Français | Türkçe
Uzaktan, ZAD’da neler olduğunun tam olarak izlenip hakkettiği şekilde anlaşılmasında zorluklar yaşandığını gözlemleyen bazı ZAD işgalcileri, aşağıdaki metinle, gelişmelere ve güncel duruma ışık tutmak istemiş.
“ZAD yerel destek komitelerine, ve ZAD’da neler olduğunu anlamak isteyen herkese mektup” başlıklı metin, ZAD’da mevcut farklı bakış açıları ve düşüncelerin çeşitliliğini içeriyor. Metni kaleme alan ZAD yaşayanları, ve onlarla birlikte örgütlenen kişilerden oluşan grup, kendi aralarında da fikir birliği elde edemedikleri noktalar olduğunu belirtiyor.
Fransa’nın batısında, Nantes şehrinin 28 km kuzeyinde bulunan, Vigneux ve Notre Dame des Landes ilçelerindeki topraklar, bir havaalanı projesi için 1974’de ZAD, “Zone d’aménagement différé”, yani “aşamalı gelişme alanı” ilan edildi, yani betonlaştırmanın kibarcası… 2008’de “tarihi köylüler” denilen bölge yaşayanlarının, birlikte direnme çağrısı üzerine alana gelip yerleşen işgalciler bu terime daha uygun bir açılım buldular “Zone à défendre”: “korunması gereken bölge”. 1650 hektarlık “bocage” denilen yani bahçelik bir alan. Bölge yalnızca tarım alanı değil, iki nehir arasında endemik bitki ve hayvanların barındıran bir “nemli bölge”. Sayısız çevre araştırması bölgedeki biyolojik çeşitliliğin asla bozulmaması gerektiğini bir çok kez belirtmişti.
Tarihçesini keşfetmenize yardımcı olacak yazıların arşivine bu linkten ulaşabileceğiniz, tahliye girişimi, referandum, destek eylemleri, hükümet değişimi gibi farklı aşamaların ardından, 17 Ocak 2018 günü, havaalanı projesi iptal edildi.. Ve gelişmeler devam etti…
Geçtiğimiz 9–11 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen operasyonlar sonucunda, güvenlik kuvvetleri “ZAD’da bulunan 99 squatın, 29’unun temizlendiğini” açıklıyorlar. Bu “resmi” ifade dili okuyucularımıza şüphesiz pek de tanıdık gelecektir.…
2500 polis ve jandarma konuşlanması ile, bu operasyonlar, ülkede 1968’den beri hiç bir şehir operasyonunda bu güne dek görülmemiş bir müdahale gücü kullanımını işaretliyor.
Operasyonun faturasını
Yetkililerin operasyonun faturasını açıklamakta çekince göstermelerine rağmen, bir tahmin yapmak mümkün. Bu tahmini fatura Kedistan’ın kedilerinin hesap makinesinden çıkmadı. Ana basın gönlünce kopyalayıp yapıştırdı. Hükümete yakın liberal ve sağ basının, ve “devletin şiddeti meşrudur” diyen sol kanadın “Bakın hele, çapulcu Zad’cılar bize kaça maloluyor” edasıyla verdikleri sayıları, isterseniz biz, alternatif basından arkadaşlarımız gibi, başka bir bakış açısı ile değerlendirelim.
Yol, benzin, otoyol gibi ulaşım giderleri; konaklama, yemek gideleri; deplasman primleri… Helikopter ve zırhlı araçların vs giderleri. Çatışmalarda zarar gören, kalkan, kask, araç, gibi malzemelerin faturası. Ayrıca mekanların imhası için şirketlerden kiralanan araçlar… Bu bütçeye elbette kullanılan cephaneyi de eklemek gerekiyor. Neticede bu operasyonların faturasının 5 milyon Avro’yu geçtiği düşünülüyor…
Cephaneye gelince…
Biber gazı, nörolojik olarak etkileyerek “kusturan” gaz gibi şeyleri bir kenara bırakalım. ZAD’daki son operasyonda 10 binden fazla patlayıcı atıldığı açıklanıyor. Bunların arasında, “sağırlaştırıcı ve nefes kesici” özelliği nedeniyle “psikolojik etkisi” için pazarlanan, ancak patlamada insanları yaralayabilen, ve 25g TNT içeren GLİ-F4, ve ince bir metal tabakası ile kaplı olduğundan ve 60 g TNT içerdiğinden daha da tehlikeli olan OF-F1 var. Bu F1 tipi patlayıcıların Sivens ZAD’ında 26 Kasım 2014 günü, Remi Fraisse’in ölümüne yol açmış olduğunu, 28 Kasım 2014’te “kullanımlarının dondurulması” kararı verildiğini, ardından 1017 Mayıs ayında, İçişleri bakanlığının emri ile güvenlik güçleri tarafıdan kullanımlarının yasaklandığını hatırlatalım… Tüm bunlara rağmen, sizlere yine oldukça tanıdık gelecek sekilde, inatla kullanılıyor olan bu bombalardan bazıları uluslararası sözleşmelerle “Savaşta kullanımı yasak” konumunda. Ama, gördüğünüz gibi, “ülke içi” operasyonlarda güvenlik güçleri tarafından rahatlıkla kullanılabiliyor.
ZAD’daki operasyonlardan sonra, binlerce kovan alandan toplandı. Bunların (sadece) bir kısmı Nantes valiliğinin önünde döküldü.
“Oh, bir çapulcu daha eksilir !”
Vatandaşın vergisi ile gerçekleştirilen bu operasyonlarda kullanılan patlayıcı ve gazların insanları yaralaması hatta ölüme yol açması önemli noktalardan biri. ZAD tıbbi yardım ekipleri yüzlerce yaralı belirtiyor. Sırtı ağır dereceden yananlar, ya da parçalardan ameliyat gerektirecek şekilde yaralananlar var.
Tıpkı Gezi direnişindeki gibi, Kürt kentlerindeki operasyonlardaki gibi, Fransa’daki müdahalelerde de devlet güçlerinin orantısız şiddet kullandıklarının, yasa tanımaksızın, gözle görünür bir kinle direnişçilere nişan almalarının rahatlıkla gözlemlendiğini tekrar belirtmemize gerek yok değil mi?… Devlet her yerde devlet…
22 Mayıs günü, sayısız yaralıya, Maxime’i de ekledi. Bir TNT bombası genç direnişçinin elini kopardı… Baştan beri operasyon alanına basın sokmamaya çabalayan ve görselleri kendi kamerasından servis etmeye çalışan polis ve jandarma, “Maxime, güvenlik güçlerinin attığı bir bombayı geri atmak isterken elinde patladı” açıklamasını yapsa da, bu ifade devlet yetkilileri, savcı, ve elbette ana basın tarafından hep bir ağızdan tekrar edilse de, olayı yaşayan kişilerin anlattıkları ve görüntü kayıtları bunun tersine tanıklık ediyor. Görüntüleri bu yazıya eklemeyelim isterseniz…
GLİ- F4 adını, “Grenade à fusil et à main Lacrymogène Instantanée”, yani “el ve tüfekle atılan anlık biber gazi bombası” tanımlamasından alıyor. Kısaltmanın sonundaki İ, “instantané” yani “anlık” terimine denk düşüyor… Kısacası bu bomba düştüğü anda patlıyor ve ne Maxime, ne başka bir cesur çapulcunun, istese de bombayı yerden alıp geri yollaması mümkün değil.
ZAD’ın taşı toprağı suyu…
Zehirli ve tehlikeli maddeler içeren bu silahların, verdikleri insani zararlar yanında, senelerdir bozulmadan korunabilmiş bir doğal alanı harap etmesi de aynı bir konu… Saldırılardan etkilenen, telef olanlar yalnız hayvanlar da değil. ZAD yaşayanlarından doğa bilimcisi bir arkadaşın yaptığı analizler, ortaya tüyler ürpertici bir tablo çıkarıyor. Organik bostanlar, bahçeler, tarlalar, yaşam alanlarının toprağı ve “nemli bölge” olan ZAD’daki su, kayda değer ve endişe verici bir kirlenme kaydetmiş. Bunları öğrenince nutkumuz tutuluyor.
Gözümüzün bebeği ZAD…
ZAD’ın mücadelesinin yalnızca havaalanı projesine karşı değil, böyle bir projeyi yaşama geçirmek isteyen dünya sistemine karşı da sürdürüldüğünü hatırlayalım.
ZAD’ın başka bir dünyanın mümkün olduğunu kanıtlayan, ve bunun inşasının birebir boyutlarda nadir laboratuarlarından birini oluşturduğunun bir kez daha altını çizelim.
Hatta usanmadan tekrarlayalım…
Ve sözü artık, ZAD’ın geçtiği aşamaları, tehlikeleri, endişe ve sorgulamaları ayrıntılı olarak, içinden anlatanlara bırakalım…
ZAD yerel destek komitelerine,
ve ZAD’da neler olduğunu anlamak isteyen herkese mektup
Zafer ve korkular
17 Ocak 2018 tarihinde havaalanı projesinin iptal açıklaması, hareketi oluşturanların büyük bir bölümü tarafından, diğer mücadelelere güç ve motivasyon taşıyan uzun bir mücadelenin zaferi olarak algılandı. En sonunda büyük şirketler tarafından taşınan bir devlet projesine karşı bir mücadele, kazanılmıştı. Ama diğer bir grup için, gelecek etap zorlu görünüyor ve birçok endişe doğuruyordu.
Hükümet projenin iptali ile birlikte, “hukuk devletine dönüş” ilan ediyordu. Oysa ki, alanda yapılan herşey, orada yaşayan ve katılan olan bizler tarafından kararlaştırılıyordu. Alanda inşa edilen maddi manevi herşey ile nasıl devam edebilecektik? İçimizden bir çoğu, sadece bir hava alanına karşı burada değildi. Havaalanının dünyasına karşı mücadelemizi, özellikle Marcron’un politikasının ve liberalizmin küresel gelişiminin yarattığı güncel ortamda nasıl sürdürebilecektik?
Herşey çok hızlı gelişti : D281 vesaire…
Bu noktadan itibaren, hükümet tarafından dikte edilen, ve aramızdan bir çoğu tarafından da sahiplenen tempo, hızlandı. Çoğunlukla, karmaşık ve zor politik kararları almadan önce, konuyu birlikte ve yeterli derecede tartışacak zamanımız olmuyordu, çünkü bunlar sıklıkla ideallerimizden ödün vermemizi gerektiriyordu.
Bu çatışmalı kararladan biri, 2013’te kısıtlı şekilde açılmış olan “barikatlar yolu” D281’in tamamen açılması idi. Projenin iptalinin ertesi gününden itibaren, uzun meclis toplantılarında yolun açılması tartışıldı. Görüşler çok farklıydı: kimileri için polisin yolu açmak üzere hemen gelip ve bu fırsattan faydalanarak mekanları tahliye etme riskini almamak için yolu açmak gerekliydi, diğerleri için, komşulara havaalanı iptal edildiğine göre, geçişlerin daha kolay olacağını belirmek açısından gerekliydi. Ancak bir çok kişi için, bu, ZAD’ın en güçlü mekanlarının terki, ve havaalanı projesinin iptalinden sonra, 31 Mart tarihinden itibaren net bir şekilde ifade de edildiği gibi ; alanı tahliyelere hazırlamak adına, devlete hediye edilmesi demekti. Yolun açılmasını kabul edenlerden kimisi bunun için doğru zaman olmadığını, müzakereler için bunun avantaj olarak kullanılmak üzere elde tutulması gerektiğini, ya da tahliye konusunda garanti verilmesi için beklenmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Çok şiddetli baskılar ve hareketin bir kısmı ile bilek güreşi sonrasında, D281’deki barikatlar çok gergin kolektif anlar yaşanarak kaldırıldı, yol üzerinde bulunan kulübeler söküldü ve çit ardına taşındı. En merkezi konumda olan Lama Fâche (Kızgın lama), komşu bir tarlada iki ay boyunca yeniden inşa edildi, ve Lama Massacré (Katledilmiş lama) veya Lama Sacré (Kutsal lama) adını aldı. Bu dönem, kendi aramızdaki güvensizlik duygusunu perçinledi.
Bunu izleyen, yolda yapılan, kimilerinin yavaşlatmayı ya da bloke etmeyi denediği, çalışmalar oldu. Ardından, bu çalışmalar, 2013’ten beri görmediğimiz oranda, bir jandarma mevcudiyeti eşliğinde ilerledi. Kimilerine göre, bu direniş denemeleri, jandarmaların gelmesine neden olmuştu, diğerlerine göre, jandarmaların gelmesi önceden planlanmıştı ve bir bahane bekleniyordu. Neticede, polisin alanda konuşlandığı haftalar, genel olarak sessizlik içinde geçti ve yolun açılmasını normal karşılayan ve blokaj denemelerinden rahatsız olan bileşenleriden kişileri çok az seferber etti.
Yolun açılmasından ve çalışmalardan duyulan çekinceler, olayların devamında teyit oldu : tahliyelerin hazırlanması, alanı hiç terketmeyen polisin gözlemler ve tesbit yapmak için durumdan faydalanması ve insanları varlıklarına alıştırmaları, tahliyeler sırasında alanın bu yol ile bölünerek, doğu kısmının tecrit edilmesi gibi…
10 Şubat’ta ZAD’da, havaalanı projesinin iptalini kutlamak, “geleceğin köklerini salmak” ve diğer mücadeleleri desteklemek için bir şenlik yapıldı. İki kortej, onbinlerce insanı bir araya getirerek, Bellevue’de, uğrunda mücadele verilen sembolleşmiş projelerin yakıldığı alanda birleşti. Lama Fâche’da toplantılar, ve Bellevue’de bir gece gerçekleştirildi.
Müzakereler
Havaalanı projesinin iptalinden önce, [ZAD yaşayanlarının olusturduğu] “karar meclisleri” de dahil olmak üzere, havaalanına karşı hareket, “havaalansız ZAD’ın geleceği” konusunda karar meclislerinin kararlarını taşıyacak ve devletle müzakere edecek bir “bileşenler-arası heyet” oluşturulmasına karar vermişti. Zorlu tartışmaların neticesinde, işgalci meclisler, işgalcilerin bu heyete katılmasına karar verdiler. Aslında pek fazla bir beklenti olmamakla beraber, içimizden bazıları, heyete katılmanın, diğer bileşenlerle birlikte devam edebilmek için önemli olduğunu düşünüyorlar ve onlara doğru bir adım atmak istiyorlardı. Bir kısmı ise diğerlerinin bizim içinde olmadığımız bir heyetin devletle görüşmesini istemiyordu. Kimileri ise, devletle müzakereye girmeye bütünüyle karşıydı.
Karar alındıktan sonra, heyete katılacak insanların nasıl bulunacağını konuştuk. Tehlikeler konusunda tartıştıktan sonra, bir grup, bir belirleme prosedürü önerdi. Küçük ve karışık guruplar, birbirlerini tamamlayıcı buldukları, bizim çeşitliliğimizi temsil edebilecek ve güven duydukları kişilerin isimlerinin bulunduğu listeler hazırlayacaktı ve önerecekti. “Seçim” formatını kullanmak, aramızdan bir çoğu için, çok büyük bir çaba gerektiriyordu ve dönem böyle bir şey için uygun değildi. ZAD’ın çeşitliliklerinden biri dürüst oynadı, iki birbirine yakın grup ise birbirlerini önererek ve moderasyonu etkileyerek biraz hile yaptı. Neticede, isimleri en çok önerilen, hiç red almayan ve bu konumu kabul eden 11 kişi, heyeti izleyen, ve farklı randevular için heyete katılacak üyeleri ve yedeklerini seçen kişiler oldular. Sonuçta bu insanlar, öncelikle karar meclisleri ve işgalciler tarafından verilen kolektif bir yetkinin sahibi oluyordu. Bu adıma hepsi ikna olmuş değildi, dolayısıyla aday değillerdi ama verilen yetkiye uymak için ellerinden geleni yaptılar.
Heyete katılma ve valiyle görüşme adımları genel olarak gerçekleştirildi ama işgalciler, baştan beri buna karşıydı. Heyetle ilgili tartışmaların aldığı zaman, tuttuğu yer, işgalci meclislerine taşınanlar, ve kararların alınma hızı, bu seçimin yerinde bir seçim olduğundan duyulan kuşkuları perçinledi.
Bileşimlerarası heyet, öncelikle 3 talep taşıdı :
• Tahliyelerin reddi,
• Tüm konutların durumunun netleştirilmesi için çözüm yolları
• Harekete, senelerce süren mücadele boyunca baskı altında bırakılmış insanlar için bir af durumunu, uzun dönemde yürütebilecek bir “varlık” inşa edebilecek zamanı tanımak amacıyla, toprakların (mülkiyet olarak) verilmesinin dondurulması.
Karar meclisleri, sanki hareket devletle gerçek bir müzakere yapabilirmiş gibi bir pozisyon aldı. Heyet, iki kez, 28 Şubat ve 20 Mart tarihlerinde valilikte kabul edildi. Ancak talep edilenin aksine, yalnızca karşılıklı pozisyon belirtmeleri yapıldı. Valilik ise, toprakların verilmesinin dondurulması dışında, ve özellikle kolektif yönetim konusu başta olmak üzere tüm noktaları bloke etti.
İç çatışmalar
Havaalanı projesinin iptali ile, mücadeledeyi oluşturan kişileri gruplara, ve çeşitli grupları birbirine bağlayan en önemli neden ortadan kalkmıştı. Anlaşmazlıklar kendi gösterdi ve iç çatışmalar belirmeye başladı. Örneğin, kimi kişiler, ZAD’da uzun zamanlı bir yasallaştırmayı kabul etmeye razı, kimileri ise kolektifle bağdaşabilecek bazı özverileri yapmaya razıydı, kimileri ise herşeyden önce tutarlılığı sürdürmek ve karşı mücadele verilen bir sisteme boyun eğmemek, ve hatta korsan niteliğini koruyarak onurla tahliye edilme riskini de almak taraftarıydı.
Derneklerde, kimisi ZAD’ın geleceği için mücadele edilmesini ve herkesin “ZAD’ın geleceği için 6 nokta” açıklamasında belirtilen şekilde kalmasını istiyor, diğerleri ise artık havaalanı projesi olmadığına göre durmayı ve sadece birkaç köylü kurulumu daha eklenerek, herşeyin eski haline gelmesini istiyordu. Havaalanı projesine karşı koymak için kurulmuş bazı derneklerin kendi gelecekleri bile şüpheli durumdaydı.
Kimi özelde kavga ediyor, kimi mücadele arkadaşlarıyla bozuşuyor, diğerleri basına hareketten kopuşma özelliği taşıyan demeçler veriyor, ya da arkadaşlarını Indymedia’da ispiyonluyordu.
ZAD’da kolektif ve ortak bir gelecek inşa etmek isteyenler arasında da çatışmalar mevcuttu. Örneğin, yollardaki barikatlar konusunda… Gerginlik düzeyi öylesine yüksekti ki, birlikte ilerlemek çok zorlaşmıştı. Genel kurul toplantıları bloke olmuş durumdaydı ve herkes suçu birbirinin üzerine atıyordu.
Birinci tahliye dalgası
2018 tahliyelerinin ilk etabı 9 Nisan’da başladı ve 12 Nisan akşamı, valilik, jandarmalar tarafından yapılan operasyonun sonunu bildirdi. İki tarih arasında, 200’den fazla kişi güvenlik güçleri tarafından yaralanmış, yaklaşık 60 kişi tutuklanmış, ve ZAD’ın üçte biri yerle bir edilmişti.
Fotoğraflar Sadık Çelik ve reporterre.net
9 Nisan sabahı, dış destek alanda mevcuttu. Bunlar özellikle Les Fosses Noires’ın karşısında bulunan Vieux Fourneaux karşılama mekanında, Lama Fâche’da, Wardine ve Bellevue’de bulunuyordu. Eski barikatlar yolu D281’in doğusunda ve Fosses Noires yolunun güneyindeki kulübelerin hemen hepsi bu ilk haftada yıkıldılar. Sabah 03:00 saatlerinden itibaren polis tarafından ele geçirilen D281’in doğusunda kalabalık bir insan varlığı olmadı, zira geçiş zorlaştırılmıştı. Alanın merkezinde ise, çok sayıda çatışma ve fiziki direniş vardı.
Cent Noms mekanının tahliye ve imha edilmesi çok dikkat çekti, ve dışardan çok sayıda insanın tahliyelere karşı tepki göstermesine, ve alana gelmesine yol açtı. Kimileri için Cent Noms mekanının yıkılması şok etkisi ile algılandı, zira beklenmedik bir şeydi ve bu mekanda bir koyun yetiştirme projesi mevcuttu. Diğerleri için, Cent Noms’da olanlara bu denli tepki oluştuğunu görmek yaralayıcıydı, çünkü bu, sanki diğer yaşam mekanları ve bahçelerin o kadar önemi olmadığı hissiyatını oluşturuyordu.
Bu hafta boyunca, Fransa’nın her yerinde, Belçika’da, ayrıca Lizbon, Tunus, Viyana, Londra’da Fransa Elçilikleri önünde, ve Chiapas, Filistin, Hindistan, Quebec, Yunanistan ve ABD’de vs., destek gösteri ve eylemleri gerçekleştirildi.
Photos reporterre.net
Askeri işgal, saldırı ve direnişler
Askeri işgal yol “açılır açılmaz” başlamıştı, ama ilk tahliye dalgasının ve 12 Nisan’da valinin “ateşkes” açıklamasının ardından, farklı bir baskı düzeyine geçildi. Kulübeleri imha etmeye devam ettiler, örneğin Mandragore, İsolette, Noue ve Pimki’de… Niyet, helikopter ve insansız araçların devamlı mevcudiyeti ile desteklenen bir zırhlı araç, kamyon, resmi geçidi ile devletin gücünü gösteren, daha az şiddet imajı veren bir psikolojik savaş sürdürmek gibi görünüyordu. Bunun için “yolların serbest geçişini sağlamak”, “molozların kaldırılması” vs gibi, haftalar alacak çalışmalar, ya da “projeleri olanları -güya- diğerlerinden korumak” gibi nedenler gösteriliyordu.
Bu arada, kontrol altında tutuyor, gözlemliyor, günlük yaşamı ve tarımcılığı zorlaştırarak, ana yolları, önemli kavşakları ve küçük yolları bloke etmeye ve insanları tutuklamaya ve yaralamaya devam ediyorlardı. İnanılmaz sayıda anlamsız sahne yaşandı. Örneğin, gübre yüklü römorkları taşıyan traktörlerin, geçişlerin bloke edildiği yollarda dört, beş kere geri dönmek zorunda kalması, ya da jandarmaların ZAD’ın “tarihi köylülerinin” çitlerini kesmesi gibi…
Bu işgale karşı yapılan direniş eylemleri de vardı. Her gün, jandarmalar uzaklaştığı anda, çerden çöpten barikatlar kuruluyor, yollarda hendekler kazılıyordu. Çıplak elle bir zırhlıya dokunmak, önünde selfie çekmek gibi oyunlar oynanıyordu. Bu şekilde insanlar, D821’in doğusundaki alanda, haftalarca yaşamayı başardı. Bulunup, tahliye edilene kadar…
Batucada orkestrası her gün, emniyet güçlerinin konumu yakınında müzik çalıyordu. Ormana girerek, ya da yol üzerinde polisin başını ağrıtan küçük guruplar vardı, ve sürekli çatışmalar gerçekleşiyordu.
Her ne kadar bileşimlerin, hatta ZAD guruplarının tüm çeşitliliğini kapsamasa da, yüz kadar kişi, sohbet, müzik, rap konseri, havai fişek gibi girişimlerle bir atmosfer yaratmaya çalıştı. Tutulama ya da yaralanma olmadı. Bu, neşeli ve motivasyon oluşturan bir andı.
Tahliyeler esnasında tutuklananları, ya da mahkum edilenleri yalnız bırakmamak için, Carquefou tutukevine birçok görüş düzenlendi ve hareket, katılım için geniş çağrılar yaptı.
Başvuru formları
Herkesin bahsettiği meşhur “başvuru formları”, birer “Conventions d’Occupation Précaires — COP” [Geçici ya da güvencesiz işgal/kullanım anlaşması diye çevirebiliriz] elde edebilmek üzere bir tarım projesi niyeti bildirimi anlamına geliyor. Bunlar bedava sözleşmeler, ve devlete birkaç günde sözleşmeyi iptal edebilmesi için çok az hak tanıyor. Ancak teklif eden devlet tarafından bu niyet bildirimlerinin gerçekten birer COP sözleşmesi ile sonuçlanacağına dair hiç bir garanti verilmemişti.
Son tahliye etabından hemen önce, karar meclisi de, kendi kararlarını taşımak için kurulan “Alanda Ortak Bir Gelecek Derneği” adına, ZAD’ın tüm toprak ve konutlarını kapsayan, kolektif bir COP isteği yolladı. İlk tahliye dalgasından sonra, heyet, 18 Nisan günü valilikle bir görüşme gerçekleştirdi ve bu görüşmede vali tüm kolektif anlaşmaları reddetti.
Ertesi gün genel toplantıda, işgalciler, ZAD alanını tümüyle kapsayacak şekilde formları [ayrı ayrı] doldurmaya karar verdiler. Bunun için öne sürülen şartlar, hep birlikte imzalamak, ya da hiç imzalamamak, projelerin birbirleri ile bağlantılı olması, ve bu işlemin alandaki direniş ve seferberlikle paralel olarak ilerlemesiydi. Formlar, tarım ve hayvancılık projeleri yanında, kültürel ve zanaat ve konut projelerini de içeriyordu, ancak [vilayet tarafından] yalnızca tarım ve hayvancılık projeleri dikkate alındı.
Başvuru formlarının hazırlanması aciliyet içinde gerçekleştirildi ve ilgili kişilerle, genel toplantıda olmadıklarından, karar verilmesi gereken çok kısa bir süre içinde, tek tek şahsen iletişildi. Bir düzine kadar mekan ya da kolektif, başvuru formu doldurmama kararı aldı. (Nedenleri ve ayrıntıları “Formsuzlar” adındaki bir açıklamada paylaştı)
Neticede, bu bürokratik başvurular oldukça fazla zaman ve enerji aldı, oysa eylemler için kolektif bir şekilde örgütlenilememişti.
Alandaki aksiyonlar
İlk tahliye haftasının sonunda, 15 Nisan Pazar günü, bir işgal eylemi düzenlendi. Polis kontrolünü geçebilen, ya da başka yollardan alana ulaşabilen 5 ila 10 bin kişi, katıldı. Hedef Gourbi mekanını yeniden inşa etmekti, ancak çok sayıda polis varlığı yüzünden, mekana ulaşabilmek bile olanaksızdı, insanlar Rohanne ormanı civarında tutuklandı, yaralandı. Akşam üzeri, daha örgütlü bir hareketle, yapının bir kısmı tarlalardan geçirilebildi. Gourbi’ye ulaşamadık, ama şartları hep birlikte zorlamak, bir başarı hissi ve kayda değer bir kolektif güç duygusu uyandırdı. Akşam ise, çok sayıda insan, çatı yapısını, yaya olarak, Gourbi’ye kadar ulaştırabildi. Her ne kadar, yapının ertesi gün yıkılacağını düşünsek bile bu an inanılmaz bir andı.
Yine de genelde bu görkemli yeniden-işgal gününden bir hayal kırıklığı duyuldu. Bir çok başka yeniden-inşa girişimi oldu : Örneğin La Chèvrerie (keçi kolektifi) mekanını yeniden inşa edildive korumaya çalışıldı. (Ayrıntıları anlatan bir metin de yayınlandı)
Alanın tekrar elde edilmesine çalışılan başka anlar da oldu. Örneğin iki Pazar günü düzenlenen birebir büyüklükte “Passe à l’Est” (Doğuya’Geç), et “Cuill’Est” (Doğu’Topla) isimlerini taşıyan iki oyun gibi… “Passe à l’Est” keşif ve meydan okuma oyunlarıyla, jandarmaların yol boyunca ve mahallelerde halen bulunduğu, doğu alanına ulaşabilmeyi ve yeniden ele geçirebilmeyi hedefliyordu. Birkaç hafta sonra gerçekleştirilen “Cuill’Est” ise, alanın bu bölümünde ZAD’ın ortak stokları için tıbbi ve yenilebilir otlar toplayan insanlara farkındalık kazandırma amacındaydı.
Her Pazar düzenlenen, “repotager” (yeniden bostan) günleri, doğudaki eski barikatlar yolu çevresinde imha edilen bahçeleri yeniden kurmak, ve bu mekanları yaşatmaya devam etmek, kulübeler yıkılmış olsa bile ZAD’ın bu bölümünü terketmemek amacı taşıyordu. Şu anda, Planchettes, Planchouettes ve Sabot alanları ekili durumda. Ve hatta bahçelerin üzerinde alçak uçuş yapan helikoptere hitaben özel bir parmak mesajı da yerinde duruyor…
.
İkinci tahliye dalgası
Hükümet, ilk tahliye dalgasından sonra 14 Mayıs’ta, “devletin teklif ettiği kapsama girmeyenlere” hitaben bir ultimatom verdi. Ardından, 17 Mayıs sabahı, şafak vakti, yüzlerce jandarma yaya olarak barikatları aştı ve Rohanne ormanını kuşattı. Ormana yakın konumdaki dört mekanı tahliye ve imha etti: la Châteigne, Puiplu, la Vosgerie, ve la Datcha. Ertesi gün, merkez bölgedeki le Domaine ve le Phoenix mekanlarına, doğudaki Ker Terre et la Gare, ve batıdaki la Freuzière ve la Tarte mekanlarına eşzamanlı olarak saldırdılar. La Pré Failly mekanı ise, büyük ihtimalle, her sabah operasyonu yöneten general tarafından verilen günün hedefleri listesinde unutulmuştu ki, mahalleyi kuşatan jandarmalar tarafından yakıldı.
Hedeflerini hızla kuşatan 2000 jandarma yanında bizim zayıf seferberliğimiz ile, iki günlük polis operasyonunun bilançosu acı oldu: formla başvuru yapmamış olan bütün mekanlar tahliye edildi. Kalıcı malzeme ile inşa edilmiş ve jandarmanın kapı ve pençelerini ördüğü, ve ardından insanların bunları yeniden açtığı evler yeni baştan örülerek kapatıldı ve tekrar tahliye edildi. Üstelik “yeniden işgal ederek onları zorladığımızı” belirttiler ve “tekrar gelip evleri imha etmeye” de söz verdiler!
Bir sonraki Pazar günü, yüzlerce insan, çeşitli şantiyeleri gerçekleştirmek, malzemeleri imha edilen yerlerin yeniden inşası, Gourbi’de hafif çatı kubbeli bir yapının inşası, malzemeleri toplamak ve dönüştürmek, ayrıca doğal bir şekilde doğan diğer etkinliklere katılmak için geldiler.
Peki ya şimdi ?
Şimdi ne yöne gitmemiz gerektiğini pek bilemiyoruz. Polis kuşatması, tahliye ve çatışmalardan dolayı büyük bir bitkinlik söz konusu. Ancak, ZAD’da yaşıyor olan, ya da bu baharda gelmiş olan ve burada kalmaya, mücadele etmeye ve birşeyler inşa etmeye kararlı çok sayıda kişi var. Hala tüm bunlar içinde ayakta durabilecek bir birliktelik biçimini koruma istekleri var.
Aramızdan bir çoğu, içinde sosyal konumların, fikirlerin, çeşitliliğine yer olan, ve diğer mücadelelerle de bağlantı kurduğumuz bu alanı savunmaya devam etmek istiyoruz. Son zamanlarda, çoğunlukla kolera ile veba arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığımız duygusuna kapıldık, ancak katılmak isteyenlele birlikte, deneyebileceğimiz şeyler hala mevcut.
Bazı ZAD işgalcileri
Mayıs 2018
Lettre aux comités locaux et à toutes celles et ceux qui aimeraient comprendre où on en est sur la ZAD
Cliquez pour lire