Tutuk­lu gazete­ci Zehra Doğan, aynı ceza­evin­de tutuk­lu TJA aktivisti Sara Aktaş ile Êzidî katliamı ve ceza­ev­lerinde­ki hak ihlal­ler­ine ilişkin röpor­taj yaptı.

Zehra: 3 Ağus­tos Êzidî halkının ve kadın­larının uğradığı katliamın 4’üncü yıl dönümüy­dü. Bu vesi­leyle TJA bir kam­pa­nya başlat­tı. Êzidî kadın­ların uğradığı bu katliamı ve kul­lanılan vahşi yön­tem­leri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sara: 3 Ağus­tos 2014’te, tüm dünyanın gözü önünde, vahşi ve bar­bar bir terörist örgüt olan DAİŞ Şen­gal’e saldır­mıştı. Êzidî halkının yur­du işgal edilm­eye çalışılırken, Êzidî kadın­lar yol­lara dökülmüş, tecavüze maruz bırakılmış, esir alı­narak köle pazarların­da satılmıştı. Kanım­ca tar­ih­sel gelişmel­erde bir çok şey sadece ken­disiyle sınır­lı kalmıy­or, ken­disinin çok üstünde gerçek­lik­lerin yaratıl­ması­na yol açıy­or. Böyle­si anlar­da öyle olay­lar yaşanıy­or ki bir anda yarat­tığı genel etki kadar, yeni bir tar­ih­sel say­faya da yol aça­biliy­or. İşte Şen­gal’de Êzidî halkının ve kadın­larının yaşadığı vahşetin tam da böyle bir gerçek­liğin beden­leşmiş olduğu­na inanıy­o­rum. Zira ora­da yaşanan­ların Êzidî kadın­lar için kendi­leri­ni de aşan bir direniş kültürüne yol açtığı görüşündeyim.

Diğer taraftan Şen­gal’de DAİŞ’in sergilediği bu vahşe­tle ilk kez karşılaşmıy­or kadın­lar. Vahşet uygu­la­yarak yıldır­manın çok kök­lü bir savaş strate­jisi olduğunu yazık ki bütün kan­lı savaşların sonuçların­dan iyi biliy­oruz. Organ­ları kesilerek teşhir edilen, vücut bütün­lüğü bozu­lan kadın­lar, taciz, tecavüz, işkence, yak­ma, köleleştirme, köle pazarların­da sat­ma ve bin bir çeşidiyle uygu­lanan vahşet bu strate­jinin vuku bul­muş halidir. Êzidx­an’­da yapıl­maya çalışılan da bu bakım­dan kök­lü bir savaş strate­jisinin sonu­cud­ur. Şen­gal’de ve Rojava’nın her karışın­da saldırıların şaş­maz kuralı haline getir­ilen şey bu tür­den ahlak­sız­ca, insanın insan olmak­tan utanç duy­a­cağı saldırı biçim­leriy­di. Mut­lak itaat için salt acı çek­tirmek yerinden yur­dun­dan etmek, göçe zor­la­mak yet­miy­or. Bunu bir siyasal dene­tim biçimine dönüştürmek için bellek­lerde kalıcı izler bırak­mak iste­dil­er. Yani sadece boyun eğdirme değil kim­lik duy­gusunu da kır­mak iste­dil­er. Bu tür zal­im­lik­lerin tipik bir güç gös­ter­i­sidir. Düş­man görülen öte­ki itaat etmediği takdirde ken­disi­ni bek­le­mek­te olan kaderi unut­tur­ma­mak düzeyde bir vahşet sergile­mek­tir amaç. Elbette Şen­gal nasıl sadece Şen­gal olarak kalmadıysa, ora­da Êzi­di kadın­lara uygu­lanan zal­im­lik­te sadece onlar­la sınır­lı bir anlam ifade etmiy­or­du. Bu bakım­dan Kürt kadın­ları olarak ilk andan itibaren gerçek­leştir­ilen sahiplen­me düzeyi anlam­lıy­dı. Bugün eğer özgür kadın hareketi bir kam­pa­nya ile bu direnişi büyüt­müşse bu da aynı anlamı taşı­mak­tadır. Zira kadın­ların katledildiği her coğrafya kadın­ların mücadele zem­i­ni olmak zorun­dadır. Doğal olarak bu konunun en çok ken­di­sine özgür­lükçü, demokrat, devrim­ci, sol sosyal­ist kadın örgüt­leri ya a kadın­lar diyen herkesin bil­ince çıkar­mak zorun­da olduğu­na inanıyorum.

Zehra: Êzidî kadın­ların şah­sın­da şim­di gelişen mücadele düzeyi­ni nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sara: Belirt­mek ister­im ki, tüm dünya­da tar­ih boyun­ca insan­ların köleliğe, ırkçılığa, soykırı­ma karşı çık­masın­da­ki meşru­luk ve ahla­ki hak­lılık neyse Şen­gal’de Kürt kadın­larının öncülüğü ve yine Êzidî kadın­ların ken­di­ni savun­mak için içine girdiği duruş­ta­ki ahlak­i­lik ve meşru­luk­ta aynı anlamı taşı­mak­tadır. Kadın­ların hiç eksilmeyen adalet iste­mi, özgür­lük fikri, özce­si yaşanılır bir dünya düşü her zaman baskın olmuş­tur. Şen­gal’de Êzidî kadın­lar açısın­dan bu uyanış acılı bir özgür­lük çağrısıy­la iradeli bir mücadele gücüne dönüşmüştür.
Êzidx­an’­da YPJ Şen­gal’i kurarak dire­nen kadın­ların savaş­ma gücün­de­ki ahlak­i­lik meşru savun­ma gücü, hak ve adalet alanıy­la yakın­dan bağlan­tılıdır. Savaş­mak meşru savun­ma anlamı kazan­mıştır. Bir araç ve zorun­lu­luk­tur. En kut­sal hak olan yaşam hak­larını ve haysiyet­leri­ni koru­mak­tadır­lar. Aynı zaman­da bir adalet talebi var. Özgür­lük­leri­ni, toprak­larını beden­leri­ni gasp eden vahşi karan­lık çetelere karşı direnişin örgütlendiği ve kendine ait olanın geri istendiği­ni görüy­oruz. Kadın­lar böyle­lik­le ken­di yazgısı­na sahip çık­mayı öğreniy­or. Ora­da kadın ve insan kalmanın koşulları, ikaları korunuy­or ve yaratılıy­or. Gös­ter­ilen meşru savaşım, Êzi­di kadıların ken­di var­lık­larını yok etmek ve tut­sak kıl­mak isteyen­lere karşı bir direniş çığlığı ve zaferidir.

Zehra: Şen­gal’de­ki saldırılar sizce neden ilk olarak kadın­ları hedef aldı?

Sara: Birkaç temel nedeni var bu saldırıların. Önce­lik­le dünyanın karşısın­da olduğu gibi Orta­doğu’­da da kadının nes­neleştir­ilme­si, köleleştir­ilme­si ister iç ister dış koşulların bir sonu­cu olsun ataerk­il ege­men­lik strate­jisinin baş koşu­lu olduğu için yaşan­ması neredeyse kaçınıl­maz bir hal alıy­or. Öte taraftan Şen­gal saldırısın­da olduğu gibi din­sel dünya görüş­leri salt bir inanç öğe­si olarak kalma­mak­ta önce kadın­ları vur­mak­ta ve onların yaşam­larını derinden etk­ile­mek­te­dir. Saldır­gan DAİŞ çeteleri de bu kuralı es geçmemiştir. Üçüncü olarak bu saldırılar­dan öne Êzidî kadın­ların bir örgütlülüğü ve ken­di­ni savun­ma gücü yok­tu. Mev­cut durum­da kolaylık­la yok edile­cek bar­bar­ca emel­ler­ine nesne haline getire­bile­cek­leri bir bil­inç­si­z­lik hali ege­men­di. Dolayısıy­la öngörülen saldırının doza­jı kadar ner­eye yön­ele­ceği ve han­gi hız­da sonuç ala­cağı onlar için önem­li olmuştur.

Zehra: Şen­gal’i kadın mücade­lesinde yarat­tığı etkiyi nasıl değer­lendiriy­or­sunuz? Dünya kadın­ları­na han­gi mesajlar verildi?

Sara: Bir­in­ci olarak tar­ih­sel gelişmeleri tar­ih­sel aktör­lerin biçim­lendirdiği gerçeği­ni göz önünde bulun­durur­sak; Şen­gal’de kadın­ların gös­ter­diği direniş, tüm kadın direnişi mirası için ayrı­ca ahla­ki bir değer kazan­mak­tadır. Kürt kadın­ları olarak orda yaratılan direniş hat­tı ve örgütlü güçle, kadın­lar salt kur­ban ve mağ­dur pozisy­onun­dan çıkarılıy­or. Kadın­lar hem her alan­da özgür­leşerek ken­di gele­cek­leri­ni ve kader­leri­ni belir­lemek­te hem de yana toplum­sal devrim­sel sürecin inşacısı öncüsü olmak­tadır­lar. Bu bakım­dan poli­tik öznel­er olarak, özgür­leşme iddia ve strate­ji­leriyle sadece Kürt ve Êzidî kadın­ların değil Orta­doğu­lu ve dünya kadın­larının özgür­leşmesinin de şifreleri­ni ver­mek­te­dirler. Bunun­la da kalmamış en vahşi güç karşısın­da bile direnebi­lineceğinin umudunu tüm dünya kadın­ların­da can­lı kılmışlardır.

İki­nc­il olarak tüm dünyaya kadın­ların savaş­ma ve mücadele gerekçelerinin erkek­lerin savaş­ma gerekçelerinden ne den­li fark­lılık arz ettiği bir kez daha gös­ter­ilmiştir. Öyle ki kadın­ların savaşı kin ve intikam duygu­larıy­la bir vahşet üret­miy­or. Öz savun­maya day­alı vic­dani ve ahla­ki nite­lik­leri ön plan­dadır. Kadın­ların savaş alanın­da canavar­laş­madığını, insani değer­leri ayak­lar altın almadığını ve bu tür­den yön­tem­ler­den uzak dur­duğunu görüy­oruz. Kadın öncülüğün­de­ki bu direniş bar­bar­lık çeteler­ine karşı meşru ve ahla­ki bir iti­raz olarak yükseliyor.

Zehra: Ceza­ev­lerinde uzun yıl­lar kaldık­tan son­ra, şim­di kadın özgür­lüğü için yürüt­tüğünüz çalış­malar­dan dolayı yine ceza­evin­desiniz. Sizce dışarı­da­ki kadın mücade­le­si ile ceza­evin­de­ki kadın mücade­le­si arasın­da nasıl bir bağ veya ben­z­er­lik bulunuyor?

Sara: David le Bre­ton, Acının Antropolo­jisi adlı kitabın­da, “Acı çek­tirme özgür­lüğü tüm ikti­dar­ların gölgede kalmış yüzüdür” der. Evet, devlet­lerin, ikti­dar­ların gücü hala ne yazık ki kadın­lar açısın­dan da vere­bile­ceği acıların toplamıy­la ölçülüy­or. Bunun yaygın araçların­dan olan hapis­hanel­er de acı verme, onur ve irade kır­ma, yani hiza­ya getirme, ter­biye etme mekân­larıdır ikti­dar için. Açık ki artık dışarısı ve içerisi arasın­da­ki sınır çok fazla incelmiş durum­da. Dışarısı çok daha büyük bir hapis­hane hali­ni almış durum­da. Dışarı­da biat ettir­ile­meyen, hiza­ya getir­ile­meyen­ler içeride­ki ceza­landır­ma teknikleri daha da yoğun­laştırılmış küçük hapis­hanelere alınıy­or. Dolayısıy­la özgür­lük arayışı olan her kadın, biat etmeyen varoluşunu sahiple­nen her kadın nasıl ki erkek ikti­darın ilk hede­fiyse içeride de hiza­ya getir­ile­meyen her kadın ilk hedef olmaya devam ediyor.

Nitekim son dönem­lerde sıkça Tar­sus, Van, Elazığ ceza­ev­lerinde­ki kadın direnişçilere saldırı haber­leri alıy­oruz. Bu saldırılar sadece fizik­sel bir şid­de­ti kap­samıy­or. ‘Tes­lim ola­cak­sınız’ deniliy­or. Ken­di var­lığınızı, irad­enizi inkâr edin, piş­man olun, hiza­ya gelin, biat edin deniliy­or. İkt­id­arın dışarı­da­ki tipik güç gös­ter­isi içeride de sürüy­or. Fakat gerçek şu ki; zulüm, hak­lı ve onurlu bir direniş karşısın­da asla başarılı ola­maz. Dışarı­da, içeride canımı­zla kanımı­zla, inancımı­zla ve iradem­i­zle yarat­tığımız direniş mirasımızı her koşul­da büyüte­ceğiz. Zul­mün olduğu her zeminde kadın­lar korku duvar­larını yıkarak örgütlenecek, var­lığı­na yöneltilen bu saldırı dal­galarını elbet boşa çıkaracaktır.

Son olarak bu vesi­leyle dışarı­da­ki tüm kadın örgüt­leri­ni siv­il toplum örgüt­leri­ni, onu­ru ve vic­danıy­la yaşayan her insanı baş­ta Tar­sus, Van ve Elazığ ceza­ev­leri olmak üzere tüm ceza­ev­lerinde yaşanan işkencelere, baskılara ve hak gas­pları­na karşı ses ver­m­eye çağırıyorum.


4 Eylül 2017 tar­i­hinde Ötek­i­lerin Postası Face­book say­fasın­da yayınlanmıştır
Français: “Zehra Doğan • Reportage depuis sa prison, avec Sarah Aktaş”
Eng­lish: “Zehra Doğan • A Prison Report with Sara Aktaş
Kur­dî: “Du gir­tiyên jin • “Zehrayê pirsî, Sarayê ‘têkoşî­na jinê vegot’”

Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas.
You may use and share Kedistan’s articles and translations, specifying the source and adding a link in order to respect the writer(s) and translator(s) work. Thank you.
Zehra Doğan on FacebookZehra Doğan on Twitter
Zehra Doğan
Auteure, mem­bre d’hon­neur de Kedistan
Jour­nal­iste, artiste. Jour­nal­ist, artist. Gazete­ci, sanatçı.