Yıl­lan­mış yol­lar gibi, demdir hay­at,
Eğilip, su gibi, aşk gibi 
yudum yudum içmek gerek.

francais bouton

Ona, rast­lantı bir şarkının içli, yalın, buğu­lu ezgisinde rast­ladım. Balkan­lar, Anadolu ve Mezopotamya diyarların­da iç içe geçen müzikal bir ahen­kle, usul nefes yol alıyordu‑k. Hiç kıpırtısız, mist­ik bir zaman aralığın­da bu buğu­lu, büyülü sesin ardın­da, son­suz gündü­zler ve gecel­er boyu yitip git­tim sanki…

İşte bu, ken­di iç sesi­ni, müzikal rengi­ni arayan sesin sahibi Han­nah Berger’dir.

Müzik ve dans onun hay­at yol­cu­luğun­da ne zaman­ki aidiyet duy­gusuna dönüşür, işte o andan itibaren baş­ka bir anlam kazanır. O da tıp­kı ilham aldığı ünlü Macar beste­ci Béla Bartók gibi kulağı­na çağrı tıl­sımı üfleyen türkü­lerin izinde Anadolu’ya ve oradan da Mezopotamya’ya doğru çıplak ayak ezgiler yük­lü bir uzun yol eyler. Oraya, o sak­lı diyara vardığın­da ise şöyle der:

« Mezopotamya muhteşem bir kadın gibi. Saçları kınalı, kokusu tarçın, toprağı kızıl ve kut­sal, nehirleri göz­leri gibi mas­mavi. Güneş’in kızı.»

Şim­di gelin mod­ern çağa iz düşen bu nar­in, çıplak ayak­lı, Sufi ruh­lu güzel sesi ken­di sözün­den dinleyelim…

Kısaca ken­di­ni tanıtır mısın bize?

Macaris­tan’ın başkentinde doğ­dum ama ailemin yarısı eski Mezopotamya’­da yaşadığı için kendi­mi tam bir Avru­pa’lı gibi hissedemed­im. Ailemde olan fark­lı, Avru­pa kültürün­den de doğu kültürün­den de bir çok şey aldım. Çocukken uzun yıl­lar piyanist olarak klasik müzik ile uğraştım ama büyüdüğüm zaman Anadolu’­nun zen­gin müz­iği beni çok etk­ile­di ve şarkı söyle­m­eye başladım. “Balka­n’lar­dan Anadolu’ya kadar” isim­li pro­jem­le sahne almaya başladım.

Gerçek mesleğim grafolo­ji. Aynı zaman­da şifalı otlar hakkın­da da yazıy­o­rum. Öte yan­dan öğret­men olarak da çalışıy­o­rum, ama hay­atımın en önem­li kay­nağı müzik ve şarkı söylemek.

Müz­iğim ile yol­day­dım ve yoluma devam ediyorum…

hannah berger 5

Müzikal yol­cu­luğun­da­ki en önem­li etken neydi?

Çocuk­luğum­dan beri kendi­mi müz­iğe, dansa, güzel sanat­lara yakın his­set­tiğim için müzik­siz, danssız yaşaya­madım. Şarkı söyle­mek evrende derin derin nefes almak gibi birşey. Bel­ki de dünyanın en güzel şeyi. Aynı zaman­da şarkı söyle­mek pay­laş­mak, muhab­bet etmek­tir. Insan­lar ile, Tan­rı ile. Yani şarkı söyle­mek dünya ile muhab­bet etmektir.

Ken­di müzik for­munu nasıl tanımlıyorsun?

Etnik müzik bana çok yakındı ve çünkü kay­nak olarak türküler ora­day­dı ama aynı zaman­da özgür­lük de ora­day­dı. Müzik­te­ki bu özgür­lüğe çok ihtiy­acım vardı. Ori­ji­nal olmasa bile ken­di tadı olsun istiy­or­dum. Yani düşündüğüm ve his­set­tiğim gibi olsun istiyordum.

Örneğin Fadile’yi biraz blues gibi okudum, Were Rinde ise biraz tasavvuf tarzı oldu. Müzik felse­fem böyle; ken­di tad­larını ara­malı ve yaratmalı.

Jazz folk tarzı müzik de diye­bilir miy­iz senin müziğine?

Son zaman­lar­da jazz müzisyen­leri ile de çalış­maya başladım. Zoltán Lan­tos ve Roland Hei­drich gibi müzisyen­lerin dünyasın­dan çok etk­ilendim. Onlar­la müzik ade­ta su gibi akıy­or. Bu muhteşem bir şey. Bu müzisyen­ler ile entere­san, fark­lı kayıt­lar da yap­tık. Örneğin Elqa­jiye’yi ve diğer meşhur şarkıları jazz olarak seslendirm­eye başladık.

[vsw id=“gCMVE3M2gvs” source=“youtube” width=“640” height=“344” autoplay=“no”]

Balkan­lar­dan Anadolu’ya Anadolu’­dan Mezopotamya’ya uzanan müzikal for­mun oldukça ren­kli ve bir o kadar da yoğun emek gerek­tiren bir güz­er­gah. Bu zor­lu yol­cu­luğu neden ve nasıl göze aldın?

Balka­n’lar­dan Mezopotamya’ya kadar uzanan bu yol tam da hay­atımı sem­bolize ediy­or. Ben Balkan müz­iği ile dolu bir yerde doğ­dum ve birgün eski aile­mi ve ken­di kültürümü ararken bu inanıl­maz zengin­lik­te­ki böl­gelerin eser­leri­ni seslendirm­eye başladım.

Bu, sonu olmayan hari­ka bir yol, ben­z­er­siz bir yol­cu­luk… Pay­laşa­cak, söyleye­cek ne kadar çok muhteşem şarkı, eser var buralar­da. Bosna Hersek sev­dalin­kaları, Balkan­lar’­da olan tatlı şarkılar, Roman havaları, ağıt­lar, Anadolu türkü­leri, hüzün­lü Kürtçe ve Ermenice parçalar…

hannah berger 2

Coğrafi olarak çok dil­li bir müzik yapıy­or­sun. Senin için nasıl bir şey bu?

Birçok dilde okuduğum için kendi­mi çok şanslı hissediy­o­rum, çünkü insan­lar ve kültür­lerin arasın­da bir köprü kuruy­o­rum. Müzik evrensel bir dil. İns­anl­arı ve diğer bütün var­lık­ları bir­birine bağlayan bir dil. Çünkü bu yeryüzünde hep­imiz kardeşiz. Şarkılarımız­da beraber dertleşe­bilir, sev­inç duya­bil­i­riz. Sanatın ve müz­iğin en önem­li mesaji: insan­ların, hay­van­ların ve diğer var­lık­ların birara­da uyum­lu bir­lik­teliği üzerinedir.

Oysa dünyamız kay­nağı insan olan yine çok zor bir önem­den geçiy­or. Savaşlar, savaşların yolaçtığı göçler, göç­men karşıtlığı, ırkçı, cin­siyetçi saldırılar, doğanın talanı gibi pek çok sorun insan­lığımızı sına­maya devam ediy­or. Bu durum sana­ta ve özel­lik­le de müz­iğe çok doğru­dan yan­sıy­or. Yaratılan yapay düş­man­lık­lar insan­lar arasın­da­ki iletişime; konuş­maya, yazış­maya ve nihayet kon­ser­lere kadar yan­sıy­or. Örneğin biri yada bir­i­leri gelip sen bura­da Kürtçe oku­ma, şura­da Arnavutça, İbrani­ce, Roman­ca oku­ma vs. diyebiliyor.

Kon­ser­ler­im­izde böyle durum­lar­la karşılaştığımız­da çok üzülüy­oruz ve sahne almıy­oruz. Duvar­lar varsa dav­eti kab­ul etmiy­oruz. Çünkü müzisyen olmak sadece mesle­ki bir iş değil, üzerinde yaşadığımız dünyaya ve onun­la barışık yaşayan bütün var­lık­lara karşı insani, vic­dani bir sorum­lu­luk­tur aynı zaman­da. Böyle bak­tığımız için de sahne kut­sal bir yer. Ora­da kim­s­enin duvar­ları olmasın istiy­oruz. Sadece müzik, evrensel­lik ve kardeş­lik… Bun­lar yok­sa müz­iğin ruhu da yok­tur. Sonuç olarak bütün bu hay­ati sorun­lara rağ­men bütün dillerde barışın, kardeşliğin ve özgür­lüğün şarkılarını söyle­m­eye devam ediyoruz.

[vsw id=“3DrBTybRqok” source=“youtube” width=“640” height=“344” autoplay=“no”]

Şarkılarını seslendirdiğin dil­leri konuş­ma beceri­sine de sahipsin. Sahi kaç dil konuşuyorsun?

Anadil­im Macar­ca, aynı zaman­da eski Ibran­ice’yi de ögrendim. Türkçem de iyi, Kürtçem de var biraz, ayrı­ca yine bazı Balkan dil­leri­ni de konuşuy­o­rum biraz.

Ama ileride Aram­ice ve Süryan­ice oku­mak istiy­o­rum. Bu iki dili çok mer­ak ediy­o­rum ve mut­la­ka öğren­mek istiy­o­rum. En büyük kay­nağım Mezopotamya.

Türk müz­iği for­mu ile Kürt müz­iği for­mu bir­birine ne kadar yakın ne kadar uzak sence?

Kürt müz­iği daha çok Ermeni müzik ile kardeş, ben öyle his­set­tim. Kürt ve Ermeni müzik­lerde olan ruh bam­baş­ka. Ale­vi türküler de özel bir dünya. Tabii ki bu form­lar arasın­da bir bağlan­tı da var ama aynı zaman­da fark­lılık­lar da var. Balkan ve Anadolu müz­iği arasın­da da bir bağlan­tı var. Bu müzik­ler arasın­da­ki ben­z­er­lik­leri, bir­bir­leriyle olan bağlan­tıları ilk farke­den­ler­den biri de biz­im büyük ustamız ve bestec­imiz Béla Bartók’­tur. Macar türkü­lerinin kay­nağı nerede diye Anadoluya kadar git­miş ve araştır­mış. Ben de onun gibi yola çıktım.

Peki, ya Macar Çigan müz­iği konusun­da nel­er söyle­mek istersin? Ya da şöyle sorayım: Çigan — Fla­men­co tarzı bir den­eme, uyarla­ma, anon­im bir şarkı oku­mayı düşündün mü hiç ?

Macar Roman­lar, güzel çin­genel­er ile 4 yıl kadar beraber çalıştım. Onlar­la Balkan Roman şarkılarını seslendirdim, çünkü bu Macaris­tan’­da fazla olmayan bir tarz idi. Macar Roman­ların müz­iği Roman­lar­dan çok fark­lı. Fla­men­co tarzı da fark­lı ama bu tarz İsp­anya Çin­geneler­i’nin tarzı olduğu için bize biraz uzak. Balkan­lar’­da olan Make­don, Sırp ama en çok da Bosna Çin­gene müz­iği ruhu­na çok yakın.

hannah berger 3

Bir aidiyet duy­gusu olarak bakarsak, ken­di­ni ner­eye ait görüy­or­sun yada görmüyorsun?

Kendi­mi Mezopotamya’ya ait hissediy­o­rum. En sevdiğim yer Mardin ve böl­ge­si, Deryulza­faran ve o böl­genin zen­gin kültürü. Mezopotamya muhteşem bir kadın gibi. Saçları kınalı, kokusu tarçın, toprağı kızıl ve kut­sal, nehirleri göz­leri gibi mas­mavi. Güneş’in kızı.

Umarım Mezopotamya eski mut­lu gün­lerinde­ki gibi mesut mut­lu yaşar. Çünkü bu yer, hep­imizin annesi gibi sadece güzel­lik­lere ve mut­lu­luğa layık, savaşlara değil.

Son olarak yeni pro­jelerinden de bahseder misin? Çıkının­da nel­er var?

Bu yaz, kon­ser­ler ile dop­dolu bir yaz, Etnik müzik çalan Nazin grubu­muz ile Macaris­tan’­da­ki birçok fes­ti­valde ola­cağız. Yeni etno-jazz grubu­muz Group Hanan ile ilk kon­ser­im­izi 11 Ağus­tos’­ta Macaris­tan’ın güzel bir şehrinde, Kőszeg’de­ki jazz fes­ti­valinde gerçekleştireceğiz.

Eylül sonun­da ise Türkiye’de ola­cağım. Orada­ki sah­nel­erde görüşmek dileğiyiyle…

Bir şarkının nakaratı gibi, yine yeni bir söyleşide görüşmek dileğiyle diyey­im ben de :

Teşekkür­ler güneşin kızı!
Teşekkür­ler çıplak ayak­lı Han­nah Berger!


Hannah Berger Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de doğdu. Müziğe olan ilgisi, çocukluk yıllarında başlar; 7 yıl süren klasik piyano eğitimini alır. Kozmopolit bir çevrede geçen çocukluk dönemi, Hannah’ın kişiliği üzerinde derin izler bırakarak; onun farklı kültürlerin müziğine olan ilgisini giderek pekiştirmiş olup 1996 yılında ilk müzikal yolculuğuna çıkarmıştır.
Anadolu, Balkan ve Doğu kültürleri üzerine yaptığı çalışmalar, aynı zaman da Hannah Berger’ın müzikal yolculuğundaki değişik motifleri içselleştirerek dünyaya farklı bir pencereden bakmasını sağladı! Hannah’ın müzikte işlediği ve odak noktası haline getirdiği Anadolu kültürünü, binlerce yıldan beri iç içe yaşamış farklı kültürleri, ilk solo çalışmasında “Anadolu Türküleri” olarak repertuarına almış ve kendine özgü sesiyle yeniden yorumlayarak dinleyiciyle buluşturmayı başarmıştır. Hannah Berger, bu ilk solo çalışmasıyla Macaristan, Doğu Avrupa ve İtalya da konserler vererek; “Aşkın Şarabı” ve “Ne Olursan Ol” adlı iki CD’yle dinleyicilerin karşısına çıkmıştır. Farklı kültürlerin mozaiğini oluşturan Anadolu’daki kültürü ve müziğini yerinde görme şansını yakalamış olan sanatçı, bu proğram çercevesinde Türkiye’nin değişik il ve mekanlarında konserler vermiştir. Sırasıyla; Urfa (festivaller), İstanbul (Haymatlos ve Sultanahmet Meydanı) ve Ankara ( Bilkent World Müzik) da farklı kültürlerin bir arada bulunduğu büyük şehirlerde sesini Anadolu izleyicisine duyurmuştur.
2006 yılında “Dilber” adlı yeni bir müzik grubu kuran Hannah Berger, yolculuğuna bu grupla devam etti. Anadolu çeşitliliğini, farklı dillerdeki Anadolu ezgilerini Boşnak, Balkan ve Roman müziğiyle buluşturup geniş bir coğrafyada yürüttüğü bu yeni projesi, “Dilber” ile Macaristan, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Türkiye’de bir çok konser veren sanatçı, aynı zaman da “Dilber” adlı yeni bir CD çıkararak dinleyicisiyle tekrar buluştu. Bu çalışmalarının yanı sıra sanatçı; “Were Rinde” ve Evrensel Müzik, “Kadınlar Söylüyor” albümünde yer aldı.
Hannah Berger 2014 yılında Macaristan da “Haninah Projekt” çalışmasının yanı sıra “Group Nazin” ve ünlü jazz müzisyenlerin kurduğu “Group Hanan” ile çalışmalarını devam etmekte. 18 yıldan beri sahne alan Hannah, “Haninah Projekt” müzik felsefesine göre bir çok dilde (Roman, Boşnak, Makedon, Sırp, Yunan, Arnavut, Türk, Fars, Rum, Kürt) Balkan’dan Anadolu’ya kadar folkforik, etnik şarkılar, world music seslendirmektedir. Müzikteki evrenselliğin, insanlar arasındaki barış ve kardeşlikten geçeceğine inanıyor.

Han­nah Berg­er Site Inter­net | Face­book | Youtube

[vsw id=“IZFK6wHymkg” source=“youtube” width=“640” height=“344” autoplay=“no”]


Rédaction par Kedistan. | Vous pouvez utiliser, partager les articles et les traductions de Kedistan en précisant la source et ajoutant un lien afin de respecter le travail des auteur(e)s et traductrices/teurs. Merci.
Kedistan’ın tüm yayınlarını, yazar ve çevirmenlerin emeğine saygı göstererek, kaynak ve link vererek paylaşabilirisiniz. Teşekkürler.
Sadık Çelik on EmailSadık Çelik on Facebook
Sadık Çelik
REDACTION | Journaliste 
Pho­tographe activiste, lib­er­taire, habi­tant de la ZAD Nddl et d’ailleurs. Aktivist fotoğrafçı, lib­ert­er, Notre Dame de Lan­des otonom ZAD böl­gesinde yaşıy­or, ve diğer otonom bölge ve mekan­lar­da bulunuyor.