Kıbrıs’ın güneyinde yaşayan Rum halkı ile Kuzeyinde yaşayan Türk halkı onlar­ca yıldır adanın tamamın­da süren işgalin artık sona ermesi­ni ve ortak bir irade ile bir ara­da yaşay­a­cak­ları bir fed­erasyon­da bir­leşmek istiyor.

Son iki yıldır süren ikti­dar karşıtı gös­ter­il­erde iki tarafın halkı da gele­cek­leri­ni ipotek altı­na alan işbir­likçi ikti­dar­ları­na karşı şu slo­ganı haykırıyor:

Enosis’e Hayır,Taksim’e Hayır Federasyon Şimdi!”

Türkiye-Yunanistan-İngiltere üçgeninde gele­cek­leri gas­pedilen Kıbrıs halk­ları “Artık yeter, hay­at­larımız­dan defol­un!” diye haykırıy­or. Buna kulak­larını tıkayan, ve adayı büyük bir kumarhane gibi yöneten işbir­likçi ikti­dar­lar ise, sözde bir çözüm adı­na, hami­leri olan “garan­tör devletler” eşliğinde, her on yıl­da bir, ulus­lararası “kumarhanel­erde” bir araya geliy­or­lar. Ada halk­larının gele­cek­leri­ni bu ulus­lararası kumarhanel­erde kay­bet­tiren, ipotek altı­na aldıran bu devletlere karşı, isyan büyüy­or. Artık, Kıbrıs’ın güneyinde ve kuzeyinde yaşayan iki halk da bu kumara son ver­mek istiy­or ve Bir­leşik bir Kıbrıs için ken­di ortak iradeleri­ni tem­sil ede­cek bir fed­erasyon­da ısrar ediyor.

Bugün sizlere bu konuyu içeren iki röpor­taj getiriy­o­rum. “Kıbrıs’a barış tüm ordu­lar adayı ter­ket­tiğinde gele­cek­tir” diyen Kıbrıs halk­larının mey­dan­lar­da­ki sesi­ni duy­a­cak­sınız bu röpor­ta­jlar­da. Kuzey’de­ki demokratik muhale­fetin odağı duru­munda­ki Bara­ka Kültür Merkezi ve Güney ‘deki demokratik muhale­fetin en dinamik gru­pların­dan biri olan Syspirosi Atak­ton ile yapılan bu röpor­ta­jları sizler­le paylaşıyorum.


Baraka Kültür Merkezi aktivisti, Mustafa Batak’la söyleşi

Sadık: Bize kısaca ken­di­nizi tanıtır mısınız?

Mustafa: Bara­ka, 15 yılı aşkın süredir faaliyet yürüten demokratik taban örgütlen­me­sidir. Sis­teme karşı ördüğü mücadelede, alan mücade­le­sine inanır ve bu bağlam­da yığı­nak yap­mayı görev bildiği kültürel alanı toplum­sal yaşam­dan ayır­maz. Örgütlü ve ide­olo­jik bütün­lük içerisinde sosyal­iz­mi sahiple­nen bir yol çiz­er… Bu yol­da baş­ka bir kültür mümkün diy­erek, tiy­a­tro, müzik, film, belge­sel, sine­ma, kitap vb. üre­tim­leri­ni Kıbrıs­lı Türk toplumu­nun yaşayış biçimine göre orga­nize eder ve Kıbrıs­lı Türk halKının sosyo-ekonomik koşullarını tahlil edip bu çerçevede toplumu dönüştüre­cek devrim­ci bir hat çizm­eye çalışır… Bu neden­le sah­n­eye konan tiy­a­tro­dan, eylem, etkin­lik ve mit­in­glerde yer alan müzik grubuna, sine­ma anlayışın­dan, film atö­lye­sine, oku­ma tartış­ma grubun­dan, yayım­ladığı kitap ve der­gi­sine kadar tüm üre­tim­leri poli­tik­tir, emek­ten, sosyal­ist fem­i­nizm­den, ekolo­ji­den, özgür­lük, eşit­lik ve barış­tan yana taraftır.

Sadık: Kıbrıs’taki demokrasi ve bağım­sı­zlık mücade­le­si han­gi dinamik­lere dayanıyor?

Mustafa: Bağım­sı­zlık mücade­le­si, baskı, ambar­go veya Kıbrıs özelinde işgal altın­da yer alan halk­ların özgür­lük ve ken­di ayak­larının üzerinde dur­ma arzusu­nun somut karşılığıdır. Bugün Kıbrıs’ın kuzeyi ‘‘bağım­sız’’ görünse de gerçek­te, askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak bağım­lıdır. Ben­z­er duru­mun Troy­ka aracılığıy­la Kıbrıs’ın güneyinde de yer aldığını düşünecek olur­sak, ada genelinde demokratik bir anlayış­tan söz ede­meye­ceğimizi, bunun aksine bu küçük ada içerisinde emir-komu­ta zin­ciri içerisinde yer alan bir cen­dere içeri­sine sıkıştırıldığımızı söyleye­bil­i­riz… Bu nok­ta­da önce­lik­le, Kıbrıs­lı Türk ve Kıbrıs­lı Elen halkı ayrı ayrı ken­di işbir­likçi ege­men­ler­ine ve işgal­ci­ler­ine karşı demokratik tale­pler yük­selt­meli ve mücadele ver­me­lidir. Ve bel­ki de en önem­lisi ada­da yaşayan halk­lar bütün­leşerek bu mücade­leyi örme­lidir. Salt Kıbrıs­lı Türkler veya Kıbrıs­lı Elen­lere ait bir mücadele düşün­mek yer­ine, ada­da yaşayan azın­lık ve göç­men halk­ların da yer ala­cağı süreçler elzem ve gerek­lidir. Gele­ceği­ni Kıbrıs’ta görüp ada­da yaşa­mayı hedef koy­an insan­ların ortak­laştığı bir süreç dina­mitin fitili­ni yak­mayı kolay­laştıra­cak ve yürünecek yolu rahat­lat­a­cak­tır. Bir diğer önem­li görev de hal­ka önder­lik ede­cek yapılara düşüy­or. Örüle­cek mücadele, ne halkın nabzın­dan ayrı ne de ileri­ci yapıların vere­ceği yön­den kopuk olmalıdır. İçerisind­en geçtiğimiz şu gün­lerde kitleleri harekete geçirip onları demokratik tale­pler doğrul­tusun­da mobi­lize ede­bile­cek her­han­gi bir hareketin olmayışı da süreç­leri çık­maza sevk etmek­te­dir. Bu neden­le bugün kitlelerin yön vere­ceği süreçler­den çok ege­men­lerin yön verdiği süreç­leri konuşup onların çizdiği para­me­trel­er çerçevesinde hareket etmekteyiz.

Sadık: Fed­erasy­on pro­je­si nasıl oluş­tu ve bu pro­j­eye Kıbrıs’ın güneyinde kalan­ların yak­laşımı nedir?

Mustafa: Kıbrıs­lı Türk ve Kıbrıs­lı Elen lid­er­lerinin geli­nen nok­ta­da fed­erasy­on teziyle bir­lik­te 2 böl­geli ve 2 halkın ken­di böl­gesinde çoğun­luk­ta olup, ken­di idaresi­ni ken­disinin yapacağı bir çözüme doğru iler­leme­si yeni bir mevzu değil. Yıl­lardır süren görüşmel­erde tartışılan ve son dönemde muta­bık kalı­nan başlık­lar­dan bir tane­si de fed­erasy­on pro­je­sidir. Bu pro­jeyle ilgili sıkça manipülasy­on­lar ortaya atılıy­or. Hali hazır­da şef­faf olmayan, halkın bil­gi edin­mek­te güçlük çek­tiği görüşmel­er giderek daha da bulanık­laştırıy­or… Bu manipülasy­on­lara Kıbrıs­lı Elen­lerin fed­erasy­on pro­je­sine yak­laşımını da ekleye­bil­i­riz. Bu yak­laşım her ne olur­sa olsun bunu göre­bilmek ve varsa sorunu gidere­bilmek adı­na halk­ların geli­nen nok­tay­la ilgili bil­gi alması ve hal­ka yön veren ileri­ci yapıların halk­ların temas kur­ması adı­na çaba sarf etmesi gerek­mek­te­dir. Kıbrıs’ta mil­liyetçil­iğin 2 ana odağı TMT ve EOKA bağlan­tılı o tan­danstan zih­niyet­lerin hala var olduğu ve bu çevrelerin çözüm­sü­zlük adı­na el pençe divan çalıştığı su götürmez bir gerçek­tir. Bu çevrelerin Kıbrıs’ın güneyinde fed­erasy­on tezi dahil ortaya atılan hemen her öneri ve teze iti­raz ede­cek­leri ortadadır. Ancak bizler mil­liyetçi çevrelerin çıkardığı seslere odak­lan­ma­malıyız. Çünkü faşizmin mil­liyeti yok­tur ve her yerde aynıdır. Odak­lan­mamız gereken gerçek, bağım­sız halk­ları kardeş Kıbrıs için çalış­mak, halk­ları bir araya getir­menin araçlarını yarat­mak ve hay­al ettiğimiz barışı kardeşleşerek kur­mak olmalıdır.

Sadık: CTP-BG’nin bu süreçte­ki rolü nedir? “Fed­er­al mod­elle ilgili söylem­lerin pratik­te­ki yan­sı­ması Asım Akan­soy’un açık­la­maları ile ne kadar örtüşüyor?”

Mustafa: CTP’nin kurum­sal olarak çözüm ve barışı destek­lemediği­ni söyleye­mey­iz. Ancak özel­lik­le son yıl­lar­da somut bir adım atıp, yol aldığını da gözlem­lemedik. Şu anki pozisy­onu çözüm ve barış sürecine mesafe­li dur­mak ile Ankara’nın tale­p­leri arasın­da gidip geliy­or. Geçtiğimiz haf­ta güneyle kuru­lan temas ve AKEL ile yapılan görüşmel­er çözüm adı­na atılan bir adım­dan çok, ‘‘dost­lar alış-ver­işte görsün’’ mis­ali ziyaret­ten öte değildi…

Son dönemde ki açık­la­malarıy­la Akan­soy özelinde konuyu ele almak yer­ine; CTP’den yapılan açık­la­malara odak­lan­mak daha makul ola­cak­tır. CTP içerisinde gru­plaş­malar olduğu orta­da. Bir grup merkez sol­da dururken diğer grup mev­cut ser­maye yan­lısı sağ statüko­nun devamın­dan yana… Bu ayrımı hemen her konu­da gördüğümüz gibi çözüm ve barış sürecine ilişkin açık­la­malar­da da göre­bil­i­riz. Bunun son örneği meclis başkanı Sibel Siber’in toprak konusuy­la ortaya attığı iddi­adır. Bu iddia ile ser­mayenin yüreğine su ser­pen CTP, sağ kanadı­na cevap gecik­memişti. İdd­ia­nın asıl­sı­zlığını savunup ispat­layan­lar arasın­da CTP merkez sol kanadı da vardı… Bu gru­plaş­maların var olduğunu söyle­mek önem­li ve gerek­li olmak­la bir­lik­te CTP’nin ortak bir söz ürete­meme­si sadece par­ti içerisinde yer alan gru­plaş­malar­la açık­lana­may­a­cağı da aşikârdır. Ortamın fark­lı söylem­ler­le bulanık­laş­ması aynı zaman­da ‘‘tak­tik­sel’’ de bir hedeftir. Olası çözüm ve barış duru­mun­da buna destek veren açık­la­malarını ve görüşme heyetinde yer alan tem­sil­cisi­ni işaret etmek hede­flenirken, çözüm sürecinin tıkan­ması halinde bunun aksi­ni işaret eden açık­la­malar ayyu­ka çıkarıla­cak­tır. Muhale­fette yer alan CTP ile hükümette yer alan CTP ne kadar süratli renk değiştire­biliy­or­sa çözüm ve barış sürecinde o kadar hızlı değiştirmektedir.

Kibris

Sadık: ‘‘Asrın Pro­je­si” olarak geçen Türkiye’den boru­lar­la su getirme pro­je­si ne anla­ma geliyor?

Mustafa: Bu pro­je ente­grasyon­dan da öte vilayetleştirme anlamı geliy­or. Gelen suyun yarat­tığı ekolo­jik yıkımın yanın­da meta­laştırılıp Kıbrıs­lı Türklere satıl­ması kab­ul edilebilir değildir. Bizler Bara­ka Kültür Merkezi olarak Türkiye’den boru­lar­la su getir­ile­ceği­ni 2012 yılın­da duy­muş ve ta o gün­lerde eylem koyup tavrımızı göster­miştik. Çünkü biliy­or­duk ki; ülkem­izi kumarhane cen­netine çevirip, neo-lib­er­al yıkım paket­leri gön­deren TC, bu suyu biz­im ‘‘yüzümüz suyu hürme­tine’’ değil sat­maya gön­deriy­or. En temel insan hakkı olan suyun özelleştir­ilip satılıy­or olması bir kenar­da dur­sun, boru­ların KKTC sınır­ları içerisinde geçtiği yer­ler ve dolduğu Geçitköy bara­jının dahi TC’nin mülkiyetine geçip KKTC toprak­ları kul­lanılarak üçüncü ülkelere su satıla­bile­cek bir zemin hazır­lan­ması ada halk­larının var­lığını ve iradesi­ni yok say­mak­tır. Bu pro­je Kıbrıs­lı Türkleri yok sayıp, onların var­lığını görmez­den gelmek, sırtın­dan suyu satarak kazanç elde etmek ve bel­ki de en önem­lisi ada­da yer alan çözüm­sü­zlüğü daha da belir­gin­leştirmek anlamını taşıyor.

Sadık: Ekolo­ji eksen­li oluşum­ların pozisy­onu nedir?

Mustafa: Birçok yapı gibi ekolo­ji eksen­li örgütler de bu pro­j­eye karşı çık­tı. Bu örgütler içerisinde ekolo­ji mücade­lesi­ni sahiple­nen Bara­ka Kültür Merkeziyle bir­lik­te, Biy­ologlar Derneği ve Yeşil Barış Hareketi gibi yapılar da vardı. Sürecin genelinde ben­z­er sözler söylenerek, Türkiye’den gele­cek suyun doğal yaşam içerisinde yarat­a­cağı tahri­b­atı kesin bir dille eleştiriy­or­du. Su ekolo­jik sis­temin bir parçasıdır ve yatağı deniy­or ve taşı­ma suy­la değir­menin dön­meye­ceği dey­imiyle yola çıkıp, getir­ile­cek suyun yarat­a­cağı doğal felaket ele alınıy­or­du. Ayrı­ca Akd­eniz kıyısın­da yer alan Anamur’da 4 köyün sular altın­da kalıy­or oluşunu eleştirirken, bölgede yaşayan insan­ların evlerinden, bahçe ve sokak­ların­dan bir daha geri dön­memek üzere koparılıy­or oluşu da dil­lendiril­di. Boru­ların ömrünü (50 yıl) tamam­la­masının ardın­dan deniz altın­da yaşayan can­lıların doğal yaşamını etk­ileme­si ve pro­jenin yapımı esnasın­da kesilen ağaçlar, dağlar­dan koparılan taşlar ve açılan yol­lar­la doğal yaşa­ma yapılan müda­hale eleştir­ilip süreç içerisinde protesto edildi.

Kıbrıs

Sadık: Bara­ka Kültür merkezi bünyesinde gerçek­le­sen aktivitel­er ve Kıbrıs demokratik muhale­fe­tine katkıları nedir?

Mustafa: Önce­lik­le yaşam içinde biz­im için anlam­lı olan, üret­mek, tartış­mak ve toplumu, yaşamı, doğayı ama en baş­ta da ken­di hay­at­larımızı ve Kıbrıs’ı dönüştürmek­tir. Bu bağlam­dan yola çıka­cak olur­sak sah­n­eye konan tiy­a­tro­dan, müz­iğe, beyaz perd­eye yan­sıtılan film­den, film atö­lye çalış­maları­na, yayım­lanan kitap ve dergi­den, üretilen söz ve sokak­ta koyu­lan eyleme kadar her nok­ta­da sözümüzü söyle­mek­ten çek­in­medik adil ve şef­faf eleştiriye açık olmayı hede­fledik. Aldığımız dönütler ve sözümüzün gün­deme dair belir­leyi­ci unsur olması Kıbrıs­lı Türk solu veya daha geniş bir yel­pazeyle demokrat çevrel­erce kab­ul görüy­or olması, örülen mücadelede çor­ba­da biz­im de tuzu­muzun olduğunu göster­mek­te­dir. Oluş­tur­mayı arzu­ladığımız kültürün insan­lar­ca karşılık bul­ması bizi sevin­dirdiği kadar sorum­lu­luğu­muzu da artırmaktadır.

Eylemlerden görüntüler…
KıbrısKıbrısKıbrısKıbrısKıbrıs

Sadık: Antikap­i­tal­izm ve anti mil­i­ta­rizm ve buna bağlı olarak vic­danî ret konusu Kıbrıs’ta ne kadar bir gerçek­lik oluşturuyor?

Mustafa: Bara­ka anti-kap­i­tal­ist­tir ve kap­i­tal­izmin sadece insan­ların değil bir bütün olarak eko­sis­temin, kültürümüzün ve değer­ler­im­izin karşısın­da bir tehdit olduğunu savunur. Buna karşı örüle­cek mücade­leyi de sınıf­sal zeminden kur­gu­la­yarak ken­disi­ni kap­i­tal­izmin karşısın­da kon­um­landırır. Geçmişte olduğu gibi bugün de, ezen ezilen ilişk­isinin var olduğunu ve ezilen emekçi­lerin sadece niteliğinin değiştiği­ni, özde yaşanan sömürünün hem çalışan­lar arasın­da hem de eko­sis­temde hala var olduğu söyler. Bu nok­tadan devam ederek; var olan sis­teme karşı çık­manın yolu ancak sınıf­sal ve örgütlü olunur­sa gerçek­lik gösterecektir.

Kap­i­tal­izm koşulların­da ataerk­il ve mil­i­tarist anlayış vardır ve Barakacılar bu anlayışa karşıdır. Sis­teme karşı koy­a­cak araçlar yarat­manın gereklil­iği de orta­da olmak­la bir­lik­te bunun han­gi araçlar ola­cağı­na dair kesin bir tavır ortaya koy­mak bizlere yan­lış duyul­mak­tadır. Bu neden­le vic­danî ret mese­lesi­ni bir hak olarak görüp kab­ul eder ve savunuruz. Her­han­gi bir odağa ilişkin vic­danî red­di­ni açık­layan kişi­lerin yanın­da durur ve onlar­la dayanışırız. Ancak bu yön­te­mi uygu­la­mayız. Çünkü bizler baş­ka bir dünya ve baş­ka bir kültürü kurarken gerek­tiği takdirde silahlı mücade­len kaçmayacağız…

Sadık: Öğren­ci hareketi ve son dönem “red­dediy­oruz “hareketi olarak öne çıkan oluşum­ları nasıl değerlendiriyorsun?

Mustafa: Bu ve ben­z­eri hareketler olmalı ve destek­len­melidir. Hay­atın her alanın­da yaşanan kıyım­lar ve sis­temin buna karşı çıka­cak aralığı ortadan kaldır­ma arzusu giderek görünür bir hal almışken, gençliğin biriken öfkesi­ni sokağa taşıyıp isyan etmesi ilk olarak halkın ‘‘ölü toprağını’’ üzerinden atması­na son­rasın­da ise nihilist odak­lara ders niteliğindey­di… Bura­da önem­li olan bu süreç­leri doğru tahlil edip, halkın öfkesi­ni sonuç ala­cak nok­ta­lara kanal­ize etmek ve tek atım­lık ayağa kalkışın yer­ine öfkeyi örgütlü bir nok­taya çeke­bilmek­tir. Ancak bu sayede ver­ilen mücadele anlam­lı olur ve kazanım sağlanır.

Sadık: “Koor­di­nasy­on ofisi” ne karşı tep­kil­er ve ardın­da­ki neden­ler­ine ilişkin nel­er söyle­mek istersin?

Mustafa: Koor­di­nasy­on ofi­sine karşı oluşan tep­kil­er ve bunun ardın­da yatan neden, Tayyip Erdoğan’ın ‘‘din­dar nesil’’ isteğiyle para­leldir. Ülkesinin genç­ler­ine sosyal, kültürel anlam­da baskıcı, din­dar ve geri­ci müfre­dat­lar­la bil­im dışı muame­leyi reva gören AKP, Kıbrıs’a da el atmaya kalk­tı. İlk olarak CTP-DP hükümeti Bakan­lar Kuru­lu tarafın­dan onay­lanan koor­di­nasy­on ofisi, Red­dediy­oruz Plat­for­mu’­nun gös­ter­diği muhale­fet ile o dönem Meclis’e gön­der­ilme­di. 2 yıl son­ra UBP-DP döne­minde meclise taşı­nan konu, bu kez daha da büyük bir tep­ki ile karşılaştı. Sokağa çıkıp kuru­la­cak ofisi red­de­den gençliğin karar­lılığı, biriken öfkenin dışa vuru­muy­du aslı­da… Kıbrıs­lı Türk gençliğinin, dan­sı­na, sporuna, sanatı­na ve yaşam tarzı­na yapıla­cak müda­hal­eye karşı çık­mak­ta­ki karar­lılığı görüldü. Kıbrıs­lı Türk halkının yüzyıl­lardır birik­tirdiği değer­leri­ni, işbir­likçi hükümetin eliyle AKP’ye tes­lim etmek, ‘‘siz ken­di iç orga­ni­za­sy­onunuzu yapamıy­or­sunuz, sizi biz koor­dine eder­iz’’ demek, işbir­likçi hükümetin ken­di halkı­na yeni bir hakaretiy­di. Cevap­larını bin­lerce genç sokak­ta verdi.

Sadık: Bar­baros Şansal olayı ve son­rasın­da­ki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsun?

Mustafa: Bar­baros Şansal bir süredir Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşa­mayı ter­cih etmiş ancak ülkesin­den kop­ma­yarak yaşanan sorun­lara sosyal medya aracılığıy­la tep­ki göster­mişti. Fitili ateşleyen video­da sarf ettiği söz­lerin çarpıtıldığı ve bunun algı yöne­timiyle linç kam­pa­nyası haline dönüştüğünü gördük. Anlaşılan o ki, Ankara’dan ver­ilen tal­i­mat­la bir gecede alı­nan karar net­icesinde sınır dışı edilen Şansal’ın haval­i­manın­da darp edilme­si tesadüf değil bilakis plan­lı idi. KKTC tar­i­hinde görülmeyen karar­la sınır dışı edilme­si, Ankara’ya karşı koşul­suz şart­sız biat eden hükümetin var­lığını bir kez daha ortaya koydu.


-

Bara­ka Kültür Merkezi
Web­site | Face­book | Twit­ter : @BarakaKul­tur


Diğer yazıyı buradan okuyabilirsiniz >
Kıbrıs 2 • Syspirosi Atak­ton : Fed­er­al bir Kıbrıs’a EVET! 


Traductions & rédaction par Kedistan. | Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.