San­ki görün­mez eller gırt­lağımı sıkıyor…

Hayır, nedir yani! Dünyanın, üzerinde sayısız uygar­lık kurul­muş, en bereketli ve zen­gin toprak­ların­dan birinde yaşıy­oruz! İstes­ek yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamız­da 77 buçuk mil­letle de olsa beyler paşalar gibi yaşayıp gide­bile­ceğimiz kadar zenginiz her açı­dan. Emperyal­izmin oyun­ları ter­ane­si de bir yere kadar! Nedir bu kin, bu nefret; neyi pay­laşamıy­oruz diye sor­maz mı insan bir kendine yaaa! Neyi pay­laşamıy­oruz! Kimse Kürt ya da Ermeni olmayı seçmediği gibi, Türk olmayı da seçmiy­or! Hiçbir emeği olmadan tama­men tesadüf eseri içine doğ­duğu bir kim­lik­le bu kadar övünür, o kim­liği diğer herkesin tepesinde satır gibi savu­rur durur mu kendine insanım diyen bir insan yaaa!

Nicedir TC’nin en ırkçı böl­gelerinden biri olan Fethiye’nin bir köyünde kalıy­o­rum. Rum­ların mübadele esnasın­da bırakıp git­mek zorun­da kaldığı kaya evlerinin arasın­da 7. yüzyıl­dan kalma bir şapel var yaa! Köyün tar­i­hi 5 bin yıl önce­sine dayanıyor.

İns­anl­ar bir yerde, bir kim­liğin içine doğar, üç gün yaşar, bir çöp götüreme­den de sik­tir olur gider bu dünyadan! Kimse bir avuç bile toprak götüre­mez! Çünkü toprak insana değil, insan toprağa ait­tir! Toprak senin olmaz, sen toprağınsın!

Elbette ege­men­ler ken­di emel­leri, ikti­dar hırsları için seni kul­lan­mak isteye­cek, bunun için de seni her tür­lü manipülasy­on­la kandır­maya çalışa­cak! Ama senin de bir beynin var kardeşim! Senin de bir kalbin var! Bu kadar aptal, bu kadar zal­im olunur mu! İns­an olan insan bir durur, bir düşünür! Neden der yaaa, neden nefret ediy­o­rum ben­den olmayan insan­dan, nedeen! Kim­im ben! Ne hal­ta yarıy­o­rum şu dünya­da! Şans eseri Türk doğ­muşum, tama­men tesadüf eseri!.. Kürt de doğa­bilirdim, Ermeni de, Rum da… Neden nefret etmek zorun­dayım başkasın­dan! İns­an bir sorar yaa, bir sorar kendine sorar sorar!

Ömründe hiç görmediği görm­eye de hiç niyetli olmadığı bir coğrafya­da yaşayan, ömründe hiç görmediği ve görmeye­ceği insan­lar­dan nefret eden mily­on­lar­ca insanım­sı arasın­da yaşa­manın dayanıl­maz eziyeti!

Soruy­o­rum, “neden Kürtler­den nefret ediy­or­sun?” diye; diy­or ki “onlar vatanımızı bölmek istiy­or”. “Neden sence?” diy­o­rum; “çünkü teröristler” diy­or. “Peki manyak mı sence bun­lar?” diy­o­rum; “on yıl­lardır on bin­lerce öldüler; senden bin kişi öldüyse onlar­dan on bin­lerce, hem de çoğu siv­il, çoluk çocuk öldü, sürüldü, yer­siz yurt­suz, aşsız kaldı; insan neden ölmek ister” diy­o­rum; “çünkü teröristler” diy­or. “Dokuz aylık, on yaşın­da çocuk­tan, yet­miş yaşın­da nine­den, sek­iz çocuk sahibi kadın­dan terörist mi olur; onlar siv­il, onlar insan” diy­o­rum; “sadece senin­le eşit hak­lara sahip olmak isteyen, sadece ken­di dil­leri­ni kültür­leri­ni diledik­ler­ince yaşa­mak, ken­di dil­lerinden eğitim almak, çocuk­ları­na ken­di isim­leri­ni koy­a­bilmek isteyen senin gibi insan­lar; senin­le aynı hak­lara sahip olsalardı da yine isyan etsel­er­di hak­lısın; ama ken­di vatan­ların­da senin­le eşit değiller ve sadece insan olmaların­dan kay­naklanan en temel hak­larını istiy­or­lar, sen olsan iste­mez miy­din?” diy­o­rum; “ama onlar terörist” diy­or… Baş­ka hiçbir cüm­le­si yok; baş­ka hiçbir şey bilmiy­or, hiçbir şey düşün­müy­or, hiçbir şeyi sorgu­lamıy­or; aynı coğrafya­da yaşadığı, en az onun kadar bu toprak­lar­da hakkı olan bir halkın ken­disiyle eşit hak­lara sahip olma­masın­dan gram utan­mıy­or, bu hak­sı­zlığa gram üzülmüy­or… “Peki”, diy­o­rum, “senin hükümetin onları terörist diye öldürürken Fil­ipin­lerin teröristi olan radikal islam­cı Muro ger­il­lalarıy­la Fil­ipin­ler hükümeti arasın­da Fil­ipin­lerin müs­lü­man terörist­lerinin eşit­lik talebinin kab­ul edilme­si için arab­u­lu­cu­luk yapıy­or­du, bunu biliy­or musun?” diy­o­rum, “Hö” diy­or! “Hö!”

İçim şişiy­or!

İns­anın zal­im­liği, çifte stan­dartlılığı, ikiyü­zlülüğü, aptal­lığı karşısın­da içim şişiyor!

Bütün Ramazan ayı boyun­ca Fethiye’de kaldım, tek bir gece bile davul sesi duy­madım. Üç kuruş par­alarını söğüşle­mek uğruna ruh­larını sat­tık­ları İngiliz­l­erin rahat­sız olma­ması için davul bile çal­mayan, en dumko­fu bile su gibi İngilizce konuşan faşistler, ken­di dilin­den konuş­tuğunu duy­duğu her Kürdü parçala­maya hazır dolaşıy­or; sadece Diyarbakır plâkası gördüğü için araçların peşine düşüp, için­dekinin kanını içm­eye kalkıyor.

Kus­mak istiy­o­rum; bütün bu iğrenç hay­atı kus­mak kus­mak kusmak!…

Rabia Mine

15 Hazi­ran Facebook


Rabia Mine
Yazar, şair, insan hakları koruyucusu aktivist. “Külden” adli bir şiir kitabı var (2014).
İstanbul Üniversite’sinde Hukuk, Mimar Sinan Üniversite’sinde sinema televizyon eğitimi aldı. Yapımcılık, metin yazarlığı, bağımsız redaktörlük yaptı.

Rabia Mine • Je veux vom­ir cette vie dégoutante Cliquez pour lire

Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Ji kerema xwere dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas.
You may use and share Kedistan’s articles and translations, specifying the source and adding a link in order to respect the writer(s) and translator(s) work. Thank you.
Por respeto hacia la labor de las autoras y traductoras, puedes utilizar y compartir los artículos y las traducciones de Kedistan citando la fuente y añadiendo el enlace. Gracias.
Auteur(e) invité(e)
Auteur(e)s Invité(e)s
AmiEs con­tributri­ces, con­tribu­teurs tra­ver­sant les pages de Kedis­tan, occa­sion­nelle­ment ou régulièrement…