İsviçreli Frei Denken, “Özgür Düşünce” kuruluşu iki yılda bir verilen “Freethinker Prize” ödülünü, 2017’de gazeteci ve sanatçı Zehra Doğan ve İran’da kadınlara baş örtüsüz fotoğraflarını yayınlama olanağı veren My Stealthy Freedom isimli sosyal hareketin kurucusu, gazeteci Masih Alinejad arasında paylaştırmaya karar verdi.
İsviçre’de çok eski bir geçmişi olan Frei Denken, aynı ödülü 2015’de Suudi Arabistan’da 1000 kırbaç ve on yıl hapis cezasına çarptırılan insan hakları savunucusu, yazar Raif Badawi, eşi Ensaf Haidar ve avukatları Waleed Abulkhair’e vermişti.
Ödül töreni 5 Kasım pazar günü Zürih’te, Denkfest, “düşünce festivali” çerçevesinde Volhaust mekanında gerçekleşti.
Haziran 2017’den bu yana Diyarbakır cezaevinde tutsak olduğu için ödülünü almaya gelemeyen Zehra Doğan’ın sözleri, yasal temsilcisi olarak sergi, kitap ve kampanya projelerini üstlenenen Kedistan’ın üyeleri tarafından törene taşındı. Ve Zehra’nın mektuplarından alıntılardan oluşan bir seçki okundu. Aralarında bilim insanları, akademisyen ve gazetecilerin de bulunduğu yüzlerce davetli, Zehra’nın sözcüklerini heyecanla karşıladı ve coşkulu alkışlarla ikinci bir kez daha ödüllendirdi.
Ödül töreninde Kedistan haber sitesi gazetecilerinin iki dilde okuduğu metin :
Zehra’nın Haziran ayından beri tutuklu bulunduğu Diyarbakır cezaevinin görüş ve iletişim günlerinin belirli olması dolayısıyla kendisine bu güzel haberi ancak geçtiğimiz cuma günü ulaştırabildik. Bu yüzden sizlere teşekkür etmek için bir metin hazırlayamadı, ama bu ödülü almaktan çok mutlu olduğunu ifade etmek isteriz. Sözü Zehra’ya veriyor ve sizlere yakın tarihte yazdığı mektuplarından bir derleme okumak istiyoruz.
“Cezaevi yönetimi bana malzemelerimi vermediği için, alternatif çözümler düşünüyordum. Birden, gereksinim duyduğum herşeyin aslında elimin altında olduğunun bilincine vardım. Herşeyi kullanıyorum, ambalajları, atıkları ve yiyecekleri. Doğal malzemelerden boya elde ediyorum. Örneğin zeytin bana siyah rengi veriyor, salça kırmızıyı. Maydanozu ezerek yeşil elde ediyorum, zerdeçal ile sarıyı. Kahve var, çay var… ve yapıştırmak için de bal. Kağıt olarak sadece defter ve mektup kağıtlarımız var. Ben de gazete sayfalarını kullanıyorum, ve her çeşit ambalaj. Bisküvi kutuları, folio kapaklar… Sigara kutularındaki alüminyum kağıtlarla da kolaj yapıyorum.
Orta-Doğu üzerine yoğunlaşıyorum ve tarih, kültür, mitoloji bilgilerimi derinleştirmek istiyorum. Günde 4 saati, tutsak arkadaşlarımdan birinin anı-romanına ayırıyorum. 4 saat boyunca dinliyor ve yazıyorum. Mümkün olduğu her an resim çiziyorum. Bir de buradaki arkadaşlara resim dersi vermeye başladım. Çok seviyorlar resmetmeyi. Bir şekilde, kendimce, sanatı sosyalleştiriyorum… Yakında havalandırmaya düşen kuş tüylerinden nasıl fırça yapıldığını da öğreteceğim onlara!
Bunları ayrıntılarıyla yazıyorum, çünkü içine kapanmış, üzgün ve zamanını boş geçiren bir Zehra hayal etmenizi istemiyorum. Zehra adını duyduğunuzda, ya da andığınızda, gözlerinizin önüne, morali yüksek, umutlu, dimdik ayakta bir kadın gelmesini istiyorum.
Her sabah kitap okumak için toplanıyoruz. Her gün 300 sayfa kitap okuma, tartışma derinleşme ile aslında, bir nevi, iradenin zaferini ilan ediyoruz. Zindanda da büyük bir yaşamın olduğunu davranışlarımla, düşünce yöntemleri ile sergilemem gerektiğini düşünüyorum.
Daha önce, köklerimden habersiz ve durumumdan memnun bir şekilde, ezilmişliğimle uzlaşıp etrafıma örülen duvarların içinde, zifirî karanlıkta, kendi iç dünyamdaki zindana hapsolacağımdan endişe duyardım.
Aslında insan zindanın somut halinden kendi iç zindanından daha kolay kurtulabiliyor. Karşında açık ve çıplak haliyle görünen zindan gerçekliği içinde, bu iğrenç algıyı kendi kafanda kırmak daha kolay oluyor. Günün 24 saatinde kendinle bu savaşım içinde olmak zorundasın ve bu savaşım düşünceleri özgürleştiriyor. İnsan sürekli varoluş savaşımı vererek, yokluk anlayışına karşı dimdik ayakta durmayı öğreniyor.
Herşeyin devamlı kısıtlandığı, bir kalemin bile zor bulunduğu bu yerde, kim bilir, belki de yoktan var etmeyi öğreneceğim.
Yaşam gerekçesi olmayan bir insan için, evet zindan zor, hem de çok çok zor. Ama benim yaşam gerekçem çok güçlü. Bu yüzden bu duvarlar her geçen gün benim için daha da anlamsızlaşıyor.
Dünyanın hiç bir yerinde tam olarak özgür bir yer yoktur. Şu an durduğunuz yerin özgür olduğunu söyleyebilir misiniz ? Kesin bir özgürlüğün söz konusu olmadığını mücadelelerinizden anlıyorum.
Sanırım kadınların özgürlük arayışında daha ön saflarda olması gerekiyor. Nasıl yaşayacağımıza, nasıl konuşacağımıza, nasıl giyineceğimize, makyaj yapacağımıza, boyumuzun kilomuzun ne olması gerektiğine, nasıl seks yapacağımıza, ve hatta nasıl öleceğimize bile karar veren erkek yönetimine karşı çok daha fazla mücadele etmeliyiz. Ama inanıyorum ki bir gün, zorla gözlerimize takılan bu karanlık gözlükleri kıracağız.
Sizlere, uzaklardan, yakılıp yıkılan bir kentteki küçük bir hapisaneden, yüreği kocaman kadınların arasından sevgilerimi yolluyorum.”
Laikliği sıfat olarak kullanan, ve İslam dinini devlet dini ilan eden eski yönetimlerin, dini siyasete alet eden bu günkü yönetimin ve ataerkilliğin baskısı altında bir kadın olarak, düşünce özgürlüğünün Zehra için çok değerli bir temel özgürlük olduğunu belirtmek istiyoruz. Ayrıca, onu mahkum eden hakimin mahkeme kararında, yıkılmış Nusaybin şehrini temsil eden resmimin ‘eleştiri limitini aştığını’ ifade etmiş olmasını hatırlatıyor ve sizleri Türkiye’deki söz özgürlüğünün durumunu değerlendirmeye davet ediyoruz.
Zehra adına hepinize tekrar teşekkür ediyoruz.
Français : “Freethinker Prize” suisse est décerné à Zehra Doğan Cliquez pour lire
English: 2017 “Freethinker Prize” for Zehra Doğan Click to read
Kurdî: “Freethinker Prize” • Ji Zehra Doğan re ji Swîsre Xelat Ji bo ku hûn bixweynin pê vêdera bikin ji kerema xwere