Devletin direnen Karadeniz’le rövanşı devam ediyor. Yeşil Yol Projesi’ne direnenler yargılanıyor.
Yeşil Yol Projesi’nin parçası olarak Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Kavrun bölgesinde yeniden başlayan yol çalışmasına karşı ellerindeki Danıştay kararını yetkililere sunmak isteyen 11 kişiye “iş hürriyetini ihlal” gerekçesi ile dava açıldı.
Kazım Ertanç, Fatih Şenol Tarakçı, Serkan Akay, Necla Çeçen, Yeliz Ertanç, Timur Danış, Süreyya Yücel, Perihan Demirci, Meliha Demirci, Deniz Ertanç ve Gökay Altay Fırtına İnisiyatifi ve yöre halkını temsilen Kavrun’da başlayan Yeşil Yol çalışmasına karşı, ellerindeki Danıştay kararını yetkililere sunmak üzere bölgeye gitmiş, burada gözaltına alınmışlardı.
Çamlıhemşin karakoluna götürülen 11 kişi ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştı.
Yeşil Yol’la gelen direniş ve dayanışma nasıl başladı?
2012 yılında Karadeniz bölgesindeki (Samsun, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon ve Artvin) yaylaları 2 bin 600 kilometrelik bir yolla birbirine bağlanmak için başlatılan Yeşil Yol Projesi’ne karşı mücadele ilk olarak 2015 Temmuz’unda Samistal yaylasında bir iş makinası (kepçe)‘nin önünde başladı.
Rize’nin Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavrun Yaylası’na tepkiler nedeniyle sokulamayan iş makineleri, vadinin arka tarafındaki Samistal Yaylası’na komando birlikleri eşliğinde getirilerek yol çalışması başlatıldı. Dozerin geçeceği güzergahın önüne elinde sopasıyla oturan Havva Bekar, (Havva Ana) “Yaylaların yolu birleşmeyecek. Kesinlikle istemiyoruz. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, Kaymakam kimdir? Ben, ben, ben, halkım ben!” diyerek Samistal yaylasından başlayıp bütün Karadenize yayılacak bir eko — direnişe moral kaynağı oldu.
İş makinesinin kapattığı yolun kenarına taşlardan dolgu yaparak yeni bir yol oluşturmaya karar veren genç-yaşlı, kadın-erkek yaklaşık 300 kişi yan yana dizilerek insan zinciri oluşturup taş taşıdı. Yaklaşık 2.5 saat süren çalışma sonunda taş dolgusu ile yapay yolu tamamlayan grup, “İşte bizim Yeşil yolumuz bu” diye sevinç gösterilerinde bulundu.
Samistal Yaylası’na ulaşan yöre sakinleri, komando birliklerinin nezaretinde yol açan iş makinesinin önüne geçerek çalışmaya izin vermedi. Jandarma ekipleri ve görevlilerle tartışan grubun tepkileri üzerine iş makinesi operatörleri bölgeden uzaklaştırıldı ve çalışma durduruldu.
Ardından “Yeşil Yol’a Dur De” adıyla Change.org’da bir imza kampanyası başlatıldı.
İmza kampanyası, başta yöre halkı ve eko-aktivistler olmak üzere pek çok yaşam savunucusunu, sanatçıları, akademisyeleri, Karadeniz’in yaylalarında, derelerinde ve ormanlarında bir araya getirdi ve büyük bir dayanışma zinciri oluşturdu.
[vsw id=“QVY_52dOkSU” source=“youtube” width=“640” height=“344” autoplay=“no”]
Karadeniz İsyandadır Platformu ve Yaşam Yolcuları
Karadeniz İsyandadır Platformu, beş yıldır düzenlediği Yaşam Yolculuğu ile Karadeniz Bölgesi’nin farklı illerinde doğa talanına karşı koyan noktaları ziyaret ederek, buradaki yerel mücadelelere destek veriyor. Gidilen yerlerde oradaki mücadeleler hakkında bilgi alınırken, katılımcılar da kendi tecrübelerini, bilgilerini aktarıyor. Basın ve sosyal medya aracılığı ile de mevcut sorunlar gündeme taşınıyor. Platformun Yeşil Yol Projesi’nin başladığı günlerde hayata geçirdiği yaşam yolculuğu ile önemli bir dayanışma organizasyonu gerçekleştirildi. istanbuldan kalkan iki otobüs, yolcuları ile Samistal Yaylasından başlayıp, Artvin Cerattepe’deki ve Fatsa’daki maden karşıtı direniş alanlarına ve oradan da Tokat Reşadiye Yeşilırmak üzerindeki HES’e karşı mücadele eden yaşam savunucuları ile dayanışma da bulunmuştu.
İstanbul’dan Karadeniz’e giden yaşam savunucuları arasında ZAD aktivisti olarak benim de yer aldığım için bu yolculuğun bire bir tanığı oldum.
Şimdi gelin o günlere gidip Yeşil Yol’la ilgili kim ne demiş ne yapmış bir bakalım.
Fırtına İnsiyatifi
Fırtına Vadisi’nde çalışmayı durduran Fırtına İnsiyatifi’nden Evrim Tevfik Güney, Yeşil Yol çalışmasına nasıl müdahale ettiklerini ve daha sonrasında ne gibi çalışmalar yaptıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“Biz bu projenin bu bölgeye geleceğini zaten bekliyorduk. Yaylaya Yeşil Yol projesi kapsamında girmeye çalışınca biz apar topar oraya gittik. Geç kalmamak için akşamdan oraya vardık. Şimdilik durdurduk. Avusor Yaylası’na gittik ve bu projenin etkileri hakkında insanlara bilgi verdik. Bununla ilgili ortak bir insiyatif oluşturduk. İnsanları yan yana getirdik. Bu proje buradaki dağlara yaylalara çok ciddi zararlar verecek. Çevresel olarak ağır faturaları olacak. Biz bunun karşısında eski patika yolları açmaya çalışıyoruz. Bunu kendi imkanlarımızla yapıyoruz. Bize göre başka alternatifler geliştirilebilir ve bu dağlar yürünerek yayan tadı çıkarılması gereken yerler turizm açısından. Bunların özendirilmesi gerekiyor.”
Yeşil Yol’un altında altın var!
Türkiye’de birçok çevre davasında görev alan Avukat Yakup Okumuşoğlu, Yeşil Yol’un yalnızca bir yol olmadığının altını çizerek şöyle diyor :
“Yolla beraber meralara kastedilmesi, milli parkların, doğal SİT alanlarının ortadan kaldırılması, bunun üzerinden de sermayenin o dağlara gelip yerleşmesi ve hatta özel mülkiyete açılmasını içeren bir durum var. Bir yanı madenlerle ilgili, bir yanı ormanla belki bir yanı da HES’lerle ilgili bir sürecin altyapısı oluşturuluyor”
Bölgede yaşayan Uğur Biryol ise Yeşil Yol’u “Buradaki insanların yaşamını hiçe sayan bir çalışma” olarak tanımlamaktaydı.
“İnsanlara ve turizme ve insanların burada bir şey yapmasına yönelik çalışma yok. Göstermelik turizm bölgeleri var, Artvin Cerattepe’deki madenlerin devamı niteliğinde burada maden sahası açılması öngörülüyor.
Hükümet burada Arap turizmini yerleştirelim, insanlar döviz bıraksın, buradaki insanları da tasfiye edelim düşüncesinde.”
Yıkımın ve direnişin odağı Karadeniz
Ekolojik alanda dünyanın bütün kıtalarında yaşanan talancı yağmacı haydutluğun bir parçası olarak ülkemizde yaşanan saldırganlıkların belki de en vahşi olanları Karadeniz’e odaklanmış durumda. Artvin — Cerattepe, Rize — Hemşin, Ayder, Samistal gibi, doğal kaynakları barındıran doğal yaşam alanları “turizm kalkınması” adı altında, yerli ve yabancı özel şirketlere peşkeş çekiliyor. Özel şirket deyince de ilk akla gelen Cengiz Holding oluyor tabi. Bu yerli şirketin iktidarla olan ahbab-çavuş ilişkilerinin doğal yaşam alanlarına yönelik saldırganlıklarının geldiği boyut Mehmet Cengiz’in şu sözleriyle karakterize oldu : “Bu milletin …na koyacağız!”.
Bu ibret verici halk ve doğa düşmanlığı başta Karadeniz olmak üzere bütün bir ülkeyi tehdit ediyor. Öyle ki bu hiç bir yasa hukuk ve vicdan tanımayan talancılara karşı açılan davalar halk lehine sonuçlanmasına rağmen (mafyatik şirket-devlet ilişkisinden kaynaklı olarak) hemen hemen bütün yürütmeyi durdurma kararları OHAL kanununa dayanılarak ilgili valiliklerce şirketlerden yana kararlara dönüştürülmeye başlandı. İktidarın kendisinden olmayan bütün halk kesimleri üzerinde yarattığı ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, kirli politik hesaplarından bağımsız düşünemeceğimiz bu “rövanş” süreci, Suriye’deki savaş politakasından doğan vahim sonuçlarla da birleştirildiğinde, yakın gelecekte toplumsal yaşamımızın çok daha hayati sonuçlarla karşı karşıya kalacağı çok açı k. Her gün nerde ne zaman patlayacağı belli olmayan bombalarla parçalanan yaşamlarımız, bir daha onarılması mümkün olmayacak “can güvenliği” sorunumuzla baş başa bırakacak bizleri… Ekolojik yıkımla birleştirilen bu korkunç rövanş sürecinde, ne hak, ne özgürlük, ne de güvenli yaşama şansımız kalmayacak. Bütün yaşam alanlarına ; toprağa, suya, ormana, hayvana ve insana, büyük bir köleleştirme, boyun eğdirme, teslim alma, itaat ettirme dayatılacak. Nitekim, bunu yapmaya çalışanların baş sözcüsü zaten gündelik hayatlarımızı ele geçirmiş durumda ve her gün, her an, her yerde (rüyalarımızda bile), karşımıza çıkıp bas bas bağırarak ilan ediyor.
Kendilerinden başkaları için ne kadar fazla ve sonsuz baskı, şiddet, kan, korku ve aşağılama arzuluyorarsa, kendileri için de bir o kadar fazla ve sonsuz bir iktidar ekseni yaratmak istiyorlar. Bu sonsuz gözü dönmüşlükle, bunca şiddet, bunca aşağılama, bunca cehennem yangını ile nereye varacaklar, hep birlikte yana yana anlayacağız.
Gelinen aşamada, gerek Türkiye’de, gerek gezegenin dört bir yanında, yaşam alanlarımıza büyük savaş açan, her an, her saniye, vahşetle, baskı, yasak, gözaltı ve tutuklama ile kuşatan bu haydutların karşısında kesintisiz, topyekün, bölgesel ve transnasyonal bir mücadeleden başka bir seçenek yok gibi görünüyor.
Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas