Türkçe  | English | Français

Sevgili Zehra,

Bu 71’inci mek­tubu da yine herkese açık yazıy­o­rum. Sen içer­iğin büyük bir kıs­mın­dan hab­er­darsın ama senin çevrende oluşan dayanış­manın nasıl inşa edildiği anlaşıl­sın istiyorum.

Hem emek veren­ler, hem mer­ak eden­ler, hem de destek ver­mek isteyip ken­di kendine ya da bize, “ne yapa­bilir­im?” diyen­ler okusun istiy­o­rum. Sen de, senin­le aynı ya da fark­lı dört duvar­ları pay­laşan arkadaşların da bilsin istiy­o­rum. Senin şah­sın­da sürdürülen bu dayanış­manın nasıl da yürek­ler dolusu geniş tutulup, gazete­ci olsun, sanatçı, yazar, poli­ti­ka insanı, avukat, aktivist olsun, tüm tut­sak­ları kap­sadığını, hep­si öğrensin istiy­o­rum. Bu dayanış­maya katılan­ların, nasıl içten­lik­le, can­la başla, hep­si ken­di olanakları­na göre emek verdiği­ni, ne kadar geniş kes­im­leri kap­sadığını, ve hiç birinizin yal­nız olmadığını özel­lik­le bil­m­enizi istiy­o­rum. Hep­imiz istiyoruz…

Bazen, bazı insan­lar, bir şek­ilde, bir neden­le görünür­lülük kazan­abiliy­or. Yaşam böyle birşey. Bu “par­la­mak­tan”, yani ken­di­ni göster­mek­ten öte bir şey ola­biliy­or. Bir ışık söz konusu evet, ama bu ışık hüzme­si ken­di şah­sını par­lat­mak yer­ine, bir tanık­lık olarak belirdiğinde, şah­sın ötesinde bir alanı aydın­latıy­or. Bu aslın­da bu sorum­lu­luk ortaya çıkarıy­or, o kişinin, diğer­leri için de taşıdığı bir sorum­lu­luk. Bugün senin isminin ve yüzünün tüm dünya­da tanınır hale gel­di, sanatçıların, hak savunucu­larının, ve geniş bir kitlenin desteğinin özne­si oldu. Ama asıl ışık tüm tut­sak­lar, ve tut­sak­lık neden­leri­ni işaret ediy­or. Zehra dendiğinde, akıl­lar­da can­lanan res­im sadece Zehra’nın kara göz­leri ve fırçası değil, tut­sak tüm Zehra’lar… Kalemin ve fırçan­la arşivlediğin tanık­lığın, güçlü duruşun, evrensel ve kolek­tif söylemin, tüm tut­sak­lara, ve gün­cel ve tar­ih­sel gerçek­lere doğru aralanan bir kapı oldu. Bu aralık­tan bir kez bakan­lar ise, o kapının eşiğine ister sanat mer­akı ile gelsin, ister gün­de­mi sorgu­la­yarak gelsin, etk­ilen­meden arkalarını dönüp gidemiy­or­lar ve illa ki gerçeğe ulaştıran o eşiği adım­lıy­or­lar. Dayanış­ma dal­gası da bu şek­ilde büyüy­or, genişliy­or, yük­seliy­or. Hep­iniz için…

Bir yıl kadar önce ilk eser­lerin çerçeve­len­miş olarak göz­ler­im­izin önünde ren­garenk açtığın­da, onların bizlere anlat­tık­ları önünde ade­ta nefes­imiz kesilmişti. Onları bu şek­ilde ilk gören bizler, sanat­la tanık­lık ettiğin acılı ve tar­i­hi anları uza­k­lar­dan da olsa neredeyse “naklen” izlemiş bir kes­im­dendik. O gün­lerde sayımız azdı, şim­di ise sayısızız…

Tar­i­hi bir anlatı oluş­tu­ran ve her biri ince ince, pro­fesy­onelce ve elbette dayanış­ma ile fotoğraflanıp arşivle­nen o res­im­lerinin çerçeve­len­mesi bile inanıl­maz bir özen­le gerçek­leşiy­or biliy­or musun ? Öneri üzer­ine git­tiğimiz çerçeve­cide gerçek­leşen çalış­ma, daha ilk görüşmede ticari bir alış-ver­işten öte bir çalış­maya dönüştü. Kolay bozu­la­bilir doğal malzemeleri kul­landığın res­im­ler nefes ala­bilsin diye, bal kul­la­narak yap­tığın kola­jlar cama yapış­masın diye, kul­landığın kumaşlar özgün­lük­leri­ni yitirmesin diye, her bir eser için ayrı strate­jil­er düşünüp, mesleğinin ince­lik­leri­ni kul­la­narak çözüm­ler buluy­or… Çerçevele­meyi emanet ettiğimiz kişi, zanaa­ti­ni kadın farkın­dalığı ile, yüreği ile, yetenek­li elleri ile ade­ta oya gibi işleyen bir dos­ta dönüştü. Zat­en, dayanış­ma kam­pa­nyasının her adımı böyle. Hep­imiz yeni yeni dost­lar tanıdık, kazandık ve devam ediyor.

İlk eser­leri çerçeve­ci­den almaya git­tiğimizde, dayanış­ma olarak bir araç aradık. Kedis­tan’ın derneğinin başkanı aracı ile bize eşlik etti. Heye­can ve sev­inçle bir araya geldik ve ulaşımı hal­let­tik­ten son­ra otu­rup muhab­bet etm­eye başladık. Başkan düşünceli düşünceli şöyle dedi : “Ne tuhaf bir şey, bak kaç kişi bir araya geldik… Bazı insan­lar tıp­kı bir loko­mo­tif gibi diğer­leri­ni devin­im haline geçire­biliy­or­lar. Böyle bir güç ve irade yayıy­or­lar. Ben gençken Angela Davis vardı, onun adı ve söylem­leri ile ne kadar çok şey yap­mıştık… Zehra da böyle. Dört duvar­lar ardı­na kap­atılmış olsa bile bizi ta oradan bir dinamizmin içine sokuy­or”. Sus­tuk, ve düşündük… Bu doğru bir gözlemdi.

Bu bir sene içinde bir sürü ser­gi, etkin­lik ve oku­ma yapıldı… Ori­ji­nal eser­lerin sergilen­mesi kolay değil biliy­or­sun. Uygun mekan şart­ları ve ulaşım mas­raflarını karşılaya­bilmek için bel­li bir bütçe gerek­tirdiği için, daha çok imkan sahibi galeri ve kurum­lar orga­nize ede­biliy­or. Oysa, kam­pa­nyanın hemen başın­da, eser­lerinin tanık­lığını taşı­mak isteyen daha müte­vazı imkan­lara sahip bir çok dernek ve kuru­luşlar­dan istek­ler gel­di. Biz de onlara da cevap ola­bile­cek bir çare aradık ve bul­duk. Eser­lerin kaliteli baskılarını, özel kutusun­da, içinde tanıtım bel­geleri, altyazıları ile bir­lik­te vide­o­ların olduğu USB, kart­postal­lar olan kitler halinde hazır­ladık. Ulaşımı da çok kolay olan bu çözüm­le baskı sergiler de bir çok ülke ve kente soluk vere­bil­di ve devam ediyor…

Angers, Tour Saint Aubin, le 11 janvier 2018

Ori­ji­nal eser­ler, Douarnenez, Angers, Mor­laix’den son­ra, şim­di de en geniş hali ile Eylül, Ekim ayların­da Fransa’nın batısın­da Bre­tanya böl­gesinde gerçek­leşe­cek Baş­ka Dünyalar Fes­ti­vali için hazır­lanıy­or. Ardın­dan Rennes, Lon­dra, Bres­cia, Barcelona, Basel sıra­da… Baskılar ise, Graul­het, Det­mold, Viyana, Rennes gibi şehirler­den son­ra, şim­di de İsp­anya Bask ülkesinde San Sebas­t­ian, Fransa’­da Saint Pierre des Corp­s’­da şu anda kesin­leşmiş ran­de­vu­lar­da izleyi­ci ile buluşa­cak… Bas­ka kentler için de görüşmel­er sürüyor.

Bu ran­de­vu­ların hep­si zehradoğan.net inter­net siten­de­ki “Sergiler” başlığın­da yayın­lanıy­or. Tıp­kı sergiler ve senin hakkın­da çıkan her dilden yazıların arşivlendiği “Basın” say­fası gibi, her 24 saat­te bir güncelleniyor.

Sergilere eşlik eden kart­postal­ların, aynı zaman­da dünyanın bir çok yerinde dayanış­may­la gerçek­leştir­ilen oku­ma gün­leri, kart­postal, mek­t­up atö­lyelerinde dolaşıy­or. Sana akla hay­ale gelmeye­cek ülkel­er­den, şehirler­den, köyler­den gelen kart­ların bir kıs­mı bu dayanış­ma orga­ni­za­sy­on­ların­dan yola çık­tı. Bir kıs­mı da insan­ların ken­di köşelerinde duyarlılık­la yazdık­ları mesajları sana, size ulaştırdı. Teşekkür mesajın, ve bazı mek­t­up ve zarfları zin­dan­da, res­im malzeme­sine dönüştürdüğünü görmek, hep­imizi inanıl­maz heye­can­landırdı ve mut­lu etti…

Sergi­lerinde izleyicinin tep­ki­leri­ni bire­bir gözlem­leme şan­sı­na sahip olduk. İnanılm­az etk­i­leyi­ci şeylere tanık­lık ettik. Sergilere gelen bin­lerce kişinin kimi, sanat ser­gisi izleyi­cisi bir kes­im­den­di ve bir kıs­mı senin kim olduğunu, nelerin tanık­lığını taşıdığını bilmey­erek gel­di. Kim­i­leri adını duy­muş, bil­gi almak, kimi ise farkın­dalık kazan­mış, bil­gisi­ni derin­leştirmek istiy­or­du. Hep­sinin arasın­da­ki ortak nok­ta, eser­leri­ni gördük­lerinde his­set­tik­leri derin etki oldu. Bunu hemen hep­si dile getir­di. Bin­lerce kişinin büyük bir çoğun­luğu, sergiyi sadece sanat­sev­er gözü ile gezmek­le kalmayıp, sergide bulu­nan arkadaşlar­la uzun uzun konuş­tu, sor­du, söyle­di, öğren­di, derin­leştir­di… Sanatın gücü de bura­da elle tutat­a­cak kadar belir­gin olarak ortaya çıkıy­or… Bir res­im, bin söz­den daha etk­i­leyi­ci ola­biliy­or, çünkü doğru­dan insan­ların yüreğine dokunuy­or. Bunu sen de biliyorsun.

Kay­da değer bir şey daha var… Bazen bir­biri­ni tanı­mayan insan­lar, tesadüfen aynı anda sergiye gire­biliy­or. Gez­erken, konuşurken, şaş­maz bir şek­ilde bir­bir­leri ile konuş­maya, iletişm­eye başlıy­or­lar. Ve ilginç bir şek­ilde genelde aynı süreçten geçiy­or­lar. Önce eser­lerin gücü ve anlatısının etk­isi altın­da, bir süre susuy­or­lar. Son­ra soru­lar sor­maya başlıy­or­lar. “Zehra kimdir?”, “Neden tut­sak?”, “Bu res­im tam olarak ne anlatıy­or?”, “Neden böyle oldu?” Ardın­dan bir suçlu­luk duy­gusu uyanıy­or… “Bun­lar bugün, göz­ler­im­izin önünde oluy­or ve haber­im­iz yok! Bu nasıl olur?”… Haber eksik­liğinin onların suçu olmadığını, aslın­da habere ulaşıla­bildiği­ni, ama servis edilen­lerin dışın­da kay­naklar­dan ara­mak gerek­tiği­ni belirt­tiğimizde suçlu­luk hissi kay­boluy­or ve “Artık biliy­oruz, ne yapa­bil­i­riz?” sorusu geliy­or. Ken­di imkan­ları­na göre anlatıp, bil­gilendi­re­bile­cek­leri­ni, destek mesajları ile yal­nız olmadığınızı size söyleye­bile­cek­leri­ni anlıyorlar.
Ve yürek­leri ışı­tan bir şek­ilde, sergi­den ayrılırken ken­di araların­da konuşarak çıkıy­or­lar. Bir­biri­ni tanı­madan mekana giren bu yabancıların, kaldırım­da dakikalar­ca kalıp, kırk yıl­lık dost­lar gibi hala konuş­maya devam ettik­leri­ni gözlem­liy­oruz bazen.

Angers ser­gisinde en etk­i­leyi­ci deney­im­ler­den biri, iki eğitim­ci kadın eşliğinde gelen engel­li gençler­den oluşan gru­pla yaşandı. Üzerinden aylar geçme­sine rağ­men, bu uzun geziyi unutamıy­oruz. Yoğun­luğu ile hep­imizin aklı­na kazındı kaldı… Eğitim­cil­er fark­lı zeka engel­li gru­pla sergiye geldik­lerinde bize şöyle dedil­er: “Buraya tesadüfen gelmedik. Önce tut­sak­lık, kap­atıl­mak, tecrit üzer­ine uzun bir çalış­ma yap­tık ve Zehra’nın eser­leri­ni görm­eye geldik. Ve daha bitme­di, bu konu­da çalış­maya devam ede­ceğiz”. Son­ra izleyi­cil­er bir saat­ten fazla zamanayırarak, tüm eser­leri tek tek dolaşıp, his­set­tik­leri­ni ifade ettil­er. İfade biçim­leri kısıtlıy­dı bel­ki ama duy­gusal algıla­maları çok güçlüy­dü.papillon Bazen “az ve öz” nasıl da bir ok gibi fır­layıp hedefe saplan­abiliy­or. Uzun uzun, düşünceli bakışlar­dan son­ra, Serginin gerçek­leştiği Saint Aubin kulesinin iç kubbesinde yankılanan sözler şun­lar oldu: “siyah”, “üzgün”, “acı”… O anda, bu serginin en gerçek izleyi­ci­leriyle olduğu­muzu hissettik…

Bir de ateş tan­rısının Vul­canus’un adını taşıyan kele­bek… Kanat­ların­da­ki göz­leri, kış ortasın­da galeride açan kele­bek. O kadar tablo­nun içinde uçup uçup da, gidip Newroz’­da katledilen Kemal Kurkut’un tablo­suna kon­ması… Ateş, bahar, yaşam, ölüm gibi sem­bol­lerin, büyü gibi, bir kele­beğin kanat­ların­da buluş­masının nefes­imizi kestiği an…

Bun­lar sadece birkaç küçük örnek… Sergi­leri gezen­lerin yürek­lerinin, sizin yürek­lerini­zle nasıl da bir­birine kavuşup, kenetlendiği­ni gördük­ten son­ra, bulu­na­madığımız ser­gi ve etkin­lik­lerde de ne gibi yoğun anlar yaşandığını hay­al edebiliyoruz…

Bize “bütün bun­lar için kendi­mi mahçup hissediy­o­rum” gibi şeyler söyleme sakın. Sakın ! Bir kere, tüm bu çabalar koca okyanusa düşen damlalar­dan ibaret. Ayrı­ca teşekkür söz konusu ise, asıl biz size teşekkür borçluyuz. Biz dışar­da­ki tut­sak­lara verdig­iniz direniş der­si için, onurlu duruşunu­zla bizi devin­ime geçirdiğiniz, sorgu­la­malarını­zla bizi düşündürdüğünüz için…

Herkes elin­den geleni yapıy­or ama elbette herşey kolay değil hele mükem­mel hiç değil. Elbette insan­ların hep­si şek­er bal değil. Sen de iyi biliy­or­sun ki insan­lık karan­lık yüzünü git­tiği her yere götürüy­or. En çok bir­lik­te yürümek gereken dönem ve yer­lerde de karşılaşılan gülüm­seyen yüz­lerin ardın­da, ölçüsüz ego­lar, art niyet, çıkar­cılık, kıskançlık ola­biliy­or. Ama bun­lar par­mak­la sayıla­cak kadar az, ve tek yürek olmuş o koca­man insan çok­luğu­nun içinde kay­bolup gidiy­or. Kısa süre için can sık­sa da, insan­ca kenetlen­menin gücü içinde bir­er gölge gibi unutulup, yok oluyor.

Çünkü dayanış­ma denen şeyin ana malzeme­si, ham­mad­de­si “insan”, Zehra’cığım…

Biz bur­da, ken­di köşem­iz­den sadece ortaya fikir atıy­or, imkan­ları sağla­maya çalışıy­or ve insan­lara “Hadi!” diy­oruz, “siz gerçek­leştirin, biz her tür­lü lojis­tik destek ver­m­eye hazırız”. Yaratıcılık­la, heye­can­la kol­ları sıvayan­lar, insan­lar oluy­or. Senin tanık­lığını, sanatını, sözcük­leri­ni taşıyan, anlatıl­ması gereken gerçek­leri anla­tan­lar onlar. Her şey, düzen­le­nen bir etkin­lik olsun, pay­laşılan bir video olsun, çıkan bir haber olsun, size bir mek­tu­pla ulaşan destek sözcük­leri olsun, komşu soh­bet­lerinde gös­ter­ilen kart­postal­lar olsun, hep­si, ama hep­si dayanış­manın bir parçası. Dayanış­mayı sahiple­nen­lerin arasın­da her yaş­tan, her kes­im­den, her halk­tan insan­lar var… Kimi ünlü bir sanatçı ve sanatı ile iletişiy­or, kimi her­han­gi biri ve gerçek­lerin üzer­ine ışığı ken­di çevresinde aydın­lat­a­cak şek­ilde yayıy­or. Küçük­lü büyük­lü ışık­lar bir­biriyle buluşup, ufku gün gibi aydın­latıy­or. Bir sene­den fazladır süren, sana ve senin şah­sın­da tüm tut­sak­lara yöne­lik bu dayanış­ma kam­pa­nyasının gücü de işte tam buradan geliy­or. Tüm bu insan­lar, sana, size “Sizi duyuy­oruz, bel­ki dilin­izi konuş­muy­oruz ama sizi anlıy­oruz, ve anlatıy­oruz” diy­or, “Yal­nız değilsiniz!” diy­or. Evet, yal­nız değilsiniz.

Hep­inizi sev­gi ve içten­lik­le selam­lıy­or, sım­sıkı sarılıyorum.
Naz
31.7.2018


Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Naz Oke on EmailNaz Oke on FacebookNaz Oke on Youtube
Naz Oke
REDACTION | Journaliste 
Chat de gout­tière sans fron­tières. Jour­nal­isme à l’U­ni­ver­sité de Mar­mara. Archi­tec­ture à l’U­ni­ver­sité de Mimar Sinan, Istanbul.