Hakan Bay­han den­ince bir çoğu­muz onu 90’li yıl­ların koşar adım­lı foto muhabir­lerinden biri olarak hatır­lar. Bende öyle hatırlıyorum.

90’lı yıl­lar bilindiği üzere, toplum­sal olarak halen devam etmek­te olan ülke içi, ekonomik, sosyal, kültürel, poli­tik sorun­ların en yoğun yaşandığı dönem­di. Ve bu tra­jik öyküler­le dolu karan­lık yıl­lar pek çoğu­muz üzerinde sayısız, derin yaralar açtı. O döne­min pus­lu ve buruk anıların­da sak­lı nice eli kalem tutan gazete­ci yazar, foto muhabiri meslek­taşlarım­dan bazıları bugün hay­at­ta değiller. 90’ların o lan­et kasır­gasın­da yitip git­til­er. Onları zor­lu haber­ci­lik yıl­larımızın anıların­dan arta kalan sarar­mış hüzün fotoğrafların­da sak­lıy­oruz şimdi.

İzzet Kez­er, Ümit Tur­pçu, Ali Öz, Burhan Eliş, Faruk Balıkçı, Cizre’de çatış­maları izlerken. 21 mart 1992.
İzzet’in öldürülmesin­den bir gün önce. Fotoğraf : Burhan Özbilici

Hakan Bay­han işte böyle­si bir dönem­den bugüne kalan, ken­di halinde, müte­vazi gazete­ci yazarlarımız­dan biri.

O artık çocuk­lara öyküler yazıyor

Şimdil­erde dördüncü öykü kitabını hazır­layan Hakan Bay­han’la gazete­ci­lik­ten çocuk öykücülüğüne evrilen serüveni­ni konuş­tuk. Sınır­lar ötesin­den sıcak bir mer­ha­ba ile başlayan bu güzel söyleşimizi sizler­le paylaşıyorum.

Baba bir masal anlat bana


Sadık: “Bahçede­ki İnc­ir Ağacı”, “Karın­calar Ülke­sine Yol­cu­luk” ve ardın­dan “Küçük Salyan­goz Pişin­ga” ile devam eden çocuk öykücülüğü serüveni nasıl başladı?

Hakan BayhanHakan: Gazete­cil­iğe başladığım yıl­lar­da toplum­sal olay­lar muhabir­liği yap­tım bir süre. Ancak kendi­mi bir alana yön­lendirme isteğim vardı. Alan olarak kendime kültür-sanat gazete­cil­iği­ni seç­tim. Bu alan­da daha yetkin his­set­tim. Birçok gazetede çalıştım buralar­da çalışırken işim gereği ede­biy­at baş­ta olmak üzere sanatın diğer alan­larıy­la da ilgilen­m­eye başladım. Ancak beni en çok yaz­mak, yazdık­larını bir­i­lerinin oku­ması çok ilgilendirm­eye başladı. Öte yan­dan çocuk­luğum­da fark­lı kültür­ler­den çocuk hikâyeleri, masal­larını oku­ma beni hep mut­lu etmişti. Bugün de aynı key­i­fle, heye­can­la okuy­o­rum. Nerede bir masal, hikâye bul­sam mut­la­ka satın alır oku­rum. Tabii daha son­raları ede­biy­at dünyasının içine girdikçe, oradan beslenir oldum. Ve yazdık­larımı birik­tirip kenara attım. Son­raları birik­tirdik­ler­ime bak­tıkça bun­ların artık gün yüzüne çık­ması gerek­tiğine, dem­lendiğine inandığım için yazdığım masal­lar ortaya çıktı.

Sadık: Çocuk öykücülüğünde çocuk­ların dünyasını anla­mak, anlat­mak da zor olsa gerek?

Hakan: Çocuk­lar biz yetişkin­ler­den daha yalın daha yalan­sız ve doğru­lar. Onlar neyin iyi neyin kötü olduğu­nun çok farkın­dalar ve bunu da tüm saflık­larıy­la ifade etmede bir sakın­ca görme­zler. Bu saflık­ları onların masumiyetinden gelir. Çocuk deyip geçmemeli “anla­ma­zlar” dememeliy­iz. Onların algıla­ma kap­a­siteleri biz yetişkin­lerin çok üzerindedir. O yüz­den han­gi yaş­ta­lar ise onlara göre davran­manın doğru­luğu­na inanıy­o­rum. Yetişkin kib­riyle bakalım bu soruya cevap vere­bile­cek mi? Bak bilemedin çünkü neden? Sen bir çocuk­sun, anla­mazsın. Dediğiniz an o çocuk sizin­le diya­log kur­maz, siz­den hat­ta nefret bile ede­bilir. Bir de bir laf vardır. Çocuğun seviye­sine inmek. Bu bana çok iti­ci geliy­or. Ne seviye­si. Onlar yukarı­da da anlat­maya çalıştığım gibi algıları biz­den bin kat daha açık ve berrak­tır. Duygu dünyaları, düşün­me biçim­leri ve hay­al­leri fark­lıdır. Yetişkin­lerin göremediği birçok ayrın­tıyı onlar ilk bakış­ta görür­ler. Ben elim­den geldiğince din­le­mek­ten ve onları gözlem­lerken yargıla­madan bak­mak­tan yanayım.

Hakan Bayhan

Sadık: Çocuk hay­al­leri dünyasın­da baş­ka tür­lü gezi­nen pek az sayı­da çocuk öykücü­den birisin. Burada­ki ayırt edi­ci özel­liği mer­ak ediy­o­rum. Öykü­lerinde­ki küçük kahra­man­ların, karak­ter­lerin nasıl bir yaratım sürecin­den geçiriy­or­sun? Pedago­jik bir ön çalış­ma, gözlem, diya­log vb. gibi nasıl bir yön­tem izliyorsun?

Hakan: Daha yol­un başın­da bir yazar olarak bu çok iddi­alı. Öyle demeye­lim ancak ben ken­di bil­gi, birikim ve deney­im­ler­im­den yola çıkarak gözlemin çok önem­li olduğu­na inanıy­o­rum. Bir bahçe, bir sokak, bir martı, bir ağaç göl­ge­si başkası için bir şey ifade etmeye­bilir. Ben­im için önem­lidir. Durup dakikalar­ca bir karın­caya, bir kediye ya da bir salyan­gozun ağır ağır gez­in­mesi­ni izler­im. Bun­lar ben­im için gözlemin ötesinde onların dünyasını anla­maya dönük­tür. Masal­larım­da önce bir film senaryosu gibi karak­ter­ler oluş­tu­ru­rum. O karak­ter­ler­le çatışırım. Hat­ta bir karak­ter­lerin öne geçme çabasını izler­im. Bura­da karak­ter­le daha doğrusu kahra­man olmak isteyen karak­ter­le beraber masalın içine girm­eye çalışırım. Yazdık­larımı bir süre kenara bırakırım dem­lensin­ler diye. Ardın­dan önce kızı­ma oku­tu­rum. (Bu ara­da kızım 8 yaşın­da) Nasıl olmuş mu diye. Son­ra diğer çocuk­lara oku­rum. Eğer onlar­dan onay alır­sam. Editör­lüğüne güvendiğim arkadaşları­ma oku­tu­rum. Pedago­jik olarak alanın­da deney­im­li arkadaşlar­la görüşürüm. En son yayın evine gönderirim.

Hakan BayhanSadık: Bahçede­ki İnc­ir Ağacı’nın baş karak­teri mac­er­acı Kerem’den Yağ­mur sev­er Küçük Salyan­goz Pişinga’ya uzanan öykü karak­ter­lerin çocuk­lar tarafın­dan nasıl karşılandı?

Hakan: Kızım doğ­madan önce kuzeni Kerem 2008 yılın­da dünyaya gel­di. Yaşadığımız yerde İnc­ir ağacı ve o incir ağacının altın­da yuvaları olan karın­calar var. Karın­caların yuvaları­na girip çık­maları, telaşlı hareket­leri bir şey­leri taşırken ki davranışlarını düşünken (Bu ara­da ben­im daha önce karın­calar­la ilgili yazıp kenara attığım kısa bir masal vardı.) Kerem’de büyüm­eye başladı. Onun davranışlarını gözlem­lerken hay­van­lar­la kur­duğu ilişki­den yola çıkarak bir masal kahra­manı ola­bile­ceği­ni düşündüm. Bahçede­ki İnc­ir Ağacı masalı böyle ortaya çık­tı. Kerem karak­terinin karın­calar­la kur­duğu dostluk hem Kerem hem de kızım Duru ve diğer çocuk­lar tarafın­dan çok beğe­nil­di ki kitap dördüncü baskısını yaptı.

Sadık: Senin bir de küçük öykü din­leyi­ci­lerin var… Nasıl, iyi din­liy­or­lar mı seni?

Hakan: Çocuk­lar­la vak­it geçirmek onlar­la oyun­lar oyna­mak ben­im açım­dan çok önem­li. Onlara gözlem­lerken bir yan­dan da onların o saf, tem­iz çocuk dünyasını yaşamış oluy­o­rum. Tabii okullara gidiy­o­rum, fuar­lar­da imzalara katılıy­o­rum. Birçok çocuk­la diya­logum oluy­or. Çocuk­ların din­lemesin­den öte soru sor­maları beni çok etk­iliy­or. Sor­duk­ları soru­lar karşısın­da ter­lemiy­o­rum, zor­lan­mıy­o­rum der­sem yalan olur. Geçen­lerde bir okul­da 9 yaşın­da bir çocuk. Size bir masal öner­im var dedi. Nedir ded­im? “Şöyle düşünün yerçekim­siz bir İstanbul’da oku­la giden bir çocuk ve onun robo­t­u­nun hikâye­si” böyle bir masal nasıl olur dedi. Bir öner­ide bulun­du. Ne diye­ceği­mi bilemed­im. O yüz­den yetişkin­ler olarak çocuk­ları hafife almay­alım hay­al güç­leri biz­im düşündüğümüzün de ötesinde.

Sadık: Sen bir babasın aynı zaman­da çocuk­lara öykü yazan bir baba olarak ken­di çocuk­ları­na da öyküler, masal­lar okuy­or musun?

Hakan: Bir oğlum bir kızım var. Oğluma küçük yaşların­da okur­dum masal­lar, kita­plar ancak o şim­di üniver­siteyi bitir­miş bir yetişkin. Daha son­ra kızım dünyaya gel­di. Kızım­la oku­mak­tan ziyade doğaçla­ma yaparak masal­lar anlat­mak­tan o masal­ları oyun­laştır­mak­tan keyif alıy­oruz. Artık kızım bana “şu kitabı okudun mu?” dem­eye başladı. Bu tabii çok keyif veri­ci bir durum.

Hakan Bayhan

Sadık: Çocuk öykü yazarlığı ile pedago­jik ilişk­isi üzer­ine nel­er düşünüyorsun?

Hakan: Bu ilişkiye iki ayrı taraftan bak­mak ister­im. İlki kita­pların çocuk­ların ve genç­lerin konuş­tuk­ları dili doğru kul­lan­maları ve anlam­ları açısın­dan büyük bir önem taşıy­or. Dolayısıy­la dikkatli hazır­lanan kita­pların, anlam bozuk­luğu olmayan ve yazılan dilin düzgün kul­lanımı kuşkusuz çocuk­ların da kendi­leri­ni ifade etmeler­ine büyük katkı sağlıyor.

Diğer taraf ise, Türkiye’deki eğitim sis­te­minde daima mev­cut kon­jonk­tür­le doğru oran­tılı bir değer dik­te edilme­si duru­mu var. Bu tabii ki sadece Türkiye’de böyle diye­mem. Yani demokrasinin, çok kültür­lülüğün temel bir kültür olmadığı tüm toplum­lar­da diyebiliriz.
Bizler yazmış olduğu­muz öyküler­le, masal­lar­la ‑asla dik­te edi­ci değil- evrensel ve insani olması gereken değer­leri çocuk­lara anlat­maya, pay­laş­maya çalışıy­oruz. Doğa olmadan insanoğlu­nun hay­at bula­may­a­cağını, bir küçük karın­canın var­lığı ile yaşa­mayı öğren­mek gerek­tiği­ni ya da senin gibi düşün­meyen biriyle ömür boyu yaşan­abile­ceği­ni göster­m­eye çabalıy­oruz. İşte bu nok­ta­da çocuk öykü yazarlığının pedago­ji üzerinde bazen gizli bazen de açık bir bağ var. Ama bu bağ kon­jonk­tür­ler üstü bir bağ…

Hakan Bayhan

Sadık: Ülkem­izde dahil dünyanın pek çok yerinde baş­ka tür­lü bir dünya arayışı var. Bu yeni tip alter­natif, kollek­tif, komü­nal ve otonom yaşam deney­im­leri­ni pedago­ji ile ilişk­ilendi­re­cek olur­sak, alter­natif çocuk eğiti­mi konusun­da nel­er söyle­mek istersin?

Hakan: Bu arayış öyle­sine olağan ve doğru. Zira görüldü ki bu yapılan, dene­nen yol yol değil… Pre-endüstriyel toplum­lar­dan post-endüstriyel toplum­lara geldiğimiz ve enfor­masy­onun maki­nenin üzerinde tutul­duğu bu yıl­lar­da alter­natif eğitim arayışı kaçınıl­maz hale gel­di. Doğanın, insani ilişk­i­lerinin, kolek­tif yaşamın olmadığı ve deney­im­len­mediği yerin yangın yer­ine döndüğü tüm dünya­da açıkça görülüy­or. Umarım bu arayışın sonun­da evrensel ve uygu­la­ması kaçınıl­maz bir mod­el çıkarılabilir.

İmkansızı istemek

Hakan Bay­han’ın bu temen­nisi pek çok­larınız için gerçekçi gelmeye­bilir ama imkan­sız değil.

Bunu anla­mak için imkan­sızı istemelisiniz yeter­li. Endüstri toplum­larının dünyamız üzerinde yarat­tığı en büyük tahri­fat, hiç kuşkusuz insanın toplum­sal­lık duy­gusu üzerinde yaşan­mak­ta. Son yir­mi yıl içinde teknolo­ji alanın­da yaşanan kap­i­tal­ist buluşlar, bil­işim alanın­da insana sunulan o akıl­lı oyun­cak­lar, karşı konu­la­maz bir virüs gibi büyük bir bağışık­lık yaratıy­or insan­da. Mod­ern kent insanının olmazsa olma­zları haline getir­ilen bu bil­işim harikaları, genç kuşak­lar yanın­da, çocuk­lar üzerinde de çok büyük bir etkiye sahip.

Bugün mily­on­lar­ca çocuk birey, eğitim ve öğren­im hay­at­larını ken­di dışın­da diza­yn eden bu bil­işim görünüm­lü kon­trol sitem­i­nin köle­si haline getir­ilmiş durum­da. 21.yüzyılın bu her açı­dan kaotik evresinde, çocuk­larımızın gelişim seyri­ni han­gi pedago­jiyle destekleyeceğiz?

Bu soruya ver­ile­cek tek bir yanıt var: Ekolo­jik pedago­ji. Toplum­sal­lık duy­gusun­dan uza­k­laştırılan bütün çocuk­larımızı, radyasy­on ve daha baş­ka pek çok endüstriyel beladan kur­tara­cak yegane şey, onları beton duvar­lar­la, kural­lar­la, tuza­k­lar­la çevrili manyetik hay­at­lar­dan uzak, her açı­dan alter­natif özel­lik­leri olan baş­ka bir pedago­jinin kol­ları­na bırak­malıyız. Yani karşılık­lı öğren­m­eye, sevgiye, dostluğa, dayanış­maya ve öz güvene day­alı bir pedago­jiye… Üste­lik bu teorik bir for­mülasy­on da değil, Bu iste­mi gerçek anlam­da karşılay­a­cak yaşam biçim­leri mev­cut. Şöyle ki: elin­ize yapışık o akıl­lı tele­fon­larınızı bu defa daha fay­dalı bir arayışa yön­lendi­re­bilirsiniz. ZAD ekolo­ji, kollek­tif, komün, otono­mi vb kavram­lar üzerinden ara­malar yaparak bu gerçek­liğin izler­ine ulaşabilirsiniz.

Baş­ka bir dünya­da baş­ka bir pedago­jide buluş­mak üzere…


Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.