Eşitlik yasalarında eşitsizlik gizlidir. Devletin yasalarında faşizm gizlidir.

Eşit­lik”! Han­gi coğrafya­da doğ­muş olsak olalım ve han­gi dil­li konuşuy­or olsak olalım, bu kelimeyi duy­muşuz­dur. “Her insan, hay­van ya da bit­ki doğar büyür ve ölür” diye bil­i­riz. Çoğu­muz bu sözü bel­ki çocuk yaş­ta duy­muşuz­dur “Her insan eşit doğar” diye bir söz… Bu sözü ilk duy­duğum­da “ne kadar güzel bir söz” demiş­tim. O zaman­lar eşit­si­zliğin ne olduğunu öğren­m­eye ve deney­im­le­m­eye başlamıştım. Kürdis­tan­lı bir çocuk olarak yakılan köyümüz ve yanan evimizin karşısın­da ağlayan anne­min neden ağladığını tam olarak bilme­sem de bir şey­lerin iyi olmadığını his­set­miş­tim. “Anamı ağla­tan neyse o kötüdür” demiştim.

Hep­imiz eşit doğ­muşsak neden eşit değiliz? Tüm can­lılar eşit doğar, bu bir gerçek. Hep­imiz bir anadan doğarız. Doğa hep­imizin en büyük anasıdır. Peki neden eşit olmadık ve değiliz? Bu duru­mu size kuru slo­gan­lar­la ya da sıkıla­cağınız kelimel­er­le anlat­may­a­cağım. Din­ler arası, ırk­lar arası, cinsler arası, tür­ler arası, kültür­ler arası ve coğrafyalar arası eşit­si­zliğin temelinde ne var? Ben­cil­lik ve tahakküm hastalığı olduğu açık­tır. Eşit­lik denilen şey, o güzel süs­lü söz yer­ine gerçek­ten var olsay­dı kimse eşit­lik için mücadele etmezdi.

Eşitlik mi? Eşitsizlik mi?

Hiçbir zaman eşitliği his­setmed­im. Bu kelime bana hep soyut ama değer­li gel­di. Lise yıl­larım­da Fran­sız Devri­m­inin slo­ganın “Eşit­lik, Özgür­lük ve Kardeş­lik” olduğunu öğrendim. Slo­ganın ilk kelimesinin Eşit­lik olması dikka­ti­mi çek­mişti. İns­an eşit olur­sa özgür de olur demiş­tim. Annem babam­la eşit olur­sa, annem babam­dan izin almadan her yere gider diye düşün­müştüm. Ben, yıl­lar önce Kürdis­tan’­da doğ­duğum şehir D. Bakır’ın Bis­mil ilçesinde bir çocuk koro­sun­day­dım. O dönem Kürt­lerin siyasi Par­tisi Hadep vardı. Çocuk koro­suna giderken ben dokuz yaşların­day­dım. Bir gün Bis­mil Hadep genç­lik odasın­da gençler eşit­lik konusunu konuşuy­or­lardı. Ben çocuk hal­im­le sadece otu­rup din­liy­or­dum. Hadep Genç­lik’ten Davut adın­da bir genç bana dönerek “heval, sen eşit­lik konusun­da ne düşünüy­or­sun?” diye sor­du. “Sence eşit­lik diye bir şey var mı?” Ben o zaman aile­den yola çıkarak şöyle demiş­tim: “Bence eşit­lik diye bir şey yok. Çünkü annem tandır­da ekmek yaparken babam bunu yap­mıy­or” demiş­tim. Bu ara­da, “hay­atım­da eşit­si­zliği hiç his­setmed­im” demiş­tim. Düzeltme yap­mam gerekiy­or. O çocuk yaş­ta, çocuk koro­su ve folk­lor kur­suna giderken eşitliği ora­da his­set­miş­tim. Çünkü ben par­tide otu­rurken babam yaşın­da­ki insan­ların gelip “mer­ha­ba heval” deyip eli­mi sık­ması çok tuhafı­ma git­mişti. Genç­lik­te­ki o gencin bana söz hakkı ver­me­si beni etkilemişti.

Hay­atımın son­ra­ki aşa­maların­da bu ortam beni baş­ka yaşamın dal­gaları­na da savur­du. Biz­im bir komşu­nun oğlu Murat bir sefer ben­im­le par­tiye gel­di. Biz salon­da otu­rurken gelen geçen herkes eli­ni uza­tıp “mer­ha­ba” dey­ince çocuğun komiğine git­miş olmalı sürek­li gülüy­or­du. Ben “neden gülüy­or­sun?” diye sor­duğum­da “yaşlı adam bana heval diy­or” dedi. Babam bana bazen “mer­ha­ba” derken par­tiye gelince eli­mi sıkar ve selam verir­di. Bu sebe­ple “bu par­ti hari­ka bir yer” demiştim.

Eşit­lik mi? Eşit­si­z­lik mi? Bu duru­mu hay­atımın genç­lik ve diğer aşa­maların­da öğren­m­eye başladım. Eşitliği ve eşit­si­zliği geliştirenin ne olduğunu yaşadıkça sorgu­ladıkça öğrendim. Tek­stilde çalışırken, lisede okurken, cin­sel kim­liği­mi kab­ul edip açık­larken en özgür­lükçü ve demokrat ortam­dan bile dışlan­maya başladıkça, hapis­hanedeyken, ken­di dışın­da kim­lik­leri savunurken… Eşit olan kim? Eşit­si­zliğin sis­tem­sel damar­larını öğrendikçe ve eşit­lik adı­na devlet­lerin eşit­sizce kur­duğu yasalar ve sınır­ları öğrendikçe şaşkın­lık yaşadım. Bunun çözümünün birey­sel ve kolek­tif örgütlen­me ve dayanış­ma ağları olduğunu öğrendim. Küçük yaş­ta iyi ki fark­lı bir ortam­da göz­ler­i­mi açmışım. 2002–2013 yıl­ların­da hay­atım­da radikal mil­i­tan­lık varken, 2014 yılın­da Türkiye lgbti hareketiyle aktivizmin ince­lik­leri­ni öğren­m­eye başladım. 2017 yılın­da Avru­pa’ya geldim. Bir senedir gözlem­liy­o­rum. Avrupa’nın dışarı­dan bahsedilen şatafatlı o caz­i­beliği­ni ve çok ince hat­lar üzer­ine otur­tul­muş yasalarla kuru­lu hegomonyasını far­ket­m­eye başladım.

Cin­siyetçi, ırkçı, tür­cü ve hastalık­lı sis­tem­ler hiçbir zaman bunu kab­ul etme­zler. Faşizm, devlet­lerin yasaların­da giz­lidir. Türkiye’de artık faşizmin ve katliam­cı bir ikti­darın olduğunu yaşanan somut gerçek­lik gizlemiy­or. Fakat Avru­pa’­da yasalar­da gizli olan faşiz­mi besleyen damar­lar­dan bahsede­ceğim. Avrupa’da en azın­dan bur­ju­va demokrasiyle bir nok­ta­da söz söyleme alan­ların olduğunu inkar ede­mey­iz. Ama ikti­dar mekaniz­maları bindiğin taşıtın uygu­lanışın­da giz­lidir. Sınıf­sal­lığı hücrene kadar hissedebilirsin.

Cenevre’de Kürdistanlı bir eşcinsel, mülteci

Kürdis­tan­lı bir eşcin­sel ve mül­te­ci olarak İsviçre’nin Cenevre kan­to­nun­da yaşıy­o­rum. İsviçre bir ulus devlet değil, kon­fed­er­al bir sis­temdir. Demokratik, kan­ton­al ve özerk bir yöne­ti­mi vardır. Demokra­sisi yerinden yöne­timdir. Doğası harikadır. Bu güzel sözler dışın­da, ken­di gözlem ve deney­im­ler­im­den yola çıkarak eleştirel bir gözle bir şeyler yaza­cağım. Ben Avru­pa’ya gelirken her şeyin hari­ka ola­cağını asla bek­lemed­im. Bir Kürt, eşcin­sel ve hapis­hane gör­müş biri olarak ikti­dar­ların ter­biye etme mekaniz­malarını, cin­siyetçi, ırkçı ve hastalık üreten tahakküm güdü­leri­ni öğrendim. Bir de mül­te­ci bir kim­liğe de sahip olun­ca sorgu­la­ma ve bil­ince çıkar­ma yönüm gelişti.

İsviçre’ye ilti­ca ettiğimde, ilkin başvu­ru merkezinde kala­cağımı belirt­til­er. Soy ismi tutan kimse yok­sa başvu­ru ve dağıtım merkezinde kalırsın. Ben ibne yani kur­naz zekamı kul­la­narak, lgbti dernek­lerinden aktivist­lerin ve avukatın mek­tu­plarıy­la ora­da kalmadım. Trans­fer olmak iste­diğim Cenevre kan­to­nuna da mek­tu­plar aracılığıy­la gelebildim. Normalde sen iste­diğin kan­tona değil onarın trans­fer ede­ceği kan­tona atanırsın. Tanıdık arkadaşların olduğu kan­ton olması şans gibidir. Mek­tu­pların etk­ili ola­cağını bek­le­mezdim. Cenevre kan­tonu ben­im kon­akla­ma duru­mum­dan sorum­ludur. İltica eden kişi trans­fer olduğu kan­ton senin kon­akla­man­dan, kağıt işlerinden, ekonomik ve sosyal destek konusun­da sorum­ludur. Bu ara­da şunu belirt­mek ister­im; Avru­pa’­da mül­te­ci­lerin sosyal ve ekonomik koşulları konusun­da en iyi ülke olarak bilinir ve bu böyledir. Otu­rum alana kadar, senin şehir içi bilet­ler­ine kadar verilir.

Böyle güzel bir ülke­den daha ne istersin? Ben kişisel deney­im­im ve gözlem­ler­im­den yola çıkarak sizlere faşizmin damar­larının beslendiği bazı kural­lar, uygu­la­malar ve yaşan­mışlık­ları anlat­a­cağım. İsviçreliler hat­ta bunu yaşayan mül­te­cil­er bile bunun farkın­da değildir.

Ben 6 Ocak 2017 tar­i­hinde Cenevre kan­to­nuna trans­fer edildim. Kan­to­nun mül­te­ci işler­ine bakan L’Hospice Général kuru­mu­na bir trans kadın arkadaşım ve bir natrans kadın arkadaşım­la git­tim. Trans kadın arkadaşım ilti­ca başvu­rusu yaparken ev adresi­ni göster­mişti. Onun İsviçreli ve trans bir kadın olmasın­dan kay­naklı izin verdil­er. Kan­ton­la res­mi ran­de­vu­mun olduğu gün bek­lemediğim bir durum­la karşılaştım. Yanım­da İsviçreli ve Fran­sız vatan­daşı iyi Fran­sız­ca bilen iki arkadaşımın olması hay­atımı kur­tar­maları­na sebep oldu. Ben Fran­sız­ca bilmediğim için Türkçe de bilen arkadaşım bana “yer altı kam­pı dışın­da baş­ka yer yok diy­or” dedi. Ben daha önce yer altı kam­pını duy­muş­tum. Nük­leer savaşa karşı oluş­tu­ru­lan sığı­naklara mül­te­ci­lerin “yer yok” denerek geçi­ci olarak yer­leştir­ildiği­ni duy­muş­tum. Ora­da, saatin yok­sa gece mi, gündüz mü olduğunu bile­mezsin. Üç gün oraya git­mezsen ilti­ca dosyan kap­atılır. Ayrı­ca ora­da yemek ver­ildiği için sosyal servis­ten çok az para ala­biliy­or­sun. Ben bana doğru­dan buranın çık­tığını duyun­ca, uzun boy­lu ela gözlü şefin göz­ler­ine bak­tım, arkadaşı­ma dönüp “peki baş­ka bir yer yok mu?” diye sor­dum. Arkadaşım çeviri yapın­ca adam “bakıy­oruz” dedi. Adam san­ki çok nor­mal bir işlem yapıy­or gibi konuşuy­or­du, sesi tok. Yap­tığı işten mem­nuniyeti­ni daha son­ra­ki gün­lerde görünce daha çok hissettim.

Şef gelip arkadaşları­ma ve bana “baş­ka yer yok” dey­ince trans kadın arkadaşım “ben geçi­ci olarak ev adres­i­mi yazsam olur mu?” diye sor­du. Adam okeyle­di. O arkadaş olmasay­dı… Bel­ki farkın­da değil­di ama hay­atı­ma dokun­du res­men. Ben hapis­hanede tek­li hücrede kalmış birisi olarak, oradan ruh sağlığım iyi durum­da çıka­mazdım. Hapis­hanede zor­la psikiy­a­triye götürme seansları ve yaşanan­ların ayrın­tısı­na girmeye­ceğim. Orada­ki fizik­sel ve psikolo­jik işkence yaralarını halen taşıy­o­rum. Bir çok ilti­ca başvu­rusunu yapan kişinin iç dünyasını ve yaşadık­larını bilmey­iz. Devlet­lerin bu insan­ların yaşan­mışlık­larını görme­den, onlara dosya olarak bak­ması tam da faşizmin duy­gusudur. Çünkü faşizm duy­gusuz­dur. Ken­di­ni ve çıkar­larını düşünür. Yer altı kam­pın­da bir oda­da çok sayı­da insan kalır, yemek­leri ver­ilir, ekonomik ve parasal olarak devlet kar­lı çıkar. Fakat mül­te­ciye “ne yersin?” diye sor­maz. Biri­sine istemediği bir hay­van eti yediriy­or­san bu faşizm değil mi? “Senin ne yiye­ceğine ben karar veririm.”

İlk sosyal asis­tanım Kürt bir kadın olun­ca, dil sorunu çözüldü ve bir­bir­im­izi anladık, yer altı kam­pı­na da gitmed­im. Arkadaşım­da geçi­ci olarak kalıy­o­rum. Bana uygun bir kamp arayışı­na çık­tık. Cin­sel kim­liğim­den kay­naklı olarak, Cenevre’de, içinde mut­fak ve duş olan, tek kişi­lik küçük bir stüdyo bul­dum. Önceleri kötü rüyalar görsem de, son­ra orayı yaşam alanı­na çevirdim. Ben eşcin­sel olduğum için bir yol bul­dum. “Peki baş­ka insan­lar ne yapıy­or?” diye mer­ak ettim. Son­ra Cenevre’de sürek­li tram­vay­la önün­den geçtiğim Balex­erd alıver­iş merkezinin altın­da otopark, otoparkın altın­da da mül­te­ci kam­pı olduğunu öğrendim. Ora­da kalan kürt genç­leriyle tanıştım. Ora­da hasta­lanan insan­lar ancak dok­tor rapor­larıy­la çık­a­bildil­er. “Bun­lar neden?” diye ken­di iç dünyam­da sorgu­ladım. Buna kelime bul­mak­ta zor­landım. “Yer altı kam­plarını sike­lim” diye bir yürüyüş oldu. Yer altı kam­pın­da kalan mül­te­ci­lerin bile bu yürüyüşten haberi yok­tu. Ben bir arkadaşım­la yürüyüşe git­tim. Zaman­la bu kam­plara karşı sesler yük­selince kam­pların kap­atıldığını duy­duk. Bu kam­plar legal bu ara­da… Ama hala bazı yer­lerde park­ların altın­da sadece siyahi­lerin kaldığı kam­plar var. Bu biraz da gelen mül­te­ci­lerin bil­gi sahibi ve dil bilmeyip hakkını araya­madığın­dan cesaret alarak uygulanıyor.

Mül­te­cilere ver­ilen kim­lik­ler N‑F-B ve tabii ki kim­lik­si­zler var. C kim­liklil­er İsviçre vatan­daşı olan­lar. Gelen tüm mül­te­cilere Cenevre’de N kim­lik ver­ilirken baş­ka kan­ton­da olan mül­te­cilere bu kim­liğin ver­ilmediği­ni ora­da kalan arkadaşlarımız­dan öğrendim. Ben şim­di B kim­lik­liy­im. Bunu mül­te­ci arkadaşlarımın yanın­da söyle­mek­ten utanıy­o­rum. Çünkü kim­lik hiy­er­arşi­sine göre ben üstte oluy­o­rum. İlk geldiğimde N kim­lik­liy­dim. Bir mül­te­ci ben N kim­lik­liy­im derken yüzünde hüzün belir­lenir. Bir de ikin­ci görüşm­eye git­tim fakat cevap bek­liy­o­rum diyen­ler veya ikin­ci görüşme bek­liy­o­rum diyen­ler arasın­da yüzün­de­ki anlam başkadır. Zaman­la bu kim­lik hiy­er­arşisinin mül­te­cil­erde trav­ma yarat­tığını fark ettim. Bu alfa­betik ve hiy­er­arşik sırala­ma dışın­da baş­ka bir yön­tem bulu­na­maz mı? Biraz da bunun bil­inçli yapıldığını düşünüyorum.

İsviçre çok demokratik bir ülkedir

Eşit­si­z­lik demiştik değil mi? İsviçre’de eşit­si­zliği ruhunuza kadar hisseder­siniz? Bindiğiniz trene kadar o sınıf­sal fark­lılığı ve polis kim­liğiniz istey­ince onu ruhunuzun tamamıy­la hisseder­siniz. İsviçre dey­ince artık hafiften gülüm­süy­o­rum. İnanılm­az bir ülke… Çünkü doğru­dan demokrasi var, 26 kan­tonu var ve res­mi dört dili var. Gerçek­ten dünya­da böyle baş­ka bir ülke yok. Yasalara göre vatan­daş olan herkes oy kul­lanır. İsviçrenin nüfusu 8 milyon­dur. Sizce kaçı oy kul­lanıy­or? İnt­ern­et’teki ver­ilere göre sadece yüzde 29.40 oy kul­lan­ma­zlar. Mül­te­ci­lerin oy kul­lan­ma hakkı yok. Yani demokrasinin temel ilke­si seçme ve seçilme hakkın­dan mül­te­cil­er fay­dalana­maz. İsviçre çok demokratik bir ülkedir.

Faşizm devlet­lerin yasaların­da giz­lidir” dey­ince size kuru bir söylem olarak gelebilir. Hiçbir homo­fo­bik, zeno­fo­bik, trans­fo­bik, cin­siyetçi kadın düş­manı, ırkçı ve tür­cü bunu kab­ul etmez. Bunu yapan­lar da baş­ka gizli bir yön­tem­le sana yaşatır. İş yerinde mob­inge maruz kalan işçi gibidir. Eşit­lik kelime­siyle devletler gizli bir eşit­si­z­lik uygulayabiliyor.

Yaşadığım bir deney­im­den yola çıkarak size anlat­a­cağım. İsviçre’de bir sen­em doldu. Şim­di hak­sı­zlık etmeyey­im. Yaşadığımız ken­di ülkem­izde görmediğimiz saygıyı ve ilgiyi bura­da göre­biliy­oruz. Ben bana erkek diye hitap etm­eniz­den rahat­sız oluy­o­rum dey­ince kadın diye hitap ede­biliy­or. Bur­ju­va demokrasinin böyle güzel bir yönü var. Herşeyin en güzeli onlar yap­malıdır… Gerçek­ten yer altı kam­pları İsviçre devle­tine yakış­maz ve kara bir lekedir. Ben o kam­plar­da kalmadım diye unuta­cak değil­im. Bun­lar kap­atılmış olsa da bu işkenc­eye maruz kalan mağ­durlar­la görüşerek bel­geleme çabam olacaktır.

Neden iki sene?

Cenevre’de artık kamp­tan çıkıp eve geçme arayışım var. Cenevre’de iki yön­tem­le ev bulunur. Eğer çalışıy­or­sanız “régie” (emlakçı) dedik­leri kurum­lara başvu­rarak ev bula­bilirsiniz. Ya da belediy­eye bağlı res­mi kurum­lara başvu­rarak uygun fiy­a­ta ev bula­bilirsiniz. Régie’lere başvur­dum. Bana “biz Hos­pice Général’e bağlı olan­lara yani mül­te­cilere ev ver­miy­oruz” diye maille cevap verdil­er. Bazı emlakçılar­da da “bana kayıt dışı para verirs­eniz ola­bilir” deniliy­or. İsten­ilen para mik­tarı ise aldığım aylık paranın iki katı. Kısacası ikin­ci yola başvur­maya çalıştım. Bir kuru­mun adı “Office du Loge­ment” diğeri ise “Gérance immo­bil­ière munic­i­pale”. Office du loge­men­t’a başvu­ru yapıp dosyamı verdim. Dosyamı aldılar. İki haf­ta son­ra iki sene Cenevre’de yaşamış olma şartını doldur­madığım için dosyamı red ettil­er. Gérance immo­bil­ière adın­da­ki diğer kurum­da da iki sene şartı var. Görevli “Sosyal asis­tanın, senin dosyanın özel olduğu­na dair mek­t­up yazarsa şefime dosyanı vere­bilir­im” dedi. Sosyal asis­tan da, kamp­ta güven­liğimin olmadığı­na ve tacize uğradığı­ma dair mek­t­up yazdı. Mek­tu­plar­la beraber iki kuru­ma da bir kez daha git­tim. Bir kurum­da yetk­ili “dosyanı ala­mam” dedi ve iki sene Cenevre’de yaşa­mamış olma gerekçesi­ni söyle­di. Ben de “neden iki sene bunun man­tık­lı bir açık­la­masını istiy­o­rum” diye sor­dum. “Çünkü devlete ver­gi ver­miy­or­sunuz” dedi. Ben de “ben mül­te­ciy­im, devlet bana destek sunuy­or. Şu an fran­sız­ca bilmiy­o­rum. Çalışa­madığım için ver­gi veremiy­o­rum. Şu an tek yapa­bile­ceğim iş seks işçil­iğidir.” ded­im ve “o zaman beya­zlara ev var fakat siyahlara ev yok” diye ekled­im. Adam, “böyle konuşa­mazsın” dese de, mek­tubu­mu aldı ve “sosyal asis­tanın­la konuşa­cağım” dedi. 18 Ocak tar­i­hinde sabah bir mek­t­up Gérance immo­bil­ière munic­i­pale kuru­mun­dan gel­di. İki yıl Cenevre’de yaşa­madığım için dosyam alın­mamış sosyal asis­tanı­ma yol­lan­mış. O da not yazıp bana “Hos­pice Gén­er­al’dek­ilere ev ver­miy­oruz” diyen emlakçılara yön­lendiriy­or. Sinir­ler­im tepeme çık­tı. Pazar­da bana tezek satıyorlar.

cdiye açık­la­ma yap­mıy­or­lar. Yasalara böyle yazıy­or­lar. Ve eşit bir temelde herkes için geçer­lidir diy­or­lar. Yine güzel süs­lü söz “eşit­lik” çık­tı mey­dana… İsviçreli mül­te­ci ayrım etmek­sizin 2–5 yıl arası Cenevre’de yaşa­mamışsan ev bula­mazsın. İsviçreli insan­ların bu kuru­ma ihtiy­acı yok. Çalışan ve Fran­sız­ca bilen birisi zat­en emlakçılara para yedirerek ev bulur. Mül­te­ci olup para yediren­ler de bulur. “Beyaz“dan kastım buy­du. Yani paran varsa ev bulur­sun. Fakat bu 2–5 yıl­lık sınır ve kur­al daha çok mül­te­ci­leri etk­iliy­or ve %90 mül­te­ci­lerin başvu­rusunu engelle­mek için uygu­landığını düşünüy­o­rum. Sosy­oekonomik statüsü iyi insan­lar başvura­biliy­or. Eşit temelde hazır­lan­mış denilse de bu kelimeyle eşit­si­z­lik gizleniy­or. Bu eşit­si­z­lik, ayrım­cılık ve zeno­fo­bi yasalar­da giz­lidir. Ben “sadece lgbti, kadın, çocuk veya engel­li mül­te­cilere poz­i­tif ayrı­calık tanın­sın” demiy­o­rum. Bu yıl sınır­la­masının önce man­tık­lı açık­la­ması istiy­o­rum. Açık­la­ması yok. Bu kuralı koy­an­lar ne düşünerek koy­du­lar? Mül­te­ci­lerin konut hakkı­na erişi­mi­ni engelle­mek içindir. Ben­im kaldığım kamp yine gayet iyidir. Has­ta, çocuk sahibi ve dört kişiyle aynı oda­da kalan insan­ların ruh sağlı iyi olamaz.

Ben “Neden 2 Sene?” diye bir kam­pa­nya başlat­ma taraftarıyım. Aynı zaman­da bu yasay­la huku­ki mücadele için dava açmayı düşünüy­o­rum. Bu konu­da farkın­dalık yarat­ma eylem­leri yap­mayı düşünüy­o­rum. N kim­lik­li olup bu kur­ma hiç başvu­ra­mayan­lar var. B kim­lik olun­ca da yıl sınır­lan­ması çıkıy­or karşımıza… Tama­men mer­di­ven­leri yavaş yavaş çık­manı isteyen ve önünde kim­lik hiy­er­arşi­leri ile seni aşağı­da ken­di­ni yukarı­da gören bir üstün­lük duy­gusunu mül­te­cil­erde yarat­mak istiy­or­lar. Berlin’de mül­te­ci olan trans bir arkadaşım Aras Göngür, Almanya toplumu­nun mül­te­cilere yak­laşımını anal­iz ederken temel tezi­ni “Eşitlen­me korkusu” üzerinden kuruy­or­du. Alman­ların “siyah kafalı mül­te­ci­lerin sarı kafalı Alman­lar­la eşitlen­mesin­den kork­tuğunu” söylüyor.

İsviçreli mül­te­cilere uygu­lanan prosedür ve yasal uygu­la­malar­la mül­te­ci­lerin asla bir İsviçreli ile eşit olmay­a­cağını his­set­tiriy­or­lar. “Biz size ne kadar verirsek onun­la yetineceksiniz!” Yıl­lardır Türkler­le eşit olmak için mücadele eden Kürt­lerin özgür­lük ve eşit­lik mücade­le­si bana çok şey kat­tı. Kürdis­tan­lı bir eşcin­sel olarak sorgu­laya­bilen bir zihin yapısı bende geliştirdi.

Türkler­le, het­erosek­süeller­le eşit olmadığım gibi İsviçrelile­rle de eşit olmay­a­cağımı bil­erek bu eşit­si­zliği bel­gele­mek, hay­atım­da yaşadığım deney­im­ler­le anlat­mak boynu­mun bor­cud­ur. Bu anlat­tık­larımın hep­sinin belge­seli­ni çekme­den bu dünyadan gitmeyeceğim…


Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Ji kerema xwere dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas.
You may use and share Kedistan’s articles and translations, specifying the source and adding a link in order to respect the writer(s) and translator(s) work. Thank you.
Por respeto hacia la labor de las autoras y traductoras, puedes utilizar y compartir los artículos y las traducciones de Kedistan citando la fuente y añadiendo el enlace. Gracias.
Rosida Koyuncu on Twitter
Rosida Koyuncu
Auteure
Activiste LGBTIQ+, jour­nal­iste et cinéaste, en exil à Genève. LGBTIQ+ aktivist, gazete­ci ve sinemacı. Cenevre’de sürgünde bulunuyor.