla birlikte dahada güzelleşiyor. Sokak bir panayır havasında şenleniyor. Kaldırımlara duvarlara gözaltıları protesto eden yeni yeni pankartlar asılıyor. Sokaktan geçen araçlara bildiriler dağıtılıyor, birebir konuşmalar yapılıyor. Ve basın açıklaması…
Aralarında gözaltına alınacak aktivistlerin yakınlarınında olduğu bir grup konuşmacı mikrofon ve megafon aracılığıyla basın bültenini okuyor, sonra da tek tek konuşmalar yapıyorlar.
Basın açıklamasından sonra haklarında soruşturma açılan dört arkadaşımız geliyor ve alkışlar, sloganlar eşliğinde jandarma komutanlığı soruşturma bürosuna gidiyorlar. Bundan sonrası ise, saatler sürecek işlemler boyunca sokaktaki işgal eylemi şarkılar, sloganlar, danslar ve jandarma komutanlığı bahçesindeki özel time yönelik küçük çaplı sembolik maytap tacizleriyle devam edecek.
Bu arada jandarma üst kattan kamera çekimine başlıyor. Arkadaşlar da onları teşhir ederek ellerindeki cep telefonlarıyla camdan cep telefonuyla ve küçük kamera ile çekim yapan jandarmaları çekiyorlar. Esprilerlerle dalga geçen hareketlerle bu psikolojik düelloyu sürdürüyorlar. Jandarma komik duruma düştüğünü anlayınca kamerasıyla birlikte camdan çekilmek zorunda kalıyor. Böylece kamera düellosunu dayanışmacıların psikolojik üstünlüğü ile sona eriyor.
Öğle arası sokak işgalcileri için az ilerdeki mülteci dayanışma kollektifinin hazırladığı seyyar dayanışma mutfağı, bir market arabasının içinde geliyor. Birlikte kaldırım üstü bir işgal sofrası kuruluyor. Yemek sonrası şarkılar ve danslar eşliğinde bir kortej oluşturan dayanışmacılar, Jandarma komutanlığından Briançon çarşısına ve oradanda şehir çıkışındaki polis merkezine kadar süren bir protesto yürüyüşü gerçekleştiriyorlar. Bende dayanışmA’nın otomedyası olarak bütün bu yürüyüş güzergahında yaşanan anları belli aralıklarla kaydederek onlara eşlik ediyorum.
Dönüşte, şehir merkezindeki oto yol kavşağında trafiği durduran fiili blokaj eylemi ile kısa süreliğine de olsa, bütün trafik felç ediliyor. Pankartlarla anayol güzergahı kapatılıp araç sürücülerine ve turistlere yönelik megafonla açıklamalar yapılıyor ; Devletin faşist milis organizasyonlarla birlikte mültecilere ve dayanışmacılara yönelik baskılarına gözaltı ve tutuklamalarına dikkat çekiliyor.
Yaklaşık bir saat süren protesto ve fiili yol işgal etme eylemi, kortejin tekrar jandarma Komutanlığı önüne dönüşü ile devam ediyor. Pankartlar yine yerli yerine aşılmış yine sloganlar, şarkılar ve danslarla sokak işgal ediliyor. Ve işte dört dayanışmacıdan ilk ikisi serbest bırakılıyor!
Dayanışmanın başarısı ile serbest bırakılanlar tekrar aramızdalar. Şarkılarla ve alkışlarla karşılanan iki dayanışmacı, sokaktakilerle kucaklaşıyor yeniden. Bir süre sonra da Chez Marchel’in ve yani mültecilerin Lisa’sı aramıza dönüyor tekrar. Yine alkışlar, şarkılar kucaklaşmalar. Ve ardından son dayanışmacı da jandarma refakatinde kapıda beliriyor. İşte finAl, işte dayanışmA’nın gücü…
Sokaktakilerin yani mültecilerin ve onların en yakın dostları olan bizlerin bu anlamlı dayanışması, sınır boylarındaki mülteci düşmanlığına, devletlerin jandarmalarına ve ırkçı faşist şoven işbirlikçilerine karşı en güzel, en açık cevap oldu.
Dayanışmanın gücü…
Bir kez daha dayanışma kazandı. Çünkü dayanışma suç değil, vicdanı bir sorumluluktur. Tıpkı Cedric Herrou’nun Francesca Perirotti’nin, Cécile Foure Brac’ın, Lisa’mızın, Juan’ımızın ve diğerlerimizin o büyük vicdan eylemlerinde dile getirdikleri gibi…
Kimilerinin adı hiç duyulmamış, kimileri sembolleşmiş bu insanlar aynı duruş ve eylemleri paylaşıyorlar. İçlerinden bir tanesine, ‑onun şahsında diğerlerinden de bahsetmek adına‑, biraz ışık tutalım…
Cédric Herrou, Fransa — İtalya sınırına yakın, Brel-sur-Roya bölgesinde zeytinyağı üreticiliği yapan bir tarımcı. Arazisinden geçen mültecilere yardım ettiği için tutuklanan ve mahkum edilen Cédric, Fransa’da mültecilerle dayanışma konusunda sembole dönüşen isimlerden biri oldu…
Ağustos 2016’da minibüsünde sekiz mülteciyi sınıra ulaştırırken yakalanıp tutuklandı, ancak Nice savcısı Cedric’in niyetinin “insanı” olduğuna kanaat getirerek serbest bırakılmasına karar verdi. Aynı sene, 20 Ekim tarihinde, Cédric, Saint-Dalmas-de-Tende tren garında üç mülteci ile bir işgalci eylemi yaparken yeniden tutuklandı, çoğunluğu Sudan ve Eritreli olmak üzere elli kadar mülteciye yardım etmeye çalışıyordu. Hakkında dava açıldı, ve 8 ay hapis cezası istendi. 10 Şubat 2017’de Cédric Herrou, Nice mahkemesi tarafından, mültecilere yasa dışı olarak yardım ettiği için, 3000€ ceza, ayrıca kaçak yabancıların konaklama ve geçişine yardım suçundan ise beraat kararı verdi. 8 Ağustos’ta ise bunu yargıtayın kararı izledi… Cédric, iki yüz kadar mültecinin “sınırı geçmesine yardım etmek” suçundan 4 ay ertelemeli hapis cezasına çarptırılıyordu, ve buna ve demir yolları garını “işgal” suçundan 1000€ tazminat cezası ekleniyordu. Cezası açıklandığında, “devlet ırkçılığı“na işaret etti ve bunu “aşırı sağ politikası” olarak nitelendirdi.
18 Ocak 2018’de yerel polis tarafından yeniden gözden altına alındı. Bu kez erkek kardeşi ve üçüncü bir kişi ile birlikte, üç Eritreli mültecinin Fransız sınırını geçmelerine yardım etmişti. 20 Ocak’ta dava açılmadan serbest bırakıldılar.
24 Temmuz 2018’de Cannes tren garında, Marsilya’ya ulaşmaya çalışan 156 mülteci ile birlikte yakalandı ve gözaltına alındı. Grasse savcılığı tarafından yeniden “kaçak yabancıların ülkeye girmesine yardım” ettiği için bir dosya açıldı, gözaltından tahliye edildi.
Cédric Herrou’nun duruşu ve eylemleri kamu oyunun çok dikkatini çekti. İlk olarak New York Times Ekim 2016’da yayınladığı bir haberle, Cedric’in hikayesini ve savunduklarını uluslararası düzeye taşıdı. Ocak 2017’de Nice’teki duruşmasında yüzlerce dayanışmacının alkışları ile karşılandı. New Yok Times, konuya sayfalarında bir kez daha yer verdi.
Yönetmen Michel Toesca tarafından gerçekleştirilen ve Cédric’in hikayesini konu alan, “Libre” (Özgür) isimli bir film, 2018 Cannes film festivalinde yer aldı.
Hayatın içinden geçen bu gerçek kahramanların öyle pelerinleri falan da yok… Sen, ben, siz, biz gibi alelade insanlar…
Örneğin Temmuz sonu, Fransa’nın merkezinde, Limoges ve Clermont-Ferrand kentleri arasında bulunan, 413 kişilik nüfusa sahip Faux-la-Montagne köyünde bir direniş yaşandı. Köy halkı, sekiz aydır köyde misafir ettikleri dört Sudanlı gençten birini sınır dışı etmeye gelen güvenlik güçlerine karşı koydu. Sınır dışı gerekçesi ise mültecilerin Avrupa’ya ilk ayak bastıklarında kayda geçtikleri yerde sığınma başvurusu yapmaları gerekmesiydi, ve bu genç Fransa’ya İtalya üzerinden gelmişti. Yani Fransa başvurularını kabul etmiyor, onları İtalya’ya geri yollamak için polisini gönderiyordu. Biber gazlı direnişte, köy sakinleri, genç, yaşlı, çocuk, ellerinden geleni yaparak misafirlerini savundular…
9 Temmuz günü, Faux-la-Montagne köyünün 200 yaşayanı, Noordeen Essack’ın sınır dışı edilmesini engellemek için mücadele etti. Gençler sekiz aydır, köyün günlük hayatına katılıyorlardı. Ama mültecilerden, Abdelmajid ve Noordeen Fransa’ya İtalya üzerinden geldikleri için sorunlu bir hukuki durumda, sınır dışı edilme tehdidi altındaydılar. Köyün 413 yaşayanından, 100’ü durumlarının legalleştirilmesi için ortak bir mektup imzaladılar. Yine de polis Noordeen’i almak istedi.
Videoda köy sakinlerinden biri Marc Bourgeois, sesi titreyerek, öfkesini kontrol etmeye çalışarak şöyle diyor :
“Buraya Libya’da aylarca köle edildikten sonra geldi. Burada insanlar onu misafir etti. Cumhuriyet adına! Özgürlük, eşitlik, kardeşlik adına! Ki bunlar için sizin mücadele etmeniz gerek, sizin!”
Marc, evinde 4 Sudanlı mülteciyi barındırmış, onlara yeni bir başlangıç sağlayabilmek için…
“Bu adam, buraya seçim yaparak gelmedi. Çaresizliğin enerjisi ile burada. Kardeşi öldürüldükten sonra, babası öldürüldükten sonra… O zaman Sudan’dan çıktı. Avrupa’ya geleceğini bilmiyordu. Bilmiyordu, başka seçeneğindeki yoktu.”
“Bu genç insan, öğleden beridir orada. Nasıl bir psikolojik durumda olduğunu tahmin edebiliyor musunuz ? O benim evimde yaşıyor. Sekiz aydır… oğlum olabilirdi. Tüm köy halkı onu ağırlıyor. Ve tüm köy halkı burada kalabileceğini söylüyor. Ona kucak açtığını, burada bir yeri olduğunu söylüyor…”
Neticede, Noordeen, herşeye rağmen Paris’te bulunan bir tutuklama merkezine transfer edildi, Avrupa’ya ayak bastığı İtalya’ya geri yollanmak üzere… Fransa iltica isteğini cevaplamak zorunda kalmasın diye…
Yılmayan köy halkının ısrarlı mücadelesi sonucunda, Vilayet sonunda Noordeen’in başvurusunu Fransa’da yapmasına karar verdi. Dayanışma mücadelenin bir kısmını kazanmış oldu. Bir kısmını…
Başvurusunun kabul olup olmayacağı sorusundan önce, Fransa’nın Noordeene’e bir barınma imkanı, ve başvurusu süren mültecilere yapılan günlük 11€ yardımı vermesi gerekiyor… Ama maalesef bu da apayrı bir mücadele gerektiren bir aşama…
Zira örneğin Angers kentinde şahit olduğum gibi durumlar da bir çok yörede gözlemlenebiliyor. Başvurusu süren mülteciler “yer yok” gerekçesiyle kaldırımlarda bırakıldığında, dayanışma gurupları onları sokakta bırakamak için, işgalci evlerinde barındırmaya çalışıyorlar. Genelde ev sahiplerine, yani şahıslara zarar vermeyecek mekanlar seçilerek, ve yardımlaşma ile eşya ve yiyecek temin edilerek barındırıyorlar. Örnek olarak Angers’de, bu evler, belediye ya da vilayetin, bir proje için tahliye ettiği ev ya da binalar olabiliyor. On sene önce, ilk kez, boşaltılmış ve kullanılmayan bir karakol binası ile başlayan bu dayanışma geleneği, Angers’de başka evlerle sürmüş. Her seferinde, devlet işgal evini tahliye etmek üzere adımlar atmış. Gerekçe olarak, “Mekanın sağlıklı şartlar içermediği, sigortasının olmadığı” gibi gerekçeleri ileri sürmüş. Dayanışmacıların, mekanları sağlıklı hale getirmesi gözardı edilmiş. “O zaman, mekanın ilk başta boşaltılma nedeni olan proje gerçekleşmediğine göre, ya da geciktiğine göre, en azından bir süreliğine bize sembolik bir şekilde kira sözleşmesi yapın, zaten her şeyi karşılıyoruz, sigortasını da yaparız” teklifleri kayda alınmamış. Neden mi? “Angers’de böyle birşeye izin verilirse, başka yerlerden mültecilere buraya gelir” korkusu ile. “Bakın desteklediğimiz şu sayıda mülteci var, bunun artmayacağını garanti edelim” denmesi de bir sonuç vermemiş. On senedir her yeni açılan işgal evi yaklaşık bir sene sonra tahliye edilerek, barınan mülteciler kaldırıma geri yollanmış. Dahası da var… Aslında iltica başvurusu olan mültecileri barındırmak ve yardım vermekle yükümlü vilayetin, birkaç ay sonra tahliye edip pencerelerini öreceği işgal evine, reşit olmayan ilticacı gençleri “bizim bunları barındıracak yerimiz yok, sizde kalsınlar” diyerek yollaması da cabası!
Aşağıdaki videodaki işgal evi 2016’da tahliye edildi… Arada eski bir tohum şirketinin boşalttığı mekan işgal edildi, o da devlet tarafından tahliye edildi, pencereleri kapıları örüldü… Şimdi en son işgal evi de tahliye aşamasında…
İşte bu deneyimlerin ve gözlemlerin ışığında, başvurusunu Fransa’da yapmasına izin verilen Noordeen Essack için, “bundan sonrası da ayrı bir mücadele gerektiriyor” diyorum…
Bilmenizi istediğim önemli bir şey daha var. Birkaç aydır, Fransa’da yine, (“yine” diyorum çünkü bu kaçıncı!) yeni bir iltica ve göçmen yasası tartışılıyor. Avrupa ve dünyadaki genel ırkçı ve fasit rüzgarın yönünde inşa edilen bu reform, elbette şu anda Fransa’nın başındaki Macron’un politikaları ile de pek uyumlu… Ayrıntılara girmiyorum, çünkü düzenleme teklifleri birbirini izliyor, senatoda bir kısmı reddediliyor, tekrar ve hatta daha beter şekilde değiştiriliyor, çalışmalar bu şekilde halen devam ediyor. Birkaç cümle ile özetlemek gerekirse, “kolaylaştırma” ve “başvuru bekleme sürelerini kısaltma” adı altında, iltica şartlarında, çocuk ve reşit yaş altındaki gençlerin tutuklama merkezlerine konmalarını yasallaştırmaya kadar giden, genel bir zorlaştırma söz konusu…
Fransızca bilenler gelişmeleri buradan güncellemeli hali ile izleyebilir : Gisti / Groupe d’information et de soutien des immigré·e·s (Göçmenlere destek ve bilgilendirme grubu) : Projet de loi Collomb “Asile et Immigration”
Yolumuza devam etmeden önce, son bir söz: Bordo’daki işgal hareketinin Fransa’daki en güçlü en organize hareket olduğunu ve ağırlıklı olarak mülteciler le dayanışma ekseninde faaliyet yürüttüğünü de belirtmek isterim.
Bu yolun sonu var mı ?
Sınır boylarında kar yağmur ve yakıcı sıcaklar altında günler, haftalar ve aylarca yorucu (ve yıpratıcı bir bronşitle) geçen yolculuğumun sonundayım nihayet. Ancak mültecilik ve mülteci düşmanlığı ne yazıkki devletlerin ve onların işbirlikçilerinin “sınırlarında”, bilerek ve isteyerek sürdürülen bir “devlet politikası” olmaya devam ediyor.
Bütün bu kaotik sürecin, yani “modern uygarlığın” bütün yeryüzü bileşenlerinin önüne koyduğu bu açmazın, kendi içinde ekolojik, sosyal, politik pek çok boyutu var kuşkusuz. Ancak asıl açmaz, Kapitalist sistemin kendisidir. Asıl açmaz o çoğu zaman bakıp da görmediğimiz bu devlete dayalı haydutluğun, gezegenimizde yaşayan bütün varlıkların yaşama alanlarında yarattığı o büyük tahrifatın fotoğrafında saklıdır.
Ama bugün bu haydutluğun iklim periyodunda yaratığı olağanüstü tahrifat, olağanüstü tepki veriyor. Eko sitem, kendisine yapılan bütün saldırıları geri kusuyor artık. Bu geri kusma nasıl ki aşırı sıcaklar, dondurucu soğuklar ve aşırı yağışlar ve kuraklıklar olarak geri dönüyorsa, coğrafyalar arasında da toplumsal ilişkilere paralel olarak da sınır boylarında ifadesini bulan mülteci akınlarıyla geri dönüyor.
Peki o zaman bu eko-sosyal kaotik süreç nasıl çözülecek? Bu hayati soruyu birde tersten bir yaklaşımla sormayı denesek?
Yani bütün bu sorunlara kaynaklık eden “Kapitalist modernite“in o sonu gelmez kendi “sınıf” ve “sınır“larına dayalı aç gözlülüğüne daha ne kadar katlanacağız?
İşte önümüzde cevaplamamızı bekleyen son yüzyılın en hayati sorusu budur.
Yakın gelecek te bu hayati soruyu cevaplayamazsak, bugün için bile katlanmaya tahammül edemediğimiz ekolojik sosyal ardçı depremlerin fay hattında yaşamak, ayakta kalmak bir mucize olacaktır.
Ancak yine de bütün bu bahtsızlığımıza rağmen, giderek küçülse de zayıflatılsa da, yeryüzünün, su toprak, insan, hayvan, bütün bileşenleriyle bir arada yaşadığımız ve yaşamak zorunda olduğumuz, karşılıklı saygıya ve dayanışmaya dayalı, daha iyi, daha güzel bir SON şansımız var.
Sevgi, dostluk ve dayanışma ile, hoş kalın, sağ kalın…
Son…
1 | Sınır boylarında • Ölmek ya da ölmemek
2 | Sınır boylarında • Irkçı bariyerler ve dayanışma
3 | Sınır boylarında • Parmak ucunda yürümek
4 | Sınır boylarında • Özgürlüğün diğer adı ölüm
5 | Sınır boylarında • S O S …— …
6 | Sınır boylarında • Pusular ve kadın dayanışması
7 | Sınır boylarında • Dayanışma suç değildir!
Başlık fotoğrafı: Chez Jesus — Rifugio Autogestito