Bir önce­ki yazım­da Dako­ta’­da­ki petrol boru hat­tı­na karşı direnişi ele almıştım: “Dako­ta: Kara Yılan “Zuze­ka” dayanış­ma ile yenile­cek!”. Ekolo­jik direniş yal­nız Dako­ta’­da degil ! Dünyamız, Dako­ta’­dan Ama­zon­lar’a, Ama­zon­lar’­dan ZAD’lara, Alakır’a ve hat­ta 21.yüzyılın ilk enter­nasy­on­al devri­mi niteliği taşıyan Rojava’ya kadar ken­di doğal itti­fak­larıy­la hay­dut­lara karşı yeni bir enter­nasy­on­al “doğru­dan eko-direniş ve dayanış­ma” ağı örgütlüyor.

Brezilya’lı Antropolog Dar­cy Ribeiro “Yerlilerin köpekler­le, zin­cir­ler­le, makineli tüfek­ler­le, bom­balar­la, arsenikle, çiçek hastalığı bulaşan giysiler­le, sahte ser­ti­fikalar­la, atık­lar­la, sürgün­ler­le, otoy­ol­lar­la, çitler­le yangın­lar­la, yabani otlar­la, sığır­lar­la, huku­ki karar­namel­er­le ve gerçek­lerin inkâr edilme­siyle” yok edilm­eye çalışıldığını aktarsa da, Ama­zon yerlileri bu yağ­ma ve talana karşı ken­di has­sasiyet­leri ve yön­tem­leriyle diren­m­eye ken­di ezeli doğal yaşam alan­larını koru­maya, savun­maya çabalamaktaydılar.

Yer­li lid­er Davi Kope­nawa Yanomami:

Beya­zlar bugün­lerde, ‘biz Brezilya toprağını keşfet­tik,’ diye haykırıy­or­lar. Bu bir yalan­dan baş­ka bir şey değil. Brezilya, onu ve bizi yaratan yaratıcı Omame zamanın­dan beri var olmuş­tur. Biz­im ata­larımız bu toprak­ları ezelden beri bilir. Bu toprak­lar beya­zlar tarafın­dan keşfedilme­di. Ancak beya­zlar san­ki bu toprağı onlar bul­muş gibi düşündürmek için yalan­lar söyle­m­eye devam ediy­or. San­ki burası boş­muş gibi. Bizler bu toprağı keşfettik.

Beya­zlar, ‘Biz­im kita­plarımız var ve bu yüz­den biz önem­liy­iz,’ diy­or ancak onlar yalancıdır. Beya­zların yap­tığı tek şey orman insan­ların­dan onların toprak­larını çal­mak ve onlara zarar ver­mek­tir. Ben ata Yanomami’nin oğluyum, ben­im insan­larımın yaşadığı bu orman­da doğ­dum ve yaşıy­o­rum ve ben beya­zlara gidip burayı keşfet­tim demiy­o­rum. Ben burayı keşfet­tim demem çünkü ben göz­ler­i­mi bura­da açtım ve bu yüz­den burayı sahiplendim. Bu toprak her zaman ora­day­dı, ben­im zamanım­dan önce de.

Ben, ‘gökyüzünü ben keşfet­tim’ demem. Ya da ‘balığı ve hay­van­ları ben keşfet­tim’ diye haykır­mam. Çünkü onlar zamanın başlangıcın­dan beri hep oradaydılar.”

Osi­mar ve kabilenin en deney­im­li savaşçıları, son olarak ken­di böl­geler­ine gir­erek ağaç kesen bir grubu yakalayıp elleri­ni bağladı, dire­nen­leri sopalar­la dövdü.
Yerlil­er kaçak ağaç kesen­leri salıver­me­den önce “Bunu yapıy­oruz, çünkü çok inatçısınız. Size gelmeyin diy­oruz ama din­lemiy­or­sunuz” dedil­er ve ardın­dan kamp­ta kütük­lerin yük­lendiği 5 kamy­on ve ağaçları çek­mek­te kul­lanılan 3 trak­törü ateşe verdiler.

Amazon Kabilesi Kayapolar

Brezilya’nın kuzeyinde Ama­zon orman­larının derin­lik­lerinde yaşayan Kayap­o­lar, 1974 yılın­da ilk kez mod­ern insan­la tanıştı. Bu tanış­may­la bir­lik­te bir yaşam savaşı başladı, sadece kabilenin insan­ları için değil Şin­gu Nehri’nin ken­disi ve çevresin­de­ki orman­lar için de. Devlet yasal olarak Ama­zon orman­ları­na girip ağaç kes­i­mi gerçek­leştiremiy­or. Ancak bu yasağı sözde tem­iz ener­ji olan bara­jlar­la çiğniy­or; böylece maden­lerin de yol­unu açıyor.

Kayap­o­lar böl­geler­ine giren her makine ve silahlı görevliye okları ve taşlarıy­la cevap veriy­or. Tek yapa­bildik­leri bu makineleri, yol­lara taşıdık­ları taşlar­la ve ken­di beden­leriyle dur­dur­mak. 1989 yılın­da Altamira’da Kayap­o­ları toplayan şir­ket sahibi onları ikna etmeyi den­e­mişti. Toplan­tıya katılan kadın­lar­dan Tuira’nın elin­de­ki palayı (yarım metre uzun­luğun­da büyük bıçak) şir­ket yöneti­cisinin yüzüne dayayıp söylediği sözler de tar­i­he kazınmıştı:

Sen yalancısın! Bize yemeğimizi elek­trik ver­meye­cek. Asıl ihtiy­acımız olan nehirler­im­izin özgür akması, gele­ceğimiz buna bağlı. Biz­im sizin bara­jınıza değil; avlan­mak ve yiye­cek bul­mak için orman­larımıza ihtiy­acımız var!”

Ka’apor kabilesinin lid­eri Irakad­ju ise şöyle diy­or­du :

Ormanımız biz­den alındı ama artık uyandık. Beya­zlar yaşayan bir ormanın tüm dünya için iyi olduğunu, yeryüzünün o orman sayesinde nefes aldığını anlayamıyor.” 

Kaapor direnişlerinden...

Ka’a­por direnişlerinden…

Toprağın Sesi Mapuçiler

Patagonya’da (Arjantin’in ve Şili’nin güneyin­de­ki bölge) bin­lerce yıldır yaşam süren Mapuçi­lerin kadın lid­er­lerinden biri Moira Mil­lan da nehirler kon­fer­an­sın­da oldukça etk­i­leyi­ci bir konuş­ma yap­mıştı. Halkının mücade­lesi­ni anlat­mak için ilk olarak inançların­dan başladı.

Mapuçi, dünya yani toprak insan­ları demek. Bize ismimizi sor­duk­ların­da ‘Mapuyii’ der­iz, yani toprağın sesi. Bu da şu anla­ma geliy­or, Mapuçi halkı toprak olmadan var ola­maz. Toprak­la özel bir bağımız var. Doğadan bir parça yok olur­sa kültürümüz­den de bir parça yok ola­cak demek. Nehirlerin ses­leri sus­tu­rul­duğun­da halk­ların da ses­leri sus­tu­rul­muş olur. Biz­im geçmişimizin ruhu bu nehirlerin, dağların, orman­ların içinde yaşıy­or. Bizi toprağımız­dan yıl­lar önce kov­du­lar, şehirlere göç etmek zorun­da kaldık. Annean­nem köyde kalmıştı, bazen şehre gelir ve kültürümüzü kay­bet­tiğimiz için biz­im adımıza üzülürdü. Kültürüm­le bağımı kopar­ma­mak için bir gün bana şarkı söyle­meyi öğret­m­eye karar ver­di. Bun­lar kut­sal şarkılardı.

Yani doğay­la iletişim kur­mak için söylediğimiz şarkılar. Annean­nem dedi ki, tüm nehirlerin bir şarkısı vardır. Bazı nehirler çok hızlı bazıları yavaş akar. Bazıları taşların arasın­dan geçer, bazıları da toprağın. Yani her nehrin kendine has bir şarkısı vardır. Aynı şek­ilde her toplu­luğun kendine has bir kim­liği vardır. Ancak şehirde yaşarsanız nehirlerin ses­leri­ni duya­mazsınız. Annean­nem ben­den şarkı söyle­me­mi iste­diğinde yapa­madım. Çünkü şehir çok gürültülüy­dü ve ben doğanın sesi­ni duyamıy­or­dum. Bir yaz günü annean­ne­mi ziyarete köye git­tim. Beni nehre götürdü, göz­ler­i­mi kapa­mamı ve nehrin şarkısını din­le­me­mi söyle­di. Ve bana su taşlara çarp­tıkça bu çıkan ses o nehrin kalbinin atışıdır, nehirlerin şarkılarını dinle.”

Moira ve halkı şarkı söyle­meyi öğrendiği Porko­va­do Nehri ve dağları için yıl­lardır mücadele veriy­or. Devlet onları terörist olmak­la suçluy­or ve cid­di bir şid­det uygu­luy­or. Moira da bu mücadelede, evine onu öldürm­eye gelen görevliyi ikna ederek öldürülmek­ten kur­tul­muş ve çocuk­larını alıp kim­s­eye veda edeme­den kaçmış. Uzun yıl­lar mül­te­ci olarak yaşa­mak zorun­da kalmış. Moira gibi hay­atını bu mücadel­eye adayan Kızılder­ilil­er sayesinde büyük bara­jları ve maden çalış­malarını dur­dur­mayı büyük ölçüde başarmışlar.

Moira verdik­leri mücade­leyi “Dünyanın içinde bulun­duğu bu kötü durum­dan kur­tul­mak için yeni bir yaşam anlayışı üret­mek” olarak özetliy­or ve ekliyor;

Kalkın­ma dedik­leri, sadece iler­lemek, büyümek. Bu süreç aslın­da bir ölüm, bir yok oluş süre­cidir. Biz ölümü değil yaşamı iler­let­meliy­iz. Devlet­lerin yön­tem­leriyle mücadele eder­sek, büyük bir değişim yap­mamıza asla izin ver­meye­cek­ler. Bu uygar­lık anlayışıy­la ilgili bir sorun.

Sadece bir pro­j­eye karşı çıkarak bir şeyler yapacağımıza inanıy­or­sak yanılıy­oruz. Bu mücadele yeni bir yaşam anlayışı inşa etmek­le ilgili. Yaşam biçim­imizi ne kadar çok tüket­tiğimiz belir­liy­or. Kendimizi çok çevre­ci ve ekolo­jist san­abiliy­oruz. Ama çocuk­larımıza iyi bir mod­el değiliz bu tüketimle.

Orta­da büyük bir pas­ta var, onlar elin­de­ki bıçak­la eşit­si­z­lik yaratıy­or, ken­di­sine büyük parçayı alıy­or, geriye kalan çoğun­luk aç kalıy­or. Biz pas­tadan pay istemiy­oruz. Çünkü pas­tanın için­de­ki malzemel­er­den mem­nun değiliz. Biz baş­ka bir pas­ta yap­mak istiyoruz.”

Ekvador’un Yerli Halkları

Doğanın yağ­malan­ması­na karşı en ilginç direnişler­den biri de Ekvador’dan. Yıl­lar önce bara­jlara karşı mücade­le­siyle tanı­nan Alcides Diaz. Kendine olan güveni ve göz­lerinden hem ateş hem muzi­p­lik saçan bakışlarıy­la da tanınıy­or ve katılım­cılar arasın­da dikkat çekiy­or­du. Yaşadık­ları böl­g­eye yapıl­ması plan­lanan büyük bir bara­ja karşı mücade­leyle başlamış hikayesi.

Devlet ve şir­ketler­den gelen görevlil­er de yer­li halk­la bir­lik­te baraj inşaat­larının başla­ması­na engel olun­ca devlet silahlı görevlil­er yol­lamış ve kaba kuvvet uygu­la­maya başlamış. Halkın elinde hiçbir mod­ern silah yok­muş ve araların­da toplanıp, askere karşı nasıl mücadele ede­cek­leri­ni tartışmışlar. Nihayetinde, özel bir gelenek­sel silah kul­lan­maya karar ver­mişler. Önce büyük bir çukur kazmışlar, çuku­run içinde ana mad­de­si insan dışkısı olan bir karışım hazır­lamışlar ve güneşte bek­let­mişler. Daha son­ra bu karışım­dan ufak cephanel­er hazır­lamışlar. Ağaçlar­dan da bu cephaneleri hızla fır­lat­a­cak aletler yap­mışlar. Asker ve devlet yetk­ilileri tekrar geldiğinde silahlarıy­la bu cephaneleri araçları­na ve için­den inen yetk­ililere fır­lat­mışlar. Bu karışım öyle kuvvetli ve öyle korkunç kokuy­or­muş ki, dokun­duğu herkes kaçışıy­or­muş. Üste­lik üzerinize değdiğinde ne yaparsanız yapın gün­lerce hat­ta haf­ta­lar­ca kokusu size siniy­or­muş. Köye kim gelirse gelsin bu kötü koku­lu silahla karşılaştığın­da kaçıy­or ve bir daha gelmiyormuş.

Sonuç­ta, devlet ve şir­ket böl­g­eye gön­dere­cek kim­seyi bula­mayın­ca pes etmiş. Bara­jı yap­mak­tan da vazgeçmiş. Alcides’in bu masal­sı hikâye­si bir efsane gibi dolaşıy­or ve hep­imize ilham veriyor.

Doğanın Çocukları Şaninkalar

Ruth Biendia, bir Şaninka lideri (2010)

Ruth Bien­dia, bir Şanin­ka lid­eri (2010)

Çoğun­luğu Peru, az bir nüfusu da Brezilya’da yaşayan Şanin­ka (Ashanin­ka) yerlileri, tropik orman­lar­da yaşıy­or. Yak­laşık 40 bin­lik nüfusuy­la Peru’nun en büyük ikin­ci yer­li toplu­luğu. Erkek­ler avcılık ve balıkçılık yaparken kadın­lar da patates, muz gibi ürün­ler yetiştiriy­or. Ken­di­ni ormanın bir parçası olarak gören Şaninkalar periy­o­dik olarak orman­da yaşadık­ları yer­leri değiştiriy­or­lar, bu da tropik orman­ların ken­di­ni yenileme­sine yardım­cı oluyor.

Şaninkalar, özgür­lük­lerinden hiçbir koşul­da ödün ver­memeleri, doğaları ve kültür­ler­ine yöne­lik tehdit­leri savaşçı becer­i­leriyle geri püskürt­meleriyle tanınıy­or­lar. Yaşadık­ları orman­ların 19. yüzyıl­da kauçuk üre­timine açıl­ması­na ve köleleştir­ilmeler­ine karşı direndil­er ve nüfus­larının yüzde 80’ini böyle kay­bet­til­er. Ardın­dan ağaçların kesilme­si, petrol şir­ket­leri gibi tehditlere karşı savaştılar. Bu mücadelel­erde hay­at­ta kalmak için hep ormanın derin­lik­ler­ine sığındılar.

Bir Şanin­ka yer­li kadını 20 yıl­da yaşadık­larını şöyle özetlemektedir:

Biz yüzyıl­lardır Ene Nehri kıyısın­da yaşıy­oruz. Nehrim­ize ve orman­larımıza yap­mak iste­dik­leri pro­jelere izin ver­miy­oruz. Bize 80’li ve 90’lı yıl­lar­da çok sert şid­det uygu­ladılar ve birçok insanımızı öldürdüler. Orman­ları ve bahçeler­im­izi yak­tılar, oysa biz evimizi, yiye­ceğimiz ve ilaçlarımızı doğadan sağlıy­oruz. Hep­imiz baş­ka bir böl­g­eye dağıl­mak zorun­da kaldık. Ancak son­ra yeniden topla­narak yeni komün­ler oluş­tur­duk. Bu süreçte yasal hak­larımıza kavuş­tuk ve Pak­i­ta­pan­go Barajı’nı dur­dur­duk. Şim­di de petrol şir­ket­leri gel­di, onlara da izin ver­meye­ceğiz. Biz bu toprak­lar­da­ki barışın bedeli­ni kanımı­zla ödedik, onlar hâlâ bize zarar ver­mek istiy­or ama ormanımızın yok edilme­sine izin ver­meye­ceğiz. Biz Şanin­ka kadın­ları, savaş­maya devam ediyoruz.”

İnnular

Doğası için yaşam mücade­le­si veren bir baş­ka yer­li toplu­luk da sayıları en fazla 13 bini bulan ve Kanada’nın doğu ucun­da yaşayan İnnular.

Kutu­pların yanı başın­da­ki çorak kay­alık arazil­er, orman­lar, göller ve nehirlerin arasın­da bin­lerce yıldır hay­van derisin­den yap­tığı çadır­lar­da yaşayan ve avla­narak yaşamını sürdüren bu halk, 20. yüzyılın ikin­ci yarısı­na kadar göçer bir yaşam sürüy­or­du. Göçler suların don­masıy­la bir­lik­te kıza­k­lar­la, iki üç aile­den oluşan küçük gru­plar halinde gerçek­leştir­ilir, sular çözüldüğünde ise kanolar­la kıyılara inip akra­balar­la buluşu­lur, balık avlanırdı.

Ancak 20. yüzyıl­da başlayan maden ve ormancılık faaliyet­leri nedeniyle bu yer­li halk, doğası için bir mücade­lenin içine sürük­len­di ve ardın­dan göçer yaşamını bırakıp küçük köylerde yaşa­mak zorun­da bırakıldı. İnn­ul­ar maden­ci­lik ve baraj çalış­malarıy­la böl­geleri­ni bölen yol çalış­maları­na karşı gelenek­sel yaşam biçim­leri olan göçer­liğe geri dön­mek için hâlâ mücadele ediy­or. Örneğin, 2010 yılın­da önce maden şir­ket­lerinin kul­landığı yolu bloke ettil­er ve maden­ci­lik çalış­malarının sadece ken­di yaşam hak­ları­na değil bölgede­ki can­lıların da yaşam hak­ları­na müda­hale ettiği­ni ifade ettil­er. Yola kur­duk­ları barikat­ları bir yıl boyun­ca hükümetin bölge halkıy­la anlaş­ması­na ve maden­ci­lik çalış­masını dur­du­rana kadar kaldır­madılar. Ancak maden­ci­lik çalış­maları bu yıl tekrar gün­deme gelince şubat ayın­da bu yolu iki haf­ta daha kap­at­tılar. Onlar da mücadeleler­ine devam etmek­te kararlılar.

Kaynaklar: ATLAS | honorearth.org

Bugün dünya o, ken­di kader­ine dönük geçmiş toplum­sal mücadelel­er­den ve devrim­ler­den fark­lı olan baş­ka bir evreyi, döne­mi yaşa­mak­tadır. Doğru­dan demokrasi talepli, otonom, eko devrim­ler ile o klasik, yukarı­dan aşağı dik­ta edilen devrim­ler ve dik­tatör­lük­ler döne­mi kapanmıştır.

Berta Caceres ve Flores Honduras Yerli Halkları Konseyi

Cac­eres kuru­cu­ların­dan olduğu Hon­duras Yer­li Halk­ları Kon­seyi (HYHK) hidroelek­trik santral­leri yasadışı ağaç kes­i­mi ve bölgede­ki Lenca toprak­ları arasın­da kuru­lan Amerikan üssüne karşı mücadelede öne çıkan bir bir aktivist olarak hatır­la­mak­la bir­lik­te, 2006’da Lencalara ait toprak­lara iş makineleri­ni yığan şir­ketin kim olduğunu araştır­mış ve bunun Dünya Bankası destek­li ve Hon­duras fir­ması Desar­rol­los ortak­lı bir Çin fir­ması olan Sinohydro’ya ait olduğunu ortaya çıkar­mıştı. Fir­malar Gualçar­que nehri üzer­ine bara­jlar yap­mayı planlıyorlardı.

Cac­eres halk­la bir­lik­te örgütlen­di. Pro­j­eye karşı yasal bir mücadel­eye gir­işti, bit­mez tüken­mez halk toplan­tıları yap­tı. Sonun­da sorunu Amerikalararası İns­an Hak­ları Komisyonu’na götürmeyi başardı.

2013’ün sonun­da, HYHK’nın mücade­le­si sayesinde, Sino­hy­dro ile Dünya Bankası pro­je­den çek­ildil­er. Ancak Hon­duraslı şir­ket bölgede çalış­malarını sürdürdü.

HYHK ve yer­li halk­la bir­lik­te toprak­ların­da faaliyet gösteren fir­malara karşı bir yıl boyun­ca protesto eylem­leri gerçek­leştir­di. Protestoc­u­lar her defasın­da güven­lik güç­lerinin saldırısı­na uğradı. Bu saldırılar­dan birinde asker­ler protestoc­u­lara ateş açtı ve HYHK’nın bir üye­si öldürdü, üç üyesi­ni de yaral­adı. Protestoc­u­lar fir­ma çalışan­ların­ca sürek­li tehdit ediliy­or, taci­zle karşılaşıy­or­lardı. 2014’te HYHK üyeleri yine iki ayrı saldırı sonu­cu iki üyeleri­ni yitirdil­er. Asker­ler tarafın­dan sürek­li tehdit edilen Cac­eres ile arkadaşları, bir gün Rio Blanco’ya giderken asker­ler tarafın­dan dur­du­rul­du­lar. Arabasın­da silah bulun­durul­duğu iddi­asıy­la (asker­lerce konul­muş­tu) tutuk­landılar. Mahkeme önleyi­ci ted­bir kap­samın­da Caceres’i her haf­ta imza­ya tabii tut­tu, yurt­dışı­na çık­ma yasağı koy­du. Geçen yıl Gold­man Çevre Ödülü’nü kazanan Cac­eres, 2012’de Eich­stätt — İng­ols­tadt Kato­lik Üniver­site­si Adalet ve Barış Topluluğu’ndan Shalom Ödülü’nü almış, 2014’te de Cephe Savunucu­ları Ödülü’ne aday gös­ter­ilmişti. Küre­sel Gözlem­cil­er Örgütü Cac­eres’i, Honduras’da riskle karşılaşan ekolo­jist aktivist­lerin sem­bolü olarak kab­ul ediyor.

Cac­eres, 3 Mart 2015 gece­si evine gelen paramiliter katillerce kaçırılıp katledil­di. Ölümün­den birkaç gün son­ra ise onun yakın arkadaşı Nel­son Gar­ci­a’­da aynı şek­ilde katledildi.

berta-caseres-nelson-garcia-honduras

Zapatistalar, “Ya Basta — Artık Yeter!”

1994’un ilk saat­lerinde üç bin yer­li, Meksika’nın Guatemala sınırı­na yakın dağlık Chi­a­pas böl­gesinde silahlı bir ayak­lan­ma başlat­tı ve beş ken­ti ele geçir­di. Mek­si­ka ordusu, uçak­lar, ABD yapımı helikopter­ler ve on beş bin kişi­lik bir ordu ile böl­g­eye gir­di. Bu büyük saldırı ve kuşat­ma, yaşanan katliamlara, işkence, infaz ve göz altın­da kayı­plara rağ­men boşa çıkarıldı ve Chi­a­pas özgürleştirildi.

Zap­atista­lar Mek­si­ka çapın­da anti-kap­i­tal­ist eksende bir mücadele pro­gramı geliştirme yol­u­na girmek iste­dik­leri­ni açık­ladılar. “Örgüt­lerin özerk­liği ve bağım­sı­zlığı­na, mücadele yön­tem­ler­ine, örgütlen­me tar­zları­na, iç karar alma süreç­ler­ine, meşru tem­sil­ler­ine karşılık­lı saygı içersinde ola­cak­ları bir çağrı yaptılar:

Bu toprak­ları, bu gökyüzünü kendi­leri kadar sev­en­leri”, tüm yerlileri, işçi­leri, köylü­leri, öğret­men­leri, öğren­ci­leri, ev kadın­larını, esnafı, küçük işletme sahip­leri­ni, mikro-işletme sahip­leri­ni, emeklileri, engellileri, din­dar erkek ve kadın­ları, bil­im insan­larını, sanatçıları, aydın­ları, genç insan­ları, kadın­ları, yaşlıları, eşcin­sel­leri ve lezbiyen­leri, erkek ve kız çocuk­ları, yani Meksika’nın tüm ren­k­leri­ni mücadeleleri­ni bir­leştirmek üzere bir­lik­te karar almaya çağırıyoruz”

Zap­atista­lar, Latin Amerika’nın, Avrupa’nın, Afrika’nın, yani tüm dünyanın devrim­ci anti-kap­i­tal­ist güç­leriyle tama­men eşit ve üretken bir tartış­ma zem­i­ninde anti-kap­i­tal­ist özgür­lükçü baş­ka bir dünyayı deneyle­m­eye yaşat­maya kısacası dünya insan­lığı için moral güç ve deney aktar­maya devam ediyorlar.

Peru’nun Toprak anası , Máxima Acuña de Chaupe

İmkans­ız­lıkt­an oku­la gidemed­im, tek bir harfi bile bilmem. Ama diren­meyi ve savaş­mayı çok iyi bilir­im. Bu yüz­den hiçbir şir­ket beni yenemez”

peruAmerikan yerlisi olan 47 yasın­da­ki Acuña, sahibi olduğu, üzerinde yaşadığı ve kendine yete­cek kadar yiye­cek üret­tiği 24 hek­tar­lık toprağı 2011 yılın­da Güney Amerika’nın en büyük maden şir­ke­tine sat­mayı red­det­tiğinde bir gün ekolo­ji hareke­tinin simge isim­lerinden ola­cağını tah­min bile etmiy­or­du. 2011’de Peru hüküme­tinin ülkenin kuzeyinde bulu­nan Caja­mar­ca böl­gesin­de­ki Çon­ga Madeni’ni ABD’li New­mont Madencilik’e sat­masının ardın­dan şir­ket, bölgede­ki iki tatlı su gölünü yok ederek alt­ların­da altın ve bakır ara­mayı hede­fliy­or­du. Fakat Acuña ve yoldaşlarının madene karşı başlat­tığı direniş kitle­selleşti ve 2012’de madeni dur­dur­mak için sefer­ber olan hal­ka saldıran polisin 9 eylem­ciyi öldürmesinin ardın­dan pro­je dur­du­rul­du. Ardın­dan 2014’teki mahkeme kararıy­la da iptal edildi.

Bu mücadele sayesinde Acuña, bin­lerce kişiye su sağlayan göl­leri kur­tar­mış ve bölgede­ki doğanın zehirli atık­lar­la kir­len­mesi­ni engellemiş oldu.

Bugüne kadar ken­disi ve kızı ikişer kere bayılana kadar darp edil­di, evleri iki defa yıkıldı. Polis­lerin ken­disi­ni darp etmesi­ni görün­tüleyen oğlu da coplar­la dövüldü, tele­fo­nuna el koyul­du. Maden­ci­lik şir­keti Acuña’nın köpekleri­ni öldürtü, koyun­larını çaldırt­tı, henüz hasatını yap­madığı patates tar­lasını yer­le bir etti ve Acuña’yı sürek­li gözetleyen güven­lik bir­im­leri kiral­adı. Maden şir­ke­tinin baskısıy­la Acuña’nın evinin yakının­dan geçen oto­büs hat­tı iptal edil­di ve Acuña en yakın kasabaya ulaş­mak için 8 saat yürümek zorun­da bırakıldı
Máx­i­ma Acuña de Chaupe, Peru’da tekel­ci maden şir­ke­tine karşı toprak­larını savu­nan eylem­lerde­ki öncülüğü nedeniyle (2015 yılın­da aynı ödülü alan Cac­eres gibi) 2016 Gold­man Çevre Ödülü’ne layık görüldü.

Máx­i­ma Acuña hakkın­da hazır­lanan belge­selin tanıtım filmi. 

[vsw id=“ikrmt1QWGqE” source=“youtube” width=“640” height=“344” autoplay=“no”]

Diyeceğimiz odur ki…

Dako­ta’­dan başlayıp ‑dün­den bugüne- dünya ekolo­ji mücadeleler­ine uzanan bu der­lemenin sonun­da diye­ceğimiz odur ki;

Kay­nağı küre­sel kap­i­tal­izm olan bu, eko-toplum­sal kriz döne­minde, emperyal­ist hay­dut­ların baş­ta petrol ve su kay­nakları olmak üzere yeryüzünün bütün doğal yaşam alan­ları­na yöne­lik gir­iştik­leri yeryüzü savaşı, son savaşları, çünkü artık ömür­leri­ni uzat­mak için tekrar tekrar yağ­malayıp tükete­cek­leri doğal kay­nak kalmadı. Bu “son savaş­tan” da, tıp­kı öncek­il­erde olduğu gibi, insan­lık adı­na ve dahası bütün bir yeryüzü adı­na bir esen­lik çık­may­a­cak­tır. Dünya Kap­i­tal­iz­mi bir daha o eski ışıltılı yıl­larını göre­meye­cek­tir. Öyle ki artık onları baş­ka bir geze­gen arayışı dahi kur­tara­may­a­cak­tır. Yeryüzünde hır­pala­madık­ları, kir­letmedik­leri, yok etmedik­leri su, toprak, orman, hay­van ve insan alanı bırak­mayan, bu gözü dön­müş hay­dut­luğun yeryüzüne getire­ceği, yağ­ma, talan, kan ve göz yaşın­dan baş­ka, anlat­a­cağı hiç bir şeyi kalmamıştır.

Bu son yeryüzü masalının geze­gen­i­mizin gele­ceğine en yakın tek anlatıcısı Yeryüzü dost­larıdır. Onlar şim­di bütün kıta­lar­da; Dako­ta’­da, Ama­zon­lar’­da, Hon­duras’­ta, Peru’­da, Şil­i’de, Chi­a­pas’­ta, ZAD’lar­da, Ham­bach Forest’de, Bask Dağların­da, Alakır Nehri’nde, Karad­eniz’de, Kaz­dağları’n­da… yeryüzünün özgür gele­ceği­ni anlatıyorlar.


Traductions & rédaction par Kedistan. | Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et en ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Kerema xwe dema hun nivîsên Kedistanê parve dikin, ji bo rêzgirtina maf û keda nivîskar û wergêr, lînk û navê malperê wek çavkanî diyar bikin. Spas
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.